Bir Başkadır 1.Sezon 1.Bölüm İncelemesi: Yanık Kahve

‘Aşkını bir sır gibi, senelerdir saklarım. Geceleri rüyamda, ismini sayıklarım.’ diyerek güzel bir açılış yapalım bakalım. Sanıyorum, ilk bölüm sonunda hepimizin diline dolanan bu şarkıyı bilmeyenimiz yoktur. Olay döngüsünün tamamlandığı an şarkının giriş yapması ve sonrasında Ferdi Özbeğen’in şarkıyı seslendirdiği klibin oynatılması muhteşem bir olaydı!

Tamam tamam. Hızlı gittim, biliyorum. Direkt bölüm sonundan bahsettim. Fışşt diye geri sarıyor ve ilk sahneden incelememize başlıyorum.

Yeni çıkan dizileri de hemen izlemek gibi bir huyum yoktur, malum tüketici toplumun ekrana yansıması olarak düşünürüm. E Netflix’in son dönemlerde onay verdiği dizilere bakarsak, bu diziyi izlemeye de can atmıyordum, itiraf etmeliyim. Fakat kaliteli oyuncu kadrosu ve herkes tarafından beğenilerek izlenmesi, hikayenin diğer yapımlara kıyasla farklılığı, bu diziyi bir an önce izlemem gerektiği hissiyatını verdi.

Aslına bakarsanız, ilk beş dakika olay sıfır diyalogsuz geçse bile ortada bir görüntü akıcılığı vardı. Normalde durağan dizi veya filmler izlediğimde sıkılan biriyim. Aradaki kopukluk hissini sevmiyorum. Başlat tuşuna bastığım andan itibaren dizideki duygu seline kapılmak, izlerken oradaymış gibi hissetmenin çok önemli olduğunu düşünüyorum. Ve Bir Başkadır’ı izlerken kesinlikle orada hissettiğimi söylemeliyim.

Bunun bir diğer büyük sebebi, Öykü Karayel’in oyunculuğu desem yalan olmaz. Kendisinin iyi bir oyuncu olduğunu biliyordum. (Elbette yargılamak bana düşmez, sadece izleyici olarak fikrimi sunabilirim.) Fakat bu rolün altından bu kadar iyi kalkabileceği aklımın ucuna gelmezdi. Konuşmasından tutun, yürümesi, kamburluğu, yorgun bakışları… Öykü Karayel’in; bir zanaatçının maddeye şekil vermesi gibi, kelimelerin şeklini aldığı ve onlara büründüğü, çok bariz hissediliyordu.

Özellikle Peri ile Meryem’in yaptıkları seansta, baştan sona Öykü Karayel’in mimiklerini izledim. Sorular karşısındaki Meryem’i gözlemledim.

 

Kendimi bildim bileli dizi izliyorum fakat psikoloji okuduktan sonra dizilere çok daha farklı bir açıdan yaklaşmaya başladım. Karakterlerin olaylara verdikleri tepkileri daha önemser oldum. (Ki burada iyi oyunculuk çok önemli) Duygulara daha çok odaklanır oldum. Seans sahnesini de bir psikologmuş gibi  izledim aslında ve durumu kendi açımdan tarttım.

Seans sırasında Meryem’in doğallığı, komşularından bahsedişi, cümleleri arasında nefes alışı bile! O kadar çok beğendim ki! Senaryo çok ama çok net yazılmıştı. Meryem’i aslında hepimiz o sahnede çok iyi tanıdık. Sosyo-kültürel düzeyini, inançlarını, ailesini, başka insanlara karşı bakış açısını ve sevdasını…

Psikolog Peri’nin (ya da psikiyatrist, dizide belirtilmemiş) ise başka bir psikoloğa gözükmesi beni şaşırtmadı açıkçası. Dizide böyle bir konunun işlenmesine sevindim. Fakat Gülbin’in de Peri’nin de danışanları ile arasına koyamadığı mesafe, seanslarının büyük bir yüzdeliği olmasa da başkalarına bahsetmeleri, bilinçsiz bir toplumu psikoloğa götürmekten uzaklaştırabilir. (Ki geri kalan bölümleri de izleyip öyle yorumlamak daha doğru olacaktır.) Aslında ben dizide yapılmak istenileni anlıyorum ve problem hissetmiyorum. Sadece, bunu fark eden ve tedirginliğini yaşayan insanlar için bu ufak ayrıntıyı vermek istedim. Korkmayın, psikoloğunuz sizi yargılamayacaktır.

Sonuçta; hangi yanlış, hangi doğru? Bunu yargılamak psikologlara düşmüyor. Açıkçası ben biraz da bu anlama odaklanacakları kanaatindeyim.

Özellikle Meryem’in yengesi… Bambaşka bir hikaye orada bizi bekliyor. Aklımda birkaç fikir olduğunu söylemeliyim. Ama şimdi değil.

İlk bölümde bazı karakterleri görmedik. Ya da Gülbin ile kardeşinin konuşması gibi eksik sahnelerle karşılaştık fakat sonraki bölümlerle o açıkların kapanacağı çok net zaten.

Aslında hikaye açısından her bölüm kendine has bir döngü izlesek ne güzel olurdu! Bayılırım böyle detaylara!

Güzel bir iş izlediğimizi düşünüyorum. Dizinin izleyici ile bir bağ kurduğuna inanıyorum. Umarım devamı gelir! Takipte kalın!