“Sevemedin kara gözlüm seni doyunca
Hep kıskandım seni elden yıllar boyunca
Kuşlar gibi ikimiz bir yuva kuralım
Ayırmasın mevlam bizi ömür boyunca”
Merhabalar, nasılsınız bu hafta iyi misiniz? Çok sevdiğim bu nostaljik şarkı ile başlamakmistedim yazıya, çünkü duruma o kadar uygun ki…
Züleyha’nın doğumu ile başladık bölüme. Bebeğin ilk defa gösterildiği sahneden sonra Yılmaz’ın gösterilmesi beni birazcık duygulandırdı. Babası yanıbaşında ama farkında bile değil. Ve doğumdan sonra Hünkar’ın Züleyha’ya yaklaşımı ve bakışları kafamda acaba sorularını dolaştırdı. Öylesine samimi, öylesine anlayışlı baktı ki sanki Züleyha’ya değil de kendi yansımasına bakıyormuş gibi. Acaba Hünkar Yaman’da zamanında aynı durumu mu yaşadı? Sevdiğiyle değil de bir başkasıyla mı evlendi?
Demir’in bu haftaki işkence’ye giriş 101 dersinin konusu motorlu taşıt aracılığıyla işkence idi. Bir de demiyor mu Züleyha benimle kendi rızası ile evlendi. Yılmaz bu numaraları yer mi hiç? Züleyhasının böyle bir şey yapmayacağını iyi bilir. Bekler dedi, öleceğimi bilse yine de bekler.
Korkusundan ne yapacağını şaşırıp ona buna saldıran Demir aslında sinir etse de bir yandan da hoşuma gidiyor. Bu iki aşığın aşkına gücün yetmediğini anladığın her an korkacak ve daha çok delireceksin. İstediğin kadar yüksek sesle bağır tokatlar ve tehditler savur, bu savaşı gerçek aşkın gücü kazanacak.
Bir yandan acılar içinde kıvranan bir Yılmaz…
Diğer yanda da dalavereler ile her bölümde mutlaka bir kere kafaya silah dayama olsun, tehdit savurma olsun Yılmaz’la uğraşıp duran bir Demir.
30 yıllık arkadaşına çatır çatır yalan söyleyen, hikayeleri kendine göre yontarak anlatan Demir. Geçen hafta demiştim ya Demir yenileceğinin farkında diye. Aynen öyle, gerçekleri anlatsa kimse ona hak vermeyi bırak karşısında yer alır. Kendi takıntısının aşk olduğuna inanıyor. Bence kardeşim dediği insana yalan söyleyerek ilk yenilgisini de almış oldu. Cengaver bu yalanlarını öğrendiğinde yanında kalacak mı? Hiç sanmıyorum.
Yılmaz’ı düştüğü yerden çıkaran, içinde azıcık merhamet duygusu olan tek kişi Gülten çıktı. Sebahattin ve Gülten’in Çukurova’ya heykelini dikseler yeridie. İlerde Yılmaz ve Zülayha bu dertlerden kurtulur da evlenirlerse, nikah şahitleri bu ikisi olsun. Hatta nikahlarını da Fekeli baba kıysın 😊
“Bana cefa ediyorlar bilmem nedendir
Benim korkum senden değil kaderimdendir”
Ve Fekeli baba Adana’ya döner. Tabi Adana eski Adana’dan çok farklı. Yiğitlik, mertlik kalmamış diyorlar. Yamanlar, Fekeli’nin yokluğunda at koşturmuşlar. Ama demişler öldü, şimdi yazsınlar Kral Fekeli geri döndü!
“Sabır ve zaman, herşeyi bunkar yapar bunlar gösterir.”
İstediğin kadar Çukurova’nın hakimi olduğunu söyle. O da farkında, Çukurovaya sahip ama sevdiği kadının kalbine değil. Sevdiğin insanın gözlerinin içinde kendini görememekten daha kötü ne olabilir ki?
Ve bunu sevdiği insana zoraki söyleterek elde edeceğini düşünüyor. Aslında bir açıdan bakıldığında Demir için üzülmüyor da değilim. Keşke bu kadar zorlamak yerine o kalbe daha anlayışlı şekilde girebilmeye çalışsaydı.
Bölümü Yılmaz orada saklandığı için tüm huğları yakıp yıkan bir Demir ile bitirdik. Ekmek parası için orada yaşamaya çalışan gariban insanlara yazık değil mi? Karın tokluğuna çalışan insanların o hali gerçekten kötüydü.
Ben asıl Yılmaz’ı görmek istiyorum artık. Taşın toprağın ortasında kan revan ve sefalet içinde, her bölüm kafasına silah dayanmış bir şekilde görmek istemiyorum. Fekeli ve Yılmaz ittifakının güzelliği için ellerimi semaya açarken yazımı da burada noktalıyorum.
Siz bölümü nasıl buldunuz, yorumlarınızı bizimle de paylaşmayı unutmayınız! 😇 Haftaya görüşmek üzere