tds_thumb_td_300x0
Ali Burak Ceylan Bekarlığa Veda’nın Kadrosunda!

Senaryosunu Ali Doğançay’ın yazdığı Bekarlığa Feda filminin başrolünde sürpriz bir isim var!

Kadrosunda son olarak Kanatsız Kuşlar’dan hatırladığımız Melis Tüzüngüç; Söz dizisinde canlandırdığı Su karakteriyle dikkatleri üzerine çeken Yağmur Ün; Eşkiya Dünyaya Hükümdar Olmaz’ın başarılı oyuncusu Mustafa Vuran ve usta oyuncu Kayhan Yıldızoğlu gibi isimleri barındıran Bekarlığa Feda filminin başrol oyuncusu, geçen yıl yaz sezonuna bomba gibi düşen Kalp Atışı dizisinin Oğuz’u, Ali Burak Ceylan oldu.

Tüm ekibe en içten dileklerimizle başarılar diliyor, gişeleri bol olsun diyoruz.

Ulaş Tuna Astepe’yi neden seviyoruz?
Soruya bak!Ulaş.Tuna.Astepe.Sevmek için şu retoriğe sahip ismi bile yeter,diyenleri duyar gibiyim.Elbette hak bile verebilirim fakat bildiğim bir şey var ki aslolan isim değil müsemmadır.
E hadi buyrun müsemmaya…Ulaş Tuna Astepe kimdir nedir de bu kadar sevdik onu?
Öncelikle şu zamana kadar Karadayı ,Analar ve Anneler gibi kaliteli işlerde yer alsa da onu geniş kitlelerin değil de daha lokal bir kitlenin tanımış sevmiş olması da o geniş kitlelere kaderin oynamış olduğu bir oyun sanıyorum,neyse geç olsun da güç olmasın demişler.
Geniş kitleler adına Ulaş Tuna Astepe’nin varlığından haberdar ettiği için Tahir Kaleliye teşekkürü bir borç bilirim bu yüzden.
Gelelim mi artık “neden seviyoruz” meselesine?Çoktan geldik bile.
“Abi çok yakışıklı ya,çok güzel gülüyo ya,ekrandaki kaslı oyunculardan çok farklı yaa” tarzı yorumlara katılmakla beraber en birinci sevme sebebimizi açıklıyorum,hoş sır değil hepinizin malumu zaten.Evet onu en çok her türlü mücevherden kıymetli sermayesi sevdirdi bize, o sermaye ne mi ? İNSAN OLMAK.İnsan olabilmek. “İnsan Olmak” kavramını içselleştirip üstün empati yeteneği geliştirmiş bir oyuncunun harcıdır ancak bir karakteri bu kadar sevdirmek.
E bu “İnsan Olmak” meselesi de damdan düşmez,miras kalmaz,öyle olsa ekranda her gördüğümüz kişide Ulaş Tuna’da gördüğümüz sanki her gün mahallemizde karşılaştığımız komşumuz ya da evimizde bazen kavga ettiğimiz bazen güldüğümüz kardeşimizi ağabeyimizi görürdük.Ama işte o işler öyle olmuyor.İnsan olmak sermayesi kolay kazanılmıyor.
Evvela dışınızdan önce içinizi süsleyeceksiniz,süsleyeceksiniz ki seyircinin ilk baktığı yerde seyirciyi yakalayabilesiniz.Evet gözlerden bahsediyorum.Daha ilk bakışta gözlerinde bayram çocuğu sabahları görüyorsak bu,mesaiyi kalbine,ruhuna harcamasındandır.Saygı kavramının hakkını vermesinden,her hayranına bir yerlerden akrabasıymışçasına içten bir samimiyetle yaklaşmasından sonra çocuklara henüz pazartesi sabahına uyanmışken birden cumaya ışınlanmış öğrenci sevinciyle bakmasından,herkes gibi olmasından ama herkes olmayışından,sıradanlığa ve sadeliğe ne kadar hasret duyduğumuzu hatırlatmasından ve daha nice sebepten işte…
Ha bi’ de içinde hiç durmadan çalan şarkılara,amatör ruh heyecanı taşıyan bir müzisyenin, telaşsız notalarla verdiği o hiç bitmeyen ve bitmeyecek konserine, dudağının kenarındaki mütevazı gülümseme vesilesiyle bizi de ortak edişinden,bir de ordan seviyoruz onu.Ordan tanışıyoruz. Nasıl sevmeyelim ki?!
Erkan Kolçak Köstendil’i Neden Seviyoruz

Neden Erkan Kolçak Köstendil? Niçin seviyoruz?

1) İlk olarak kesinlikle “Oyunculuk”

Mesleğinin hakkını veren, ağlayınca ağlatan, gülünce güldüren, rol icabı olarak çektiği acı ve mutlu hissiyatını bize en güzel şekilde yaşatması, hissettirmesi en büyük sevme amacımızdır. Kariyer ve mesleğinin hakkını veren nadir oyunculardan birisidir kesinlikle Erkan Kolçak Köstendil. Unutulmayan Ulan İstanbul’da ki Karlos karakteriyle, Merhamet dizisinde ki Mehmet karakteriyle, Muhteşem Yüzyıl Kösem dizisinde Şahin Giray Han karakteriyle, Sakarya Fırat’ta Mahmut Karakum karakteri yanı sıra Komedi filmlerin de Kara Bela ve Yol ayrımı filmlerin de komedi karakteri ile ve şimdilerde ise Çukur dizisinde fenomen karakter olan Vartolu Saadettin hikayesi ile bize en derin hislerini yaşattıran, hissiyatları hissettiren, komedi, aşk adamı, acı çeken ve daha nice karakter ile her zaman bizi etkilemiştir Erkan Kolçak Köstendil. Sevmek için ilk neden bu olabilir.

2) Oyunculuk yetmez, karakter lazım!

Güzel karakteri ile, her zaman karşısında ki insana pozitif enerji vermesi, eğlendirmesi, zekice espri ve mizahı ve samimiyeti insana kendine hemen cana yakın olmasını sağlayan “Karakterine aşık olunası.” bir yapıya sahip olması sevmemiz için en büyük etkenlerden birisidir.

3) Kulağa da hoş gelmesini biliyor!

Oyunculuk yeteneği yanı sıra şarkılar yazdığını da biliyor muydunuz? Ulan İstanbul dizisinde ilk defa duyduğumuz ve hala günümüzde bile dinlenen “Yanarım” şarkısının sözleri kendisine aittir. 100 milyondan fazla izlenilen, dinlenilen şarkıya zamanında oldukça satın almak isteyen ünlü isimler de vardı. Bu yeteneği bile onu sevmemiz için bir neden daha.

4) Güzel sevenleri severiz! 🙂

Familya dizisinin bir set aşkı doğmuştu! Familya dizisinin Toprak Beyoğlu (Erkan Kolçak Köstendil.) ve Hare Bilgiç karakterini oynayan güzel oyuncu Cansu Tosun ile set aşkı ile bu yıllara kadar beraberlikleri olan, nişanlanan çift, birbirine olan aşkı herkese kendine hayran bırakıyor.. Cansu Tosun’u güzel mi güzel seven, aşık olan Erkan Kolçak Köstendil, şimdilerde herkese aşkına hayran bırakıyor. Bir maşallah demeyi de unutmayalım. Aşkı ile bizi daha da hayran bıraktıran Erkan Kolçak Köstendil’i sevmemiz için bir neden daha.

5) Tam bir “yardımsever” 🙂

Naifliği, yardımseverliği ve insancıl karakteri ile, yaptığı şeylerle insanların gözüne sokmayan ve bizleri daha da bu hareketi ile daha da gururlandıran kişiliği ile onu sevmemiz için en güzel sevme nedeni olabilir.

6) Çocukları sevenden zarar gelir mi? Gelmez!

Çocuklara ve yeğenlerine olan sevgisi ileri de çok güzel bir baba olacağının sinyallerini çoktan veriyor! Güzel ve bir o kadar minnoş çocukları sevmesi çok tatlı değil mi? İyi bir baba olacağından şüphem yok.. Onu sevmek için en tatlı bir neden.

7) Partnercilik deyince: Erkan Kolçak Köstendil

Ulan İstanbul zamanından partneri olan Şebnem Bozoklu ile hala yakın bir ilişkisi olması ne kadar vefalı bir insan olduğunun göstergesi olabilir. Vefalı, güzel bir partner olması sevmemiz için bir neden daha oluyor.

8) Samimiyet önemli!

Hayvan sevgisinin yüksek bir boyutta olması, onları güzel büyütüp beslemesi ve değer vermesi en güzel davranışlarından birisi olabilir ve sevmek için bir neden daha. Son olarak nereden geldiğini unutmayan, egolu, kibirli, kendini beğenmiş bir karaktere sahip olmayan aksine dışarıda ki tavırları, 12 Numaralı Adam ile çıktığı her oyunda zamanında verdiği Sing Up turneleri ile aslında aramızdan biri olduğunu, insanlarla samimi diyalogta bulunması kimseyi kırmadan fotoğraf çekmesi kısacası bizden biri olduğunu hissettirmesi Erkan Kolçak Köstendil’i sevmek için en güzel nedendir. Neşesinin, pozitif ve güler yüzünün hiç solmamasını ve hayatında, ilişkisinde başarılar dilediğimizi iletmek istiyorum.

Sevdiğimiz Ünlülerin İlham Veren Sözleri

Herkese merhabalar. Bugünkü yazımız diğerlerinden biraz farklı olacak. Hepimizin sevdiği ünlüler bir arada! Peki ne yapıyorlar, hemen söyleyeyim. Bizlere yaşam hakkında tavsiyeler veriyor, hayat tecrübelerinden bahsediyor ve genellikle paragraflardan oluşsa da her biri özlü söz niteliğinde anlamlı cümleler kuruyorlar. Aşk hayatından oyunculuğa, güçlü kalmaktan nezakete, aileden arkadaşlığa kadar pek çok konuda fikirlerin bulunduğu röportajları inceleyip en güzel noktaları sizin için hazırladık. Hazal Kaya, Kaan Yıldırım, Boran Kuzum, Gökçe Bahadır ve çok daha fazlası bu yazıda! Keyifli okumalar.

 

-Gökçe Bahadır-

Sizi bugüne taşıyan, şu anki siz olmanıza katkı sağlayan eminim pek çok şey vardır; ne de olsa yaşadıklarımız tecrübelerimizle bugünkü bize ulaşıyoruz. Ama yine de net olarak söyleyebileceğiniz böyle bir mihenk taşı var mı?

Bence beni ben yapan kendi hayallerimin peşinden koşmuş olmak. Ben en çok bunu kendi hayatımda dönüm noktası olarak söyleyebilirim. Körü körüne hayallerimin peşinden koştum gibi algılansın da istemem, sadece kendime hedefler koydum ve bu alanlarda neler yapabilirim, kendimi nasıl yetiştirebilirim diye ilerledim.

Çok mutlu ve pozitif görünüyorsunuz. Özel bir nedeni var mı?

Hayır ama şu var; büyüdükçe başka bakıyorsun hayata. Nasıl gençlik zamanlarımızda bir olay olduğunda olayın üzüntüsünü olayın kendinden büyük yaşıyorduk, işte şimdi bunun tam tersi olmaya başladı. Artık öyle de olmalı hayat. En kötü anları bile en güzel anlara çevirmeyi öğreniyorsun; hayat sana bunu fazlasıyla öğretiyor. Şöyle bir ders verdi hayat bana; çok moralim bozuk olduğu bir gün eve geldim. Oturdum, düşündüm; bitti gün. Ne oldu şimdi? Bitti! Artık döndüremezsin günü, elinde bu var! Şunu anlıyorsun zamanla; bu günü şöyle de geçirirsen bitecek böyle de geçirirsen bitecek. Birkaç saat sonra bugünden eser yok. En azından geriye dönüp baktığında güzel hatıralar, güzel anılar kalsın. Artık öyle yaşıyorum işte. Her şey gelip geçici. Bir de iyi enerjiyle yaptığın her şeyin iyi olarak döndüğüne inanıyorum. Ben mucizelere çok inanan bir insanım, karşıma da çok çıkmıştır zaten…

 

-Boran Kuzum-

Tiyatro ve oyunculuk hayat adına neler öğretti size?

Sanatın her dalı farkındalık seviyesini artırır. Oyunculuk da başka hayatlara, farklı psikolojilere ve kişisel çatışmalara ayna tuttuğu için, kendinden farklı olana hoşgörülü yaklaşabilmeyi sağlıyor. Etrafında yaşanan olaylara ve insanlara karşı kurduğun empati seviyesini yükseltiyor.

Bugünkü Boran Kuzum olmanızda en önemli kişiler ve olaylar neler?
Ailem; her kararımda arkamda oldu. Şimdi farklı şehirlerde yaşasak da desteklerini her zaman hissederim. Bugün olduğum insanda ve geldiğim noktada en büyük payı olan insanlardır. Dostlarım; hayatımda olup bitenleri, kararlarımı konuşmaktan, danışmaktan çekinmediğim yakın arkadaşlarım, düştüğüm zamanlarda kalkmama yardımcı olmuşlardır, daha güçlü hissettirmişlerdir. İlişkiler; iyi ya da kötü biten her ilişki o anda fark etmesem de beni hep daha ileriye taşımıştır.

Şu ana kadar hayatta öğrendiğiniz en önemli şey ne oldu?
Kendine karşı gerçekçi olduğun ve uğruna çabaladığın müddetçe hayallerinin gerçekleşmesi imkansız değil.

‘Keşke’ dediğiniz şeyler var mı hayatınızda yoksa yaşadığınız her şeyi iyisiyle, güzeliyle yaşadığınız için mutlu musunuz?
Yaşadığım iyi-kötü her şey beni her zaman daha ileriye taşıdı bu zamana kadar. Her deneyimden alınacak bir ders var hayatta. İyisiyle kötüsüyle kabul edip devam etmek lazım.

 

-Ceren Moray-

 

Güzelliği nasıl tanımlarsınız?
Güzelliği tanımlamak insanı çelişik yapan önemli ara başlıklardan biri. Üç sene önce tanımladığınız güzellik, 30 yıl sonra karşısında durduğunuz bir tavra dönüşüyor ama neyi güzel bulduğunuz meselesi değişimi destekleyen bir perspektife sahip olmanız konusunda sizi tetikte tutuyor. Dolayısıyla ilerici, değişime açık, vahşi, doğal, personası olandır benim için güzel olan, güzelliği barındıran.

Bir kadının güzelliğine en çok zarar veren şeyler neler olabilir?
Kendinden çok başkalarını dinlemek veya taklit etmek, bir kadının güzelliğinden ziyade insanın güzelliğine zarar veriyor. Tek tiplik, tam bu noktada ortaya çıkan, insanı vasata sürükleyen bir duruş/duruşsuzluk oluyor.

Stil ve güzellik söz konusu olduğunda asla yapmayacağınız şeyler var mı yoksa yeniliklere açık biri misiniz?

Sırf moda ya da trend diye hiç yapmayacağım, giymeyeceğim, kullanmayacağım bir şeye bulaşmam.

Boş zamanlarınızda en çok neler yapmaktan hoşlanırsınız?
Sinemaya gidiyorum bol bol. Uzun boşluklarım olunca seyahat etmeye özen gösteriyorum. Beni çalışırken üretken yapan, ayakta tutan yerlerimi beslemeye çalışıyorum kısacası.

-Ezgi Mola-

Bir hesabınız var ünlülerle fotoğraf çektirmeyi seven; tanınmış kişileri seviyorum. O efsane bir olay bence. Nedir hikayesi?
Ben ünlülerle fotoğraf çektirmeyi gerçekten çok seviyorum. Sevdiğim ünlüleri görünce dayanamıyorum. Ben bunu her yaptığımda yanımdaki insanlar hep çok güldüler. Ben de dedim ki, madem siz gülüyorsunuz, o zaman herkes güler. Benim sosyal medyadaki paylaşımlarım bu şekilde zaten; ben gülüyorsam, sen gülüyorsan, biz burada gülüyorsak, herkes güler, sakınmaya da gerek yok. İşin içine bir müstehcenlik katmadığım sürece -çünkü her yaştan her kitleden insan izliyor, buna saygı duymam gerekir- ve işin içine mesaj kaygıları değil, sevgi ve saygıyı kattığım sürece her şeyi koymaya başladım işte.

Çekim sırasında sosyal medyanın yalnızlaştırma durumunun sizi rahatsız etmediğini, hep bahsedilen yalnızlaşma tehlikesinin sizi mutlu etmeye bile başladığından bahsettiniz. Hayırlara vesile olsun.
Orada öyle renkli bir dünya var ki, insan evde yalnız olduğunu hissetmiyor ya da o görmediğiniz dostunuzu o kadar izliyorsunuz ki, bir yıl görmeseniz de her şeyini biliyor olabiliyorsunuz. Ya da sizi aslında tanımayan biri, tanıyormuş kadar samimi şekilde yanınıza gelip selam verebiliyor. Geçen gün başıma geldi; çocuğuna seslenirken bir kadın beni gördü, ‘Ay ne garip bir his’ dedi ve ‘öyle samimi paylaşımlarınız var ki, sanki kuzenimi görmüş gibi, kız n’aber diyecektim, özür dilerim!’ diye ekledi. Bunu hissettirebilmek benim için çok önemli. O hanımefendi bana bunu inanılmaz hissettirdi; tam da duymak istediğim gibi bir şey bu aslında.

Dolayısıyla o yalnızlık evet tehlikeli olabiliyor, çünkü bu durum mutluluk verince her şey yolunda görünüyor. Bir yandan da tabii, ‘Bunlar yokken biz ne yapıyorduk?’ kısmını çok sorguluyorum. Daha az kitap okuyabiliyor, daha az film izleyebiliyorsunuz, sevdiğiniz biriyle daha az buluşabiliyorsunuz. Hiçbir şey yapmadan durma kısmını daha az becerebiliyoruz, halbuki bizim buna çok ihtiyacımız var toplumca. Ruh ve akıl sağlığımızı iyi korumak için.

Bunu böyle bir dönemde nasıl başaracağız sizce?
Dün birkaç tane video izledim mesela. Bir TEDx videosundan o kadar etkilendim ki; mutlaka bahsetmek istiyorum. Diyor ki bir uzman; bir yaramız olduğunda ne yaparız, onu iyileştirmeye çalışırız. Peki psikolojik yaralarımızı niye iyileştirmeye çalışmıyoruz? Neden biri bizi terk ettiğinde mesela, yaramıza pansuman yapmıyoruz da, ‘benim şuram böyle şuram şöyle’ diye yaraya daha fazla bıçak saplıyoruz ya da saplı bıçağı daha da içeri gömüyoruz?

Psikolojimizi iyi yapmak için kendimize iyi davranacağımıza, kendi öz saygımızı zedeleyecek her şeyi yapıyoruz. Bir sağlık sorunumuz olduğunda hemen ilacımızı alıyoruz, doktorumuza gidiyoruz, pansumanımızı yapıyoruz ama ruh yaralarımızı iyileştirmek için kendimize iyi bakmıyoruz. Bunu burada özellikle söylemek istedim çünkü ruhumuz iyi olmadan, bedenimiz iyi olamaz. Önce ruh ve akıl sağlığımız iyi olmalı ve bunu da ancak vicdanımızı öncelikli bir yere koyarak, onu unutmadan ve tüm canlılara her koşulda sevgi ve saygı ile yaklaşarak, her canlının yaşam hakkının olması gerektiğini bilerek, böyle davranarak başarabiliriz. Ve işte bu noktada, o yalnızlığımızı belki bir nebze daha giderebiliriz.

Hayata bakışınızı, hayat felsefenizi 180 derece döndüren, büyük bir açı farkı kazandıran, dönüştüren bir olay yaşadınız mı?
Bence tüm yaşadıklarım bana bir şeyler öğretiyor. Bir çocuk gibiyim. 35 yaşındayım ve hatırladığım 32 yılım var; bana bu 32 yıl bunları hissettiren. Hatırladığım 32 yılın bir muhakemesini yapıp birçok yüzleşmeyi bu yaşımda yaşadım ve bu yolculukta en çok ailem, arkadaşlarım, dostlarım ya da konuşmak istemediklerim bana çok yardımcı oldular. O yüzden onlara çok teşekkür etmem gerekiyor.

Ezgi’nin bu röportajının tamamını da okumanızı  kesinlikle tavsiye ederim. https://www.elele.com.tr/unluler/roportajlar/bir-ezgi-iyi-gider

 

-Kaan Yıldırım-

Zenginlik sizin için ne anlam ifade ediyor? Cemal karakteri gibi lükse karşı zaafınız var mı?
Sevdiklerinle sağlıklı bir şekilde yaşıyorsan, başkasına muhtaç değilsen, borcun harcın yoksa bana göre bu devirde zenginsindir. Lüksü doğru zamanda ve doğru yerde herkes kadar severim ama zaafım yok. Genelde basit yaşarım. Salaş yerleri, kasıntı mekanlara tercih ederim. İnsan için az para da çok para da tehlike. İkisi de hata yaptırabilir. En iyisi orta karar her zaman.

Sizin için aile ne demek ve yuvanızda gibi hissetmek için nelere ihtiyacınız var?
Aile benim için çok önemli. Herkes gidebilir hayatta ama aile her zaman oradadır. Gerçekten güvenebileceğiniz tek şey ailedir. Geldiğim ailede çok mutlu günler geçirdim. Kurduğum ailede de öyle. Şu anda üç kişilik bir aileyiz. Ezgi ve dört senedir bizimle yaşayan ailemizin bir ferdi saydığımız köpeğimiz Benek. İkisini yanıma aldıktan sonra her yerde yuvamda hissedebilirim.

Sizce tarihteki en büyük insanlık suçu nedir?
Tarihte o kadar fazla insanlık suçu var ki! Hangi birini sayayım. Şunu söyleyebilirim; hangi başlık adı altında hangi sebeple olursa olsun, masum bir insanın öldürülmesi benim için en büyük insanlık suçudur.

Çok klasik olacak ama merak ediyoruz, evlilik aşkı öldürüyor muymuş?
Bizim tarafta ölen ya da yaralanan yok.

Zor yoldan öğrendiğiniz en önemli hayat dersi nedir?
Herkesten dost olmaz.

 

-Hazal Kaya-

Hırs sizin hayatınızda başarıya giden yolda nerede duruyor?
Ne hırs ne de başarı sevdiğim kelimeler değil. Hırsı manasız başarıyı göreceli buluyorum.

Başarının tanımını nasıl yapıyorsunuz peki?
Kendine yeten, mutlu olmaya çalışan ve mutluluk saçan, sevgi dolu bütün insanlar inanılmaz başarılı benim için. Bunları gerçekleştirmesi çok zor bir dönemde yaşıyoruz.

Kendinizde değiştirmeyi çok isteyip de bir türlü başaramadığınız bir huyunuz var mı?
Ne hissetsem belli oluyor yüzümden, poker face olabilsem sevinirdim.

Size karşıdan bakan ve çok şanslı kız diyenlere ne diyebilirsiniz?
Hepimiz insanız, hayat zor, emin olun kendi şansımı kendim yarattım diyebilirim.

Hayatta sorunlarla başa çıkma şekliniz nedir?
Açık, direkt ve net olmak. Konu neyse ve kiminle yaşıyorsam bu sorunu direkt konuşmak, yüzleşmek gerektiğini öğrendim. Yüzleşebileceğim biri yoksa karşımda, terapistime anlatıyorum.

Annenizin rahatsızlığını sosyal medya ve basından öğrendik. Annenizden öğrendiğiniz en büyük hayat dersi nedir?
Her ne yapıyorsan en iyi şekilde yapmaya çalış, dik dur, nazik ol.

Çağlar Ertuğrul’u Neden Seviyoruz

Çağlar Ertuğrul son dönemin en çok dikkat çeken ve beğenilen erkek oyuncularından biri. Şüphesiz ki bu duyulan bu ilgide Dağ filmindeki performansı ve Star TV’de yayınlanan bu sezon final yapan Fazilet Hanım ve Kızları Dizisinde canlandırdığı Yağız Egemen karakterlerinin payı büyük. Ancak Çağlar Ertuğrul’da bunlardan fazlası var. Başarılı oyunculuğunun yanı sıra komik, sempatik kişiliğiyle de ön plana çıkıyor. Sosyal medyada hiç kasmıyor, ”fanboy” gibi eğleniyor bizleri de eğlendiriyor. 🙂 

Ayrıca röportajlarından demeçleri de bir o kadar ilgi çekici ve hayranlık uyandırıcı. Çağlar Ertuğrul’u neden seviyoruz göstermek için röportajlarından bir derleme hazırladık. Buyrunuz! Gelin bu yakışıklı ve yetenekli adamı daha yakından tanıyalım.

1) Öncelikle ünlü oyuncu okul zamanı 6 kez disipline gitmiş hepsinde de sempatikliğini kullanarak kurtulmuş.

Yani onun için tam bir şeytan tüylü diyebiliriz, nasıl sevmeyelim! 🙂 Yağız Egemen rolüyle de kısa sürede ilgili üzerine toplamasına şaşırmamak gerek.

2) ”Babam jeoloji mühendisi, annem tıp hekimi… Onların verdiği “sende fen kafası var” gazı ile o bölüme girdim, iyi ki de orada okumuştum. Çok değerli bilim adamları ile tanıştım. Ama makine mühendisliği okuyanlar genellikle kurumsal bir yapıya dahil oluyorlar sonradan ve ofis hayatı bana uygun değildi. Sinemaya ilgimi fark ettim o dönem, üniversitenin tiyatro koluna girdim. Bu arada anladım ki filmleri öylesine izlemiyor, yönetmen ne yapmış, kamerayı nereye koymuş, oyuncu nasıl oynamış gibi detaylara da bakıyorum. 08.00-18.00 çalışmam derken şimdi 05.00-23.00 çalışıyorum, o da ayrı bir çelişki tabii! Sette bu kadar eğlenmesem yapılacak iş değil. ”

Bu işe gönlünü vermiş. Tiyatro temeli var. İşini severek ve eğlenerek yapanlardan bu da ekrana yansıyor!

3) Youtube’a video koyuyorum, altına “A bi sen jönsün, böyle şeyler yapma” diye yorum geliyor. Yakışıklı adam komik olabilir. İnsanlar şans vermeli. 

Oyunculuğun belli bir kalıplara konmasına karşı. Ben yakışıklıyım, jönüm triplerine girmiyor. Ayrıca insanların onu cool ve havalı diye yaftalamasına da aldırmıyor. Hayatına az ve öz insan aldığını söylüyor. Bunun dışında insanları gözlemlemeyi ve trollemeyi seviyor. Bir hayli ilginç ve orijinal yani 🙂

4) ”Beni zekasıyla etkilemeli. Zekasıyla yönetebilmeli. Güzel de olmalı tabii. Bakışlar etkiler beni. Kendine güvenen kadın da çekici gelir. ”

Zeki kadınlardan hoşlanıyor. Zeki adam ne de olsa! Söylemeliyiz ki biz de kendisinin bakışlarından çok etkileniyoruz. Hislerimiz karşılıklı yani!

5) Yönetmenlik ve yapımcılık hayalleri var!

Ben oldum tribinde değil. Oyunculukta beli bir yere kaldım orada kalayım diye düşünmüyor. Yönetmenlik ve yapımcılık hayallerini de gerçekleştirmek istiyor.

error: Korunan İçerik!