tds_thumb_td_300x0
Gel beraber ağlayalım sabah olmadan…

Gel beraber ağlayalım sabah olmadan *

Yüreklerimizi açığa seren güneş doğmadan

Aynı acıyla yoğrulduk diye suçlanmadan

Sadece tek bir an

Sen varsın, ben varım ama biz yokuz diye ağlayalım…

Çocuklu kadına aşık olamazsın. Yüreğini yüreğine katamaz, ömrüne ortak edemezsin. Sen daha doğmadan toplum senin yerine karar verir, falancının kızıyla evlenirsin. Ama bak ondan sonra özgürsün. Onu ister döversin, ister defalarca aldatırsın. Karışanın görüşenin de olmaz, merak etme. Hayallerini çalar yerine sonu gelmeyen hedefler koyarız. Hey sen, kadın! Aldığın ilk nefesten verdiğin son nefese kadar namusunu korumakla yükümlüsün. Bazen sever bazen sevmez ama en nihayetinde biriyle evlenirsin. Onun gönlünü hoş tutarsan ne âlâ, tutmazsan sonuçlarına katlanırsın. Gün gelir, ANNE olursun. Sana öyle kıymetli bir hazine verir, seni gök katında öyle bir mertebeye çıkartırız ki karşılığında her şeyi sineye çekmeni bekleriz. “O erkektir, yapar.” “O kocamdır,döver.” dersin. Ne zaman ki hazinene bir zarar geleceğini hissedersin işte o an yeniden doğarsın.

Bu hikaye, Nefes’in oğlu için yeniden doğuşunun hikayesi… Kendi kaybettiği çocukluğunu o kaybetmesin diye bunca savaşı. Onu daha güçlü görmek istiyorum. Kabul, işin içine aşk karıştı. Tahir’i de, onun güzel yüreğini de aldık bağrımıza bastık. Ama Tahir’in varlığı Nefes’in zırhlarını aşağıya indirmemeli. Şiddetten kaçan bir kadının başka bir şiddete sığınmasını izlemek istemiyorum. Tamam sevgisinden güç alsın, yeri gelsin omzunda ağlasın ama arkasında değil bizzat yanında savaşsın. Nefes’te kendini gören çok kadın olduğuna inanıyorum. Onlara vereceğimiz mesaj “Bir gün mavi atlı bir prens gelecek ve sizi kurtaracak.” değil “Yaradan senin yüreğine öyle bir kudret koymuş ki yolundan dönmediğin sürece her şeyi başarabilirsin.” olmalı. Çünkü gerçek hayatta bu yolda yalnızlar, savaştıkları müddetçe güzel hayaller kurabilirler. Kadınlar! Aşk hayatınızı kurtarmaz, güzelleştirir. Onu beklemeyin, ona gidin.

Bir şiddetten kaçıp da başkasına sığınmak dedim ya… Açıklayayım hemen. Çok örnek var aslında ama şuan en çok takıldığımı dile getirmek istiyorum: Eyşan… Yaptıklarını hiçbir şekilde savunmuyorum. Nefes’i ta en başından kurtarma şansı varken yapmamış. Vedat’ın üzerinde bu kadar kuvvetli bir etkisi varken bunu kullanmamış. Allah der ki : “Kim de kötü bir (işte) aracılık ederse, ona da o kötülükten bir pay vardır.”** Yapanla susan arasında bir fark yoktur. Ama biz onun da hikayesinin bir kısmını gördük. O da mazlum… Ne yazık ki onun kahramanı Tahir gibi bir adam değil Vedat gibi bir psikopat olmuş. Yüreğinin kötülüğünü ona da bulaştırmış. Onu öyle bir minnet yüküne bağlamış ki ruhunu ezmiş. O masum genç kızdan böyle soğuk zeka bir iş kadınına dönüştürmüş. Eyşan biraz daha dirayetli olabilseydi her şey daha farklı olabilirdi tabi ki ama konumuz bu değil şuan…

Konumuz, Kaleli ailesinin ne yapmış olursa olsun devamlı kendilerinden fiziksel yönden güçsüz bir kadını şiddetle tehdit etmeleri… Mustafa gider boğazına sarılır, öteki üzerine yürür. Yangazlar karanlıktan ne kadar korktuğunu bildikleri hâlde onu o hâlde eli kolu bağlı, ağzı bantlı ağlatır. Tamam, Yiğit’i kurtarmak için Eyşan’ın bu zaafını kullanmaktan başka çareleri kalmamıştı orasını anladık ama gerçeği öğrendikten sonra neden işkenceye devam ettiklerini biri bana açıklayabilir mi? Kaçmaması için bağladılar o da tamam, ışığı neden açmadılar? Tahir Saniye Hanım’a “Sen yalnız kendi çocuklarına anasın.” dedi ya hani, şuan bu yaptıklarının ondan ne farkı kaldı? Dizinin sadece ütopik bir dünyayı anlatmasını ben de istemiyorum. Bir Karadenizli olarak kanımızın ne derece deli aktığına bizzat şahidim. (Misal benimki izlerken sinirlendi, damarından azar yedi.) Ama doğruyu gerçekle harmanlayarak da olsa anlatmak gerekiyor. Misal bir karakter yanlışı yapmaya son derece hakkı olduğu bir anda doğruyu seçerse biz ona doğru insan diyebiliriz. O an gerçeği söylemek hayatına mâl olacak olmasına rağmen yalanı seçmeyen birini düşünün, ne demek istediğimi anlayacaksınız. Senaristlerin bu konuda hassas olduğunu da biliyorum. Açıkçası şaşırdım ama arada kaçan ipleri bir bir yakalayacaklarına, düğümü doğru yerden atacaklarına güveniyorum.

Asiye… Bu bölümün sultanı sensin benim için. Öyle gerçek, öyle doğru, öyle güzelsin ki… İçimden geçenleri Mustafa’ya bir bir haykırırken nasıl rahatladım bilemezsin. Seni Osman Hoca yetiştirdi, yolu da bilirsin yordamı da. Çöz şu işi gülüm. Şu sıralar Mustafa’nın kaybolan insanlığına ulaşabileceğine inandığım tek kişi sensin. Bul onu da… Ayrıca Mustafa’nın babasıyla olan sahneden neredeyse hiç etkilenmediğimi belirtmek istiyorum. Ula memlekette oyuncu kıtlığı var da ben mi bilmiyrum? Mustafa’nın babasına olan yemininden etkilenmemiz için onların Yangazlar’dan daha çok ikiz mi olmaları gerekiyordu? Osman Sınav’dan beklemediğim bir davranıştı.

“Ve sonsuza kadar mutlu yaşadılar… Ama ayrı ayrı.”

Şu kare her şeyin özeti değil mi aslında? :/

Evet mutsuz sonlardan nefret ediyorum. İstiyorum ki her seferinde kafama kiloyla elma düşsün, tek derdim kafamın yarılması olsun. Babasına yüzüğünü vermemek için çırpınan Mercan oluyorum. Hiçbir çıkarı, hırsı yok onun, yalnız tertemiz sevdası var. “Ben cehennemde de yansam sesim çıkmaz ama onun için dünyayı cennet edeceğim.” diyecek kadar seven masum bir genç kız… Bölüm boyu hiç vazgeçmeden mendilini işlemeye devam eden, o nakış bitse umudu da bitecek sanan… Ve Tahir’in güya onu üzmeyeceğim diye kendini yaktığı ama aslında daha çok üzeceği… Bir ara Fatih muhabbeti döndü sosyal medyada. Lütfen gerçek olsun. Ana karakterler mutlu olacak diye o harcanmasın. Gelecek bölüm de Asiye Sultan sayesinde bir mucize istiyorum. Yeter da! Bir paket mendil kaç para haberiniz var mı? 🙂

“Kal…”

“Ne?”

“Duydun işte. Bir yere gitme, kal.” ♥

İkinci fragman daha bi hoş geldi, güzel geldi. Ağladığımız kadar güleceğimizin habercisiydi. Zaman kavramı üzerine düşünmemek için çabalıyorum ama Tahir sevdasına sahip çıkacak gibiydi. Hadi be uşağum, sevdiğin kadını koruduğun kadar sevdanızı da koru. Daha kurulmadan yıkma o hayalleri. Siz üçünüz ne güzelsiniz bak♥  Mercan sen de sade ölüm tehlikesi atlatmak yerine tıp dünyasını şoka düşürecek bir şekilde Tahir’i hafızandan silmiş olmaya ne dersin gülüm? 🙂 I-ıh mı? Peki… Benimki de işte, hayalleer hayatlar dünyası. Hayırlısı bakalım. Nefes Kaptan’ı beklemedeyiz yengem.

Bana gelirsek her hafta değil belki senede bir gün(!) uğrayacağım buralara. Laf-ı güzaf ettiysek de affola.

Sevgiyle kalın. Kendi mucizenizi yaratmaktan vazgeçmeyin ♥

*Gel Beraber Ağlayalım/İlk dize/Şiir/ Ümit Yaşar Oğuzcan

**Nisa Suresi 85. ayet

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

error: Korunan İçerik!