Ece Bağcı: National Theatre’da bir oyunda oynamak çok isterdim. Umarım bu dileğim gerçekleşir bir gün.
Seni daha yakından tanımayı çok isteriz. Bize dışarıdan herkesin göremediği Ece’yi anlatır mısın? Seni çok iyi tanıyan bir arkadaşına sorsak Ece Bağcı’yı bize nasıl anlatırdı?
Ben dışarıdan sakin biri gibi görünsem de yakınlarımla, arkadas çevremle çok enerjik oluyorum. Bu yüzden hep bana enerji veren insanlarla bir arada olmayı severim. Gülmeyi çok severim ve çoğunlukla her şeyi şakaya vururum. Bazen ciddi konuları bile. Genel anlamda böyle bir insanım diyebilirim.
Oyunculuğa nasıl başladın? Küçüklükten beri hayalin miydi yoksa sonradan mı şekillendi?
Aslında küçüklükten beri hayalim değildi. Dans ediyordum küçükken ve balerin olmak istiyordum. Ama sonradan benim için esas meselenin sahnede olmak olduğunu keşfettim. Oyunculuk da her şeyden ayrı ve çok büyülü bir alan benim için. Bu yüzden çok sevdim ve yolumu bulmuş gibi hissettim.
Mimar Sinan Güzel Sanatlar Lisesi, tiyatro bölümünde okuyorsun. Tiyatro eğitimin, kamera önünde sana hangi güçlü yönler kazandırdı? Bu iki dünya arasında nasıl bir geçiş yaşadın?
Evet mezun oldum bu yıl. Sahneyi de kamera önünü de çok seviyorum. Sahne çok güçlü bir alan. Bu yüzden tiyatro geleneğinden gelen oyuncuların kamera önünde daha güçlü oluğunu düşünüyorum. Kişiden kişiye değişiyor tabii. Bende nasıl oluyor çözebilmiş değilim henüz 🙂
“Kuru Otlar Üstüne” ilk sinema filmi deneyimindi. İlk filminde Nuri Bilge Ceylan gibi bir yönetmenle çalışmak nasıl bir his ve deneyimdi? Sevim’in mıh gibi işleyen bakışları hala gözümüzün önünde… Sevim’i bir de senden dinleyebilir miyiz? Ona hayat vermek nasıldı?
Nuri Bilge Ceylan’la çalışmak çoğu oyuncunun hayalidir. Sinemasını çok sevdiğim bir yönetmenle çalışmak benim için çok güzeldi elbette. İlk işimdi ve orda çok güzel ilk deneyimler yaşadım. Sevim’i oynamak benim için çok değerliydi. Oraların, o yaşın, o durumun özelliklerini üstünde taşıyan bir karakter o yüzden çok gözlem yapmam gerekti. Bu da benim için çok keyifliydi. Her şey çok güzeldi açıkçası benim için.
Genç yaşta uluslararası bir ödül kazanmak, nasıl bir his? Ödülü kazandığını öğrendiğinde neler hissetmiştin?
Film, çektikten uzun bir süre sonra yayınlandı. Dolayısıyla uzun bir süre sonra bile benim için etkisi devam etmiş oldu filmin. Ödüllerle, festivallerle… Aslında benim ödül almam değil de sürecin bitmemiş olması beni çok mutlu etmişti. Tabii ki değer verdiğin ödüllere layık görülmek de mutluluk verici.

“Sahipsizler” dizisindeki Fidan karakteri, dram yüklü sahneleriyle dikkat çekiyor. Karakterin ruhuna girmek için yaptığın özel bir ritüel var mı ya da sahneye başlamadan önce kendini motive etmek için yaptığın özel bir şey? Hazırlık sürecini senden dinleyebilir miyiz…
Hazırlık sürecinde en değer verdiğimiz durum kardeş olmaktı. Onu oturttuktan sonra karakterlerin kişisel dinamikleri kendiliğinden gelişti zaten. Fidan çok net yazılan bir karakter. Dolayısıyla onu anlamakta hiç zorlanmadım. Özel bir rituelim yok sadece Fidan’ı çok seviyorum ve ne yaparsa yapsın onu çok iyi anlayarak yola devam ediyorum.
Fidan gerçek hayatta karşına çıksaydı, ona nasıl destek olurdun? Belki bir öğüt ya da bir dostluk?
Ona biraz sakin olmasını söyleyebilirdim. Bir nefes alıp olaylara verdiği tepkileri düşünmesi gerekiyor bazen.
Fidan’ın dünyasından çıkıp eve geldiğinde, kafanı dağıtmak için ilk yaptığın şey ne oluyor?
Genellikle müzik dinliyorum. Sadece bu durumda değil her durumda müzik dinlemek beni iyileştiriyor.
Set anılarını dinlemeye bayılırız! Sahipsizler setinde çok iyi bir kimya yakalamışa benziyorsunuz. Unutamadığın, aklına geldikçe yüzünde bir gülümseme oluşturan bir set anın var mı?
Her an çok eğlenceli geçiyor bence bizim setimizde. Herkes çok komik. En güldüklerimden biri Mina Derman ileydi. Gizlice Duygu Abla’nın bademlerinden yemeye çalışıyorduk ve bir anda hepsi döküldü. Yerdeki boşluklara doldu ve gülmekten ağlayarak onları toplamaya çalışmıştık. Böyle anlatınca çok komik olmadı ama o an acayip komikti.
Sektördeki ilham kaynakların kimler? Hangi isimlerle karşılıklı rol almak istersin?
Tiyatroda Esra Bezen’i çok beğeniyorum ve Nihal Yalçın’ı. Haluk Bilginer’le çalışmak da çok iyi bir deneyim olurdu. Onun oyunculuk disiplinini, çalışma ortamında nasıl biri olduğunu çok merak ediyorum.
Varsayalım bir zaman makinesi icat edildi. Geçmişteki bir sanatçıyla rol arkadaşı olacaksın. Bu isim kim olurdu ve hangi projede buluşurdunuz?
Yıldız Kenter’le çalışmak çok isterdim. Ona çok hayranım. Onunla bir oyunda karşılıklı oynamak çok güzel bir deneyim olurdu.
Diyelim ki çok sevdiğin bir dizi Türkiye’ye uyarlanıyor ve sen de kadrodasın! Hangi karakteri canlandırıyor olurdun?
Game of Thrones’daki Khaleesi’yi oynamak çok isterdim. Havalı olurdu.

En son hangi film/sahne seni gözyaşlarına ya da kahkahaya boğdu?
Schindler’in Listesi en sevdiğim filmlerden biri. En son onu tekrar izledim ve yine çok ağladım.
Sosyal medyayla aran nasıl? Sosyal medya platformlarında senin ya da karakterin hakkında yapılan yorumlara bakıyor musun?
Sosyal medya bence eğlenceli bir yer. Ben öyle bakmaya çalışıyorum. Karakterim hep çok linçleniyor. Linç kültürü çok komik ve aynı zamanda yıpratıcı bir şey. Biz en yakın arkadaşım Melis’le yorumları okuyup gülüyoruz baya.
Yolda yürürken bir anda çalan bir şarkı seni alıp başka bir zamana götürüyor… Hangi şarkı?
This I Love- Guns N Roses
Röportajlarımızın uğuru vardır dersek mübalağa olmaz. Burada ne manifestler ne dilekler gördük kısa zamanda gerçekleşen. 😊 Kariyerinde ya da hayatında gerçekleşmesini çok istediğin bir hayalin varsa söylemek için tam yeri ve zamanı diyor, sözü sana bırakıyorum! 😊
National Theatre’da bir oyunda oynamak çok isterdim. Umarım bu dileğim gerçekleşir bir gün.
Setten fırsat buldukça neler izliyor, neler okuyor ve neler dinliyorsun? Senin gibi yetenekli ve donanımlı bir güzel sanatlar öğrencisiyle sohbet ederken, birkaç öneri duymak isteriz.
Roman okumayı çok önemli buluyorum. Şu an Gorki’nin Ana romanını okuyorum. Müzik konusunda her şeyi dinlerim. Film, dizi olarak da yeni çıkan ve konuşulan, bana bir şeyler katacak şeyleri izlemeyi tercih ediyorum.


