Melisa Sözen, 32 yaşında ve büyük bir dönüşüm içinde. “İnsan yaş aldıkça esniyor, rahatlık geliyor” diyor. Her şeyden önce kafalardaki cool ve mesafeli imajını silmeye niyetli. Kalemle çizilmiş gibi keskin ve karakteristik yüz hatları da canlandırdığı rollerin aksine sürekli gülücük dağıtıyor. Bir süredir ortalarda görünmeyen Sözen’le yeni dizisi ‘Babamın Günahları’ için buluştuk. Fransa’daki projelerini, özel hayatını, değişimini ve gündemi konuştuk.
Görünür olma çağında geri planda durma sebebiniz mizacınız mı yoksa tercihiniz mi bu yönde?
– Mizacım böyle değil. Bu bir tercihti. 15 yaşımda bu işe başladım. O kadar küçük yaşta başlayınca kendimi daha bir korumak zorunda hissettim. Bu da beni kimi zaman daha tedirgin yaptı. O zamanlar birtakım örnekleri gördüğüm için röportajlarda da son derece ‘duvarlı’ duruyordum.
Sizle ilgili oluşan ‘soğuk’ ya da ‘cool’ algısının da sebebi bu mu?
– Sanırım… Bir yandan filmlerde canlandırdığım karakterler de mesafeliydi. Yaşım ilerledikçe ve hayat görüşüm dönüştükçe bakış açım da değişti.
Neler değişti?
– İnsan yaş aldıkça rahatlık, esneklik geliyor. Eskiden kendi alanımı korumak ve o özgürlüğü kaybetmemek isterdim. Korunaklıydım. Şimdi biliyorum ki hiçbir şey dünyanın sonu değil. Yarın öbür gün bir yere takılıp düşebilirim, “Amaaan kaşını almamış böyle çıkmış” da diyebilirler… Ne olacak? Rahatladım, şimdi “Oh hayat ne güzel” diyorum.
Geçmişte öyle yaşamayı seçtiğiniz için pişman mısınız?
– Yooo… Hiçbir zaman dört duvar arasında değildim. Dolu dolu bir hayat yaşadım. Sevdiğim arkadaşlarım oldu, hatalar da yaptım, başarılar da elde ettim ve eğlendim… Ama hayatımın bir gündeme dönüşmesini istemedim. Bu da beni daha özgür yaptı ve birçok şeyden korudu.
Her şey çok iyi hoş da hiç defonuz yok mu? Anlatsanıza biraz…
– Yeni tanıştığım birine karşı o an güvende hissedersem gereksiz bir sevgi patlaması yaşıyor ve her şeyime kadar anlatıyorum. Bazı şeylere ani sinirlenebiliyorum. Ama hemen sönüyorum. Kalp kırdıysam özür dilemeyi biliyorum. Takıntılıyım. Bu, hayatımı zorlaştırıyor ama elimden geleni yapıyorum. Ama dediğim gibi artık kontrol etmeyi bırakıyorum (Gülüyor). Şu an herhalde hayatımın en huzurlu, en mutlu ve en eğlendiğim dönemini yaşıyorum.
Harun birikimli ve donanımlı olduğu için hayatımı besliyor
Madem artık daha rahatladınız, size ‘Mor ve Ötesi’ desem…
– Ama bakalım Harun o kadar rahat mı? (Gülüyor)
Harun Tekin’le bir süredir birliktesiniz. Nasıl gidiyor?
– Çok şükür, güzel gidiyor. Mutluyum, her şey yolunda… Ama bak ses tonum değişti yine.
Hassas noktanız aşk herhalde… Birinizin müzisyen, diğerinizin oyuncu olması evde nasıl bir etki yaratıyor?
– Ben Shakespeare’den bir parça oynarken, o piyano çalıyor (Gülüyor). Şaka tabii. Harun çok komiktir. Benim hayatta en çok eğlendiğim insanlardan biri. Çok kültürlü, birikimli ve donanımlı olduğu için hayatımı besliyor. Onun fikir ve önerilerine çok güveniyorum.
Son konuştuğumuzda haksızlık ve önyargı mevzularına takıldığınızı söylemiştiniz. Üç yılda neler değişti?
– Bak, oralar yangın yeri! (Gülüyor)
Şu an nelere takılıyorsunuz?
– Hayat son birkaç senedir maalesef bizi daha çok sınıyor. Kadın şiddeti, hayvanların uğradığı şiddet, çocukların uğradığı tacizler… Ben haksızlıklara alışmamaya ve kanıksamamaya, bunlarla mücadele etmeye çalışıyorum. Umudumu kaybetmemeye uğraşıyorum. Yaşadığımız şeylerin beni bir köşeye sıkıştırması yerine, bunlara akılcı çözümler bulmak, kendi haklarımı ve başkalarının hakkını daha sağlıklı ve ısrarlı korumaya yöneltiyor beni.
Gelecekten korkuyor musunuz?
– Herkes yer yer korkuyor, tabii hayatımızda iyi şeyler de oluyor ama bazı şeylere karşı bir tedirginlik duymamak da mümkün değil. Ama hiç umutsuz değilim, her şeyin değişebileceğini ve dönüşebileceğini düşünüyorum.
Peki kendinizi rahatlatmak için nelere sığınıyorsunuz?
– Üzüleceksem hakkını veririm ama melankolik değilim. Melankolinin içinde sürüklenmeyi sevmiyorum. Çok mutsuzsam ve hiçbir şey düşünmek istemiyorsam hemen polisiye seyrederim. Çünkü o sırada katil kim, cinayeti kim işledi filan derken hop unutuyorum derdimi tasamı. Bir de uzanıp her şeyin iyiye dönüştüğünü düşünerek kendimi telkin ederim.
Dört kuzeniz, hepimizin hayaliydi, gerçek oldu
15 yaşında ‘Yedi Kocalı Hürmüz’ tiyatro oyunuyla oyunculuğa başlıyorsunuz. O yaşta bu kararı ailenizin isteğiyle mi verdiniz?
– Hayır, kendi kararımdı.
“Bir film izledim ve hayatım değişti” klişesi mi sizin de hikâyeniz?
– Yok canım. Çocukluğumun bir kısmı Polonezköy, bir kısmı Büyükada, bir kısmı İstanbul Etiler’de geçti. Evlerimiz kuzenlerimle yan yanaydı, her akşam ailece yemek yenirdi. Sonra biz ailelerimize birlikte gösteri hazırlardık. O dörtlüde ben oyuncu oldum, erkek kardeşim ABD’de yönetmenlik okudu, kuzenlerimden biri yönetmen, diğeri reklamcı oldu. Hayallerimiz gerçekleşti, demek bizim ailede varmış.
Kariyerinizde Çağan Irmak, Onur Ünlü ve Nuri Bilge Ceylan gibi ülkenin en önemli yönetmenleri var. Çok mu şanslısınız, çok mu yetenekli?
– Hepsi bir bütün. En başından işini iyi yapan insanlarla bir arada olmak istedim. Aynı anda farklı iki iş geldiğinde, sadece popüler olması üzerinden bir değerlendirme yapmadım. O seçimler de bir sonraki işimi getirdi.
Hiç “Artık tamamdır” rehavetine kapıldınız mı?
– Yok canım… Hep kendimi geliştirmeye çalıştım. Ama son birkaç sene içinde İpek Bilgin’in bana söylediği “Hata yapmaktan, yanılmaktan hiçbir zaman korkma, bu bir süreç” lafını kendime kılavuz aldım. Hata yapmaktan korkmamam gerektiğini hep kendime hatırlatarak çalıştım.
Fransa’da bir dizide oynadım, bir sinema filmi için anlaştım
İki yıldır ekranda yoksunuz. Neler yaptınız bu dönemde?
– Fransa’da çalıştım. Orada bir dizide oynadım.
Yurtdışında dizilerde küçük bir rol alanlar bile günlerce haber oluyor, bunu nasıl hiç duymadık?
– Bunu çok duyurmamak, Fransa’daki yapım şirketinin kararıydı. Fransa’nın önemli bir polisiye dizisiydi. O dönem Fransa-Türkiye arasında mekik dokuyarak geçti. Bu sırada Paris’ten gelen bir teklif üzerine oradaki önemli bir menajerlik şirketiyle anlaştım ve onlarla çalışmaya başladım.
Gizli gizli yurtdışı atılımı yapmışsınız yani…
– Evet.
Bunca yıl Türkiye’de oyunculuk yaptıktan sonra Fransa’da set hayatı ve çalışmak ne öğretti? Neydi farklar?
– Orada çalışırken bunu ne kadar istediğimi ve ufkumu ne kadar geliştirdiğini fark ettim. Şimdi de bir sinema filmi için anlaştık, bu senenin sonunda çekilecek ama detay veremiyorum.
Fransızcanız var mı?
– İşaret dili öğrendim (Gülüyor). Aslında diziye başlamadan küçük küçük derslere başladım. Ama dizide aksan koçuyla çalıştım, tamamen ezberleyerek oynadım. Sonra orada dil okuluna gittim, şimdi de derslere devam ediyorum.
Fransa bir yana, yeni diziniz ‘Babamın Günahları’ bu hafta başlıyor. Hemen hemen her hafta yeni bir dizinin ekrana geldiği dönemde neden sizin işinizi izleyelim?
– Bu dizi sadece iki âşığın kavuşamama hikâyesini anlatmıyor. Karakterlerimizin hepsi yaşamın içinden, gerçek. Aşk, polisiye, dram gibi birçok öğenin olması, karakterlerin derin yazılması beni etkiledi. Okudukça merak ettim ve bu yüzden içinde olmak istedim.
Karakterinizi ve hikâyeyi tanıtımlar dışında bilmiyoruz. Biraz anlatsanıza…
– ‘Yeşim’ karakterini canlandırıyorum. Hayatının aşkını bulmuşken ve her şey yolunda giderken, dizi içinde öğreneceğimiz sebeplerle bütün dünyası başına yıkılan bir kadın. Bir noktada kızının çok hasta olduğunu öğreniyor. İlik nakli gerekiyor. Ve son çare olarak eski aşkı Ozan’ı (Kadir Doğulu) bulması gerekiyor…
Kaynak: Hürriyet Kelebek / Hakan Gence