Atina’da oynadığı iki tiyatro oyununun yanı sıra Emin Alper’in yönettiği ”Öteki” adlı tiyatro oyunuyla sahnede göz doldururken, yakında Now’da yayınlanacak olan ”ŞAKİR PAŞA AİLESİ: Mucizeler ve Skandallar” dizisiyle de televizyon ekranına dönmeye hazırlanan Cem Yiğit Üzümoğlu ile proje seçimleri, sektör ve Türkiye’de tiyatronun mevcut sıkıntıları üzerine söyleşimiz sizlerle!
- Sizi çok iyi tanıyan birine sorsak bize Cem Yiğit Üzümoğlu’nu nasıl anlatırdı?
30 yaşında hala her şeye karşı çocuksu bir merakı olan bir oyuncu.
- Proje tercihlerinizde seçici olduğunuzu düşünüyorum. Genç yaşta Altın Portakal kazanmış bir oyuncu olmanız da bence yeteneğinizin yanı sıra filmografinize gösterdiğiniz özeni doğruluyor. Ama başarılı bir oyuncu olmak da bir işin izlenmesine tek başına yeterli gelmiyor. Proje seçimlerinizde nelere dikkat edersiniz? Sizi ne tür hikayeler, karakterler heyecanlandırıyor?
Doğru, tek başına başarılı olmak yeterli değil. Ne olursa olsun tiyatro da sinema da tek başına yapılan sanatsal eser değiller. Bir kombinasyon problemi oluşuyor. Doğru insanları bir araya getirmek önemli oluyor. Benim en önemsediğim şey oynayacağım öykü. Çünkü eğer öyküde zayıflık varsa arkasından gelen her şey sallanmaya başlıyor. İyi bir öykü ve bu öykünün iyi bir şekilde kaleme alınması oyuncunun derinlere inip kaybolmasını kolaylaştırıyor. Beni de bu tür bir yaklaşım heyecanlandırıyor ve her türlü hikaye. Karakter ayrımı yapmam. Sahne üstünde veya kamera karşısında herkes eşit canlılığa sahip oluyor.
- Craft’ın Evlat oyunundan ve sizin oyundaki performansınızdan çok etkilenmiştim. Ağlamaktan gözlerim şişmişti. Neredeyse bütün salonun birlikte ağladığı, ilginç bir deneyimdi. Bir röportajınızda oyuna dair okuduğunuz bir kesitten çok etkilenip saatlerce ağladığınızı söylemişsiniz. Biraz önceki sorumla bağlantılı gibi olacak ama karakter seçimlerinizde karakteri içselleştirebilmeniz, onun derdini sahneye ya da ekrana taşıma arzunuzda önemli bir rol oynuyor mu?

Bunu şu nedenle de soruyorum; Evlat oyunu ile birlikte hayat verdiğiniz başka karakterleri düşündüm. LCV’de cinsel yönelimini gizlemeye çalışan bir adama aşık olduğu için çarpıcı bir şekilde aşk acısı çeken bir karakteriniz vardı. Onun acısını, kıskançlığını, görünmezliğini hissediyorduk. Karanlık Gece’ye değinmek bile istemiyorum sırf daha nahif, farklı bir kişiliğe sahip diye çoğunluğun azınlığı ezdiği bir linçe kurban giden Ali içimi parçalamıştı… Tüm bu yürek burkan karakterlere baktığımızda, hikaye seçimleri ile ortaya koymak istediğiniz bir dert var gibi hissediyorum. Sizin gerçek hayatta da sosyal meselelere karşı susmayan ve kayıtsız kalmayan bir duruşunuz, bir derdiniz var gibi gözlemliyorum. Bir oyuncu olarak bu içselleştirebilme, karakterinizin hikayesini dert edinebilme sizi besleyen bir alan mı?
Elbet ortaya koymak istediğim, delik deşik etmek istediğim çok derdim var. Oynadığım karakterler de benim bunları bir sanatçı olarak dile getirebilmemin bir yolu. En önemli yolu hatta. Yorum zaten karaktere nasıl baktığın ve onun nasıl görünmesini istediğin zaman başlıyor. Ben de bu zamana kadar içinde bulunduğumuz durumdan beslenerek yorumladım bütün karakterleri.
- Genellikle içimizi burkan karakterlerden bahsettik ama mesela Kin filmi ile müthiş ters köşesi olan bir karaktere hayat vermiştiniz. Anti kahramanları sever misiniz? İyi yazılmış anti kahramanlar, oyuncuya büyük bir oyun alanı açabiliyor. Siz bu konuda ne düşünüyorsunuz?
Kesinlikle. İzlemesinin daha zevkli olduğunu bildiğin için oynarken de belli bir güvene yaslanarak inşa ediyorsun. Bu da önemli bir şey. Yani insanın kendine güvenmesi. Anti kahramanların oyunculara sağladıkları böyle güvenli alanlar var. Çünkü genelde vadettikleri şeyi kendilerinde saklarlar, bu da oyuncaklı dediğimiz bir imkan sağlar. Kim sevmez böyle mükemmel bir koşulda oynamayı.

- Yine bir röportajınızda ekran önünde olmak ile sahnede olmak arasında tiyatro sahnesini seçtiğinizi gördüm. Genelde daha geniş kitlelere hitap edebildiği için televizyon cevabı da yoğun olarak verilir ama özellikle son yıllarda televizyonda izlediğimiz oyuncuların, tiyatro oyunlarında da daha çok yer almaya başlamasından mı bilmiyorum tiyatro oyunları da seyircinin radarına daha çok girdi sanki. Salonlar dolup taşıyor. Oyunlar ilgiyle karşılanıyor. İyi metinler, iyi performanslar izliyoruz ve en az bir dizi ya da film kadar etkilenmiş şekilde hafızamıza kazınabiliyor. Önceliği tiyatro olan bir oyuncu olarak, siz bu ilgi hakkında ne düşünüyorsunuz?
Dürüst olmak gerekirse benim gördüğüm tiyatrolar dolup taşmıyor. Büyük bir sıkıntı var. Türkiye tiyatrosunda. Genel bir kalitesizlik hakim ve bu gitgide aşağı çekiliyor. Maddi yetersizlikler insanları daha kalitesiz çalışmalara, ucuz malzemelere ve işlere yönlendiriyor. Seyirci bilet alsın da ne olursa olsun derdiyle yapılan o kadar çok tiyatro var ki. Bu da tiyatroyu fazlasıyla ticari bir bakışla yapılan bir alana dönüştüyor. Elbet her zaman tiyatronun bu ekonomik sıkıntısı bir gerçektir. Bunu yadsımıyorum ama benim gördüğüm yok olmayacağına canı gönülden inandığım ama ne yazık ki çöktüğünü düşündüğüm bir tiyatro sanatı var.
Daha önce tiyatro yapmayan “ünlüler” tiyatro yapmaya başladıklarında elbet yeni seyirciler geldi. İnsanların tiyatro yapmasında da tiyatroya gitmesinde de bir sorun görmüyorum. Herkes yapabilir ve herkes gidebilir ama tiyatro alanının kimliği değişiyor bunu da göz ardı etmemek gerekiyor. Başta bunda bir sorun yok gibi görülebilir ama olan şey aslında para kazanmak için oraya yerleştirilen bir ünlüden öteye gitmiyor ve sorun git gide büyüyor. Mezunlar iş bulamıyor, yeni oyunlar daha az yaratılıyor, seyirci ünlü seyretmeye gidiyor ve haliyle tiyatro kalitesi düşüyor.

- Öteki oyununu geçtiğimiz sezon izleme şansım olmuştu. Özellikle psikolojiye ilgisi olanlara önerdiğim bir oyun. Aynı zamanda Emin Alper’in yönettiği ilk tiyatro oyunu. Sizi bir gün bir Emin Alper filminde izlemeyi de çok isteriz. Böyle bir plan var mı? Ve buradan hareketle, çalışmak istediğiniz yönetmenleri de sorsak?
Şu anda böyle bir planımız yok. Tabii ki çok iyi yönetmenler var. Özellikle genç yönetmenlerle çalışmayı isterim.
- Yeni Şafak Solarken filmi ile bir süredir festival yolculuğundasınız. İlgiyle takip ediyorum ve bir seyirci olarak merak ediyorum bizleri nasıl bir film bekliyor sizin gözünüzden dinleyebilir miyiz?
Ohh, anlatması hakikaten imkansız bir film. Bir deneyim orası kesin.
- Aralarında Halikarnas Balıkçısı (Cevat Şakir Kabaağaçlı), modern resmin ustası Fahrelnisa Zeid, ilk Türk gravür sanatçısı Aliye Berger ve ilk Türk seramik sanatçısı Füreya Koral’ın da olduğu Şakir Paşa Ailesi’nin sıra dışı yaşamını konu alan “ŞAKİR PAŞA AİLESİ: Mucizeler ve Skandallar” dizi ile ekrana dönmeye hazırlanıyorsunuz. Konusunun ne kadar ilgi çekici olduğunu söylememe gerek bile yok sanıyorum. Bir de sizin fotoğraf merakınızdan da eskiye olan ilginizi biliyorum. Kulağa, bir şeyler öğrenmeye açık bir hikaye gibi geliyor. Böyle bir işte yer almak size nasıl bir deneyim sunuyor?
Çok güzel bir senaryo ve ekiple birlikte çalışıyoruz. Hepimiz iş için gerçekten çok heyecanlıyız. Çekimlerimiz devam ediyor.

- Yunanistan ve hatta Avrupa’nın en ünlü sanat festivallerinden Epidaurus’ta sahne alıyorsunuz. Süreç sizin için nasıl gelişti? Rise of Empires: Ottoman ile de uluslararası bir projede, İngilizce performans sergilemiştiniz. Sizi yurtdışı projelerinde görmeye devam edecek miyiz? Bu alanda planlarınız var mı?
Yurtdışında tiyatro yapmaya devam ediyorum. Hatta şu anda bu cevapları Atina’ya oyun oynamaya giderken yazıyorum. Şu anda Atina’da iki tane oyunum var aktif olan. Onun dışında yurtdışında bir dizi ya da film yok.
- Çalışmayı çok sevdiğinizi ve işinizin hayatınızın büyük bir bölümünü kapladığını biliyoruz. Oyunlar ve çekimler dışında kişisel hayatınızda rutinleriniz var mı?
Sabah güzel bir espresso. Vaktim varsa müzik ve gazete.
- Diyelim ki çok sevdiğiniz bir dizi Türkiye’ye uyarlanıyor. Siz de kadrodasınız. Hangi karakteri canlandırıyor olurdunuz?
Uyarlama olmasın da ne olursa olsun.

- Henüz gençsiniz ama birçok projede çalışmış ödüllü bir oyuncu olarak kariyerinizin başındaki, mesela Adı Efsane’de oynayan Cem Yiğit Üzümoğlu’na üç şey önerme şansınız olsaydı bunlar ne olurdu? Ve o size ne söylerdi?
Sabret. Tadını çıkar. Pes etme.
- Umutsuzluğa kapıldığınızı hissettiğinizde sizi ne ayağa kaldırır? Hayattaki motivasyon kaynağınız nedir?
Ayağa kalmak zor olabiliyor çokça. Oynamak beni toparlar hemen. Unutturur bana bütün dertlerimi. 🙂
- Bizim röportajlarımızın bir özelliği var. Yanıtlarda geçen cümleler manifest gibi bir bakmışsınız gerçeğe dönüşebiliyor. Daha önce örneklerine rastladık. Belki bir gün gerçekleşir, biz de bu röportajı hatırlarız diyerek soruma geçiyorum. Kariyerimde ya da hayatımda şunu gerçekleştirmeyi istiyorum dediğiniz bir hayaliniz var mı?
Yurtdışında git gide yükselen bir film ve tiyatro kariyerimin olmasını çok isterim.
Sırada sosyal medyada Ne İzledik takipçilerinin size sorduğu sorular arasından seçtiğimiz üç soru var. 🙂
• Hayatımın bu dönemi bana şu filmin şu sahnesi gibi hissettirebiliyor diyebileceği bir film/sahne var mı?
Son of Saul
• Spotify kullanıyorsa playlistlerini paylaşır mı?
Yok playlistim.
• Ömrünün sonuna kadar tek kitap okuyabilecek hangi kitabı seçerdi?
William Shakespear’in 2. Folio’su.