Sinemada Tiyatro Kurmak: Sanjay Leela Bhansali

Sinemada Tiyatro Kurmak: Sanjay Leela Bhansali

Sanjay Leela Bhansali, Bollywood’un yalnızca yönetmen koltuğunda oturan bir ismi değil, aynı zamanda bir hikaye anlatıcısı, bir ressam ve zaman zaman bir besteci.

Auteur” dediğimiz kavrama tam uyan bir yönetmen. 1963 doğumlu Bhansali, sinema kariyerine Khamoshi: The Musical (1996) ile başladı ama asıl büyük çıkışını Devdas (2002) ile yaptı.

Onun sinemasında duygular çok yoğundur, aşklar destansıdır, karakterler ise zarif ve yaralıdır. Bhansali’nin filmleri sadece gözle değil, kulakla da izlenir çünkü filmlerinde müzik ve görsel şölen onun dünyasında ayrılmaz bir bütündür.

Aslında Sanjay Leela Bhansali’ye biraz aşinayız. 2013 yılında başrollerini Beren Saat ve Uğur Yücel’in paylaştığı Benim Dünyam filminin orjinali Sanjay Leela Bhansali’ye ait. 2005 yılında vizyona giren, Rani Mukerji ve Amitabh Bachchan’ın yer aldığı Black filminden bir uyarlama.

Bu yazımda ise Bhansali’nin sinemasına yakından bakacağız: onun kadın karakterleri nasıl yazdığını, aşkı nasıl yorumladığını, tiyatroyu, müziği kısacası onu diğerlerinden farklı kılan özelliklerine yakından bakacağız. İşte 7 adımda Sanjay Leela Bhansali sineması…

1. Film Sahnesi Değil, Adeta Bir Tiyatro Perdesi

Bhansali sineması, adeta bir tabloya bakıyoemuş hissi verir. Filmlerini izlediğinizde ilk fark edeceğiniz detay renkler, ışıklar ve gösterişli dekorasyonlardır. Her sahne adeta bir ressamın tablosu gibidir. Devasa saraylar, altın işlemeli elbiseler, kandillerle aydınlanan odalar… Gerçeklikten çok, tasarlanmış bir tiyatro sahnesi diyebiliriz.

Her filmi tam bir görsel şölendir ama özellikle Devdas, Padmaavat, Bajirao Mastani, Heeramandi (dizi) ve Saawariya filmlerinde bu gösterişe daha fazla rastlarız. Bhansali, filmlerinde görsel oluştururken teknolojiden yararlanmaz, her bir detayı ince ince işler. Bu yüzden filmleri hep yüksek bütçelerle çekilir.

2. Kadınlar Merkezde ve Sahnenin Hakimi

Bhansali’nin filmlerideki kadın karakterler sahnenin hep merkezindedir. Kadınlar pasif, kurtarılmayı bekleyen figürler olmaz hiçbir zaman. Acı çekerler ama asla boyun eğmezler. Padmavati, Paro, Kashibai, Leela, Gangubai, Mastani ve Bhansali’nin filmlerindeki her bir kadın… Hepsi ayrı ayrı birer ikon. Kimi aşk için savaşır, kimi sisteme kafa tutarak toplumla çatışır, kimi de acısını güce dönüştürür. Ve her bir karakter onları canlandıran oyuncular için kariyerlerinde dönüm noktası olmuştur. Filmlerinde star erkek oyuncular olsa bile her zaman kadınların gerisinde kalır.

3. Müziğin ve Dansın Gücü

Sanjay Leela Bhansali, yönetmenliğin yanı sıra aynı zamanda bir besteci. Filmlerinin müziklerini bizzat kendisi bestelemiştir. Bu sebeple müziğin anlatım gücünü sonuna kadar kullanmayı tercih etmiştir. Kelimelerin tükendiği yerde müzik devreye girer. Kısacası Bhansali, müziği sahne dili gibi kullanır.

Dans sahneleri de sadece görsellik değil, hikayenin kırılma anıdır. Hatta Bhansali, dans sahnelerine o kadar önem veriyor ki oyuncularının yüzde yüzünü vermesini sağlıyor.

Madhuri Dixit, Devdas filmindeki Dola Re Dola dans sahnesini çekerken hamileydi ve 30 kilogram ağırlığında bir elbiseyle dans etti. Keza Deepika Padukone da Ram- Leela filmindeki Nagada Sang Dhol şarkısının dans sahnesini çekerken 40 kilogram ağırlığında gösterişli bir kıyafet giydi ve sahneler çekilirken yoğun bir fizyoterapi tedavisi aldı.

4. Aşk, Tutku ve Gurur

Eğer Sanjay Leela Bhansali‘nin herhangi bir filmini izlerseniz çok yoğun, tutkulu ve büyük bir aşkla karşılaşırsınız ama acıya da katlanmak zorundasınız. Aşk, Bhansali için kolay bir duygu değildir çünkü Bhansali aşkı romantize etmekten çok, onu bir yük, sınav ve trajedi olarak ele alır. Aşk varsa her zaman bir engel vardır: kast sistemi, aileler arası düşmanlık, zamansızlık ya da büyük bir gurur… Bhansali’nin aşk anlatısı, klasik tragedya yapısını andırır. Karakterlerimiz her zaman engellerle, imkansızlıklarla sınanır. Ama tam da bu yüzden derinleşir. Aynı zamanda filmlerinde tutku da yoğundur.

Bhansali için aşk önemlidir ama aşktan daha önemli bir şey varsa o da gururdur. Kadın karakterler her zaman gururu seçer. Öyle ki Gangubai, kadınları korumak ve kurtarmak için büyük aşkı Afshan’dan şu şekilde vazgeçmişti: ”Gangu, kadınlar için 100 Afshan’ı feda etmeye hazır.”

5. Sadık Oyuncu Kadrosu

Sanjay Leela Bhansali sadık bir yönetmen ya da konfor alanına bağlı olarak da yorumlayabiliriz. Onunla bir kez çalışan, genelde tekrar tekrar çalışır.

Aishwarya Rai ile 3 kez (Hum Dil De Chuke Sanam, Devdas, Guzaarish), Deepika Padukone ile 3 kez (Ram Leela, Bajirao Mastani, Padmaavat), Ranveer Singh ile 3 kez (Ram Leela, Bajirao Mastani, Padmaavat), Rani Mukerji ile 2 kez (Saawariya, Black) Aditi Rao Hydari ile 2 kez (Padmaavat, Heeramandi) ve son olarak Ajay Devgan ile 2 kez (Hum Dil De Chuke Sanam, Gangubai Kathiawadi) çalıştı.

Yeni yayınlanacak filmi olan Love & War ile birlikte Alia Bhatt (Gangubai Kathiawadi, Love & War) ve Ranbir Kapoor (Saawariya, Love & War) ikilisi ile de 2 kez çalışmış olacak. Bhansali zor bir yönetmen olsa da mükemmeliyetçi yapısından dolayı yeni riskler almayı pek sevmez bu yüzden oyuncularıyla bağ kurar.

6. Gerçek mi Masal mı?

Bhansali’nin dünyasında zaman, mekan ve gerçeklik tam olarak belli değildir. Set tasarımı o kadar şatavatlı ki gerçek dünyadan olamayacak kadar estetik. Sanjay Leela Bhansali’nin sinema dili aynı zamanda epik bir yapıya sahip.

Filmlerini izlerken kendinizi Binbir Gece Masalları’nda hissedersiniz. Sıfırdan yeni bir dünya kurup seyirciye sunar. Kıyafet tasarımları, saç ve makyajlar ne eski ne de yeni dünyaya ait olamayacak kadar estetiktir.

Her ne kadar Bajirao Mastani ve Padmaavat gerçek tarihten uyarlansa da olaylar tarih akışına göre ilerlemez. Çünkü Bhansali’nin evreninde duygular gerçeklikten daha önemlidir. Yani tarih kitabı gibi değil de kalplere dokunan, duygu yoğunluğu yüksek epik dramalardır.

7. Neden Bhansali Sineması Zamansızdır?

Bhansali‘nin filmleri yalnızca görsel olarak değil, yapısal olarak da tiyatraldır. Bu tiyatral yapı sayesinde, izlediğimiz şey sadece bir sinema değil, aynı zamanda tiyatrodur. Duyguları abartılı yansıtmaktan hiç çekinmez, oyuncularını bir tiyatroya çıkacakmış gibi hazırlar, bütün duygular en uç noktalarda yaşanır.

Ağlamak, haykırmak, sevmek, nefret etmek ve sessizlik… Onun karakterleri aşık olduğunda abartılı aşık olurlar, yas tutarken gözyaşları yeterli kalmaz yerle bir olurlar, sessizliği dahi en uç seviyede yaşarlar. İşte tam da bu yüzden Bhansali, modern Hindistan sinemasında ”melodramın mimarı” sayılır.

Bhansali’nin melodram anlayışı, sıradan bir dramatik yapıyı aşar. Onun filmlerinde ağlayan bir karakter sadece gözyaşı dökmez; rüzgar,ışık ve müzik de o acıya ortak olur. İzleyici karakterin acısını sadece izlemez, adeta yaşar.

Örneğin; Devdas‘ta Dev‘in çöküş sahnesi sadece bir adamın kaybı değildir, Hindistan sinema tarihinin en yıkıcı dramatik sahnelerinden biridir. Ya da Mastani’nin bekleyişi, Michelle‘in çığlığı, Padmavati’nin ateşe yürümesi, Paro‘nun Dev‘e doğru koşması, Gangubai‘nin sevdiği adamı başkasıyla evlenirken izlemesi, Ram ve Leela‘nın aşk ve nefret arasındaki duygu geçişleri… Bunların hepsi en yüksek duygularda yaşanan yıkıcı sahnelerdir.

Sanjay Leela Bhansali’nin sineması izleyene sadece bir hikaye sunmaz, duygu, estetik ve müziği bir araya getirerek farklı bir deneyim yaşatır. Onun filmleri bazen ağır, bazen masalsı bazen de iç acıtıcı olabilir ama her zaman iz bırakan işlerdir.

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

error: Korunan İçerik!