Bir pazar akşamı, anneme eşlik etmek için öylesine izlemeye başladığım, sonrasında ise bakmayı pek düşünmediğim halde tanımlayamadığım bir hisle kendimi tekrar ekran başında buluveren ben. Dizide ilgimi çeken bir şey vardı ama tam olarak neydi hala bilemiyorum. Belki de hikâyenin sade bir şekilde işlenişiydi, belki de ilk defa izlediğim gençlerin oyunculuğunu görmekti. Öyle ya da böyle 8. bölüme kadar geldik. Şimdi kısaca geçmiş bölümlerde neler izledik gelin hep beraber bir göz atalım.
Bir gecede değişen hayat…
Azra Güneş Amerika’da aşçılık eğitimi alan, güleryüzlü, yardımsever, iyi yürekli bir kızdır. Tatil için Türkiye’ye geldiğinde onu kötü bir sürpriz beklemektedir. Babasının lokantasında meydana gelen bir patlama sonucu babasını da kaybeder. Bir genç için acıların en büyüğü bu olsa gerek hele de bu kişi bir kız ise. İlk bölüme Azra’nın çığlıkları damga vurur adeta. Onun, babasının cesedinin ardından çaresizce koşuşu dizinin en dokunaklı sahnesiydi kuşkusuz.
Bir genç kız daha ne kadar büyük acı yaşayabilir derken, Sumru’nun bir günde iki kardeşi evsiz barksız bırakması, mecburen gittikleri Mesut’un evinden ayrılmaları ve en sonunda Mert’in; sığınmak zorunda kaldıkları Gönül’ün evinden kaybolması, insana gelin daha yok mu dedirtiyor. Ama durum ne olursa olsun her soruna çözüm odaklı yaklaşan Azra elinden geldiğince güçlü kalmaya çalışır. Çünkü sorumlu olduğu bir kardeşi vardır üstelik otizmli bir kardeş.
Kendisiyle barışamayan Cenk…
Cenk Çelen de Amerika’da işletme eğitimini yarım bırakmış, sinirli, bencil, agresif, kendi başına buyruk birisidir. O da Amerika’da eğitim görmekteyken okulu yarım bırakıp Türkiye’ye kesin dönüş yapar. Cenk’in hikayesi biraz daha farklıdır. Henüz altı yaşındayken babasını kaza yapmasına sebep olmuş, bu olayı yıllardır içinde büyütmüş her daim kendini suçlayıp, çevresinden soyut yaşayarak kendi kendini cezalandırmıştır. Çoğu zaman da gerçekle yüzleşmektense kaçmakta bulmuştur çareyi. Hayatın yükünü çekmese de hatasının pişmanlığını her daim çekmiştir.
Cenk, babaannesinin otoritesine de başkaldıran birisidir. Babaannesinin prensiplerini doğru bulmaz, bunun için de her fırsatta ondan ayrılmayı planlar. Fakat bilmediği bir şey vardır, çocukluklarında ve gençliklerinde annesinden çok babaannesi ilgilenmiştir. Bundan da şu sonucu çıkarabiliriz, farkında olmasa da kişiliğinin oluşmasında babaannesinin etkisi vardır ve kendisi ne kadar inkar etse de derinden bir bağı vardır babaannesine karşı.
Mert ve otizmle yaşamak…
Bana göre dizinin ana konusunu oluşturuyor desem yeridir. Mert Güneş; sekiz yaşında otizmli bir çocuktur. Hayatı, normal şartlar altında zor iken bir de alıştığı yaşamın, evinin, rutinlerinin tamamen değişmesiyle daha da zor hale gelmiştir.
Burada bir parantez açıp, otizm hakkında küçük bir bilgi paylaşımı yapmak istiyorum. Otizmli bir çocuk; kimseyle ten teması kurmak istemez, başkaları ile göz teması kuramaz, adı ile seslenildiğinde bakmaz, bazı sözleri tekrar tekrar söyler, yaşıtlarının oynadığı oyunlara ilgisiz kalır, gözlerinin bir noktaya takılıp kalır, hayatındaki rutinlerinin değişmesine aşırı tepki verir. Bunun yanı sıra bir alanda çok yeteneklidirler ki genelde bu sanat alanında olmaktadır. Mert de piyano çalmada çok yetenekli bir çocuktur.
Azra bir taraftan hayatın sırtına yüklediği zorluklarla baş etmeye çalışırken diğer taraftan hayata karşı tamamen savunmasız olan kardeşi Mert’i sakinleştirmeye, kontrol etmeye ve korumaya çalışır. Çünkü Mert’in rutin düzeni değiştiği ve kendisini mutlu eden piyanosunu kaybettiği için çok daha hırçın ve saldırgan olur. Mert’in, kendini her çaresiz hissettiğinde sürekli Azra gelsin, Azra gelsin tekrarları insanın içini sızlatmaya fazlasıyla yetiyor. İnsan Sumru’ya saydırmadan edemiyor. Her şey bir yana o durumdaki bir çocuğu bir günde kapı dışarı edip tüm dünyasını altüst etmek de ne demek
Sırası gelmişken oyunculuk adına Yiğit Kağan’ı ayrıca tebrik etmek istiyorum çünkü o yaşta otizmli bir çocuğu anlama ve doğru şekilde canlandırmak gerçekten takdire şayan bir şeydir. Gösterdiği performans açısından fazlası var eksiği yok.
Feride Hanım’ın Sofrası…
Dizinin ana kurgusuna Ferde Hanım’ın; “Aile insanın en değerli hazinesidir. Aynı çatı altında, acısıyla tatlısıyla yaşanan bir ömrün tatlı telaşesidir aslında.” repliğiyle giriş yapılır. Aslında çok merhametli ve duyarlı biri olmasına rağmen, yüklendiği sorumluluk neticesinde otoriter davranmak zorunda kalan ve bunun için acımasızca eleştirilen bir babaannedir o.
Gerçekte bizler de torunlarının yerinde olsaydık aynı tepkiyi verir miydik bunu yaşamadıkça bilemeyiz. Ama Feride Hanım’ın, ölmeden önce torunlarının hayatın gerçeklerine gözlerini açmaları için verdiği uğraşı takdir ediyorum. Bunu yaşadığı sürede başarabilir mi bilinmez ama ölümün kıyısında olduğunu öğrendiklerinde, torunlarının ne kaybedeceklerinin farkına varacaklarına dair bir his beslemek istiyorum içimde. En azından Cenk’in.
Acıların yakınlaştırdığı hataylar…
İlk olarak havaalanında yolları kesişen çiftimizin tanışması, Cenk’in ukala tavırları yüzünden pek hoş olmaz. Daha sonra karışan bavulunu Azra’ya götüren Cenk tam da Azra’nın babasının ölümüne denk gelir. Bu olay Cenk’in ruhunun derinliklerinde yatan acısını bir kez daha canlandırır; babasını kaybetme acısı…
Bu olaydan sonra Azra’yı farklı yerlerde hayat mücadelesi içinde bulan Cenk her fırsatta Azra’ya yardım eder. Buradan da anlıyoruz ki Cenk aslında özünde iyi birisidir. Sadece, geçmişte yaşadığı olaydan kendini sorumlu tutması sebebiyle öfkesini kontrol edemiyor ve bu zayıflığından dolayı her zaman kötü sonuçların doğmasına sebep oluyor.
Mert’in kaybolmasıyla ikili acıyı adeta ortak yaşarlar ve birlikte çare bulmaya çalışırlar. Burada Cenk’in yaptığı en güzel iyilik, Azra demeden Mert için kayıp ilanı bastırması ve dağıtmasıydı. Bu hareketiyle Azra’nın kalbinde yer bulmaya başlar ta ki yine Azra’yı korumak adına yine şiddete başvurana kadar. Çünkü bu hareketi, tüm sorunları sakinlikle çözmek isteyen Azra’nın hayatını zora sokmaktan başka bir şeye yaramaz. Azra’nın kendisine değil de Tarık’a güvenmesi Cenk’i daha çok sinirlendirir ve bu durum birbirlerinden uzaklaşmalarına sebep olur. Babaannesinden de beklediği konumu elde edemeyen Cenk, artık kendisini buraya bağlayan bir şey kalmadığına inanan Cenk ani bir kararla Amerika’ya dönmeye karar verir tâ ki…
Tekrar kesişen yollar…
Amerika’ya dönmeye karar veren Cenk, kardeşinin uyuşturucu komasına girmesiyle eve geri dönmek zorunda kalır. Şirketteki hisselerini satıp yeni bir hayat kurmayı planlarken babaannesinin aldığı bir kararla tüm planları değişir. Babaannesi Azra’yı yasal varisi ilan etmiştir. Bu karar, kendisinin şirketin yöneticimine getirilmesini bekleyen Cenk’in daha çok öfkelenmesine sebep olur. Artık yeni bir karar almıştır; ne pahasına olursa olsun, Azra’nın maskesini düşürmek için kaçarak çıktığı şirketin mutfağına geri dönmektir.
Cenk kızgındır çünkü; ilk defa aşık olmuş ve ilk defa serseri hayatından vazgeçip birisi için bir yerde daimi kalmayı istemiştir. Ama diğer taraftan tüm bu duyguları hissettiği kız babaannesini kandırmış ve tüm geleceğini elinden almıştır. Aynı anda hem dulutların üstünde olmakla hem de yere çakılmak bu olsa gerek.
Cenk yine öfkesine kapılarak Azra’yı cezalandırmak için Cansu’yla sevgili olduklarını söyler ve hayatının hatasını yapması bence. Çünkü kendisi kimseyi yarı yolda bırakmadığını söyleyip duruyor. Gün gelip de gerçekleri öğrendiğinde geriye dönmek isteyecek ama Cansu’ya verdiği sözden dolayı dönemeyecek. Bu da kendisi için tam bir cehennem demek olacak. Buradan da anlıyoruz ki öfkeyle kalkan zararla oturuyormuş.
Çiftimiz bir yandan durmadan birbirlerini iğnelerken diğer yandan gayet güzel pişmektedirler mutfakta. Cenk’in pişmesi desek daha doğru olur çünkü Azra zaten aşçılık okuyan birisi. Aslında babaannenin istediği tam da buydu. Cenk’in işe en alt basamaktan başlaması, alın terinin ve emeğin değerini bilmesi.
9. Bölüm: Düşen maske…
Sözde, Azra’nın maskesini düşürmeyi ilke edinen Cenk sonunda aradığı delile ulaşır ve babaannesinin doğum gününü bahane ederek gerçeği gün yüzüne çıkarmak için bir plan yapar. Cenk’in bir gün aydınlanacağını umarak, aslında sürüncemede olan bu süreci hızlandırdığı için kendisine teşekkür etmeliyiz. Cenk bazı şeyleri elbette yaşayarak öğrenecek ama gün gelip de Azra’nın masum olduğunu öğrendiğinde çok geç olacak hatalarını telafi etmek için.
Azra ve Cenk ilişkisinde en büyük oyun kurucu elbette Sumru olmaktadır. Dünyada değer verdiği tek varlığı kızı Cansu için akla hayale gelmeyen senaryolar hazırlatıp mükemmel bir profesyonellikle sunmakta üstüne yoktur. Bu konuda ben dahil bütün izleyenlerin çileden çıktığını söyleyebilirim.
Öfke ve pişmanlık…
Cenk sonunda amacına ulaşır ve annesi Azra’yı kapı dışarı eder. Her ne kadar zafer kazandıklarını sansalar da Feride Hanım Azra’yı yine korur. Ondan beklediğimiz hareket de budur aslında çünkü Azra kendisinin planının bir parçası olduğu için bu duruma düşmektedir ve yine en iyi kendisi biliyor ki Azra, bazı şeyleri söylememiş olsa bile çıkarcı, fırsatçı birisi değildir.
Azra pastayı yaparken Cenk farkında olmadan mutlu olduğunu belli eder. Hele de Şef en son ne zaman pasta yaptıklarını sorduğunda Azra, babamın doğum gününde deyip de ağlamaklı olunca Cenk, Azra’nın ilgisini başka yöne çekmek için kestaneyi kabuklu bırakması bunun en net göstergesiydi.Tüm bunların ışığında Cenk Azra’ya kızmakta çünkü kendisine göre yalancının birisidir Azra. Diğer taraftan yaptıklarından dolatı pişmandır çünkü Azra hal diliyle doğruyu söylüyordur. Öyle ki Azra’nın akan bir damla gözyaşı için dünyayı yakmayı bile aklından geçirir. Kalbiyle aklı, duygularıyla cüzdanı arasında sıkışıp kalan Cenk bakalım doğruyu ne zaman bulacak.
10. Bölüm: Yüzleşme…
Gelecek bölümde, fragnmandan anladığımız kadarıyla gerçekler ortaya çıkmaya başlayacak. Cenk’in annesi Serap’ın amacına ulaşmasıyla Cenk kendisini bambaşka bir savaşın ortasında bulması muhtemeldir. Tabii Azra’ya bir şekilde kızması da artık olağan hale geldi. Bu sefer de Feride Hanım’ın hastalığını sakladı diye kızıyor kıza. Ama bilmiyor ki, ne kadar kaçarsa kaçsın dönüp dolanıp geleceği yer Azra’nın yanıdır. Mert olayı da bambaşka yöne doğru evriliyor. Hayatın sillesinin ayırdığı iki kardeşin kavuşması ne zaman olur şu anda kestirmek güç. Ama içimden bir ses Mert’i Azra’ya getirme şerefine Cenk nail olacak diyor.
Buraya kadar geçmiş bölümleri kısaca hatırlatmaya ve 9. bölümü yorumlamaya çalıştım. Hatalarım var ise affola…
Kalın sağlıcakla… @zmrdnk001