Çukur 39.Bölüm: Kabusunuz Geri Döndü Bugün

Reytinglerin zirvesine tek başına oturan bir Çukur bölümü daha izledik. Geçen bölüm için çok fazla eleştiri yapılmış olsa bile bu bölüm eski bölümün özensizliğini tamamen atmıştı. Geçen bölümü unutturacak kadar iyi yazılmış ve iyi oynanmış bir bölümdü hatta.

Cumali’nin bırakılması karşılığında bir Afgan ağasının öldürülmesi gerekiyordu ve Çeto’nun da bırakılması için aynı adamın ölmesi gerekiyordu. Bu yüzden bu bölüm Karakuzular ve Koçovalı kardeşlerin planlarını izlediğimiz bir bölüm oldu. 

Cumali kaçırıldığı için öylece yerinde sakin duracak bir karakter değildi, bu yüzden kaçmak için elinden geleni yaptı bölüm boyunca. Çeto’yu tanımadan birbirleriyle iletişim kurmaları, özellikle “komşu” muhabbeti oldukça komikti.

Çatıya çıkmayı başaran Cumali, özlenilen Çukur işaretini de yerini belli etmek için kullandı ve bence bölümün en güzel detaylarından biriydi. Yamaç’la telefon konuşması sırasında “ölürsem döver misin?” repliği de geçen bölümlerde Cumali’nin Yamaç’a sürekli kullandığı bir replikti. Bu abi kardeş ilişkisi bir telefon konuşmasıyla bile içimizi sımsıcak etmeyi başarıyor.

Yamaç ve Salih’in planı tıkır tıkır işliyor ve son ana kadar her şey yolunda gidiyor. Salih eline silahı alıyor, Yamaç duymamak için kulaklarını kapatıyor, çünkü öldürmek zorunda oldukları insan onlara hiçbir kötülük yapmadı, bu gerçeğin  her türlü ikisine de ağır geldiği belli ama Salih bu duruma Yamaç’tan daha çok alışkın çünkü Vartolu Saadettin’in elleri kanla içinde..  Yine de bir detay ikisinin de hızla geri çekilmesini ve planın bozulmasını sağlıyor. 

Babasının koynunda uyuyan küçük bir çocuk.. Evet belki zorunlu oldukları şeyi yapmaları için büyük bir engel değil ama bir çocuğun babasının koynunda uyuması o an ikisinin de yarasına tuz basıyor sanki.. O çocuğu kötü bir sabaha uyandırmamak için yaptıkları tüm planı çöpe atıyorlar..

“Ne güzel uyuyordu babasının koynunda, sende uyuyor muydun? Peder’le?” Bir repliğe ne kadar acı sığdırılabilirse o kadar sığdırılmıştı.. Yamaç’ın İdris Koçovalı vurgusu da aslında hiçbir şekilde baba sevgisini tam alamadığının ifadesiydi. İdris Koçovalı’nın oğullarına sevgi vermesi için onların “kendi istediği gibi bir hayat yaşamaları gerekiyordu” Bu konuda bizim Koçovalı kardeşleri de sınıfta bırakılmıştı. Yamaç hep asiydi, Selim onun için zayıftı, Salih ise.. Salih sadece bir cezaydı İdris’e göre..

“Abin yerine ben kaçırılmış olsaydım yine uğraşır mıydın böyle?” sorusuna “Yapardım.. Yaparım, oldu mu?” diye cevap veren Yamaç Koçovalı. Salih’in sevgiye aç olması ve Yamaç’ın her şeye rağmen içinde büyüyüne Salih sevgisi. İlk bölümlere tekrar baktığımızda şimdi gelinen yer o kadar güzel ki. Birbirlerine daha sıkı bir bağla bağlanıyor oluşları ve bunun detaylara kadar anlatılması, tam bu noktada senaristimiz Gökhan Horzum’a bir teşekkür etmek gerekiyor, çünkü izleyicilerin zihninde her hangi bir soruya izin vermeden tamamlıyor boşlukları.

Meke karakterini de Celasun gibi bir karakterin bu karakterle harcanmasını sevmiyorum. Bölümün tek çekilmez tarafı Meke ve saçma atarlarıydı. Kaç bölüm geçti hâlâ bu atarlarının sebebini de öğrenemedik. Celasun’un hızlı bir şekilde Yamaç’ın tarafına geçmesi gerekiyor ve Meke konusu da artık geri plana atılmalı. Bu bölüm Kubilay Aka cidden iyi bir performans çıkardı ortaya. İzlerken ekran karşısındaki izleyiciyi etkilemeyi başardı ve kaybetmişlik hissini iliklerimize kadar hissettirdi. Umarım Celasun karakterini artık daha düzgün sahnelerle izleriz..

Bu bölüm Sena, Deren, Saadet gibi bana göre hikayeye hizmet etmeyen, sadece süs olarak duran ve sürekli sorun çıkartan karakterlerin olmaması da ayrı bir keyif verdi. İzleyicinin istediği de tam olarak bu çünkü..

Çeto ve Cumali’nin birbirlerini tanımaları ve Cumali’nin Çeto’ya saldırması bölümün efsane sahnelerinden biriydi, hatta bölümde tansiyonun en çok yükseldiği andı. İzlerken oldukça keyif aldım ama Cumali’nin sert tarafını daha çok sevdiğimi farkettim.. Ne olursa olsun komil repliklerle harcanmamalı Cumali, en başından intikam için gelen bir karakterdi ve bu sertliği de devam etmeli bence. Fazla komiklik karaktere zarar verir, umarım bu konuda aşırıya kaçılmaz.

Yamaç’ın bu adam kim sorusuna “kardeşim” demesi ve üzerine Salih’in yüzüne yerleşen mutluluk ifadesiyle “yok yanlış söyledi, abisiyim..” demesi muazzamdı. Yamaç ilk kez sesli bir şekilde Salih’i kabul ettiğini ve onu ailesinden biri olarak gördüğünü hem kendine hem de Salih’e itiraf etti. Salih’i yaralarıyla tanıdı Yamaç, onu herkesten daha çok anladı ama anlarken kızmadan da duramadı. Yine de en önemli detay anlamış olmasıydı. Bu yüzden değer verdi, bu yüzden bağlandı ve aynı şekilde Salih de Yamaç’ı tanıyarak sevdi ve belki de onu kabul etmesini en çok istediği kişi Yamaç’tı.. Bu hikayede hasarsız bir taraf yok çünkü Salih’i kabul etmek, ona değer vermek bile Yamaç için bir yük. Kahraman abisinin acısı içinde hep bir yara olarak kalacakken, şimdi de Kahraman’a rağmen Salih’e değer verdiği gerçeğinin yükü omuzlarına bindi.. 

Son sahne ile teli atan Yamaç Koçovalı’nın geri döndüğünü anladık. Yamaç’ın kulaklıklarını takması da gelecek bölüm enfes sahneler izleyeceğimizin kanıtı. Umarım yeni bölüm artık bir sonuç çıkar ve muhteşem bir son sahne izleriz 

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

error: Korunan İçerik!