Muharrem Türkseven: ”Sosyal yaşantımda da gülen, eğlenen biriyim”

Son zamanlarda İstanbullu Gelin dizisindeki ”Nazif” rolü ile ekranlarımıza gelen başarılı oyuncu Muharrem Türkseven ile keyifli bir röportaj gerçekleştirdik. Kendisine bizi kırmayıp röportaj teklifimizi kabul ettiği için ve ayrıca samimiyeti için tekrar teşekkür ederiz. 🙂 Keyifli okumalar…

Merhaba, öncelikle röportaj teklifimizi kabul ettiğiniz için teşekkür ederiz. Bize biraz kendinizden bahseder misiniz? Muharrem Türkseven nasıl biridir?

Ne demek. O teşekkür bana ait. 🙂 Sorduğunuz sorunun cevabı aslında çok uzun tabi ama genel olarak kısaca anlatmaya çalışayım. Ben Muharrem Türkseven. 1989 Balıkesir Edremit doğumluyum. Klasik bir boğa erkeğiyim. Memleketim Çanakkale, Küçükkuyu. 5 yıldır dünya güzeli bir kadınla evliyim ve 3,5 yaşında dünya güzeli bir kız babasıyım. Babam emekli zabıta, annem ev hanımı ve benden 2 yaş büyük çok ayrı sevdiğim bir abim var. Giriş bu kadar yeterli bence 🙂 Gelişme kısmına geçiyorum.. 🙂 Lisede edebiyat öğretmenimin; “Muharrem yıl sonu için bir tiyatro oyunu çıkarmayı düşünüyoruz başrol senin”, demesi sonucu; “hocam ben asla ezber yapamam, imkanı yok” diye reddedip, 2 sene sonra anneme, ‘’ben Edremit’e arkadaşlarıma gidiyorum mangal yapacağız’’ diye evden çıkıp Müjdat Gezen Sanat Merkezi burslu konservatuvar tiyatro bölümünü kazanmamla başladı her şey. 🙂 Evden mangala diye çıkıp konservatuvarı kazandım. 🙂 Tabi bu hikayem çok uzun hakikaten ama çok sevdiğim bir anım var onu anlatmazsam olmaz. 🙂 2 katlı otobüsün üst katında en öndeyim. Kadıköy’den Beşiktaş’a geçiyorum ve sürekli ağlıyorum çünkü 200 kişinin girdiği sınavı kazanan 14 kişiden biri ben olmuşum. Ağlaya ağlaya annemi aradım annem telefonu bir hışım açtı ve olanları anlattım. Annem telefonun bir ucunda ağlıyor ben bir ucunda ağlıyorum. Uzunca bir süre konuştuk ve telefonu kapattık. Bütün otobüs beni dinlemiş… Bir dakika boyunca beni alkışladılar… Bu süreçte çok anım, çok hikayem var ama bu en sevdiklerimden biri olduğu için paylaşmak istedim. Neyse konservatuvarı kazandıktan sonra, bana ilk önce insan olmayı öğreten manevi babam dediğim sevgili ustam, hocam Ahmet Gülhan’la tanıştım ve hayatım birden yeşermeye başladı. Çünkü tiyatro hayatını seçerek çok büyük bir risk aldım. Başarabilecek miyim acaba diye çok kaygılıydım, psikolojim falan bozuldu. Küçük bir kasabadan hiç kimseyi tanımadığım ve kaybolmaktan çok korktuğum İstanbul gibi bir metropole ya yok olmaya gelirsin ya da başarmaya. Ben bu ikisi arasında gidip gelirken ustam Ahmet Gülhan’ın bana ”senin gözlerinde ışık yok senin gözlerinde alev var evlat lütfen sımsıkı sarıl tiyatroya ve sakın bırakma çünkü o seni hiçbir zaman bırakmayacak” demesiyle de aşk dolu bir serüveni başlatmış oldum. 🙂 Yıllar beni profesyonel bir oyuncu olmaya hazırlarken, bu günlerime gelene kadar çok dönüm noktam oldu. Ama en kıymetli 3 tanesinden bahsetmek istiyorum. İlk olarak manevi babam dediğim Ahmet Gülhan’dır. Sonra menajerim Gülden Avşaroğlu ve Çağla Yozgatlı, yani Black Listt ailesiyle tanışmam. Son olarak da hem çok korktuğum hem çok sevdiğim ve oyunculuğun ne demek olduğunu öğrendiğim, setine okul gözüyle baktığım, güzel gülen hocam, Zeynep Günay Tan’dır. Ben bu soru için daha fazla konuşmayayım bence çünkü sonu gelmeyecek gibi duruyor. 🙂

Sizi son zamanlarda İstanbullu gelin dizisindeki Nazif rolünüz ile ekranlarda görüyoruz peki Nazif ile ortak yanlarınız var mı? Gerçekte de bu kadar eğlenceli misiniz?

Bana en çok sorulan sorulardan biri bu. 🙂 Elbette var. Ben evde de, sosyal yaşantımda da gülen, eğlenen, latifeyi seven, çok umursamayan, değerlerine sahip çıkan, ailesine düşkün ve tevazuyu seven biriyim. Aslında genel olarak bakarsak Nazif de böyle bir adam. Sadece Nazif’in ve Muharrem’in bu durumları yansıtma biçimleri farklı o kadar.

İstanbullu Gelin’de sahneler çekilirken hiç doğaçlama olarak gerçekleşen durumlar oluyor mu? Yoksa tamamen senaryoya bağlı mı ilerliyorsunuz? Eğer varsa doğaçlama sahnelerden birini öğrenmeyi çok isteriz.

Doğaçlama sahne çekiyoruz tabi ama sınırları aşmadan sahnenin kanavasını bozmadan çekiyoruz. Çok nadir de olsa bazı sahnelerin her kelimesi geçmişte yaşanan ya da gelecekte yaşanacak olan bir olay için çok şey ifade ettiği için noktası virgülüne kadar birebir oynadığımız da oluyor. Yönetmenimiz Zeynep Günay Tan hep şunu der ‘bu alan sizin alanınız, laflara takılmayın duyguyu bulmaya çalışın, içinizden ne geliyorsa ’der. Sen sahnenin duygusunu bulduysan zaten laflar kendiliğinden senaryoda yazıldığı gibi çıkıyor ağızdan aralarda hikayeyi bozamayacak başka şeyler de söylesen sırıtmıyor, hatta sen o duygudaysan senaryoya bağlı kalmadan kendi laflarını söyle istersen. Hiç önemi değil. Zeynep hoca asla bir şey söylemez çünkü doğru duygudaysan doğaçlama da olsa seyirlik bir şey çıkartıyorsun ortaya. Mesela benim için herkesin bildiği bir sahne var. Meşhur halüsinayon sahnesi. O sahnenin yarısından fazlası doğaçlama… Zeynep hocayla o sahne üzerine biraz konuştuk ve Zeynep hoca; ‘hadi Muharrem sahne senin’ dedi ve ”kayıtt” diye bağırdı… Senaryoda yazandan çok farklı bir şey çıktı ortaya ama duygusu gerçek olduğu için çok seyirlik bir tadı vardı… Zor bir sahneydi gerçekten o sahnede bana yardımcı olan bütün oyuncu arkadaşlarıma çok teşekkür ederim.

Eminim ki en az benim kadar tüm İstanbullu Gelin izleyicilerinin de merak ettiği bir konu var. Nazif gülme krizleriyle meşhur ki şüphesiz bu krizler o an gerçeğe de dönüşebiliyor. Peki bu gülme krizlerinin ardından nasıl toparlanıyorsunuz? 🙂 Bir anda çekime devam mı ediliyor yoksa tüm ekibe bulaşan bir gülme dalgası mı başlıyor? 🙂

Gülmeler gerçeğe dönüştüğü anda toparlanmak hakikaten çok zor 🙂 Tabi, bu sinir bozucu durum set ekibine de yansıyınca, bütün ekip dağılıyoruz. Sonra ufak bir gülme arası verip devam ediyoruz 🙂

Oyunculuğa dair attığınız ilk adımı düşündüğünüzde bugünlere geleceğinizi tahmin eder miydiniz?

Özünde oyunculuk çok acayip bir meslek çünkü sonu yok. Sonu olmayan bir meslekte nereye
geldiğinizin bir öneminin olmadığını düşünüyorum. Mesela Hamlet. O kadar çok oyuncu Hamlet’e hayat verdi ki ve hepsi de gayet tabi birbirinden farklıydı. Ben Hamlet karakterine hayat veren oyuncular arasında kabul gören bir Hamlet olmak isterim. Çünkü bir oyuncunun, ortaya çıkarttığı karakterlerinin alkışlanması, sevilmesi ve kabul görmesi her oyuncunun beslendiği gibi benim de beslendiğim ve kendimi iyi hissettiğim bir durum. Bu zamana kadar yaptığım işlerde, dizide, sinemada ya da tiyatroda ortaya çıkardığım karakterler hep kabul gördü ve alkışlandı, çok şükür. Bu da beni mutlu ediyor tabi, çünkü kendime doğru yoldayım galiba dedirtiyor ve yolculuğumun daha da güzel olacağına inandırıyor.

En uç hedefiniz nedir?

Dünyanın en zengin insanı olmak istiyorum 🙂 ahaha 🙂 şaka şaka, bu hedeflerim arasında yok. 🙂 Aslında, her insan gibi benim de hayalini kurduğum epey hedefim var. Fakat en başat hedefim ne olabilir diye düşündüğümde, oyunculuk yolculuğumda benim için ‘her rolün adamı’ denmesi biraz ağır basıyor galiba. Ha bir de dünyanın en iyi babası ve dünyanın en iyi eşi olmak istiyorum. 🙂

Günlük hayatınızda nasıl vakit geçirirsiniz? Evcimen misiniz yoksa sosyal mi?

Ailemle vakit geçirmenin tabi ki tarifi, tanımı olamaz ama dürüst davranmam gerekirse bu konuda bazen terazinin ayarını kaçırıyorum. Çünkü kimseyi kıramıyorum herkesle vakit geçirmek istiyorum ve bazen ihmal ettiklerim oluyor. Evcimen olduğum sıra, arkadaşlarım bizimle görüşmüyorsun diyor! Diğer türlü arkadaşlarımla görüştüğümde eşim ve kızım bizi ihmal ediyorsun diyor. Hakikaten çok arkadaşım var ve bazen ne yapacağımı şaşırıyorum ama yine de iki tarafı da korumaya çalışıyorum. Yani sonuç olarak hem evcimen hem sosyal biriyim. 🙂

Set ortamınız oldukça eğlenceli görünüyor. Bizimle paylaşabileceğiniz bir set anınız varsa çok mutlu oluruz.

Set demek anı demek zaten olmaz olur mu? Yok diyen yalan söyler. 🙂 Burada anlatınca pek komik olmayacağı için hiç anlatmayayım bence. 🙂 Konumuz madem setten açıldı buradan bütün set ekibine bütün İstanbullu Gelin çalışanlarına selam yollamak isterim. O kadar özveriyle, işini seven ve mütevazı bir ekiple çalışıyoruz ki… Hepsinin gönlüne bereket. Hepsini ayrı ayrı çok seviyorum… Kalp kalp kalp. 🙂

Eğer yabancı bir oyuncu ile aynı dizide oynama şansınız olsaydı bu kim olurdu? Ve ne tarz bir dizi olmasını isterdiniz?

Off ne güzel bir soru! 🙂 Kesinlikle suç ve mafya konulu Peaky Blinders dizisinde Cillian Murphy (Shelby) ile oynamak isterdim… Onun küçük kardeşini oynasam filan… Offf… 🙂 İzlemeyenler için şiddetle tavsiyemdir. Benim adamım kesinlikle Cillian Murphy. Tom Hardy’nin (Solomons) performansından hiç bahsetmeyeyim! 🙂

Oyuculuk dışında yatkın olduğunuz alanlar da var mı? Örneğin müzikle aranız iyi midir?

Yani pek fazla yatkın olduğum alan yok açıkçası ama at biniciliğinde fena değilimdir. Kıyısından kenarından biraz ilgileniyorum evet. Müzik konusuna gelince, bir enstrüman çalabilmeyi çok isterdim ama maalesef çalamıyorum. Ne kadar çok istesem de bir dönem keman çalmaya çalıştım onu da beceremedim 🙂 Sadece ben ne kadar inkar etsem de çevremde güzel şarkı söylediğimi söylerler o kadar. 🙂

‘Yapışık Kardeşler’ filmi ile bir sinema deneyiminiz oldu. Sizce dizi çekimi mi daha zahmetli yoksa film mi? Bundan sonra da sizi film sektöründe görebilecek miyiz?

Yani bu soru baya sempozyum konusu tabi ama dizi çekmek biraz daha zahmetli geliyor bana. Çünkü dizide 120 sayfalık bir senaryoyu 1 hafta gibi bir sürede çekmek zorundasınız yoksa yayına yetişmez gibi bir durum var. Ama sinemada öyle bir iş programı yapılmıyor 120 sayfalık bir işi ortalama 8 hafta gibi bir sürede tamamlıyorsunuz. Zahmet olarak bakarsak evet dizi daha sıkıntılı tabi. Sinema tadında dizi var mı diye soracak olursanız da evet var! Bknz: İSTANBULLU GELİN 🙂 Filmde oynamak başka bir şey tabi istemez olur muyum… En kısa sürede orada da boy göstereceğim İnşallah. 🙂

Bu güzel sohbet için ‘’neizledik’’ ekibi olarak teşekkür ederiz. Son olarak buradan sevenlerinize iletmek istediğiniz bir şey var mı? 🙂

Başta da söylediğim gibi o teşekkür bana ait hakikaten. Sevenlerime gelince, hepsine ayrı ayrı çok teşekkür ederim. Şükürler olsun, ne mutlu bana. Onları utandırmamak için ne gerekiyorsa hep bir fazlasını yapmaya çalışacağım. Söz veriyorum. Buradan bütün kıymetli dostlarıma selam ederim. Ben de onları çok seviyorum… Tiyatro salonlarını boş bırakmasınlar. Sağ olsunlar. Kalp 🙂