tds_thumb_td_300x0
İki Yetim Yürek: Azra ve Cenk

Yaz ayı gelince tabi ki televizyonlarda yaz dizileri boy göstermeye başladı. Hepsinin konusu genel olarak üç aşağı beş yukarı aynı. Ama TRT 1’de pazar akşamı ilk bölümüyle seyirci karşısına çıkan Kore uyarlaması bir dizi olan “Elimi Bırakma” adı gibi eli bırakılacak cinsten değil. “Hayat bazen kaybettiğin yerden başlar.” mottosuyla yayın hayatına başlayan dizi, ailesini ve sahip olduklarını bir gecede kaybeden Azra ile onunla ortak bir kader yaşayan Cenk’in yollarının kesişmesiyle başlayan etkileyici bir aşk hikâyesini anlatıyor. Dizinin başrollerini Alina Boz ve Alp Navruz paylaşıyor. Alina ve Alp dizide birbirine aşık olacak olan Azra ve Cenk karakterlerini canlandırıyorlar.

Alina Boz ve Alp Navruz uyum olarak güzel bir enerji yakalamışlar. İkilinin sahneleri karşılıklı olarak etkileyici olmuş.

Azra ve Cenk aslında bir elmanın iki yarısıymış ama birbirlerini bulmaları için aynı sepete girmeleri gerekiyormuş. İkilinin ilk karşılaşması uçakta olur. Cenk’in asi, umursamaz ve ukala tavırlarının; Azra’nın her şeyi usulünce, kibarca çözmeye çalışma eğilimlerinin altında bir yaşanmışlık olduğu belli. Şimdilik ne kadar göründüğü ya da görünmediği tartışılır.

Uçakta bavullarının karışması sonucu “bir bavul meselesi” ile atışmalı bir ilişki içine girer ikilimiz.

“Aşağı bakarsan uçurum, ileri bakarsan hayat.” Bu cümle kendini sır gibi saklayan Cenk’e ait. Bir insan bunun tecrübesine nasıl varmış olabilir? Muhtemelen aklından çoğu kez yaşamla ölüm arasındaki ince çizgiyi geçirip durarak… “Peki, insanı ölüme iten nedir?” diye sorgulamaya başlayacakken esas kızımızın başına talihsiz bir olay gelir. Doğum gününde babasını kaybeder ki uzak mesafelerden, Amerikalardan onun doğum günü için gelmiştir.

Hayat bazen kötü sürprizler yaşatır insana. En sevdiğin insanla arandaki mesafe, ansızın çıkıp gelen bir ölümle bir daha kapanmamak üzere sonsuza kadar açılabilir. Nitekim Azra’nın da Cenk’in de sevdikleriyle aralarındaki mesafe bu kadar uzak ama bu uzaklık onlara ne kadar yakın olur ilerleyen bölümlerde göreceğiz

Ve arka fonda “Sizin hiç babanız öldü mü?” şiiri yankılanır. İşte Azra ve Cenk’in ortak acıları, ortak eksiklikleri bu işte. Babasız bir kız çocuğu ve babasının ölümünden kendini sorumlu tutarak en büyük cezayı kendine kesen bir erkek çocuğu…

Karışan bavulların içinde Azra’nın babasına doğum günü için aldığı saat de vardı. Azra’nın babasına olan sevgisini gören Cenk bu durumdan etkilenmedi desek yalan olur.

Bu hediye ve içindeki not Cenk’i daha da duygusallaştırır (Gerçi bu saat ilerleyen bölümlerde aynı notla Azra tarafından Cenk’e hediye edilmezse ben de hiçbir şey bilmiyorum). Aslında Cenk Azra ile babasının bu yakınlığına gıpta ile bakar, belki de özlemle… Babası ile yaşanmamışlıkları boynu bükük Cenk’in yüreğinde bir kördüğümdür.

Cenk’i biraz daha çözmemize yardım eden cümle “Sevmeye katlanamıyorum mesela; sevilmeye, bağlanmaya, ait olmaya… Bunlar olmayınca hayat daha yaşanılabilir bir yer.” cümlesiydi bence. Tabi bunları Cenk beyimiz Azra’ya aşık olunca ne kadar yer ilerleyen bölümlerde göreceğiz. Ama söylediği sözlerdeki cümleler sıradan cümleler değildi. “Sevmeye katlanamıyorum.” cümlesi nasıl da insana acı veren bir cümle değil mi? Bir insan sevmeye nasıl katlanamaz, sevdiği insanın yokluğu o kadar mı karanlığa sürükler ve sabırsız yapar insanı?

Cenk aslında o gün babasıyla kaza geçirdiğinde nasılsa öyle kalmış bir çocuk. Kırık oyuncağı yerde, çocukluğu babasında kalan bir çocuk. Azra ise daha çok babasıyla birlikte her şeyi yaşamış bir kız, onu çok seven babasının en kıymetlisi… Hasta kardeşine karşı sonsuz sevgisi ve babasına verdiği bir sözü var. “Ne olursa olsun kardeşinin elini bırakma…”

Genelde dram işlerinde kız bütün acıyı yaşadığı için hayata karşı daha ürkek ve çaresiz olur. Nitekim dizinin son sahnesinde de Azra da bu klasiği bozmayacaktı kardeşi ile birlikte bir binanın tepesinde “Süperman olup babamıza uçacağız.” demesiyle az kalsın kaybettiği yerden başlamadan bitirecekti hayatını. İşte bir ters köşe de burada erkek karakterde çünkü erkek karakter sevmekten korkan bir karakter. Hem sevmekten hem sevilmekten korkuyor. Bu yüzden Azra’ya karşı bir şeyler hissetse de uzak duracağı kanaatindeyim. Hayat korkunun bittiği yerden başlar. Bakalım Cenk’in korkularını Azra yenebilecek mi?

Yazımı Mevlana’nın çok sevdiğim bir sözüyle bitirerek sizlere ve okuyan gözlerinize sağlık diliyorum. Ve yayın hayatında “Elimi Bırakma” dizisine başarılar diliyorum.

Unutmayalım:

“Bir yandan korkun bir yandan umudun varsa iki kanatlı olursun, tek kanatla uçulmaz zaten.”

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

error: Korunan İçerik!