tds_thumb_td_300x0
Benim Tatlı Yalanım 2. Bölüm: “Sevmek kolay, peki ya güvenmek?”

Eveeeet uzun zamandan sonra nihayet bir yaz dizisiyle sizlerleyiz. Benim için hem fiziken hem de ruhen oldukça yorucu geçen bir sezonun sonunda böyle bir iş seyretmeye ihtiyacım varmış. Samimi sıcacık bir hikâye,  kimyaları tutmuş bir çift, tatlış mı tatlış bir minik, başarılı yanroller veee sevdiğim tek entrika türü: Aşk oyunu. Bu aralar bu klişeden örnekler tuttuğu için ekranlarda bu klişeden beslenmiş birçok hikâye görüyoruz. Şikayetim var mı? Asla. Özgün ve sıra dışı işlere her daim saygımız ve hatta özlemimiz var ama bazı klişeler gerçekten güzeller ki klişe tabirini biraz aşıp klasiğe dönmüşler 🍃

Genelden özele ilerleyecek olursak eğer dizinin ilk bölümü Youtube’dan parça parça izlediğim hâliyle benden ” suratta kocaman bir sırıtışla, keyifle izlenir” notu almıştı ve sonuç olarak dün akşam dizi saatinde ekran karşısındaydım 🙂 Ekip ayrı ayrı çok sevdiğim ve başarılı bulduğum isimlerden oluşuyor. (Detaylı karakter yorumumu vakit bulursam sitede yazı hâline dökerim.) Bu bölüm Nejat’ın Suna’ya yavaş yavaş güvenmeye başlayacağı zaman ona destek verecek flashbackler kaynağıydı bence. Her ne kadar bölümün sonunda kızımız Kayra’nın çekiştirerek acele ettirmesi sonucu onun alerji iğnesinin de içinde bulunduğu çantayı arabada unutmuş ve Bayan Mükemmel Handeciğimiz her daim – normal şartlarda Kayra’nın olmayacağı davetlerde bile – küçük süslü çantasında gerekli şeyleri taşıdığı için günün kahramanı olmuş olsa da bölüm içerisindeki kesitler, dans sahnesindeki konuşma ileride Nejat’ın yumuşamasını kolaylaştıracak. E tabii akıllı bıdık Kayra’mız da bu süreci hızlandıracak muhakkak.

Çok fazla yakın olmayan bir gelecekte gerçek Aylin sahalara girecek gibi görünüyor. Daha doğrusu yazar böyle umuyor çünkü Kayra’nın bu kez kendi iradesiyle anne olarak Suna’yı seçeceği sahne sizce de çok güzel olmaz mı? Dizi kış sezonunu görür mü şu anlık bilemem ama ben hikâyenin yan cepheleriyle de biraz zenginleştirilerek gerçek Aylin’in geleceği zamanı görebilmeyi çok istiyorum ❤

Furkan Palalı ve Aslı Bekiroğlu’nun kimyaları tutmuş, çok hoş samimi bir çift olmuşlar. Nejat ile Suna’nın farklılıklar arasındaki saklı uyumunu bize çok güzel yansıttılar. Küçük oyuncu Lavinya Ünlüer de sevimliliğiyle yüzümüzü gülümsetti. Kayra’nın annesi ve babasını bir arada tutmak için çevireceği diğer tatlı entrikaları da sabırsızlıkla bekliyoruz. Tabii bu arada bir daha fıstık yemezse de seviniriz. (Ekstra bir dilek hakkımız varsa Nejat da bir daha “fıstıkım” demese nasıl olur? 😇 Öyle bir hakkımız yok mu? Peki… 🤐)

Suna’nın aile cephesini de çok sevdim. Aslı İnandık tıpkı kendisi gibi bir internet fenomeni olan korumacı iyi abla Saniye rolünde çok hoş olmuş. Sadi Celil Cengiz de yine Hayatımın Aşkı’nda olduğu gibi sorumsuz ama her şeye maydanoz olan sinir bozucu abi tiplemesini çok iyi giymiş. Yine Hayatımın Aşkı’nda partner oldukları Burcu’yla (Seda Türkmen) görünce acaba buradan da bir aşk çıkacak mı dedim ama henüz iki taraftan da öyle bir şey hissettirilmedi. İzleyelim görelim 🤔

Furkan Palalı baba rollerine çok yakışıyor. No:309’da da beğenerek izlemiştim. Kızına hem anne hem de baba olmaya çabalayan Nejat karakterini çok başarılı bir şekilde giyinmiş üzerine. Özellikle de bu sahnedeki oyunculuğuyla dikkatleri üzerine çekti. Duygulanmayan var mı? :’))

Nejat tüm hayatını kızının mutluluğu üzerine kurmuş bir karakter. Varı yoğu Kayra. Esasında güçlü ve başarılı bir karakter ama söz konusu kızı olunca yıllarca bir yalanın arkasına saklanacak kadar güçsüz. Görünüşe göre gerçeklerle daha kendisi yüzleşememiş, kızını nasıl yüzleştirsin? Bu yüzden bu aşırı hassasiyeti hatta Suna’ya tavırları için bile kızamıyorum ona. Her şeyden önce Suna’nın sorumsuzluğu konusunda çok da haksız değil. Çantayı unutması hata ama Nejat’ın yazıp verdiği kağıdı bile okumaması cidden affedilir şey değil. Anlaşılan o ki Nejat Suna’yı biraz büyütecek, Suna Nejat’a eldeki gerçeklerle mutlu yaşanabileceğini öğretecek. Öyle böyle birbirlerini tamamlayacaklar. Aşk da bu değil mi zaten? Birbirini tamamlama hâli ❤

Dizi ikinci bölümüyle ilk bölümünü geçerek tüm kategorilerde ikinci sıraya yerleşmiş. Oranları idare eder düzeyde ama biraz daha artması lazım. Bu artışın da sosyal medya üzerinden sağlanabileceğini düşünüyorum çünkü dizinin sanal ortamdaki aktivitesi gerçekten şaşılacak derecede düşük. Oyuncularla çekilen tag videoları, setten canlı yayınlar, yarışmalar, set ziyareti tarzı hediyelerin olacağı çekilişler, soru cevap etkinlikleri tarzı şeyler üzerine çalışılmalı acilen. Emeklere yazık olmaması dileğimle 💐

Sevgiyle kalın…

Twitter ve Instagram: @tvperisi_

Can Verel: “Oyunculukta uzun araları iyi değerlendirmek çok önemli.”

Omuz Omuza, Selena, Arka Sokaklar, Papatyam gibi dizilerde oynadı. Verdiği uzun aradan sonra sanıyorum şu an bu satırları okuyan birçok kişi onu “Sen Anlat Karadeniz”deki Psikolog Volkan karakteriyle tanıdı. Şimdilerde Kanal 7’nin yeni gözdesi “Yemin”de canlandırdığı Kemâl karakteriyle dikkatleri iyice üzerine çeken başarılı oyuncuyu biraz daha yakından tanımak istedik.

O da bizi kırmadı. Bol reyting ve daha nice güzel projelerde görüşmek dileğiyle sözü kendisine bırakıyorum.

Keyifli okumalar 🦋

Klasik sorumuzdan başlayalım. Sizi çok iyi tanıyan birine gitsek sizi bize nasıl anlatırdı?

Klasik bir cevap olacak ama dürüst diye anlatırdı. Mükemmeliyetçi oluşum hoşnut olmadığım tarafım.

“Müjdat Gezen Sanat Merkezi” çıkışlısınız. Öğrencilik yıllarınızdan her hatırladığınızda sizi gülümseten bir anınız var mı? 🙂

Öğrencilik yılları hayatın en güzel günleri bence, dönüp baktığımda o yılların tamamını gülümseyerek hatırlıyorum diyebilirim.

Biyografinizi incelerken fark ettim. Sen Anlat Karadeniz’e gelinceye değin yaklaşık yedi yıllık bir ara vermişsiniz. Bu arada neler yaptınız? 🙂

Bu arada reklam çekimleri oldu, kendimi geliştirmek için çalışmalarda bulundum, oyunculukta böyle uzun aralar olabiliyor. Bu boşlukları iyi değerlendirmek çok önemli.

Peki “Yemin” kadrosuna girme süreciniz nasıl işledi? Dizinin hikâyesini ilk okuduğunuzda ne hissettiniz? Karakterde sizi cezbeden şey neydi?

Hızlı gelişti. Benim hızlı gelişen projelerım iyi başlar ve devam eder, yapımcı ve yönetmenlerımızle toplantı yaptık, olumlu sonuçlandı. Akabinde karakter analizleri ve okuma provalarına başladık, çekimler öncesi çok sık bir araya geldik. Bu bizi olumlu yönde etkiledi.

Bir önceki işinizde bir psikoloğu canlandırıyordunuz. Şimdi ise Leyla’nın deyişiyle “gergin” ama gerçekte yaralı bir karakteri canlandırıyorsunuz. Tekrar yaralanmamak adına kalbinin etrafına yalnızca kızının geçebileceği bir duvar örmüş. Sizce Volkan Kemâl’i bir seanslık görüşmeye ikna etse neler konuşurlardı?

Konu ne olursa olsun bir işin uzmanından danışmanlık alırsanız sizi olumlu yönde degiştireceği aşikar. Kemâl’in bu takıntılı yapısı üzerinde çalışırlardı, diye düşünüyorum.

Leyla ve Kemâl’in kalpleri küçük bir kızın sevgisinde buluştu. Onlar henüz bu durumu kabullenmeseler de içimizi ısıtacak bir hikâye bizleri bekliyor gibi ama bir yandan da Leyla’nın babası tarafında Kemâl’e karşı bir düşmanlık söz konusu. Siz bu konuda ne düşünüyorsunuz? Sizce Kemâl bu durumu öğrendiğinde Leyla’ya araladığı kapılarını geri kapatır mı?

Kemal mantıklı bir adam ama durum can sıkıcı. Nasıl olacak ben de bilemiyorum, senaryonun gelişimi ile iigili bilgim yok 😊

Dizi kısa sürede büyük ilgi gördü. Gelen yorumları okuyor musunuz?

Evet bu çok sevindirici. Ekip olarak özverili çakışıyoruz, karşılığını almak hepimizi cok mutlu ediyor. Yorumları fırsat buldukca okuyorum, yorumlar bizim için çok önemli.

Kemâl kişisel sınırları olan bir karakter. Can’la Kemâl iyi arkadaş olabilir miydi?

Yok, ben Kemâl gibi karakterlerden uzak duruyorum 😊

Geçmişe gitme şansınız olsaydı hangi âna tanık olmak isterdiniz?

Şu an aklıma doğumuma tanık olmak geldi.

Çekimlerden fırsat buldukça muhakkak yapmaya çalışıyorum dediğiniz bir aktivite var mı? Şöyle kafanızı dağıtan, yorgunluğunuzu unutturan cinsten 🙂

Spor çocukluğumdan beri hayatımın içinde. Her fırsatta spor yapıyorum, beni iyi hissettiriyor.

Takip ettiğiniz yerli/ yabancı diziler var mı?

Su sıralar kendi dizimi bile zor seyrediyorum. Son sezonlarını beklediğim yabancı diziler var. Game of the Thrones başta olmak üzere Vikingler, La Casa da Papel ve Daredevil’ı seyrettim son olarak.

Sizden sonra röportaj yapacağımız kişiye sorabileceğimiz bir soru önermek ister misiniz? 🙂

Geçmişine dönme fırsatı olsa neyi değiştirmek isterdi?

O MU BU MU?

Kitabı mı filmi mi? Filmi
Çay mı kahve mi? Kahve
Altyazı mı dublaj mı? Alt yazı
Futbol mu basketbol mu? Futbol
Tatlı mı tuzlu mu? Tuzlu
Spor mu klasik mi? Spor klasik 😊
Marvel mı DC mi? Marvel

Bizi kırmayarak sorularımıza verdiği güzel cevaplar için Can Bey’e, süreç içerisindeki nezaketi için de Ebru Küçükakar Menajerlik’ten Suat Bey’e teşekkürlerimle…
Sevgiyle kalın…

Çiçero: “Savaşın kazananı olmaz.”

İyi bir film izlediğimde gerçekten yaşadığımı hissediyorum. İşte “Çiçero” da bana böyle hissettiren filmlerden biri…

Filmden çıktığımda uzun zamandan sonra nefes aldığımı hissettim. Nasıl özlemişim sinema havasını, sıcak mısır kokusunu, aynı filmi izlemek üzere toplanmış insanları (hele de bugünkü gibi gerçekten o filmi izlemek için gelmiş ve tüm dikkatlerini filme vermiş olanlarını). Filmden çıktıktan sonra da her işim inanılmaz biçimde rast gitti ve sanırım ilk kez bir ozon seansıma hoplaya zıplaya ve hayat dolu olarak gittim 🙂

Bu anlattıklarım, filmin enerjik ve mutluluk dolu bir atmosfer içerisinde geçtiğini düşündürmesin. Aksine film 1940’ların, 2. Dünya Savaşı zamanlarının ağır koşullarını konu alıyor. Ve bu ağır koşulların, taze yürekleri incitmeye çalışan hoyrat ellerin zekânın doğru bir insanın bünyesinde bulunmasıyla nasıl bir sona ulaşacağını… Acının tam ortasından filizleniveren bir aşk! Umut ve sevgi… Özel bir çocuğun sevgisi. Bu insanların hepsi özel.

Tarihin kirli yaprakları arasında görünmez olmuş temiz kalpler parıldıyor. Temiz bir zekânın ürünü tertemiz bir son… Hayat siyah ve beyazlardan oluşmaz. Hayat grinin görünmez ışıltısında gizlidir.

İşte “Çiçero” da gerçekten beslenmiş ama az biraz parlatılmış bir hikâye. İlyas Bazna gerçek. Filmde geçen çoğu sahne gerçek ama az biraz hâyâl ve bir miktar da aşk serpiştirilmiş hâlde… Şikayetim var mı? Hayır. Geçmiş olmuş bitmiş. Biz “Şöyle olsaydı nasıl olurdu?” ları tartışmalıyız artık. Bu sayede geleceği kurtarabiliriz 🙂

Film hakkında kısa kısa birkaç şeye değinecek olursak:

O muazzam ses Erdal Beşikçioğlu’na ait mi bilmiyorum -fazla vaktim olmadığından detaylı araştıramadım-
ama kime aitse gerçekten çok başarılı. “O Sole Mio” ve diğer aryalar… Çok çok iyiydi 👌 Erdal Bey’in oyunculuğuna zaten diyecek bir şey yok. Kendisi rüştünü fazlasıyla kanıtlamış bir aktör. Her işinde hayranlığım artıyor. Oyununu kaçırdığıma hâlâ üzülüyorum…

Burcu Biricik günden güne geliştirdiği oyunculuğuyla çok güzel bir çizgide ilerliyor. Zorlayıcı sahnelerde gösterdiği başarı her oyuncuyum diyen aktrisin harcı değil. Canlandırdığı her rolü üzerine bu kadar sağlam giyebilen oyuncu sayısının iki elin parmağını geçmediği yeni jenerasyonda ışıl ışıl parladığını söylemek istiyorum. Yeni işlerini de sabırsızlıkla bekliyorum.

Tamer Levent, Murat Garipağaoğlu, Ertan Saban, Levent Ülgen ve Altan Erkekli gibi isimler de her zamanki gibi kadroyu zenginleştirmişler. Bu kadar hassas ve aynı zamanda da bir o kadar sağlam olan hikâyeye çok yakışmışlar.

Beni düzenli takip edenler bilir. Spoiler vermeyi sevmem. Vereceğim fazladan her bilgi okuyucunun bizzat tatması gereken güzelliklerden çalınan bir ândır. O yüzden sizinle paylaştığım güzelliği çaldığım ânlara telafi sayarak yazıyı burada bitiriyorum.

Emeklere sağlık. Yer yer hatalar olsa da üstlendiği vizyon düşünüldüğünde çok kaliteli, pırıl pırıl bir iş olmuş. (Eleştirmek kolay, o işin zorluğunun farkında olarak eleştirmek ise zordur 😉) Vaktim olsa tekrar tekrar gider izlerdim. Haydi bu hafta kendinize bir iyilik yapın, size en uygun seansta gidin ve yaşadığınızı hatırlayın 🎬

Sevgiyle! 🙂

Ilgaz Kaya: “Haklı ve doğru olmaktansa mutlu olmayı seçmek gerekir bazen.”

Umut demiştik ya hani. Geleceğe dair umut, sektöre, güzel günlere, her şeyin çok daha güzel olabileceğine dair bir umut… Bana bu umudu yeniden hatırlatan insanlarla konuşmayı çok seviyorum. Bu yüzden popülerizmin dalgasına kapılmayan, yalnızca büyük bir aşkla “İşimi nasıl daha güzel yapabilirim?”e odaklanan insanların kapısını çalıyorum sohbet için. Sözleri, duruşları, hâl ve tavırlarıyla ışıl ışıl parlıyor böyleleri.

İşte Ilgaz Hanım da onlardan biri. Tiyatronun huzurlu kokusuna adamış kendini. Daha genç yaşında ödüllü bir oyuncu. Ki en güzel ödül de oyun bitiminde tüm yorgunluğunu alan alkışlar oluyordur eminim. Şimdilerde yine yeni bir sezonun heyecanı içerisinde 🙂

Onu daha önce hiç sahnede izleme fırsatım olmadığı için ilk kez “İstanbullu Gelin”de çekti dikkatimi. Olgunluk döneminin İpek Bilgin gibi usta bir oyuncu tarafından canlandırıldığı bir karakterin gençliğini oynamak, onun gölgesinde kalmamak zor bir işti ama o bunu başardı. Gençliğin en tatlı heyecanlarını ve Esma Sultan’ın asaletini aynı bakışta buluşturabiliyor. Yunus Bey’le aralarındaki uyum da pek yakıştı GarEs çiftine. Beğeniyle izliyoruz ❤

Beni tanıyorsunuz, bıraksanız sabaha kadar anlatırım böyle. İyisi mi artık sözü Ilgaz Hanım’a bırakayım. İyi okumalar 🙂

Klasik sorudan başlayalım. Bize kısaca kendini tanıtır mısın? Seni çok iyi tanıyan birisi seni bize nasıl anlatırdı?

Merhaba, Ilgaz ben. Doğma büyüme İstanbulluyum. Küçücükken birkaç sene bale yaptım, sonra aklıma nereden geldi bilmiyorum ben oyuncu olacağım diye tutturmuşum. 9-10 yaşlarımdayken Ayla Algan’ın çocuklar için açtığı yaratıcı drama kurslarına gitmeye başladım. Sonrası durmadan eğitim işte. Lisede okulda tiyatro yapmaya başladığımda bu işi meslek olarak yapmaya çoktan karar vermiştim. Boğaziçi Üniversitesi’nde üçüncü yılım. Vefa Lisesi mezunuyum, bu sıralarda yoga eğitmeni olmak için ders peşinde koşuyorum; diyorum ya hep eğitim hep eğitim 🙂 Yabancı dil öğrenmeye meraklıyım. Çok çalışkanımdır, azimli, derler ya tuttuğunu koparan diye, öyle bir şey. Kolay kolay pes etmem, bir şeyi alışkanlık haline getirmişsem hele, iş inada biner, bırakmam. Dışarıdan her zaman çok sıcakkanlı gözükmem ama etrafıma karşı sevgi doluyumdur.

Bildiğimiz kadarıyla İstanbullu Gelin senin ilk televizyon projen. Sence televizyon işlerinde oynamak mı daha zevkli, sahnede olmak mı?

Evet, televizyonda iş yapmaya aslında 11 yaşımda figüranlık yaparak başladım. Setleri bilmiyordum ama bu işi yapmak istiyordum, baktım böyle gitsem öğrenirim, koydum kafaya çalıştım bir süre öyle. İstanbullu Gelin benim ilk dizim, acayip heyecanlı, iki sezon oldu hala sete giderken bir iç kıpırdanması oluyor. Bunları söylüyorum fakat bir yandan tiyatro da muazzam bir keyif, tarifi olmayan bir haz. Ben daha çocuk sayılırım bu sektörde, bu sorunun cevabını bir gün net bir biçimde verebilir miyim bilmiyorum ama şu an tek bildiğim, öğrenmeye aç bir şekilde hem kamera önünde hem de sahnede keyif almaya çalışıyorum. Kariyerim önüme neler getirir beraber göreceğiz ama kolay kolay tiyatro yapmayı bırakamam sanırım.

Esma Boran’ın hikâyesini ilk okuduğunda ne hissettin?

Ben çok hızlı dahil oldum diziye aslında, bir iki bölüm oynarım daha da yazmazlar diye düşünmüştüm. O yüzden bu hikaye benim önümde yavaş yavaş, parça parça açıldı ve belki de bu sebepten dolayı çok keyif aldım. Bence Esma’ya hayran olmamak elde değil. Hem hikayesi böyle ustaca ortaya konulduğu için hem de İpek Bilgin gibi bir oyuncu tarafından canlandırılıyor olduğu için, şahane bir karakter bence. İlk okuduğumda güçlü ve kararlı duruşuna, ailesine bağlılığına hayran olmuştum ve şimdi özellikle üçüncü sezonda hayranlığım katlanarak arttı. Televizyonda böyle güçlü, sağlam ama aynı zamanda da kırılgan ve insancıl olabilen derinlikli kadın karakterlere ihtiyacımız var bence.

Dizinin geçmiş sahnelerinde rol alıyorsun. Bizim bir zaman makinemiz olsa ve sana bir gün geçmişte yaşama şansı versek hangi günü seçerdin? Neden?

Zor ama acayip hoş bir soruymuş bu 🙂 Bu sezon ikinci sezonunu oynayacağım Dara’nın ilk oyun gününü tekrar yaşamayı çok isterdim. Üzerine çok çalıştığım ve çok da keyif aldığım bir karakteri oynuyorum ve o gün elim ayağım tutmuyordu heyecandan, evet aslında her sahneye çıkmadan önce ben biraz öyle oluyorum ama o günü bin kere olsa bin kere daha yaşamak isterim.

Esma çok zor bir karakter yapısına sahip. Onunla benzerliklerin var mı?

Olmaz olur mu? O yüzden bayılıyorum belki de bu karaktere. Ailesine olan sağlam bağları, hafif sert mizacı, nemrut hallerinin altındaki tatlı mı tatlı genç yüreği… Benim de kendimde hem çok sevdiğim hem de bazen keşke böyle olmasaydı dediğim bir şey aslında. Evet onun evine ailesine dahilseniz size güveniyorsa çok yumuşak çok uysal ama dışarıdan gelen şeylere pek bir güveni yok Esma’nın, onu kendimle çok benzetiyorum bu anlamda.

Esma ile Garip’in yıllara yenilmeyen aşkları izleyicileri büyülüyor. Böyle aşklar kaldı mı gerçekten?

Kaldı tabi ki, bir yere kaybolacağını da sanmıyorum.

İlk izlediğin oyunu hatırlıyor musun? Sahneden yükselen o eşsiz koku seni etkilemiş miydi?

İlk oyunumu 3 yaşımda izledim sanırım, babam sağolsun bütün çocukluğum boyunca hiç üşenmeden beni her hafta tiyatroya, sinemaya götürürdü. Vizyonda benim izleyebileceğim filmler bittiyse aynılarına tekrar gitmek isterdim, yine götürürdü. İlk izlediğim oyunu hatırlamıyorum o yüzden ama babamla o sinema tiyatro günlerimizin keyfini hatırlıyorum, umarım hiç de unutmam.

Tiyatro gerçekten de oyuncunun rüştünü ispatladığı alan. Tekrar çekme, başa alma şansın yok. O an elinden gelenin en iyisini yapmak zorundasın. Rolüne nasıl hazırlanıyorsun?

Yalan söylemeyeyim canım çıkıyor. Çünkü ben daha kendime kendimi ispatlayamadım ki başkalarına ispatlayacak düzeye erişeyim. Evet üç sezondur oyun oynuyorum, güzel şeyler yapmaya çalışıyorum ama bana sorarsan “Sen oyuncu musun?” diye, hayır, daha yanına yaklaşamadım bile. Bir gün evet der miyim ona da emin değilim gerçi ama tek söyleyebileceğim şu zamana kadarki sahne tecrübelerimde hep çok iyi bir ekiple çalıştım. Prova aşamasında yaptığım şeyler vardır, sahneye çıkmadan önce komik komik egzersizlerim vardır filan ama asıl önemli olan birlikte çalıştığın, seni destekleyen insanlar. Ve ben bu konuda hep çok şanslı oldum. Bir yandan okul ve diziyi de götürmeye çalıştığım için prova süreçlerini olabildiğince verimli değerlendirmeye çalışırım, kendim çalışkan olduğum için herkesten aynı emeği görmek isterim. Göremediğimde hırçınlaşırım da, oyun çıkarmak benim için çok mühim bir süreç çünkü. Bu sebeple benimle birlikte yılmadan çalışan, sürekli oyunumu bir tık öteye taşıyabilmem için bana önayak olan bir ekibim olduğu için sürekli şükrediyorum.

Gelecekte “İnşallah bir projede yollarımız kesişir.” dediğin isimler var mı?

Bir sürü sevdiğim ve beğendiğim isim var ama Cate Blanchett, Joaquin Phoenix, veya Şener Şen ile aynı filmde; Lars Eidinger ile aynı sahnede olmayı isterdim.

Aşırı dozda yalnızlık insanı öldürür. Peki ya bu yalnızlık kişinin hayatını uğruna harcadığı doğrular içinse… Sence buna değer mi?

Haklı ve doğru olmaktansa mutlu olmayı seçmek gerekir bazen. Yalnızlıktan çok keyif alırım ve benim için bir insanın en büyük lüksüdür, fakat her şey dozunda güzel. (Kırk9 referansınızı da aldım, bu sezon yine oynuyoruz, beklerim:))

Eklemek istediğin ya da “İstanbullu Gelin” izleyicilerine iletmemizi istediğin bir mesajın var mı?

Öncelikle bütün soruları zevkle cevapladım, ellerinize sağlık. Esma’yı asla yalnız bırakmayan bütün herkese de çok teşekkür ediyorum, bana her bölüm sonrası çok güzel mesajlar atanlar, İstanbullu Gelin’i üç sezondur asla kaçırmadan izleyenler… Keşke herkese tek tek teşekkür edebilsem. Hepinizle yine bir Cuma akşamı görüşürüz 🙂

Son olarak da sitemizin klasikleşen “O mu Bu mu?” oyununu oynayalım seninle 🙂

Tuzlu mu tatlı mı? Tatlı
Roman mı şiir mi? Roman
Dizi mi film mi? Film
Yürümek mi bisiklet mi? Yürümek
Klasik mi modern mi? Klasik
Şıklık mı rahatlık mı? Şıklık
Dinlemek mi söylemek mi? Dinlemek

Sorularımıza verdiği güzel cevaplar ve sıcak yaklaşımı için Ilgaz Hanım’a teşekkürlerimle… Başarınız, heyecanınız daim olsun. ❤

Sevgiyle, umutla. Çok daha güzel günlere 🍃

Yunus Narin: “Sevdiğim Şeyin Peşinden Gidiyorum.”

Genç kuşağın parlamakta olan yıldızlarından… Tiyatronun büyüsüne kapılmış giderken büyülü bir aşkın hikâyesiyle ekranlara döndü yüzünü. Severek izlediğimiz “İstanbullu Gelin” dizisinin yıllara yenilmeyen âşıklarından Garip’in gençliğini canlandırıyor şimdilerde.

Dizinin geçmiş sahnelerine bayıldık ve Yunus Bey’i de biraz daha yakından tanıyalım istedik. Kendisi de bizi kırmadı, sorularımıza çok güzel cevaplar verdi. Geleceğe dair umudumuz gün geçtikçe artıyor 🍀

Klasik sorudan başlayalım. Bize kısaca kendini tanıtır mısın? Seni çok iyi tanıyan birisi seni bize nasıl anlatırdı?

Sorunuzu çok yakın bir dostuma sordum. Cevabını aynen aktarıyorum: 🌺

Yunus’u nasıl mı anlatırım? Yani aslında hem üzerine çok düşünerek hem de hiç düşünmeden cevap verebileceğim bir soru bu. Sürprizlerle dolu bir karakter kesinlikle, her ihtiyacınız olduğunda talep etmeden yanınızda olan öyle ki gerçekten ne kadar ihtiyacınız olduğunu bilmiyorken siz, hiç konuşmasa yaşadığınız şeye yorum yapmasa bile varlığıyla yaşadığınız yorgunluğu gerginliği alan bir dost. Tüm bunların dışında yetenekli bir oyuncu, bunu sektörün içinde olan birey olarak söylüyorum izlerken akışkan oyunculuğu var ve çok keyif alıyorsunuz 🙂

En sevdiğim tarafıysa sonuç odaklı olmaktan çok anın tadını çıkaran insanlardan yani “Biz bu yoldayız da nereye gidiyoruz abi?” yerine “Yol çok güzel değil mi?” deyip siz unuttuğunuzda anın güzelliğine sizi çekebilecek biri… Herkesin hayatında olması gereken 🙂

Ânları ölümsüzleştirmeyi sevdiğini duyduk. Ne tür fotoğraflar çekmeyi seviyorsun?

Evet fotoğraf çekmeyi seviyorum. Bu aralar pek fırsat bulamıyorum ama genelde beraber vakit geçirdiğim insanların portrelerini çekmekten keyif alıyorum. Doğaya çıktığım zaman bazen bir böceğin peşine takılıp yarım saat bir saat onu çektiğim de oluyor. O an içimden ne geliyorsa onu çekmekten keyif alıyorum kısacası.

Güne hangi şarkıyla başlamak seni motive eder?

Beautiful people

Şimdiye kadar okudukların arasından seni en çok etkileyen 3 kitabı ve yazarı sorsak peki?

Ömer Hayyam – Rubailer
Zeynep Kaçar – Kabuk
George Orwell – Hayvan Çiftliği

Son zamanlarda yaygınlaşan internet dizileri hakkında ne düşünüyorsun? Takip ettiklerin var mı?

İyi ki varlar diyorum. Umarım bir süre sonra onlar da sansüre maruz kalmazlar. Daha özgür olduklarını düşünüyorum ki bununla beraber daha cesur bir üslup kullanıyorlar. En son “Masum” , “Şahsiyet” ve “7Yüz”ü izlemiştim. Oldukça başarılılar. Doğru zamanda, doğru projeyle içinde yer almak isteyebileceğim bir mecra.

Oyuncu olmaya nasıl karar verdin?

Fiziksel ve duygusal olarak içime işleyen bir ân var geçmişte. Daha işin başlarındayken . Bir şeyler oldu tarif edemeyeceğim. Tüylerimi diken diken eden bir his. Onu hissettiğim andan itibaren bu işin peşine düştüm. Çünkü hayatımda ilk defa net bir şekilde bir işi severek yapabileceğimi anladım. Sevdiğim şeyin peşinden gidiyorum. Düşünsenize mesleğinizi icra ediyorsunuz bir de üstüne bir sürü şey hissediyorsunuz. Şahane.

Bir röportajında “Leyla ile Mecnun” dizisini sevdiğini söylemiştin. Zamanı geriye sarsak ve sana o dizide kendin seçeceğin bir karakteri oynama şansı verilse kimi oynamak isterdin? Neden?

Leyla ile Mecnun evet… Değerli benim için. L&M’deki benzer diyalogları, absürt durumları kendi hayatımda yaşarken ilk izlediğimde şoke olmuştum. Mecnun’u oynamak isterdim herhalde. Antikahraman durumları.

Dizinin kadrosuna dahil olma sürecin nasıl işledi? Senaryoyu ilk okuduğunda ne hissettin?

İşi en başından biliyordum zaten. Yaz sonuydu, yazlıkta tatilin sonlarına yaklaşmıştım. Tamer Levent’in gençliğini oynamak, hikayenin geçmiş zamanda geçecek olması beni heyecanlandırdı. Dönem işlerini çok seviyorum. Zeynep Günay Tan’la çalışmak hayalimdi benim zaten. Rolü aldığım için şanslı hissediyorum. Bu bir yolculuk benim için. Garip’le her gün yeni şeyler deneyimliyorum.

Dizide Esma ile Garip’in gençlik hâlleri çok beğenildi. Ben yoğunluğumdan ötürü diziyi internet videolarından seçip seçip izleyebiliyorum, Ilgaz Hanım’la ikinizin sahneleri ilk izlediklerim oluyor her zaman 🙂 Çok güzel yazılıyor ve siz de çok güzel canlandırıyorsunuz. Gelen yorumları okuyor musunuz?

Teşekkür ederim 🙂 Elimden geldiğince yorumları ve sosyal medyada yazılan yazıları takip etmeye çalışıyorum. Olumlu tepkiler almak mutlu ediyor. Samimi ve sıcak buluyor bizi seyircimiz. Hepsine çok teşekkür ediyorum bizi heyecanla takip ettikleri için 🙂

Dizide bir ömür aynı kadını sevmekten vazgeçmemiş bir adamı canlandırıyorsun. Peki ya sence de aşk yılların karşısında eskimeyecek kadar güçlü bir olgu mu?

Eskiyebilir veya etkisi azalabilir. Ama tekrar gördüğünde aynı şeyleri hissetmek mümkün.

Garip’ten sonra nasıl bir karakteri canlandırmak istersin?

Garip’ten sonra yine Yunus’a çok yakın durmayan, ters köşe, yaşarken yeni şeyler keşfedebildiğim bir rölü canlandırmak isterim. Risk alıp yeni şeyler denemek heyecan verici.

Dönem kıyafetleri giymek hoşuna gidiyor mu? Geçmiş bir zamanda yaşama şansın olsaydı hangi zamanda yaşamak isterdin?

Dönem kıyafetleri giymek çok hoşuma gidiyor gerçekten. Yine bu zamanda yaşamak isterdim.

Setten ve tiyatrodan kalan boş zamanlarını nasıl değerlendiriyorsun? “Rahatlamak için birebir” dediğin bir uğraşın var mı?

Şu an pek boş vaktim kaldığı söylenemez. İki oyun birden çıkarıyoruz. Yoğun bir tempo içindeyim. Set de bir yandan devam ediyor. Tatlı yorgunluklar. Dinlenmeye fırsat bulduğumda köpeğimle ilgileniyorum. Doğada olmaya çalışıyorum. Bir de akşamları gitarımı elime aldığımda rahatlıyorum.

Tiyatronun nasıl vazgeçilmez bir tutku olduğunu biliyoruz. İleride oyun yazmak ya da yönetmek gibi hâyâllerin var mı? 🙂

Evet öyle hayallerim var ama bunun için fazlasıyla donanım ve tecrübe gerekiyor. Şimdilik cemiyette pişiyorum. İleride neden olmasın? 🙂

Eklemek istediğin ya da “İstanbullu Gelin” izleyicilerine iletmemizi istediğin bir şey var mı? 🙂

Bir seneyi aşkın bir süredir bizi hiç yalnız bırakmadılar. Güzel yorumları ve tepkileriyle daha da mutlu ettiler. Bizi izlemeye devam etsinler, güzel dileklerini eksik etmesinler. Hepsine binlerce kez teşekkür ediyorum.

Son olarak da sitemiz röportajlarında klasikleşen “O mu Bu mu?” oyunumuzu oynayalım seninle 🙂

Kitabı mı filmi mi?
Film

Şiir mi düzyazı mı?
Düzyazı

Dün mü yarın mı?
Yarın

Komedi mi dram mı?
Komedi

Süveter mi ceket mi?
Ceket

Erik mi üzüm mü? :))
Yeşil erik

Bizi kırmayarak sorularımıza verdiği güzel cevaplar için Yunus Bey’e, yardımları için de menajeri Aysun Hanım’a teşekkürlerimle…

Yolunuz ışıklar içinde olsun.

Sevgiyle, umutla! 🌺

error: Korunan İçerik!