tds_thumb_td_300x0
En Güzel Partnerliklerin En Güzel Çiftleri!

Yüzlerce dizi geldi geçti sektörden, hala da hızla artmaya devam ediyor. Ediyor ama ne yazık ki hepsi kalıcı olamıyor. Ülkemizdeki saçma sapan reyting sisteminin haksız ve üzücü sonuçları bir yana, her proje insanların kalbine dokunamıyor. Ancak, verilen emek, işe duyulan sevgi ve saygı, bir de kadronun güzelliği birleştiğinde ortaya enfes şeyler çıkabiliyor. Castın birbiriyle uyumu, enerjileri ve bunun sonucunda ortaya çıkan o masalsı dünyalar biz seyircilerde kalıcı güzel etkiler bırakıyor. İşte bugün bu yazıda, bazı efsane partnerlik ve dizi çiftlerinden bahsedeceğiz. İnsana huzur veren, her türlü duyguyu yaşatan, kurmaya çalıştıkları dünyaya izleyiciyi de dahil eden..

Yıllar geçse de hafızaları terk etmeyecek güzellikler yazısına hoşgeldiniz. 🌸

 

Nilay Deniz – Seçkin Özdemir (AsBar)

nilay deniz seçkin özdemir ile ilgili görsel sonucu"

Gelmiş geçmiş en samimi, en sevimli partnerliklerdendi Nilay ve Seçkin. İkilinin çok iyi anlaşıp yakın arkadaş olması seti kolaylaştırmış olacak ki, ortaya dünya güzeli bir çift çıkmıştı. Her şeyleriyle özel, kendilerine has bir havaları olan çok pozitif bir çiftti AsBar. Bunu hep güllük gülistanlık geçindiler anlamında söylemiyorum. Üzücü olaylar yaşansa da, izlerken insanı kendine çeken, tekrar tekrar izlettirip hatta sahneleri ezberlettiren bir işti. Baştan sona muazzam bir diziydi Ateşböceği, gerek setiyle gerek de hikayesiyle.. 2017’nin zirvesi. Erken veda ettik ama hiç unutmadık. 

Burçin Terzioğlu – İlker Kaleli (AyPoy)

ayşegül poyraz ile ilgili görsel sonucu"

Ülke içinde (ve dışında) bunu inkar edebilecek biri var mı bilmiyorum. Her anlamda ikonik bir çift Poyraz & Ayşegül. Düşmedikleri site, konuşulmadıkları mecra kalmadı, hala da konuşulmaya, iyi anılmaya devam ediyorlar. Poyraz Karayel gibi adını dizi tarihine altın harflerle yazdırmış bir dizinin başrolleri olarak o kadar güçlü bir kimyaları vardı ki, ortaya çıkan sonuç maşallah dedirtti. Her anları, sakin veya yüksek her sahneleri muazzam geçiyordu. Tabi sevgili Burçin ve İlker’in insanı büyüleyen başarılı performanslarını da es geçemeyiz.. Şimdi bir iki kelimesini söylesem herkesin hatırlayıp devamını getireceği tonla sahne bıraktılar bize.

Hazal Subaşı – Kaan Yıldırım (BahKan)

bahkan ile ilgili görsel sonucu"

Halka’nın acısını hala çeken biri olarak, biricik çiftim BahKan’dan nasıl söz edeceğimi bilemesem de sıra onlara geldi. Halka’nın kalitesi, senaryosu ve ekibi zaten yeterince konuşuluyor. Şimdi bir de burada o konuya girip yazıya göz yaşlarımı eklemek istemiyorum. Bahar ve Kaan’dan bahsedecek olursak.. İzlemekten inanılmaz keyif aldığım iki karakterin ince ince işlenen, tatlı ilişkisi, her ne kadar yarım kalmış olsa da 💔 şimdiye dek gördüğüm en heyecan verici şeylerden biriydi. Hazal ve Kaan’ın oyunculuklarında en keyif aldığım nokta kesinlikle mimiklerini kullanma şekilleri, BahKan’ın ise naifliği. Birbirlerine hislerini gösterme şekilleri, endişeleri, kollamaları.. Hepsi birbirinden güzel ve etkileyiciydi. Hazal ve Kaan’ın set halleri ise işin en güzel kısmı diyebilirim. Onlardan gelen bir fotoğraf bizi uzunca bir süre gülümsetmeye, mutlu etmeye yetiyordu! Keşke böyle bitmeseydi. Yerleri asla dolmayacak, hep çok özel kalacaklar.

Sevda Erginci – Onur Tuna (ZeyAl)

sevda erginci onur tuna ile ilgili görsel sonucu"

Dizinin izlenmeye değer en güzel kısmı Zeynep ve Alihan. Alihan’ın evrilen karakteri ve Zeynep’in minnoşluğu. 😂 Bunlara rağmen aralarındaki tutku.. O kadar cezbedici bir çiftlerdi ki. Hikayenin ilerleyen zamanlarında bir sürü saçmalık yaşanmış olsa da bu ikilinin tanışmaları, ilk zamanları hiçbir şeye değişilmez. Hala youtube’da girip girip izlediğim ender içeriklerden. İnanılmaz güzel fon müzikleri de büyük etken tabi. İnsana bambaşka duygular yaşatıyor. Sevda ve Onur’un güzel arkadaşlığı da insanı sımsıcak etmeye yetiyor. Kısacası, boy farkının asla dezavantaj olmayıp yakıştığı, görsel uyumun zirvede olduğu, harika enerjili bir partnerliğe şahit olduk onca zaman. İki güzel insanın da emeklerine sağlık. 

Alina Boz – Alp Navruz (AzCen)

elimi bırakma ile ilgili görsel sonucu"

Beklentilerin çok üzerinde bir uyumla izleyiciyi memnun eden, seyir zevki yüksek bir çift Azra ve Cenk. Alina boz ve Alp Navruz’un profosyonel tavrıyla da daha enfes bi hale gelen, yediden yetmişe herkesin sevebileceği, konuk olduğu evlerin evladı haline gelmiş, annelerimizin bile sahiplendiği iki genç. Tekdüze olmayan, inişli çıkışlı hikayesiyle heyecanın düşmediği ve çok güzel detayların sahibi AzCen, kesinlikle unutulmayacaklar arasında yerini aldı, hem de uzun zaman önce. ❤

*****************

Yazardan Not: Yazının içeriği tamamen kendi izlediğim dizilerden yola çıkarak hazırlanmıştır. Bu listedekiler haricinde, daha pek çok efsane çift olduğunu biliyorum. Başta AlSel ve DefÖm ve AsFer olmak üzere, diğer çiftlerin de ne kadar insan tarafından sevildiğinin farkındayım. Yalnızca kendi shiplerimi baz aldığım için burada bulunmuyorlar, sevgilerimle.

Elimi Bırakma’da Neler Oluyor?

Elimi bırakma..

Klişeden uzak bir aile dizisi.

Sevginin kıymetini, sevgi yolunda sarf edilen emeği, sevginin iyileştirici yanını anlatan ve bu yolda iki karakterin yolunun kesiştiği dizi. Bu iki karakterin birbirlerine olan sevgisini abartıdan uzak bir şekilde 51 bölümdür izliyoruz.

Cenk bu yolda Azra’ya ilk defa yalan söyledi. Onun özgürlüğü için kendi hayatından vazgeçti bir yerde.. Şuan izlediğimiz bölümlerde  iyiliği için de olsa yalan söylemenin her türlü insanı kendinden bile uzaklaştırdığını görüyoruz. Yolun sonunda birbirini üzmemek adına her şeye rağmen birbirlerini affeden iki aşık. Birbirine acı da çektirebilirlerdi, cezalandırabilirlerdi.  Emin olun bu onlar için seçenek dahilinde bile değil.

Mert’in ölümüne sebep olan Damla’nın pişmanlığı yüzünden Azra’ya, Azra’dan hebersiz yeni bir hayat vermek istemesini görüyoruz. Karakterlerle empati kurduğumda çoğu fikirlerinde onlara hak veriyorum. Pişmanlık insanın içini yiyip bitiren bir duygu.. Damla’nın da pişmanlığını ve artık bazı şeyleri yoluna koymak istediğini hissediyorum ben. Yeri geldiğinde çok gıcık da oluyoruz, haliyle sürekli empati kuramıyoruz.

Aslında çoğumuz olaylara Azra ve Cenk olaylı baktığımız için diğer karakterlerin haklı olduğu konuları çoğumuz göremiyoruz. Olayların Damla’nın dünyasında ilerlediğini söyleyenleri de görüyorum. Evet belki izleyiciyi sıkabiliyor olabilir haklı olarak.. Ama bütün bu düğümler Azra ve Cenk yüzünden atıldı. Bu düğümlerin çözülmesi de Azra ve Cenk’e bağlı. Her şeyin yoluna girmesine, Azra ve Cenk’in barışmasına 1-2 bölüm kaldı diyorum 🙂

Elimi Bırakma artık Pazar günleri değil Salı günleri yayında olacak..  Yeni gününde şans diliyorum, görüşmek üzere..

 

Elimi Bırakma AzCen | İyi Ki Yanımdasın

 

Azra ve Cenk.. O ikisini birarada görmek hepimizi heyecanlandırıyor biliyorum. İkilinin setteki uyumları ve gerçek hayattaki arkadaşlıkları ekrana çok güzel yansıyor.

*************************************************

Cenk’in gelip Azra’yı fırçalamasından sonra çalan telefonla kapatmıştık önceki bölümü. Bu bölüme ise telefonda Mert’in sesini duyarak başladık. Tam ikisi birlikte Mert’i bulunduğu evden çıkarmaya çalışırken kadın geldi ve her şey mahvoldu. 

Büyük bir endişeyle eve vardıklarında karşılaştıkları manzara Azra’yı bitirse de yanında Cenk vardı. Onu ayakta tutmak için elinden geleni yaptı ve umudunu kaybetmemesi için sürekli telkin etti. Dizinin kilit noktası bu kelime zaten “umut”.

Eve giderken, karakolda, arabada hiç yanından ayrılmadı Azra’nın. Acısını paylaştı, en büyük destekçisi oldu. Onu kederiyle bi başına bırakmadı.

Mert’i bulacaklarının sözünü verdi defalarca, sonunda ikna etti Azra’yı. Her ne kadar işler yolunda gitmese de Cenk elinden gelen her şeyi yapacak ve Mert kurtulacak biliyoruz. Bu zor zamanları birlikte aşmaları ise ikilinin geleceği için çok önemli olacak. Azra gibi vefalı biri bu günleri asla unutmayacak.

“Shipper kalbiiim”çığlıklarınızı duyar gibiyim. Çünkü ben de sizden biriyim. Şu sahne kimin hoşuna gitmez ki? Üstelik Cenk uyanıp da omzunda uyuyan Azra’ya gülümseyerek bakmışken.. Pek sık ciddi yüzünü bozduğunu görmediğimiz beyefendi bu kızın yanında sürekli bu vaziyette. Ama merak etme, biz de senin kadar mutluyuz.,

Bu kadar yakışmak zorunda mıydınız insafsızlar..

Azra’nın mahcup ve utanmış tavırları, Cenk’in bakışları.. Bu kadar dert tasa içinde yüreğimizi ferahlatan birkaç güzel detay oldu. Siz çok güzel olacaksınız çok!

İçimin gittiği bir diğer sahneden bahsetmek istiyorum. Kardeşine bir şey olacak korkusundan ağlayan Azra’nın yüzünü avuçları içine alan bir Cenk Çelen. Ekran görüntüsü almayı dahi zorlaştıran kısalıkta bir andı ama yetti. Sıcacık bir his, yüreğe dokunan cinsten.

Çaresizliğe uzatılan bir yardım eli. Ben böyle tanımladım Cenk ve Azra’yı. Daha şimdiden birbirlerine bu kadar deva olmayı başarmışken, biraz zaman geçince kim bilir daha neler olacak.. 

Geleceği bilmiyoruz ama içimizi ısıtacak biliyoruz. Tarifi zor bir sevgi bu. Şu fotoğraftaki sahne çok güzeldi. İyi ki yazılmış, iyi ki atlanmamış. Cenk’in sürekli koruyup kollayan tavrı benim çok hoşuma gidiyor. Azra’yı sımsıkı tutması bi yana, onun da elini Cenk’in elinin üstüne koyup tutması diğer yana :’)

Bu sahneye değil cümleler, şiirler yazılır ama bakmayın. Sevimlilik ötesi bir şeydi. Konuşmaları, birbirlerine bakmaları, gülmeleri. Söyledikleri. Kalp atışlarımızı hızlandıran şeyler bunlar sayın yönetmenim,senaristim. Yaşadıkları durum çok güzel. Sırf bol bol izleyebildiğimiz için dizinin uzunluğundan şikayet edemiyorum düşünün artık.

Cenk her fırsatta yanında Azra’nın. Asla yalnız kalmasın, tek başına savaşmasın istiyor. Bu süreç de onları yakınlaştırıyor. Bize de keyifle seyretmek düşüyor.

Aç mısın hemen bir şeyler alayım mı ” diyen Cenk, Azra’ya laf ettiği için adam döven Cenk, Mert’i bulmak için koşturan Cenk.. Kısacası aşkın rüzgarın çoktan kapılmış bir Cenk, ve bunlara karşılık “İyi ki yanımdasın” diyen Azra.

Merak etmeyin güzel çiftim. Hepsini aşacaksınız. El ele, yan yana. Dip dibe geleceksiniz tüm zorlukların üstesinden. Biz de burada umutlar içinde kendi rüzgarımızı beklemeye devam edeceğiz.

Aynı Gemi Farklı Liman: Azra ve Cenk

Bu hafta Elimi Bırakma dizisinin elini izleyici bırakmadı böylelikle dizi reytinglerde büyük bir sıçrama yaşayarak zirvenin sahibi oldu. Peki, bu hafta bölüm nasıldı? 

 “Garibin hikayesini dinlemek için, bir garip kulağı gerek” demiş Mevlana.  Bu söz bu hafta çiftimizi o kadar iyi anlatıyor ki üstüne söz söylemeye pek gerek yok. Azra bu hafta yepyeni hayatına garip bir şekilde başlarken izleyiciler de Azra’nın hikayesine böylece şahit oldu. Bu hikayeye şahit olan sadece izleyiciler değil onunla aynı kaderi paylaşan Cenk’ti.

Evet Azra garip. Annesi, babası, evi barkı olmayan… Bir de üstüne kardeşinin kaybolması da eklenince iyice garip kaldı yaban, karanlık İstanbul sokaklarında. Onun bu garipliğini kim anlar? Tabii ki onun gibi garip biri olan Cenk. Azra’nın bu bölüm başına gelen pişmiş tavuğun başına gelmedi. Düşene bir tekmeyi de yakın çevre, arkadaşları, komşuları nasıl atarmış bunu da gördü. Park köşelerine sığınmaktan tutun, pilavcılık yapmaya kadar bir sürü atılımda bulundu kardeşi ve kendisi için. En son iş başvuruları yaparken tesadüf ya ÇELEN GRUP’a  yolu düşer. “Aşk tesadüfleri mi sever  yoksa mücadeleyi mi?” diye aklıma gelmeden edemiyorum. Çünkü ikisi de aynı şirkette kendi hayatlarının mücadelelerini verecek. Bu tesadüfi karşılaşmada dikkatimi çeken şey Cenk’in hissettirmeden Azra’ya güçlü durmasına dair mesajlar vermesi ve onun bir şekilde hayata tutunmasını sağlaması için yol göstermeye çalışması oldu. Belki de daha önce karşılaştıkları zamanki Azra’yı görmek istiyordu. Güçlü, sinirli, mücadeleci olan Azra’yı… Bütün bunlar olurken Cenk de kendi içinde kendiyle savaşıyordu. Belki de söylediği gibi kendine yine yeniliyordu. Dışarıdan bir bütün, içeriden paramparça. Cenk’in de elindeki maketi bu bölüm daha da dikkatimi çekti. Hayatının yarım kaldığının en somut örneği olan maketi… Bütün kızgınlığını, suçluluğunu, özlemini o makete sığdırmış bir çocuk o. Eli onu tamamlamaya gitse de neden yarım kaldığını hatırlıyor ve öfkeleniyor. O maket aslında Cenk’in ta kendisi. Parçalarının bir araya gelmesi Cenk’in parçalanmışlıklarının bir araya gelmesine bağlı. Kızgınlıkla atılan bir maket sevgi ile tekrar inşa edilebilir kim bilir…

Çiftimiz bu defa da deniz kenarında karşılaşıyor. Tabi bundan önce cafede birkaç gencin Azra hakkında ileri geri konuşması Cenk’in kafasını attırıyor ve gömüyor kafayı o gençlere. Burada akla gelen ilk şey Cenk’in Azra’yı kıskanması gibi görünse de sebep şimdilik o değil daha o zamanlara var gibi. Burada asıl sebep Cenk’in Azra’yı savunmasız, mücadeleden yorulmuş, hayata karşı yorulmuş, kalbi çok yerinden kırılmış gördüğü için hayatına bir darbe de buradan yemesin diye bence. Gözünün önünde hayatı ellerinden kayıp giden genç bir kıza (tabi ilerde aşık olacağı kadına), gözünden sakınmak istercesine sahip çıkıyordu, çıkacak da. Yaralı bir insanı ölsün diye kaç kere bıçaklarsın? Yarasının derecesine göre değişir değil mi? Azra’nın yarası derindi bırak bıçaklamayı bıçağı eline alma fikri bile onu artık yoruyor, öldürmeye yetiyordu. Azra kavgadan ve ekmek teknesinin başına gelenlerden her ne kadar Cenk’i suçlasa da Cenk’in Azra’nın kayıp otizmli kardeşini bulmak için yaptıkları görmezden gelinecek gibi değildi.

Cenk’i karakter olarak biraz daha incelemek istiyorum çünkü gizemli karakterler hep ilgimi çeker. İlk bölümden beri Cenk’in yaptığı spor ve çalmak için seçtiği müzik aleti dikkatimi çekmişti. Neden bunlar?  Boks şiddet içeren, gürültülü bir spor, bateri çalmak ise insanı medite eden bir müzik aleti. Davula vurarak sinirimizi indirgemiş oluruz. Cenk bu sanat dallarını adeta içindeki çığlıkları dışarıya vurmak için bir araç olarak kullanıyor. Boksta mantık, ne kadar sert vurduğun değil ne kadar sert darbeye dayanabildiğindir. Cenk aslında boksun sert darbelerine değil hayatın sert darbelerine dayanıyordu. Kontrol insan için önemlidir, etrafımızdaki olayları kontrol edemediğimiz olur. Fakat kişinin kendine yaptıklarının kontrolü kendisindedir. Cenk’in de boksla yaptığı tam olarak bu bence. İşin özeti duygularına tepki göstermekte en fazla zorlanan kişiler, acıya da en fazla dayanan kişilerdir. İşte Cenk yaptığı bu sporla fiziksel ve duygusal acısını dengeliyor. Cenk’in gizemli karakterini bölümler ilerledikçe daha da çözeceğiz şimdilik bu kadar ipucu yeter gibi.

Kavga sırasında Azra’nın telefonu Cenk yüzünden kırıldı ama Cenk boş boş özür dilemek yerine yaptığı hatayı telafi etmek istedi ve ona telefon aldı ki ihtiyacı olan bir şeydi şu an. Üstüne bir de Mert için ilanlar bastırması  bu çocuk nasıl böyle olabiliyor dedirtecek cinsten.  Ama bu ilanları Azra’ya verirken Azra’nın yüzündeki küçük de olsa o tebessümü gördüğü andaki yüz ifadesi işittiğim bütün suçlamalara değer der gibiydi. Cenk’in burada o ilanları Azra’dan habersiz dağıtması bütün gün onun haberi olmadan onunla kardeşini araması detayların en güzeliydi bence. Şimdilik Azra’nın Cenk ile yıldızı pek barışmamış gibi görünse de Azra Cenk’in kardeşi kayıp iken yaptıklarını görecek ve anlaşmalarına dair bir adım atılmış olacak. Zira hayata aynı açıdan bakanlar değil, aynı acıdan bakanlar anlaşır.

Onlar aynı gemide yol alan ama limanları farklı yer olan iki kişi. Birisi o ihtişamlı limanda kendine sığınacak yer ararken, kalabalıkların içinde yalnızken -ki kendi kendine konuşmak neyse de cevap vermek bir hayli zor oluyor- ; diğeri  bir gecede sönüp giden o ihtişamlı limandan geriye kalanlarla sığınıyor kardeşine. İnsan bazen en çok kendinden yorulur ya Azra ve Cenk bu yorgun gemide gerçekten tüm benlikleriyle sığınacakları liman arıyorlar. Zaman kısa, onlar yorgun, yol uzun liman ise yanmak üzere gemi haberdar olmasa da. Azra ve Cenk’in aynı limanda buluşması dileğiyle yazımı sonlandırıyorum. Unutmayalım bazen gemiler deniz yüzünden değil, bir insan yüzünden batar.

Okuyanların, birbirlerine anlatanların gönüllerine sağlık.

Haftaya görüşmek üzere…

 

İki Yetim Yürek: Azra ve Cenk

Yaz ayı gelince tabi ki televizyonlarda yaz dizileri boy göstermeye başladı. Hepsinin konusu genel olarak üç aşağı beş yukarı aynı. Ama TRT 1’de pazar akşamı ilk bölümüyle seyirci karşısına çıkan Kore uyarlaması bir dizi olan “Elimi Bırakma” adı gibi eli bırakılacak cinsten değil. “Hayat bazen kaybettiğin yerden başlar.” mottosuyla yayın hayatına başlayan dizi, ailesini ve sahip olduklarını bir gecede kaybeden Azra ile onunla ortak bir kader yaşayan Cenk’in yollarının kesişmesiyle başlayan etkileyici bir aşk hikâyesini anlatıyor. Dizinin başrollerini Alina Boz ve Alp Navruz paylaşıyor. Alina ve Alp dizide birbirine aşık olacak olan Azra ve Cenk karakterlerini canlandırıyorlar.

Alina Boz ve Alp Navruz uyum olarak güzel bir enerji yakalamışlar. İkilinin sahneleri karşılıklı olarak etkileyici olmuş.

Azra ve Cenk aslında bir elmanın iki yarısıymış ama birbirlerini bulmaları için aynı sepete girmeleri gerekiyormuş. İkilinin ilk karşılaşması uçakta olur. Cenk’in asi, umursamaz ve ukala tavırlarının; Azra’nın her şeyi usulünce, kibarca çözmeye çalışma eğilimlerinin altında bir yaşanmışlık olduğu belli. Şimdilik ne kadar göründüğü ya da görünmediği tartışılır.

Uçakta bavullarının karışması sonucu “bir bavul meselesi” ile atışmalı bir ilişki içine girer ikilimiz.

“Aşağı bakarsan uçurum, ileri bakarsan hayat.” Bu cümle kendini sır gibi saklayan Cenk’e ait. Bir insan bunun tecrübesine nasıl varmış olabilir? Muhtemelen aklından çoğu kez yaşamla ölüm arasındaki ince çizgiyi geçirip durarak… “Peki, insanı ölüme iten nedir?” diye sorgulamaya başlayacakken esas kızımızın başına talihsiz bir olay gelir. Doğum gününde babasını kaybeder ki uzak mesafelerden, Amerikalardan onun doğum günü için gelmiştir.

Hayat bazen kötü sürprizler yaşatır insana. En sevdiğin insanla arandaki mesafe, ansızın çıkıp gelen bir ölümle bir daha kapanmamak üzere sonsuza kadar açılabilir. Nitekim Azra’nın da Cenk’in de sevdikleriyle aralarındaki mesafe bu kadar uzak ama bu uzaklık onlara ne kadar yakın olur ilerleyen bölümlerde göreceğiz

Ve arka fonda “Sizin hiç babanız öldü mü?” şiiri yankılanır. İşte Azra ve Cenk’in ortak acıları, ortak eksiklikleri bu işte. Babasız bir kız çocuğu ve babasının ölümünden kendini sorumlu tutarak en büyük cezayı kendine kesen bir erkek çocuğu…

Karışan bavulların içinde Azra’nın babasına doğum günü için aldığı saat de vardı. Azra’nın babasına olan sevgisini gören Cenk bu durumdan etkilenmedi desek yalan olur.

Bu hediye ve içindeki not Cenk’i daha da duygusallaştırır (Gerçi bu saat ilerleyen bölümlerde aynı notla Azra tarafından Cenk’e hediye edilmezse ben de hiçbir şey bilmiyorum). Aslında Cenk Azra ile babasının bu yakınlığına gıpta ile bakar, belki de özlemle… Babası ile yaşanmamışlıkları boynu bükük Cenk’in yüreğinde bir kördüğümdür.

Cenk’i biraz daha çözmemize yardım eden cümle “Sevmeye katlanamıyorum mesela; sevilmeye, bağlanmaya, ait olmaya… Bunlar olmayınca hayat daha yaşanılabilir bir yer.” cümlesiydi bence. Tabi bunları Cenk beyimiz Azra’ya aşık olunca ne kadar yer ilerleyen bölümlerde göreceğiz. Ama söylediği sözlerdeki cümleler sıradan cümleler değildi. “Sevmeye katlanamıyorum.” cümlesi nasıl da insana acı veren bir cümle değil mi? Bir insan sevmeye nasıl katlanamaz, sevdiği insanın yokluğu o kadar mı karanlığa sürükler ve sabırsız yapar insanı?

Cenk aslında o gün babasıyla kaza geçirdiğinde nasılsa öyle kalmış bir çocuk. Kırık oyuncağı yerde, çocukluğu babasında kalan bir çocuk. Azra ise daha çok babasıyla birlikte her şeyi yaşamış bir kız, onu çok seven babasının en kıymetlisi… Hasta kardeşine karşı sonsuz sevgisi ve babasına verdiği bir sözü var. “Ne olursa olsun kardeşinin elini bırakma…”

Genelde dram işlerinde kız bütün acıyı yaşadığı için hayata karşı daha ürkek ve çaresiz olur. Nitekim dizinin son sahnesinde de Azra da bu klasiği bozmayacaktı kardeşi ile birlikte bir binanın tepesinde “Süperman olup babamıza uçacağız.” demesiyle az kalsın kaybettiği yerden başlamadan bitirecekti hayatını. İşte bir ters köşe de burada erkek karakterde çünkü erkek karakter sevmekten korkan bir karakter. Hem sevmekten hem sevilmekten korkuyor. Bu yüzden Azra’ya karşı bir şeyler hissetse de uzak duracağı kanaatindeyim. Hayat korkunun bittiği yerden başlar. Bakalım Cenk’in korkularını Azra yenebilecek mi?

Yazımı Mevlana’nın çok sevdiğim bir sözüyle bitirerek sizlere ve okuyan gözlerinize sağlık diliyorum. Ve yayın hayatında “Elimi Bırakma” dizisine başarılar diliyorum.

Unutmayalım:

“Bir yandan korkun bir yandan umudun varsa iki kanatlı olursun, tek kanatla uçulmaz zaten.”

error: Korunan İçerik!