tds_thumb_td_300x0
Sen Anlat Karadeniz 41.Bölüm: “Gün Gelir”

Gününüz aydın olsun! Merhaba!🎈 Bir bölümü daha konuk ettik evimize ve üzerine yine buluştuk yorum köşemizde. Bölüm yorumuma geçmeden birazcık sitemde bulunacağım burada, şimdiden affedersiniz ama ne yapayım yahu! Bir hafta içinde iki fragman yayınlanıyor, hepsi de biz çarşamba akşamı ekran karşısında toplanalım diye. Ama gel gör ki her geçen gün bir bir azalıyoruz, istemeye istemeye ayrılıyoruz Sen Anlat Karadeniz’den… Fragmanlar hep bi karban çorban hep bi aksiyon; ay azıcık bi mutlu bir şey koyun fragmana ya! Kalpler çıt çıt kırık valla haberiniz olsun. Canlı yayınların haberi bölüm günü yapılmasın mesela, neden iki gün önceden haberi yok ki milletin? Bi ilgi çeksin, eş dost herkes toplansın isteniliyor ama Tahir – Nefes – Vedat dağ tepe orman kovalamaca anca… Olmuyor, biz sosyal medyadaki izleyiciler sizinle kalmaya devam etsek bile total kendini yitiriyor. Hem de bu proje daha ne güzel reytingleri, övgüleri hakederken işte. Dileğim tez vakitte bi toparlanma olur ve ardından gelecekse öyle gelir 3.sezon; biz güzel günleri hâlâ umutla bekliyoruz. Selam olsun Sen Anlat Karadeniz! Hemencecik burayı bağlarsak fragmanlardan “bu nasıl bölüm böyle, sıkıcı” dediğim bölümü bak gör ki keyifle izledim. İşte fragmanlarda enerji versin ha bize, enerjimizi koparıp almasın! Lafın kısası şu; yine nerden nereyi bağlayacağını iyi bilen Erkan Hoca başta olmak üzere çeken ve oynayan tüm Sen Anlat Karadeniz’in ekibinin yüreğine sağlık… Haydi çok uzattık, buyurun 41.bölümün detaylarına…

“Yüreği omuzlarından büyük Yiğit!”

Dün gecenin bence öne çıkan iki ismi vardı. İstiyorum ki bölüm yorumuna bu hafta o iki karakter üzerinden bulunalım; özel köşemiz onlara ait olsun. İşte karşınızda bölüme damga vuran ilk isim; Yiğit! Bitkin düşmüş annesini uyandırmaya çalışırken bulduk onu bölümün ilk dakikalarında. Nefes yarım yamalak açtığı gözleriyle, oğluna “iyiyim” sinyali verirken Yiğit durumun farkındaydı. Önce hazine kutusunda biriktirdiği biletlerin ikisi ile ateşi yaktı ardından telefon külübesinden babasına sesli mesaj bıraktı. Sonra annesinin yanına gidip kıvrıldı; “tüm mikroplar bana geçsin, ben kötü olayım, ben hasta olayım, sen iyileş anne” dedi. Ya ya ya senin varya o dillerini yerler sıpa!😍 Tabi çoğu anne gibi Nefes’te “Allah korusun oğlum, ben olayım sen olma” diye karşılık verdi. Tabi bu sıralarda Yiğit durur mu hiç? Annesiyle bir yıl önceki dünyasına uçuverdi birden, rolleri değişti. Bu kez masallara inanma ihtiyacı olanın annesi olduğunun farkındaydı çünkü Yiğit. O yüzden mutlu sonlu bir masalı annesinin gözler ülkesine sürüp, “inan, geçecek” dedi aslında. “Yok! Ben sevmiyorum bu kelimeyi.” Sen nasıl güzel bir çocuksun ya Yiğit? Anneciğin boş yere sana umudum falan filan demiyor. Çünkü sen o zindanda o masallara o kadar inanmışsın ki ve şimdi de o denli kendine güveniyorsun ki bak acayip güçlü takımın masalını yazan sensin! Babacığını can bağıyla öyle yerleştirmişsin ki yüreğine kopara bilene aşk olsun. Zalim desen gözünde koca dişli bir canavar ama gittikçe gücünü kaybedenden; hani şu kör hırsından yok olup gidenler varya ha o kefeye koymuşsun onu da. Annene; babandan, kokusundan, inadından, sevgisinden bahsederek aslında bu kez umut ışığını söndürmeyen sendin! Ailesi için bu yaşta bu denli her şeyi yapabilecek en azından bunu yüreğinden geçirebilecek bir çocuksun sen Yiğit! Çok duygulandırdın beni çok! Harikasın minik cevher, can çocuk Demir Birinci! (Öpüyorum kocaman enfes yetenek😘) Anneler baş tacı haklısın ama sende şunu bil evlatlarda en kıymetli varlık. Allah ikisininde yokluğunu göstermesin. 

Gelelim bölüme damga vuran ikinci isme; Deli Tahir!  26.bölümde hatırlarsınız; ormanda kaybolan Yiğit’in denk geldiği bir sırt çantası vardı. Meğer o çantanın sahibi zalimlerin eline düşmüş genç bir kıza aitmiş. O kızda bu bölümde Nefes ve Yiğit’e kucak açan yaşlı teyzenin torunuymuş. Gel gör ki teyze biçâre ordan oraya kayıp torununu ararken, torunun kurtarıcısı gel gör ki o yardım eli uzattığı Yiğit’in babası oldu. Bir çocuğa bir tebessüm hediye eden yaşlı teyzeyi işte allah karşılıksız bırakmadı. Deli Tahir’in hem torununu hem başka bir kız çocuğunu daha sağ salim bulmasına yardımcı oldu. Ee rabbim boş yere demiyor ya; “her şerde vardır bir hayr” diye. Ya da ne der; “birine yardım eli mi uzatıyorsun yeter ki içinden gelerek yap, benim rızam için yap ve bekle er geç bulur o iyiliğinin karşılığı seni” demez mi? Böyle mesaj verici bir düğüme bağlanmasını çok sevdim. Hele dönelim Deli Tahir’e; bu devirde senin gibi biri kaldı be adam! Aman banane deyip geçmeyip, üstüne adamları tek tek benzetip, birçoğumuzun içinde buruk kalan kelimeleri tek tek yüzlerine sayıp, adaletin önüne koyman hafızalarımıza kazınan bir bölüm sahnesi oldu. Aşağılık heriflere her yaptığın feryat içimi yaktı çünkü haklıydın davanda sözlerinde. O sıra gözünün önüne açmayan tomurcuğunun, Nefes’inin ilk halleri geldiğine eminim. Sen ruhen bedenen yaralı bir canı sabırla, sevgiyle saran adam olarak daha iyi biliyordun; uykusuz geceler, kabuslar, travmalar vs vs. Başta kurtardığı kızlar, Nefes’i olmak üzere canı yakılmış tüm kimseler adına yıktı dağıttı ortalığı Deli Tahir. O söylemleri, ses tonu, rolüne hakimiyeti varya harikaydın Ulaş Tuna Astepe! Bu arada günümüzde işine geldiğince dönüp duran adalet terazisi dengeyi bi tuttursun artık, hakeden hakettiğini alsın. Masum canlar koparılmasın n’olur? Melek olmuş tüm can parçalarımızda huzurla uyusun inşallah…

Birbirini er geç bulacağına iki sevdalı ve onların yüreğinden kopan üç beş satır vardı bu haftada. Nefes güzel anlar aklına getirerek, Tahir ise Nefes’in resmine ve oğlunun bıraktığı ipuçları ile özlem giderdi. Tahir’de dahil olmak üzere ikiside ayrı köşelerde birbirine okumak nasip olur olmaz demeden yazdılar mektuplarını. İçleri yana yana döktüler bir bir satırlara, sevdalarını. Ne olacak bu iki sevdalıya derken, Tahir sevdiklerini buldu. Lokanta çıkışı yakaladı onları, bindirdi arabaya ve sürdü Fikret’in dediği eve. Sıkıca sarıldılar birbirlerine bi süre ama bilmiyorlardı ki az sora yine ayrı düşeceklerini. Tabi ki Nefes dışında… Bir gece önce Ali’nin yanına gelmesiyle, kendince en doğru geleni yaptı ve Tahir’i o parmaklıklar ardına yollamayı tercih etti. Doğru mu derseniz yaptığı? Immm düşünelim; allah korusun önce bi yerinde olmak lazım derim. Ama Tahir’in gözünün içine baka baka dedi ki;  “senin huzurlu geçireceğin bir günü, yüreğim ağzımda geçireceğim kırk yıla tercih ederim.” İşte Nefes kuşum bunu diyebiliyorsan; Ali falan filan geldi, gönlüm razı değil, teslim ol, olmazsan ben haber uçururum gibisinden konuşsan daha iyi olurdu aslında. Hani bi haber vermeseydin Ali’ye. Bi gözlerin gülseydi karşısında be Nefes! İllâ haber vermekte kararlıydın hani oturup kalksaydınız bir ara evin içinde bir yerden etseydin telefon. Çünkü böyle istemeden de olsa sevdiğin adamın inancını, güvenini daha çok kırdın. “Bunu niye yaptın?” İşte burada ancak susulmalı, ne desen boş o an çünkü. “Seni seviyorum, her şey senin için özür dilerim.” Bu cümle o anı kurtarmaz ama belki birazcık senin pencerenden baktırır sonra. Tahir’de hak ver yani. Ha Nefes’in haklı olduğu nokta yok mu hiç? Var! Gurbet elde yakalansa hakikaten Tahir, ne edecek bu kadın? Tek başına olsa kadın göğüs gerer gurbette de ama bi de evladı var. Mutluluğun, huzurun, sıcacık yuvanın tadına varmış iken, kendini geç en çok da oğlu için bi kez daha ellerinden kayıp gitmesi çok kötü. Daha kendi mahkemelik durumu var Nefes’in. İşte bunlardan dolayı kezâ düştü bu döngüye. Ama Nefes bir hançerci falan ihanetçi başı değil. O kadar da etmeyin ya! Neyse neyse Deli Tahir bir yolunu bulur ordan kaçar ama kapıda avını bekleyen aslan misali duran Vedat’a karşı Nefes edecek bakalım. Bu arada ilerleyen bölümlerde sizden şöyle çat çat mutlu sonlu bir tartışma bekliyorum en depremlisinden canım NefTah haydi rastgele…

Murat’a ve Saniye’ye uzun zamandır saydıran ben şöyle düşünüyorum; bu hafta konuşsam haftaya yine onlar beni delirtecek bir şey mutlaka bulurlar. O yüzden hiç onlara uzun uzun girmiyorum. Ama Muratla Nazar pat yıldırım nikahı kıyar gibi… Bi de Saniye’nin o pis dili dolanıverse keşke! Kadın gitti, Nazar’ın suçu yokken onu suçladı,  oğlunu olaydan sıyırdı ve bombayı baba kız arasına bırakıp kaçtı. Mikrop! Murat desen anca kız kaçır, delil yok et, abinle kendini kıyasla. Sen akıllanmazsın uşak! Ama Mustafa Abi’n içinde dediğin doğru şimdi, o da sütten çıkma ak kaşık değil. Fikret Amca sen ne ayaksın ya! Biraz daha senin vaktin var, sana iyice bir şeylerden emin olunca yazmak istiyorum. Çünkü gelişin, mevzun derin.  Vedat zaten allahın cezası! Velhasıl bu haftalık benden bu kadar. Umarım keyifli ayrılıyorsunuzdur bölüm yorumundan. Okuyan gözlerinize sağlık şimdiden, çok iyi bakın kendinize.

Haftaya yeni bölümde görüşmek üzere❤

Sen Anlat Karadeniz 37.Bölüm: “Canhıraş”

Merhabalar!🖐 Günün hangi zaman diliminde hangi duygu yoğunluğu ile buluşuyorsak. Darmaduman olduğum bir dönemdeyim. Ama yine kendimi bana iyi gelen yerde buluverdim, tane tane dökülen satırlarda işte… Sen Anlat Karadeniz 37.bölüm ile bizlere geri döndü. Fragmanların aksine gerçekten izlenmeye değer bir bölümdü. Yüreklere, can cana bağa dokunuldu çarşamba günü. 37.bölümü izlediysem başından sonuna birer birer akan gözyaşımın sebebi Yiğit ve Balım’dır. Gelin şimdi bakalım bölümün detaylarına, buyurun :

“Arama bulamasun, merhem yok bu yarana?”

Ölüm, hastalık vs. gibi nice acı vardır insan yüreğini paramparça eden. İşte bu acılar dilimine bi de “mapusluğu” ekleyelim. İnsanoğlunun başına neler neler geliyor bu hayat denilen uzun yolda ve Nefes başta olmak üzere Asiye, Nazar, Mercan, Berrak’da dört duvar arasında eli kolu bağlı yaşama yakından tanık oldular biliyorsunuz Vedat’ın şikayeti üzerine. Beş kadından ikisi üstelik anne bi de, geride eşlerinin yanında birer evlatları var onları bekleyen. Nefes ve Asiye birer anne olarak günümüzde mapusluk çeken anneleri öyle iyi temsil ettiler ki karakterleriyle. O annelerin hissettiği özleme, arada kalışına, tükenmeyen umut tohumlarına öyle doğru dokundular ki; yazanın da çekenin de oynayanın da yüreğine sağlık. Asiye, Balım’ın evin içinde dön dolaş aradığı kırmızı tokasına; Nefes ise oğluna en son giydirdiği mavi kazağına götürdü burnunu. Derin derin çektiler evlatlarının o parçalara sıkışmış mis kokusunu. Bir yandan da düştüler dört duvar arasından “ya çıkamazsam!” korkusuna…

“Anne!”

Eşlerini parmaklıklar ardına teslim etmiş gönlü kanayan iki adamdı Mustafa ve Tahir. Bir yanda giden sevdikleri ile yuvaları başına yıkılan iki eş bir yandan da yüzünde gözünde yüreğinde eşlerini andıran birer evlatla bi başına kalan iki baba. Çocuklara söylenen klasik yalana başvurdu onlarda bölümde. “Anneniz bir yere gitti ama gelecek.” cümlesi dökülüverdi dudaklarından ne kadar içleri gitse de. Balım ve Yiğit bir şeyler şüphe etseler de çocuk ya işte babalarına inanmak istediler, ikisi de o dağ gibi babalarının kolları arasında uykuya daldılar. Ama sadece daldılar işte, ikisi de annelerinin rüyalarına gelişiyle “anne!” diyerek berinlediler.

“Analarınuz hapiste!”

Er geç olanları evlatlarına söylemeleri gerektiğiyle yüzleşen Mustafa ve Tahir sonunda çocukları aldılar karşılarına tam tane tane anlatacaklardı durumu. Hoop Saniye Hanım düştü iki çocuğun yüreğine pat “ananuz hapiste” diye! Duyduklarıyla dağılan iki çocuk, onların dağıldığı ha o an hisseden iki parmaklıklar ardında anne. Saniye ana değildi zaten ama ninelikte de torunlarına yaptığı o düşüncesizlikle sınıfta kaldı gözümde. Hele her şeyden bihaber iken başlarını okşayacak bir nine, önlerine iki kap yemek koyacak kimse aradıklarında o iki çocuğu masanın etrafında bırakmış olmandan anlamalıydık zaten seni Saniye Hanım! Velhasıl birbirlerine kocaman sarılarak destek oldu Balım ve Yiğit.

Bölümün içime dokunan en nadide anlarından bir tanesiydi bu megafon sahnesi. Oğlunun ve yeğeninin boynu bükük halinden kahrolan Tahir, ne yaptı ne etti sarıverdi cezaevinin dört bir yanını. Seslerini içerdeki can parçalarına duyurdular teker teker. Dağdevirenlerden tut, Osman Hoca’ya hatta ve hatta Esmayla Devrem’e kadar herkes işte. “Nefes’im sevdamız da, oğlumuz da bana emanet; ikisi de bakıyorum sen kendine iyi bak” diyen bir Tahir vardı mesela. “Yengemler nasılsınız, iyi olun” diyen bir Devrem, “Gözümün iki çiçeği” diye kızlarına oracıktan sarılan bir Cemil Dağdeviren, mavi tüylü geyiği çok sevdiğini haykıran bir ay ışığında uluyan kurt vardı. Birbirlerine nefes olan, umut olan, yaşanan kötü anlara silecek çeken koca bir aile; bu koca aile karşısında gözyaşlarına boğulan parmaklıklar ardında beş kadın vardı anlayacağınız.

Fikret’in aldığı özel izinle annelerine iki gün sonra kavuşan Balım ve Yiğit. İkisi de nasıl sıkıca sarılıp kokladılar annelerini. Tabi Asiye ve Nefes’de onlardan farksızdı. Yaşamayan bilmez onların ne çektiğini ne hissettiğini. Hepimiz seviyoruz annemizi, kim sevmez ki annesini? Ama yanı başından hele bir nefes uzağından da öteye gittiyse ne ağırdır o özlem diyorum kendimce. Eşler birbirini sıkıca kucakladı, avuç içini doya doya öptü Tahir Nefes’inin. Ağzına zalimin adını aldığında Nefes’i “Dur! Bırak şu kısacık kazandığımız an bize kalsın, o zalimin adıyla heba olmasın” dedi. Cemil oraya varanın yüreğine oturan pişmanlığın diline dökülmesine fırsat tanıdı, kızlarından af diledi. Türkan’ da bir yandan beşini de bir tutup muskalar yolladığı kızlarının aç olup olmadıklarını, üşüyüp üşümediklerini sorguladı. Valla bu sezon çok içime dokunuyor Dağdevirenler. Başta kararmış yüreğin yapalabileceği birçok şeyi onlarda gördük ama öyle güzel evrildiler ki gözyaşları pıt 😭

Bu dünyada mapusa yolu düşen her ailenin bir Fikret Amcası yok dediğim sıralar karşımıza bu savcı çıktı 37.bölümde. Doğru bir mesaj verilmek isteniyorsa hâlâ buradan gidin lütfen! Annesine duyduğu özlemle kavrulan Yiğit ve onun yolunun kesiştiği savcı sebebiyle çıksın bu beş kadın içerden. Zalimin ayağının takılıp düşeceği taş olsun bu savcı. Zalimin yeridir bu parmaklıklar ardı, mazlumun hakkıdır huzurlu sıcacık bir yuva. Ana gibi anasın be dediğim Türkan kermesi düzenledi, Yiğit normalde olsa takmayacağı o kıl kuyruk papyonu takıp götürdüğü taze kurabiyelerle savcıya derdini anlattı. Paranın üstünü vererek ne güzel yetiştirildiğini gösterdi hele kendisine uzatılan mikrofondan “annem burada” deyip kalbini göstermesiyle oof off bitirdin bizi. Tıpkı Nefes gibi hıçkırıklar içinde kaldık be yüreği omzundan büyük Yiğit!💕

Yine duygu silsilesinin göbeğinde kaldığımız bir bölümdü. Ben izlerken gülümsedim belki de gülümsemeye ihtiyacım vardı. Ama bunu demek de haksızlık, gerçekten son bölümlerden sonra gelmiş en iyi bölümlerden biriydi başından sonuna dek. Saniye’yi on kere daha canıyla tehdit et akıllanmaz kezâ Vedat’ı da bir on kere daha döv Nefes’in peşini bırakmaz. Bu ikisinin aklını başına getirmenin daha başka yolları aransın ama bu yol mazlumun canını bir kez daha yakacak cinsten olmasın emi! Bir bölüm yorumunu daha noktalamaktayız. Daha cezbedici fragmanlar, müzikler ve bölümlerle haftaya çarşamba buluşmak üzere o vakit. Kendinize iyi bakın, sevgiyle adaletle kalın.🌹

Sen Anlat Karadeniz 27.Bölüm: Can Babam

Heyyooo! Müsaitseniz ben geldim, gönül hanenize konuk olmaya. Uyuyamadım bölümden sonra. O yüzden aldım elime kalemi, dökülmesine izin verdim hissettiklerimin. Özünde Yiğit ve Tahir ikilisini barındıran bir bölüm izledik. Geçen haftaya bakınca ilaç gibi geldin be 27.bölüm! Sakinliğin, usul usul anlatışın, sahneler arasındaki naif geçişlerinle… Ben bugün özü konuşmak için varım, sadece Yiğit’le Tahir kısmına değineceğim. Çünkü çok etkilendim, beni içimde bir yerlerde saklanmış öyle anlara götürdü ki tarifsiz…  Bugüne damga vuran üç ana kelime vardı; baba, evlat ve can bağı.. Şimdi gelin bu kelimelerle Yiğit Tahir ikilisi eşliğinde bölüm yolculuğuna çıkalım:

“Denizden Gelen Kaplan, Ay Işığında Uluyan Kurt”

Baba; güveni evladına aşılayandır. Evladının her bir zerresine “ömrüm sürdükçe ben senin yanındayım” cümlesini işlemektir. Candan bağlı olmaktır. Evladına gerekirse canı pahasına siper olmaktır. Kollarını kocaman açıp, sarıp sarmalamaktır. Kanatlarının altına alıp, acımasız hayattan olabildiğince uzak tutmaktır. Usuldan ama en derinden sevmektir. Evladının yardım istediği sonsuz el, kulağına erişen en güçlü sestir. Dışarıdan kaya gibi sert durup, içinde bir karıncayı bile incitemeyecek merhameti taşımaktır. Gözü kara olmaktır, oradan oraya dağ, bayır, diken, ova, çamur demeden koşmaktır. Evladın sırtını yasladığı koca çınardır. Koruyup kollayan, gözünden dahi sakınan, anlamına anlam katandır. Bir bakışı ile hayat verip, bir bakışıyla dünyanı yerle bir edendir. Güçtür, cesarettir, sonsuz destektir. Başını soktuğun evin bacasını tüttürendir. Kısacası evin direği, eşinin gülen yüzü, evladının çocukluğudur.

“Baba; ailesini tek çatı altında toplayabilendir.”

Evlat; iki eşin birlikteliğine anlam katandır. O sıcacık dediğimiz yuvanın cıvıltısıdır. Babanın sol omzu, annenin kalbidir. Sevgidir, masumiyettir. Zalim dünyaya karışan en güzel renktir. Bir babanın işten eve koşma sebebi, bir annenin hangi yemeği yapsam sebebidir. Candan bir parçadır. Babanın gururlu bakışı, annenin merhem bakışıdır. Kısacası ailenin mihenk taşı, soluğu, canı ciğeridir.

“Evlat sabırdır, umuttur, en derin bağdır.”

İşte Karadeniz gibi asi, mert, deli dolu olan Tahir Kaleli her yönden tam bir baba iken; sekiz yıl boyunca annesiyle birlikte tutsak edildiği zindanda zalime boyun eğmeyen, annesine direnme umudu olan Yiğit’de her yönden tam bir evlat. İlk bölümden beri aralarındaki etkileşimi izlemek o kadar keyifliydi ki… Gün geçtikçe birbirine birer ikişer adım atan ikiliydi onlar. Tahir Yiğit’i sarıp sarmaladığı ilk andan beri evladı saydı ve göğsünü gere gere “oğlum” dedi. Yiğit’de durum biraz farklıydı. Onun için baba kavramı kötüydü. Annesini solduran, kendi çocukluğunu çalandı, kısaca hayatlarını koca bir zindana çevirendi. Ama Tahir’le tanıştıktan sonra usul usul farketti bu kavramı. Gerçek bir baba nasıl olur? İşte bu sorunun cevabını yaşadığı her bir anla buldu Yiğit. Annesini güldüren, kendine ilkleri yaşatan, herkesin yardımına koşan, zalim bile olsa kıyamayan, hiç tereddütsüz canını ortaya koyan Tahir’e bakınca keşfetti hakiki babalığı. Zaman su misali aktıkça, Yiğit’in o koca yüreği de Tahir’e aktı. “Benim velim olur musun?” cümlesi Yiğit’den Tahir’e ilk usuldan “baba!” deyişti aslında. Ve gelelim son duruma. Artık hayallerinde dahi babası tek bir kişiydi Yiğit’in; hiç şüphesiz Tahir Kaleli. Çocuk düşleyerek alışıyordu bu kelimenin varlığına. Ve bir tek Tahir Abisi’ne yakıştırıyordu içten içe. Yüreğinde çoktan koca bir yer etmişti bu deli adam, ama bir türlü dile dökemiyordu. Bugün yarın derken uygun anı kovalayan Yiğit, zalimin “oğlum gidiyoruz” deyişiyle yıkıldı sanki. O küçücük bedenine, herkese açık olan koca yüreğine kızdı adeta. “Neden bekledin bu kadar baba demek için? Ya ona doyamadan, sensizliğe alışamam, sen benim kahramanım, ilklerimin sahibi, annemin ve benim gülen yüzümün nedeni kısacası Tahir Abi benim babam sensin!” diyemeden koparılma fikri Yiğit’i çok güzel bir adıma itti. O an ellerinden kayan oğlu için, direnmek için, savaşmak için bir neden arayan Tahir’e en güzel umut ışığı oluverdi. Dört harften oluşan o can bağıyla taçlanmış kelimeyi haykırdı; BABA!🕊

“Baba! Bırakma beni! Benim babam sensin.”

Ne sahneydi ama, yüreklerinize sağlık. Yine döktürdünüz her biriniz. Gelecek bölümlerde merakla bekliyorum bu baba oğlu. Bu haftalık ben kaçar, misafirperverliğiniz için çok teşekkür ederim sevgili okuyucular.💙 

Türkiye’nin Yeni Gözbebeği: Demir Birinci

Dizi camiasında fırtınalar estiren Sen Anlat Karadeniz’in minik oyuncusu, kalbimizin yeni fethi; Demir Birinci.

2018 yılı itibariyle Türkiye’ye kazandırılmış yeni kandır, halkın yeni gözdesi ve artık evimizden biridir kendisi desek doğru olur. Baksanız küçücük bir beden duruyor karşımızda, ya o bedende saklı koca cevhere ne demeli? İnanılmaz derecede başarılı yaşıtlarına göre. Geçen sezon bizi ekran karşısında o duygudan o duyguya nasıl savurduysa, bu sezonda kaldığı yerden aynen devam ediyor. Her bölümde nerede bizim küçük yıldız diyoruz. Toplumun kanayan yarasına parmak basan, gerçekleri aktaran, tüm duyguların harmanlanmış olduğu bir projede büyük bir rol oynuyor kendisi. Sadece Sen Anlat Karadeniz’in Yiğit’i değil, artık hepimizin içinde bir yerlerde yatan Yiğitlerin sesi o. Tüm Nefeslerin umudu, tüm Yiğitlerin gücü. Hepimizin kalbinde o kadar güzel yer etti ki, yahu kelimeler bulamıyorum anlatmaya. O acayip güçlü takımın Ay ışığında uluyan kurdu ki ya!

“Yüreklerimizi dağlayan minnak yetenek!”

Annesi Nefes’in kendini ne zorluklarla büyüttüğünü bilen, Soluk benizli canavarla mücadelesine tanık olan, annesinin önüne her seferinde siper olan, çocukluğunu kaderin yollarını kesiştirdiği Tahir Abi’si ile yaşayan, annesinin yıllar sonra etrafına saçtığı her bir gülüşünü aklına kazıyan, yüreği omuzlarından büyük bir çocuk Yiğit. İşte Demir bu yaşında böyle büyük bir roldeki kimliğin altından kalkmaya çalışıyor. Ki çok güzel de başarıyor maşallah.💫 Ağzımız açık kalıyor onu izlerken, nasıl kalkacak bakalım bu rolden, bu duygudan diyoruz her hafta. Ama tahminlerimizin de üstünde mükemmel bir oyunculuk karşılıyor bizi. Soluk benizli dediği Vedat’a karşı kafa tutuş sahneleri vardı mesela geçen sezon. Zalime boyun eğmiyor tıpkı annesi Nefes gibi. Analı oğullu o kadar acı günler geçirmişler ki, rabbim onlara artık “yeter” demiş ve Karadeniz’in deli dolu mert adamı Tahir Kaleli ile yollarını hiç ayrılmamak üzere kesiştirmiş. Şimdilerde o kadar güzel, koskoca bir aile oldular ki… Yiğit’in artık hem annesi hem babası var, onu çok çok seven. O artık can bağıyla bir Kaleli! Babasının inadı, annesinin umudu ile evrilip çevrilen sevimli, adı gibi yiğit bir evlat; merhamet dolu iyi bir insan. 

“Aile, zalim kralların bile giremediği tek güçlü kaledir.”

İşte Demir öyle pırıl pırıl parlayan, ileride şimdiden güzel işlere imza atacak, öyle sempatik öyle cevval bir çocuk ki; üf be!👑 Dizide canlandırdığı karakterin yanısıra set arkasında da sevilen tatlı bir bıdık kendisi. Başta sevgili partnerleri İrem Helvacıoğlu ve Ulaş Tuna Astepe olmak üzere tüm set ekibi tarafından sevgiye boğuluyor. Bu sevgiyi şuna bağlıyorum; o kadar enerjisi yüksek, o kadar yeni şeyler öğrenmeye meraklı, ha birde o kadar sevimli bir afacan ki… Bambaşka bir çocuk, geleceğin aranan başarılı oyuncular listesinde görüyorum onu.

“Cansın be çocuk, iyi ki iyi ki doğmuşsun.”🎂

İşte bu küçük yıldızın bugün doğumgünü. Bana kalsa her gün onun günü. Çünkü her gün yüreğinde yeni bir ışık doğuyor ve yeteneğine yetenek ekleniyor. Yüreği berrak, cevheri büyük çocuğum iyi ki doğdun, musmutlu yaşlar.🎉

İrem Helvacıoğlu’nun gözünden;

Demir’le abla kardeş gibiyiz. Arada didişiyoruz ama onu çok seviyorum.

 Yolun apaydınlık olsun; sevdiklerinle sağlıklı, huzurlu, güzel ömürlerin olsun. Hep ışıl ışıl parla; senin gibi iyi insanlara, başarılı minik yeteneklere çok ihtiyacı var dünyanın. Hep ağız dolusu gülümse, seni çok seviyoruz, nice yaşlara Demir Birinci.🎊

Ulaş Tuna Astepe’nin gözünden;

Demir benim hem dostum, hem partnerim, hem hayran olduğum aktör, hem de oğlum.

Ekranların Sevilen 6 Çocuk Karakteri

Yaz kış demeden birçoğumuz kendini akşamları ekrana kilitler. Kimi zaman aşk hikayelerine kimi zaman da acıklı çocukların yaşam hikâyesine ağlarken buluruz kendimizi. O küçük omuzların taşıdığı yükleri izleyip resmederiz. Nice küçük adamlar ve hanımlar girdi dünyamıza. Kendi ailemizden biriymiş gibi düşünüp endişelendik. Kimimizin evladı kimimizin kardeşi oldu bu tatlı çocuklar. Dizi atıyorum kötüye bile gidiyorsa sırf onlar için izledik, izliyoruz. Çünkü çocuk başka bir şey. Onlar onca kötülüğün arasında dünyamızda kalan yegane masum şey. Bulutlar gibi bembeyaz, saf, tertemiz her biri. Hepsi gelecek adına yeni bir umut kaynağı. Varımız yoğumuz onlar için zaten. Tüm çalışmalar, tüm emekler…

İşte şimdi her biri pırıl pırıl olan ekrana bizi kitleyen, çok sevdiğimiz altı çocuk karakter sizlerle:

” Küçük Ağa’nın Afacanı Mehmet Can”

1) Küçük Ağa: Mehmet Can

Öyle Bir Zaman Geçer Ki ile girdi hayatımıza. Yaktı kavurdu yüreğimizi. Kaptan babasının eve geri dönüşünü iple çeken bir çocuktu kendisi. Yalnız babasının dönüşü hiçte beklediği gibi güzellikleri getirmemişti peşinden. Daha zorlu ve yıkıcı bir hayatta bulmuştu kendini. İlk defa bu dizi ile birlikte yürek olduk Öyle Bir Zaman Geçer Ki’nin Osman’ı ile. Ardından kısa bir zaman sonra Küçük Ağa dizisi ile buluştuk tekrar ekranlarda kendisiyle. Afacan Mehmet Can Acar. Mutlu bir evliliğin bir meyvesi olurken ilerleyen dönemlerde anne babasının kavga gürültüsü içerisinde kalmış bir çocuk. Boşanmalarına şahit olmuş, geri birleşmeleri içinde her türlü yolu deneyen akıllı, tatlı bir çocuk Mehmet Can. Dizide annesi ile babasını bir araya getirme peşinde giderken Lösemi hastalığına yakalanmış, zorlu bir süreç geçirmiştir. Bu zorlu süreç sonunda hem kendi iyileşmiş hem de anne babası tekrar evlenmiştir. Ayrıca Ece adında tatlı da bir kız kardeşi olmuştur. Mehmet Can’ı izlemek, yaramazlıklarına kızmak, aile sevgisi önünde alkış tufanı koparmak çok keyifliydi. Mehmet Can’ı bize sunan Emir Berke Zincidi ile tekrar bir dizi projesinde buluşmak temennisiyle…

” Hayat Şarkısı’nın Güzel Bahar’ı “

2) Hayat Şarkısı: Bahar

Hülya Cevher’in tatlı kızı kendisi. Annesi gibi inatçı, huysuz, akıllı mı akıllı, güzel, aşırı tatlı bir kız çocuğu. Mahir’i susturan, ona pat diye lafını söyleyip durduran tek kişi. Gerçi annesini geç bulmuş bir çocuk o. Hülya’nın ablası Melek’i kendi annesi zanneden Bahar, aslında teyzesinin gerçek annesi olduğunu sonradan öğrendi. Bu yaştaki bir çocuk zor bir durum ama olmuş bir kere işte. Mahir’in elindeki fincanı sıkıca kavrayıp “Kaye” diye tutturan, “Böööğrek” deyip tüm börekleri iştahla mideye indiren tatlı bir kızdı Bahar. Kerim ile baba-kız hâlleri ayrı bir şahaneydi. Kerim masal anlatmasın hele. Ooo biterdi Kerim. Anasının kızıydı, tam bir ısırmalıktı. Onu böyle güzel bir dizi projesinde görmek şahaneydi. Kim bilir belki bir daha kesişir yolumuz. “Biz tekrar görüşürüz inşallah.” diyelim Bahar’ı oynayan Defne Yazar’a…

” Poyraz Karayel’in Sinan’ı “

3) Poyraz Karayel: Sinan

Fasulye, Pilav, Cacık üçlüsünden biri de kendisi! Poyraz Başkomiser’in  biricik oğlu, Ayşegül’ün de aynı şekilde. Aslında onun da hayat hikâyesi pek sakin değildi ya. Baba polis, anne alkolik; evlilikleri desen bitmiş gitmiş. Geri dönüşü olmayan yollara girilmiş çoktan. Ta ki Ayşegül ablası hayatlarına girene dek… Garip bir tanışma olmadı be Poyraz? “Oldu” diyor, duyuyorum. Yüreği ağzında yetişen bir çocuk Sinan. Okulda da pek rahat durmazdı. Pelin diye bir kıza aşıktı. Onun için neler neler yaptı bir bilseniz? Akıllanmaz çocuksun be Sinan? Pizzanın hastası, mantarlı tercihi net? Babasıyla Ayşegül ablasını hep yakıştırmış, bir arada olduklarında duyduğunda mutluluktan havalara uçmuştu. İşte bu ikilinin gözbebeği, can parçası o. Babasıyla yaptığı komik diyaloglar ile tanıdık onu aslında. Yeniden bir arada olmak isteriz Sinan’a hayat veren Ataberk Mutlu ile…

“Anne Dizisinin Turna’sı”

4) Anne: Melek

İlk dizisi Kocamın Ailesi’nde boşanmış bir çiftin bilmiş kızı Pelin’i canlandırırken tanışmıştık onunla. Anne dizisinde de yaşından olgun bir kız çocuğuna hayat vermişti kendisi. Ama bu dizide inanılmaz derecede bir başkaydı be! Yüreklerimizi dağladı kendisi hakikaten. Melek, gece hayatında çalışan bir annenin kızıydı. Yaşadığı tüm zorluklara rağmen hayaller kurmaya devam inatçı Melek, annesinin sevgilisinin şiddetine maruz kalıyordu ama sesini çıkarmıyordu. Okuluna yeni gelen Zeynep Öğretmen ile tüm hayatı değişmişti. Hikayesini izlerken gözlerimiz hep dolu doluydu. Melek’i canlandıran Beren Gökyıldız’ın güzel oyunculuğu ile başka bir projede denk gelmek dileğiyle…

“Dolunay Dizisinin Bulut’u”

5) Dolunay: Bulut

Muhteşem Yüzyıl Kösem’in Şehzade Mustafa’sı, Dolunay dizisinin tatlı canavarı Bulut’u oluverdi kendisi. Ferit Aslan’ın biricik yeğeni rolündeydi. Dayısına düşkün, onun evinde onunla beraber her şeyi yapmaktan keyif alan bir çocuktu. Dayısı ünlü bir iş adamı da olunca evde aşçısı da oluyor haliyle. Ve aşçımız da ilerleyen zamanlarda Ferit’in hayatının en büyük aşkı olacak Nazlı’ydı. Bulut’un biriciğiydi o, kimseye laf ettirmez. Nazlı Ablası birtaneydi. Bir akşam çiftliğe giderken Bulut ve anne babası kaza geçiriyorlar. Tek kurtulan Bulut oluyor. Ardından çocuğun kimde kalacağı mevzusu patlıyor. Halası Bulut’u almak için velayet davası açıyordu ama er geç adalet yerini bulmuştu. Bulut zorlu bir dönem, ayrılık sonucu dayısı Ferit’e ve Nazlı ablasına kavuşmuştu. Sonra hep birlikte güzel bir hayata kollarını açmışlardı. Bulut’u izlemek oldukça keyif vericiydi. Bu rolü üstlenen Alihan Türkdemir’i yeni bir projede bekliyoruz…

” Nefes ve Tahir’in can oğulları Yiğit”

6) Sen Anlat Karadeniz: Yiğit

Acayip güçlü takımın Ay Işığında Uluyan Kurdu o. Nefes’in umudu, Tahir’in aslan oğlu kendisi. Annesiyle birlikte sekiz yıl bir zindanda zalim karşı koymuş, yaşıtlarından daha olgun ve inatçı bir çocuk. Annesine şiddetin her türlüsünü uygulayan kişi ona baba diye tanıtılmış Vedat Sayar’dır. Diğer adıyla “Altın Kafesin Canavarı” kendisi anne oğlun deyişiyle. Annesiyle beraber ayakta kalmış, umut ve inat etmiş yüreği kocaman bir çocuk Yiğit. Hayatlarına ansızın Tahir Abisinin girmesiyle tüm dünyaları değişir ve yeniden nefes almaya başlarlar. Sevgi, yuva, baba nedir hepsini tadar Tahir abisinde. Annesinin gülen yüzü, kabuk bağlayan yaraları ile daha güçlü bir takım oluverirler. Mavinin içine yavaş yavaş sığan bir aile onlar. Bir sezonu şahane şekilde bıraktık şimdi sıra yeni sezonda. Babası Tahir gibi mert, akıllı, hırçın bir o kadar da uslu ve tatlı olan Yiğit Kaleli’yi yeniden izlemek için sabırsızlanıyoruz. Yiğit’e hayat veren âdeta yaşayan Demir Birinci’yi yeni sezonda da aynı iyi performansı verirken izlemek dileğiyle…

Evet! İşte akıllarda kalan ya da yollarımızın yeni kesiştiği birkaç çocuk dizi karakteriyle buluşturduk sizi bugün. Onları izlerken hem güldük, hem ağladık. Ekrandan bir saniye gözümüzü ayırmadık değil mi? Böyle bir yolculuk yapmak istedim sizinle, bu afacanların içinde olduğu… Umarım keyif almışsınızdır.

Bu şahane karakter yolculuğu için hem bu karakterlere hayat veren oyunculara hem de siz okuyucularımıza çok teşekkür ederim…

error: Korunan İçerik!