tds_thumb_td_300x0
Sen Anlat Karadeniz 44. Bölüm: ”Tahir olmak zordu, Nefes olmak daha zor”

Bir sürü bir sürü hayallerden, vazgeçişlerden, yeniden başlamaya çalışanların ardından gelen bir sakinlik… Bu hep böyledir; bir devir kapanır, bir devir açılır ömrümüzde. Bazen biri göçüverir, bazen mucizeler gerçek oluverir. Bazen gök üstümüze yıkılır, sevdiğimiz onu tutar ve yepyeni bir devir başlar.

Kaleli konaktaki Nefes ile Tahir’in son sahnesi  yaklaşan yeni bir devrin sessiz adımlarıydı. Tüm sustuklarını son kez sessizce saklayıp, birbirlerine sığmalarıydı. Öyle ki artık, ikisi için de yorgunluklarını dinlendirecek o nefesi almanın zamanı gelmişti. Artık susmaların tükendiği, acıdan değil de yorgunluktan gelen bu susmaların da sonunun geleceğini anlatan bir sahneydi.

Bir gün bu dizide Vedat ölünce nasıl mı olmalıydı, tam da böyle olmalıydı. Ona hayat veren M.Ali’nin de dediği gibi, babasının elinden kurşun yeyip, düşmanın gömdüğü, kendi helvasını kavurduğu bir son tam da Vedat’a yakışır bir sondu. Ama en önemlisi, bu hayatta Vedat Sayar’ın arkasından ağlayan bir insan oldu. Onun varlığını da yokluğunu da dert eden biri vardı arkasında. Ona hakkını helal eden bir canlı bile yokken, arkasından gözyaşıyla dertlenen biri oldu. Başını ezdiği imamın, sorgu melakeleri yanındayken yalnız bırakmaması belki de en büyük cezalardan biriydi Vedat Sayar için. Gün geldi, devran döndü. Adalet Hak’ta tecelli buldu. Çünkü dünya adaletsiz ve yaşananlar gerçekti.

Tahir bu zamana kadar Nefes’ten hep onu kurtaramadığı için, Vedat’ı öldüremediği için, zulmüne engel olamadığı için özür dilemişti. Tahir’i yoran çok şey vardı ama en büyük yorgunluğu Nefes ile Yiğit’e veremediği hayallerini kurdukları hayattı. Ve Vedat’ın ölümü Nefes ile birlikte Tahir’in de omuzlarından koca bir yükü almıştı. Çünkü Nefes Allah’ın emanetiydi ona. Ve sahip çıkamadığı her an biraz daha kaybolmuştu Tahir.

Nefes için artık kaçış yoktu. Sevdiklerinin canını kurtarmak için bedel ödemek zorunda değildi. Oğlu için savaş vermek, sürekli sevdiği adamla sınanmak, sevdasını hep kafesin içinde yaşamak zorunda değildi. Nefes için yorgunlukları üzerinden atmanın zamanıydı. Hani kalbi temiz insanlar rüyalarında güzel haberlerin mesajını alır ya, Nefesin de Vedat’ın Fikret’in elinde can verdiği gece rüyasında Fikret’in elinden su içmesi öyle anlamlıydı ki. Denir ki, şarap bu dünyada zehir; Cennet de şifadır. Aynı testiden içen Vedat zehrine bulanmışken, Nefes için bu bir şifaydı, can bulmuştu. Zalim zalimliğiyle ölür ama asla zalimliği yerde kalmazdı. Hak terazisi adildi, Nefes bu zamana kadar hiç intikam istemedi, hep dua etti.

Mazlum şifasını buldu. Ettiği dualarla Allah onu bekletti ve en iyisi verdi.  Tahir’ini gönderdi.

Zalim akıbetini gördü. Zulmün artsın ki, çabuk zeval bulasın… derler zalim için. Vedat yolun sonunda attığı bin kurşuna karşılık bir kurşunla can verdi.

Nefes …  Ah be Nefes… Tahir’in elinden tutup çok uzaklara gitme imkânını bininci kez reddedip Kaleli konağa kale olmaya devam eden Nefes…  Şu aile için senin kadar çaba gösteren biri daha varsa o da Tahir’di. Ve en son Tahir de kendini bu konağa yabancı hissettiği anda girdin devreye ve yine kale oldun. Mustafa senin o minibüste kaldığını öğrendikten sonra, rahatça o gece konakta uyuyabilmişken, yangazlar sen oğlunla soğukta aç-susuz gezindiğinizde sevda peşine düşmüşken, Saniye bir kez olsun sana olan pişmanlığı için gözyaşı dökmemişken sen geldin… sen evi terke dip gittiğinde düşündüğün tek şey bu insanların can güvenliğiydi. Konağa döndüğünde en azından Mustafa’nın bir kez olsun inandırıcı bir tavırla seninle konuşmasını öyle çok istemiştim ki. Bir daha gitme, belaysa da birlikte savaşalım, cansa da birlikte can savaşı verelim, yeter ki bir daha böyle gitme… Deseydi Vedat belası ortadan kalkmadan, işte o zaman Mustafa gerçek bir abi olduğuna inandırabilirdi. Artık Vedat yok, Vedat yokken Nefes’e sahip çıkmak zaten kolay. Zor olan bu sınavdan Tahir’den gayrı benim gözümde hiçbir kaleli bu sınavı geçemedi.

Tahir olmak zordu, Nefes olmak daha zor. Nefeslere sahip çıkmak ise bu kadar zor olmamalıydı.

Nefes… Esma’ya bile Ali ile ilgili bu anlarınızı kıymetini bilin, küslüğünüzü uzatmayın dedin. Hayat sana öyle şeyler öğretmişti ki, öğrenmene izin vermediği şeylerde oldu ama sen çok güzel sahip çıkmayı öğrendin Nefes. Sen hepsine karşılıksız, beklentisiz saf bir sevgiyle yaklaştın. Karşılıksız sevmeyi de Tahir’den öğrendin. Tahir sevdasını senden sakınarak yaşarken senin içinde zaten var olan güzel yüreğini öyle güzel yeşertmiş ki, sen şimdi onun ailesi için gösteriyorsun karşılıksız sevgini. Hak etmedikleri  zamanlarda bile Tahir’den öğrendiğin gibi sevmen  öyle güzel, öyle ince ki… Ve tabii ki de Deli Tahir’i kendi mucizelerine inandırman… Muzice gibi…

Erdem Bayazıt’ın şu sözleriyle son verelim, Tahir ve Nefes’in bu yorgun savaşına…

“Bir an kayboldun gibi! Yaşadım kıyameti…

Yoruldun ama buldun, Ey kalbim emaneti… “

Yazan: Tuğba Dere

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

error: Korunan İçerik!