La Casa De Papel 5.Sezon 5.Bölüm İnceleme: Yaşanacak Hayatlar

La Casa De Papel’in, üçüncü sezonuyla ekranlara döneceği haberi çoğumuzun beklediği bir şeydi. Fakat çoğumuzun aksine, bunun gereksiz olduğunu savunanlar da vardı. Hatta hala aynı fikirde olan izleyiciler var. Ben ise yeni sezonların olmasından mutluluk duydum. Çünkü, bu sürecin nasıl başladığını merak ediyordum. Giriş gelişme ve sonuç kısımlarından girişi atlamıştık sanki. Direkt olay döngüsünün içine atılmıştık. Bu kötü bir şey değildi elbette ama bütün bu soygunun nasıl planlandığını, ekibin neye göre seçildiğini bilmek güzel olur diye düşünüyordum. Son üç sezonda ise bu açığı doyasıya kapattık. Özellikle Tokyo açısından… 

Tokyo… Ekibe nasıl katıldığını en başından beri biliyorduk. Meğer Tokyo, Berlin’in favori elemanıymış. Kimin aklına gelirdi! Profesör’e : “İhtiyacımız olan yeteneğe sahip. Koçbaşımız.” dediği an, kahkahalar attım. Malum, gözümüzde hemen, Berlin’in Tokyo’yu bir sedyeye bağlayıp, darphaneden dışarı doğru yollaması canlanıyor. Oysa bu güzel sözleri Tokyo’ya karşı da söyleyebilseydi ya da ona göre davranabilseydi, her şey farklı olabilirdi. Yine de haksızlık etmemek, suçu tek tarafa yüklememek lazım. İlk zamanlarda Tokyo da oldukça asiydi. Tam da Berlin’in tanımladığı gibi birisiydi. Anlaşılması ve iletişim kurması güç bir karakterdi. Hatta bana hangi karakteri sevmiyorsunuz diye sorsanız kesinlikle Tokyo cevabını verirdim.

Fakat Rio’nun kaçırılmasıyla birlikte, karakter gelişimi çok güzel ilerledi. Sendeledi, düştü fakat bir şekilde kendini toparlamayı başardı. Arkadaşlarını kurtarmak için her şeyi yaptı. Onları kaybetmiş olmanın verdiği suçluluk duygusunu da her daim taşıdı. Ve intikamlarını alarak aralarından ayrıldı. Tokyo tarzında…

Bu süreçte yaşanan başka birçok şey oldu tabi. Stockholm’un kendini iyice kaybetmesi beni, Tokyo ölecek mi ölmeyecek mi ikileminden daha çok gerdi. Arturo ölmedi bile, bildiğiniz dokuz canlı. Yine de bir insanı vurmuş olmanın stresi var anlıyorum. Ama şu an başka bir adrenalinin içerisindesin. Kendisini böyle bir durumda kaybetmesi o kadar tehlikeli ki! 

Denver ve Manila desen, tamamen ayrı bir konu. Dördüncü bölümde Manila’nın yaptığı açıklamayı bekliyordum ama olmayacağını umuyordum. Buradan ne tarz bir hikaye çıkarmayı istediklerini henüz çözemedim. Amaçları Denver ve Stockholm’un birbirlerini ne kadar sevdiklerini anlamalarını sağlamak mı? Yoksa bu güzelim çifti ayırmak mı?  

Denver, karımı seviyorum diye dirense de, verdiği cevaplara ikna olamıyorum. Belli ki Manila da olamıyor ve durumu üsteliyor. Sezonun ikinci kısmı için burnuma kötü kokular gelmeye başladı bile.

Sezonun ilk bölümünden son bölümüne, ritim hiç düşmeden artmaya devam etti. Özellikle bu bölümde… Bir yandan kapıyı delerek açmaya çalışıyorlar bir yandan Tokyo kurşunlanıyor, başka bir tarafta Stockholm krizler geçiriyor! Yüreğim ağzımda izledim desem yalan olmaz. En önemlisi ise, asla ama asla Tokyo’nun öleceğine inanmadım. 

Beş kurşunu yiyip hala ayakta olduğunu görünce, bunu atlattıysa buradan kesin kurtulurlar diye düşündüm. Özellikle “Gandia’yı öldürdüğüm gün her şey bana karşıydı.” dedikten sonra oradan başarılı bir şekilde çıkacaklarına kanaat getirmiştim. Yanılmışım.  

“Direneceğiz!” dedi Denver. Direndiler de. Rio… Hiç pes etmedi. Tavanı delerek ulaşmaya çalıştı Tokyo’ya. Fakat ne yazık ki zaman ancak vedalaşmaya yetti. Gözyaşlarım Rio için aktı. “Yaşanacak hayatlar var” demişti Tokyo. “Bu yeni hayatının ilk günü…”

Herkesin bir hikayesi var ve her hikayenin de bir sonu… Tokyo, bu sonu kendisinin yazabileceğini kanıtlamak istedi. Gandia’yı ise büyük bir sürpriz bekliyordu. (Evet, madem bombası vardı neden daha önce kullanmadı sorusu benim de aklımda yankılandı) Hepimizin içinin yağlarını eritecek bir sürpriz…

Her sezon sonunda ekipten birine veda eder olduk. Umarım alışkanlık haline gelmez ve finalin ikinci kısmında o beklediğimiz mucize gerçekleşir. Büyük final bizi bekliyor. Takipte kalın.