Gelsin Hayat Bildiği Gibi 20. Bölüm Yorumu!

Güzel bölümdü. Mert’in bazı cringe hareketlerine, Gizem’in telefon hediyesini kabul etmesine yüklediği saçççma sapan anlamlara ve Derya’yla Kıvanç‘ın sonsuza uzanan ekran süresine rağmen.. Yani ben anlamıyorum, senaristler her zaman mı böyle anlamsız şeylere çok değer verip izleyiciyi çıldırtır? Derya zaten Sadi’nin eski aşkı, oradan bir hikayesi var, Mert’in meselesi de var kocaman, hadi tamam durumu netleşsin diye birini getirip ilişki de yazdınız da HER BÖLÜM ONLARCA KEZ BULUŞUP SÜREKLİ DATE’E ÇIKMALARI GEREKMİYOR. Adam zaten utançtan bayıltacak gibi, yok istifa ederim de tüm engelleri aşarım da, 2015’ten kalma çay demlerim şiir okurum muhabbeti bile yaptı ya! Pes gerçekten. Ayrıca Meltem öyle boş, hayatsız bir insan ki. Cidden çok utanıyorum o konuşurken. Birlikte olsunlar diye adak adamış kezban ya.

Her neyse, başlayalım diğer yaşananları konuşmaya. Sadi’nin okuldaki sahnesi güzeldi. Okul demişken, bir ufak Sevda‘dan bahsedelim. Akılsız Sevda. Araz’ı kenara çekip ayar vermesi güzeldi. Empati yapabildim orada onunla. Tam o ergen yaşların her şeyi gözünde büyüten deliliği, abartılı hisleri. Kız da iyi oynuyor, bir tek seni kimseye bırakmicam kısmı gereksizdi. Bir de Vural hislerini itiraf ederken bana hiç bahsetmedin diyişine koptum. Kör.

Gelelim asıl meselemize. İki kırık kalp.🥺 “Beni hiç sevmedin mi” sahnesinde sevdiği adamın gözlerine bakamayan Songül ve o bir şey demeyince gitmesi için yolu açan Sadi o kadar etkileyiciydi ki.😭 Hele bir de Songül’ün sevmiyorum diyemediği için kendine kızması iyice üzdü.. Sadi’nin bölüm boyu çaresizce nolduğunu anlamaya, çözüm bulmaya çalışması. Mahvoldum abi. Özetle bu.

Ertan Saban ve kızarmış gözleri.. Anlatmaya gerek yok

Rütbe sökmeyi bilen bir tek sen değilsin‘li sabah atışması bile, sonrasında yaşanacak kabusları bilmemize rağmen o kadar iyi geldi ki. Atışan, tek kelime harici konuşan SadGül’ü hemen özleyivermişiz. Hatta özlemeyi bırakın, hasret kalmışız iki bölümde.

Songül’ün Sadi’nin Derya’ya olan mektubundaki “bal gözlüm” lafına takılıp “demek isteyince iltifat edebiliyormuşsun” demesine çok kızdım ve bozuldum. Ulan adam senin önüne maddi manevi dünyaları sermiyor mu, ağzından güzel söz eksik mi oluyor da böyle söyleyebiliyorsun? Kimse kusura bakmasın. Songül’ün acısını aşırı iyi anlıyorum, kırılmakta kızmakta her şeyde çok haklı ama Sadi’nin onu el üstünde tutmadığını, mutlu etmek için her şeyi yapmadığını söyleyemez. Orada farklı bir replik olabilirdi. Ne kadar güzel sözlere, hareketlere maruz kaldığını hepimiz biliyoruz. Sadi Payaslı romantik bir koca. Zaten en çok o yüzden yıkıldı Songül. Bunca şeyin, iltifatın, jestin sahte olduğunu sandığı için.

Acaba haksızlık mı ediyorum diye düşündüğü kısacık anda keşke biraz daha düşünseydi.. Adamın sana nasıl baktığını biliyorsun be kızım. Gerçi kurgu dünyadaki bir karakter olduğu için böyle söyleyebiliyorum. Gerçekte olsa hiçbir erkeğin bir kadını böyle güzel sevebileceğine inancım yok. 👍 Aklımız var çok şükür.

Songül’ün dehşet güzel ve herkesin son derece şık olduğu malum akşam yemeği sahnesi Sadakatsiz’in malum sahnesini hatırlatmakla birlikte, ondan en az on kat daha iyiydi. İkonikti. Bana hiç dokunmadı kısmını atarsak. Şimdi sorunun ne olduğunu nihayet anlamış Sadi Payaslı’nın kendini affettirmek için neler yapacağını merakla, dört gözle bekliyorum. Ama bir yandan da aklıma ilerde Mert’in onun çocuğu olduğu ortaya çıkınca yaşanabilecek krizler gelmiyor değil. 🤦‍♀️ İmdat ya. Neyse, onu da o zaman dert ederiz.