tds_thumb_td_300x0
Geri Döndüler | La Casa De Papel 3. Sezon 1. Bölümde Ne İzledik?

Uzun zamandır beklediğimiz, hatta üçüncü sezonu çıkmaz dediğimiz La Casa De Papel, bugünden itibaren yayınlanmaya başlamış bulunmaktadır. İkinci sezonu bitirdiğimde, dizinin orada final yaptığı hakkında birkaç duyum almıştım. Israrla ‘hayır, olamaz ama ben merak ederim’ deyip duruyordum. Fakat sağ olsunlar merakımı boşa çıkarmadılar ve mis gibi bir sezonla tekrar karşımıza çıktılar. Diğer insanların ise ‘yeni sezonda ne işleyebilirler ki?’ söylemlerine şiddetle karşıydım. Yanılmamayı umuyorum..

Bölümü büyük bir heyecanla açtım. Karakterlerimizi en son darphane soygunundan kaçarken bırakmıştık. Hayatlarında neler oldu? Kim nereye gitti? Bilmiyorduk. Bu soygunda, çeteden kayıplarımız oldu tabi… Helsinki’nin yakın arkadaşı Oslo, Denver’in babası Moskow ve… Berlin.

Ne zaman bir dizi bitirsem sonunda en sevdiğim karakter ölüyor. Berlin’in ölümüyle en sevdiğim karakter sıralamasında Profesör öne geçti. Şimdiden özür dilerim.

Bölümün başında Arturo dostumuzun(!) bir kitap yazdığını, gayet meşhur olduğunu ve insanlara ilham verici(!) bir konuşma yapmak için sahneye çıktığını gördük. Ne kadar çocuğunu istediğini belirtse de zamanında aldırması için kıza baskı yaptığını söylemeyi unutmuş olsa gerek. İşte… Vur birinci ve ikinci sezondaki Arturo’yu üçüncü  sezondaki Arturo’ya…

Arturo ne kadar bizimkileri saklanıyorlar ve korkuyorlar zannetse de, çete tabi ki eğlenceyi sonuna kadar yaşıyor. Özellikle Karayipler o kadar huzurlu gözüküyordu ki, ‘doğru tercih’ demeden edemedim. Her şey iyi, güzel, hoş demeye kalmadan Tokyo her zamanki gibi Tokyoluğunu yaptı ve olayların başlangıç zincirinin ilk halkasını taktı.

Rio’nun kaçması gibi bir olasılık yoktu. Fakat silahı eline aldığında tekneyi bombalayamamasının bir sebebi vardı. (kızdığınızı duyar gibiyim) Bombalayamadı  çünkü Rio bir katil değil. Hadi bombaladı diyelim, öyle olsa bile bu onun yakalanmaması için yeterli olmayacaktı. O da teslim olmayı seçti.

Olaydan sonra her zamanki gibi Tokyo kendini suçlu hissetti. Yapıp yapıp özür dileyen bir çocuk gibi. Neyse ki bu durum çetenin işine yaradı çünkü, şimdi sıra çok daha büyük bir soygunda.

İkinci sezon bitiminde ‘adamlar kendi paralarını bastılar daha ne yapacaklar’ ‘ yok abi üçüncü sezon olmaz’ diyen izleyiciye şok! Profesör bunu da düşündü ve daha büyük bir soygunun zamanı geldi dedi! Paradan kıymetli ne olabilir? Tabi ki de altın!

Fakat bu sefer de plan kendisinin değildi. Bu sefer plan Berlin’indi. Geçmişi gösterip ‘büyük güne 5 kala’ yazdıklarında kalbim bir on saniye atmayı bıraktı. O an olanları anlamaya çalışırken ilerleyen sahnede -üzülerek- geçmişi gösterdiklerini ve bir önceki soygunu kastettiklerini anladık. Evet biliyorum, nasıl hayatta kalabilirdi ki… Ama umut, insanı öldürmez ya…

Berlin ise en yakın dostuna bir plan ve çalışabilecekleri bir manastır bırakmıştı. Peki neden ilk seferinde burayı kullanmadılar sorusu aklınızda canlanmış olabilir. Sonuçta o zaman Berlin hayattaydı ve o manastır onun eviydi. Şimdi ise bıraktığı gibi, boş, bir B planı…

İstemsiz olarak kızdığım birkaç nokta var.. Bir darphane soyuyorsunuz, kendi paranızı basıyorsunuz fakat kaçakken telefon kullanma cesaretini gösterebiliyorsunuz. Üstelik güvenmediğiniz birinden alınmış bir telefon bu. Böyle bir risk almaya sadece aşk neden olabilirdi sanırım. Öyle de oldu.

Ayrıca Profesörün sadece soygunu değil soygundan sonrasını da planlamış olması tam onluk bir hareketti. Bu sezon ona karşı olan hayranlığımız daha da artacak!

Çete bir araya toplandı. Hepsinin direkt kabul etmesini beklememiştim zaten. O yüzden sofrada olan tartışma sahnesini beğendim. ‘Çete oradaydı’ Evet, çete hep oradaydı.

Şimdi Rio kaçırıldı ve çete yine orada! Hem de büyük bir curcuna ile… Geri döndük diyerek.

Ee… Tokyo’nun da dediği gibi. Her cennette elmayı ısıran birisi olur.

 

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

error: Korunan İçerik!