NE İZLEMELİ | Kırmızı Oda Nasıl Bir Dizi?

Hepinize merhaba. Bugün, son günlerde Tv8 ekranlarında yayınlanan ve gündemi sallayan Kırmızı Oda dizisi hakkında konuşacağım biraz. 

Öncelikle artık televizyonlarda böyle yapımlar da yer aldığı için bir hayli mutlu ve umutluyum. Çünkü bu dizi tamamen hayatın içinden. Dizide dertlerini anlatan karakterler gerçek, karakterlerin acıyla gözlerinden süzülen yaşlar çok gerçek. Yaşadığımız dünya kusursuz değil. Her gün ebeveynlerimiz televizyon karşısına geçtiğinde, biz çocuklar ise telefonlarımızı elimize alıp sosyal medya platformlarına göz attığımız zamanlarda bin bir türlü acı haberle göz göze geliyoruz. Bu dizi ise tamamen hayat. Dizideki karakterlerin hepsi biziz. O kurgusal karakterlerin hepsi bizim gerçeğimiz… 

Dizide usta oyuncu Binnur Kaya’nın canlandırdığı psikolog harika bir doktor. Bizim normal hayatta gördüğümüz ve bize sürekli ilaç dayatmaya çalışan psikologlar gibi değil bir kere. Gerçekten dinliyor, anlıyor ve arkadaş oluyor hastaları ile. İçinde hiçbir ön yargı barındırmadan, salt, tertemiz duyguları ile dinliyor hastalarını. 

O hastaları psikolog ile beraber biz izleyenler de dinliyoruz. Evrensel olarak seyirci konumunda oluyoruz ama sadece bir süreliğine biz de bazen psikolog, bazen hasta oluyoruz. Hatta diziyi izlerken çoğumuz içimizden ”Keşke ben de böyle bir doktorla dertleşebilsem” diye geçirmişizdir. Şahsen ben geçirdim. 

İçine atmak aslında ne büyük felaketlere sebep oluyormuş.. En iyi örneğini gördük dizide. Genelde hastalar psikoloğa geldikleri ilk seferde insanların ağzını bıçak açmıyordu. Dilini yutmuş gibi susanlar, boş ve ifadesiz gözlerle öylece düz duvarı inceleyenler, durduk yere sinirle dolup taşarak ortalığı birbirine katanlar… Hepsi doktorun karşısında içlerini döktükten sonra iyi yönde gelişme gösterdiler. Mesela Meliha Hanım… Çok zor zamanlar geçirmiş, hayat onlara her türlü acıyı yaşatmış. Yıllardır da hiç konuşmamış bu konular hakkında. Hatta bırakın konuşmayı, aklından geçirecek cesareti bile bulamamış kendinde. İçine attığı için, aldığı her nefeste geçmişiyle boğuştuğu için ise temiz nefes almaya fırsatı olmamış. Çünkü içinde biriken korkunç dertler onun nefes almasına hiç izin vermemiş. Ama doktorun karşısında yavaş yavaş içini dökmeye başladığında içindeki tüm zehri akıttı. 

Anlatmaya başlamadan önce ise korkmuştu. Yargılanmaktan… Yaşadıklarını salt bir şekilde anlatırsa doktor onu ayıplar sandı mesela, çünkü hayatı boyunca ayıplanmış, hayatı boyunca ezilmiş. Hiç olumlu bir duygu hissetmemiş ki insanlara ve hayatı karşı gardını almadan, şüphe duymadan anlatsın kendini… Ama demek ki doğru insana anlatmak lazımmış. Tüm ön yargılarından arınmış, hayatta ne kadar acı şeyler olduğunun bilincinde olan ve insanların yaşantısına, geçmişine saygısı olan bir insan olmak lazımmış ki uzlaşma olsun. Psikolog da tam olarak böyle bir insan işte. 

Meliha Hanım yaşadıklarını anlatırken sanki o günleri tekrar ve tekrar yaşıyormuş gibi ara sıra geçmişe gidip geldi. Terapiye geldiğinde yine iyi kötü gülümseyebiliyorken, terapi sırasında o anılara gittiğinde yine ruhu çekiliyordu. Geçmişi güncel olarak tekrar yaşıyor gibiydi sanki. Özellikle ablasını anlatırken derin derin iç çekip durdu. Söylediği her kelimede ablasına olan minnet duygusunu çok rahat hissedebiliyorduk. Su Burcu Yazgı Coşkun’un hayat verdiği ablası Güler ise anneleri öldükten sonra kardeşlerine bakabilmek için annelik sıfatını devralmış. Neler yaşamış daha o küçücük yaşında. Ne büyük bir yük almış omuzlarına… 

Meliha, ablasını anlatırken, ablasının kardeşlerini doyurabilmek için yaptıklarını anlatırken ”Şimdi gelip ona kim ahlaksız diyebilir…” benzeri bir cümle kurmuştu. Gerçekten öyle. Hayat çoğu zaman insanı o kadar zorlar, sınamalara doyamaz ki ; hayatta kalabilmek için, sevdiklerinle beraber hayatta alacağın son nefese kadar tutunabilmek için elindeki iyi kötü tüm şartları harcaman gerekir. Hele ki telef olan sadece sen değil, sorumlulukları üstüne kalan kardeşlerin de olunca bambaşka.. Başka hiçbir çaren yoktur. 

Eklemeden geçemeyeceğim : Su Burcu gözyaşlarına boğdu izleyenleri. Ben kendisini 7 yıl önce Zeynep karakterine hayat verdiği Sana Bir Sır Vereceğim dizisinden tanıyorum. Kendini çok fazla geliştirmiş. Mimikleri, ekrana yansıyan enerjisi, bakışları o kadar gerçek ki… Kurgusal bir karakter ancak bu kadar gerçekliğe kavuşabilirdi. Ki zaten hayatın bir gerçeği de, oyunculuk anlamında söylüyorum. Kendisini gerçekten çok tebrik ediyorum. Geleceği çok parlak onun. İnanılmaz yetenekli. 

Binnur Kaya, Evrim Alasya, Salih Bademci, Hande Doğandemir, 2. Bölümde karşımıza Alya karakteri ile çıkan Melisa Sözen… Hepsi çok usta ve işin ehliler. 

Biraz da Mehmet karakterine değinmek istiyorum. Mehmet : Doğup büyüdüğü evde öğrendiği her şeyi maalesef gelenek gibi sürdürerek ailesine de yaşatan bir adam. Aslında özünde oldukça iyi bir adam lakin hayat denen illet Mehmet’in de ruhunu sömürmüş kocaman adam olana kadar geldiği bu hayat yolunda. Doğduğu evde sevgiye dair ufacık bir esinti bile vermemiş hayat rüzgarı ona. Hep fırtınada kalmış, hep küçümsenmiş, hep ezilmiş. Kendine saygısı olmadan, kendini sevmeden büyümüş. Çünkü öyle görmüş çocukken. 

Ayrıca Hande Doğandemir’in hayat verdiği eşi Nesrin terapideyken, o karakterin yediği dayağın sebep olduğu gözünün altındaki çürüğü doktora gösterirken ”Saygın bir iş kadını olduğum halde bunları yaşamak çok ağır geliyor doktor” gibilerinden bir sözü vardı. O söz de beni mahvetti. Şiddetin statüsü yoktur. Hangi maddi durumda olursa olsun, kötü bir kaderin varsa ister milyarder ol, yine görürsün o şiddeti. Zaten Nesrin kendini anlatırken onun geçmişine de küçük bir yolculuk yaptığımızda annesinin de kendisi gibi şiddet gördüğüne şahit olmuştuk. Hatta bir sahnede tıpkı annesi ile geçmişte yaşadığı bir sahneyi bu defa kendisinin kızı ile yaşadığını görmüştük. İşte, kader… 

Hayat dipsiz bir kuyu. Biz insanlar ise o dipsiz kuyunun içinde yapabildiğimiz kadar yukarı bakmaya gayret ederek gün ışığını görmeye çalışıyoruz. Bu izlediklerimizin hepsi gerçek, hepsi bir yerlerde yaşanıyor. Bizim haberlerini okuyunca bile gözyaşlarına boğulduğumuz şeyleri o kadersiz insanlar yaşıyor. 

Ayrıca dizideki karakterlerin yaşantılarından kendimize ait parçalar bulmamız da çok mümkün. Hepimizin yarası var, hepimizin içine atıp sustuğu şeyler var ve izlerken bir anlığına o kurgusal karakterlerin replikten oluşan cümlelerinde kendi gerçeğinizi görüyorsunuz ve kelimeler birer birer kalbinizdeki hassas noktaya dokunarak canınızı yakıyor. Bu yönden de oldukça gerçek. 

Aslında bu diziden çıkartılması gereken anlam kanımca şu : İnsanların ne yaşadıklarını, hangi şartlarda hayata tutunduklarını gözlerinden okuyamayız. O insan susar, yargılanmaktan ve küçümsenmekten korkarak size kendilerini açmazlar. Siz de lütfen o insan tüm benliği ile size kendisini açmadan ön yargı denizinde boğmayın. Daha bizim görmediğimiz, bilmediğimiz çok ağır yaşantılar var. Ve elinizden geldiğince geçmişinizden kaçmak yerine onunla barışmayı, güncel olarak kendinizi iyi anlamda değiştirmeyi öğrenin. Bu dizi bize bunu öğretiyor aslında. 

Hayat çok garip. Bize çok kötü şeyler de yaşatacak, çok güzel şeyler de. Ağlayacağız, delirecek gibi hissedeceğiz, hatta ölmek bile isteyeceğiz bazen. Ama bunlar sonsuza kadar sürmeyecek. Hayat bize acı çektirmeyi bildiği kadar mutlu etmeyi de az çok biliyor. Hayatta sahip olmanız gereken en önemli şey : Tüm kötü hislerinize ve yaşanmışlıklarınıza rağmen güçlü olmanız ve kendinizi sevip saygı duymanız. Kimseyi kırıp dökmeden, ben merkezli olmadan, kendinizi saf ve temiz bir şekilde sevin ki sizin için değerli olan insanları severken kendinizden ilham alın. 

Ve hiçbir şeyi içinize atmayın. İçinize attıkça kendinizden nefret etmeye başlarsınız. Güvendiğiniz, sevdiğiniz insanlara dökün içinizi. Kimse yoksa da kendi kendinize konuşun. Kendinizle çok iyi anlaşırsınız. Aynanın karşısına geçip, kendi gözlerinizin içine bakarak kendinizle konuşmanız size müthiş hissettirecektir. Bazen de en yakın dostunuz kendiniz olmalı.

Benim 2 bölümlük Kırmızı Oda yorumum bu kadar. İleriki bölümleri de merakla bekliyoruz. Bakalım daha neler göreceğiz? 

Okuduğunuz için çok teşekkür ederim. Kendinizi sevip saygı duymayı ve insanları anlamayı unutmayın.