tds_thumb_td_300x0
Erkan Kolçak Köstendil: ”Karaktere İnanmışsanız Gerisi Geliyor.”

12 Numaralı Adam oyununun ilk eleştirilerinden birini kaleme aldıktan sonra, yine bir oyun çıkışı kendisiyle röportaj yapma fırsatı buldum ve işte; Ulan İstanbul‘un Karlos’u olarak tanıdığımız, Çukur‘un Vartolu’su olarak Türkiye’yi ekrana kilitleyen; Son dönemde Yaratılan dizisi ile büyük beğeni toplayan, Ne Gemiler Yaktım ile televizyon ekranına dönmeye hazırlanan Erkan Kolçak Köstendil ile keyifli sohbetimiz yayında!

Kendisine bizi kırmayıp sorularımızı yanıtladığı için buradan da bir kez daha teşekkür ediyor; sizi ”Keka” ile baş başa bırakıyorum.

  • Bugüne dek sizi, kendi ağzınızdan ve çevrenizdeki dostlarınızdan dinleme fırsatımız oldu. Ben sözü Marsel’e vermek istiyorum. Sizi Marsel’den dinlesek bize Erkan Kolçak Köstendil’i nasıl anlatırdı?

Babam fikirlerime saygılıdır benim yerime cevap vermez derdi 🙂

  • Yakında Ne Gemiler Yaktım dizisinde Komiser Toprak rolüyle yeniden ekranda olacaksınız. Bize biraz dizideki rolünüzden bahsedebilir misiniz?

Komiser Toprak kendi halinde annesine çok bağlı uysal bir polis. Fakat yaşadığı olaylar onu ilerleyen bölümlerde farklı bir ruh haline ve kişiliğe büründürüyor.

  • Bunun uğruna ‘’Ne gemiler yaktım’’ dediğiniz bir anınız var mı?

Bursa’dan İstanbul’a gelişimdir herhalde.

  • Daha önce İkinci Kat’ta Aut,  Craft’ta ise Kalp Düğümü’nde rol almıştınız ama en uzun süre sahnede kaldığınız oyun ‘’12 Numaralı Adam’’ oldu. Bildiğim kadarıyla oyun 7. Sezonunda ve New York’tan Hakkari’ye kadar gerçek anlamında dünyanın dört bir yanında oynandı. Kendi ürettiğiniz bir oyunu, özel bir tiyatrodan bağımsız olarak hayata geçirmek nasıl bir yolculuktu?

Aslında her şey oyunun premierini Amsterdam’da yapmamızla oldu. Birkaç hafta sonra Manheim’de oynar mısınız diye teklif aldık; bunun sonrasında öyle bir hal aldı ki acaba 90 dünya şehri yapabilir miyiz dedik organizatörüm Rüştü Özil’le.

Şu anda 4 kıta 17 ülke 87 dünya Şehrinde sahnelendi 12 Numaralı Adam. Bu ülkelerin 8 tanesinde ilk kez Türkçe bir oyun sergilendi. Türkçe oynanan bir oyun için hiç bitmek bilmeyen rüya gibi bir yolculuktu ve hala da öyle. Bugün Türkçe bir oyun dışarıda turne yapmak istediğinde hali hazırda kendilerini bekleyen ve bu işin nasıl yapıldığını öğrenmiş organizatörler var ne mutlu bana.

  • Ayvalık’ta bir sahne açtığınızı görüyoruz. Tiyatro, otel, sergi gibi birçok konsepti bir araya mı getiriyor? ‘’Gişesi Kapalı’’ nedir sizden dinleyebilir miyiz?

Tam da öyle. Ayvalık’ta Macaron Konağı ile beraber yürüttüğümüz bir proje önümüzdeki yaz tamamen faaliyete geçirmeyi planlıyoruz.

  • Yaratılan, şimdiden en iyi dijital diziler arasında gösterilmeye başladı. Son dönemde, yorumları bu kadar iyi olan başka bir iş görmemiştim. Üstelik; bir Frankenstein hikayesi olmasına rağmen bize bu kadar gerçekçi gelip, seyirciye hikayenin bu kadar geçmesinin sırrı nedir sizce?

İnanmak tek kelimeyle ancak böyle açıklayabilirim.

  • Sizi, çakal bir hızsız, mafya, deveci, Kırım Hanı, görünmez bir adam, tüm köyün korktuğu ormanda saklanan bir ‘kurt’, çocukken uğradığı istismarın intikamını alan bir katil, ölüp yeniden dirilen bir adam ve daha nice rollerde izledik. İyi seçilmiş işlerde, çok geniş yelpazede hikayelerde yer alıyorsunuz. Hepsinin de hakkını verdiniz ama senaryoyu okurken ‘’Ben bu sahneyi nasıl çıkaracağım?’’ diye zorlandığınız bir an hiç oldu mu?

Açıkçası hatırlamıyorum siz karaktere inanmışsanız gerisi bir şekilde geliyor sanırım.

  • Çukur’daki rolünüzün aslında konuk oyuncu olduğunu, karakter çok sevilince Vartolu’nun kalıcı olacağı şekilde hikayenin değiştiğini duymuştuk. Benzerini en son bir yabancı dizide Klaus karakteri için görmüştüm. Kendisi birkaç bölümlük bir kötü karaktere hayat verecekken seyirci öyle bir empati kuruyor ki o karakterin başrol olduğu bir spin-off dizisi bile çekildi. Sanırım kötünün içindeki iyiyi keşfetme serüvenini dünyanın her yerinde seviyoruz. Vartolu’ya olan sevgiyi siz nasıl değerlendiriyorsunuz? Birkaç bölüm olarak düşündüğünüz bir karaktere dört sezon boyunca hayat vermek nasıl bir histi?

İnsanlara dokunmak, temas etmek için yapıyoruz bu işi. O yüzden insanların oynadığınız karakteri sevmesi ya da onunla bir bağ kurması güzel bir duygu bizim için. Hele bir de bunu güzel bir ekiple yapıyorsanız o 4 sene su gibi akıp gidiyor işte.

  • Birçok projenizde karakterinize ait çok iyi replikler duyduk, bazen de çok iyi monologlar dinledik sizden. Canlandırdığınız rollerden birine ait unutamadığınız bir repliği paylaşır mısınız bizimle?

Ezberim kuvvetlidir. Çok fazla var ama Kara Bela’daki ‘’Abimle çekyatta yan yana yatıyorduk acaba onu niye kurtaramadılar‘’ hep bi’ içimi acıtır.

  • Kendi adıma Karlos’u ve tüm Nevizadeler’i bir başka özlüyorum. O yüzden bu soruyu, benim gibi Ulan İstanbul’u özleyenler adına soruyorum. Karlos ve Yaren’e bir son yazmanızı istesek, bu ne olurdu? Veya sizce şu an nerede, ne yapıyorlardır?

Başını Uğraş Güneş yazdı sonunu da o yazsın. 🙂 Bence şu an Yaren pavyonda; Karlos da yasa dışı bir işte Kandemir Abi gelse de bizi kurtarsa diye bekliyorlardır.

  • Diyelim ki çok sevdiğiniz bir yabancı dizi Türkiye’ye uyarlanıyor siz de projede yer alacaksınız. Hangi karaktere hayat veriyor olurdunuz?

La Casa De Papel’de Berlin’i alayım madem.

Sırada o mu bu mu köşesi var 🙂

Yaz mı kış mı?

Yaz.

Amsterdam mı? Ayvalık mı?

Amsterdam.

Nostalji mi? Yeni başlangıçlar mı?

Nostaljiden beslenen ve ondan dersler çıkarmış yeni başlangıçlar.

Yazmak mı? Oynamak mı?

Yazmak.

Gasper Noe mu? Martin Scorsese mi?

Martin Scorsese.

Son olarak Ne İzledik takipçilerinin sosyal medya üzerinden ilettiği sorulardan ikisini paylaşıyoruz. 🙂

  • Seçme şansınız olsaydı eğer hangi çağda yaşamak isterdiniz?

İlk çağ güzel ya; Dışarı çık avlan gel mağarada resim çiz mis gibi hayat.

  •  Yeni nesilden hangi oyuncuları beğeniyorsunuz?

Çok fazla var.

Elit Andaç Çam: ”Sosyoloji Oyunculuğumun Temel Taşı”

Sofra Sırları, Sipahi, Mahkum, Terapist ve Saygı gibi dizi ve filmlerde izlediğimiz; şimdilerde ise Nuri Bilge Ceylan’ın Kuru Otlar Üstüne filminde ”Firdevs” rolü ile seyirci karşısına çıkmaya hazırlanan Elit Andaç Çam ile keyifli sohbetimiz sizlerle!

Sizi çok iyi tanıyan bir dostunuza sorsak Elit Andaç Çam’ı bize nasıl anlatırdı?

Arkadaşlarımı çok seviyorum. O yüzden öncelikle sevgi dolu olduğumu söyleyeceklerini umuyorum. Eğlenceli olduğumu da inkâr edemezler.  😊 Sonrasında inatçı ve zor belki azıcık da öfkeli olduğumu söyleyeceklerdir. Yani evet, biricik masum prensesimizdir Elit demeyecekleri kesin 🙂 Umarım daha da kötü şeyler söylemiyorlardır.

Kuru Otlar Üstüne filminde Firdevs karakteri ile seyirci karşısına çıkmaya hazırlanıyorsunuz. Bize filmden ve karakterinizden biraz söz eder misiniz?

Firdevs, Anadolu’nun uzak bir köyünde zorunlu hizmetini tamamlayan genç bir öğretmen. Taşraya karşı kendi kimliğini koruyabilen, çok ödün vermeyen ve belki de diğer öğretmenlere kıyasla zorunlu hizmet yıllarını daha hafif ve mutlu geçiren bir kadın.           

Nuri Bilge Ceylan gibi bir yönetmen ile çalışmak çoğu oyuncunun hayali olsa gerek. Teklif geldiğinde ve senaryoyu okurken ne düşündünüz? NBC ile çalışmak nasıldı?

Ben, Nuri Bilge Ceylan fanıyım zaten. O yüzden her aşaması ayrı bir rüyaydı benim için. Audition süreci, provalar ve sonrasında uzun bir çekim süreci… Provayı ve süreci çok seven bir oyuncu olarak çalışması çok zevkli, eğlenceli ve çok doyurucu bir yönetmen.

İyi anlayan daha iyi anlatır derler. Sosyoloji okumuş olmanızın oyunculuğunuzu beslediğini düşünüyor musunuz? Canlandırdığınız karakterlere hayat verirken nelerden ilham alırsınız?

Kesinlikle sosyolojinin oyunculuğumun temel taşı olduğunu düşünüyorum. Empati ve anlama hacmiyle, oynama halinin çok ilgili olduğunu düşünüyorum. Hayatın; canlılığı, kaosu ve çelişkileri beslenme alanımız. O yüzden biraz bırakalım dağınık kalsın diyorum. 

Sizi Tezgah, Bütün Kadınların Kafası Karışıktır gibi seyircinin beğenisini toplayan tiyatro oyunlarında seyretme şansımız oldu. Tiyatro sahnesinde olmayı mı yoksa kamera karşısında olmayı mı daha çok seviyorsunuz?

Bu soruya değişmez cevabım Tiyatro. Sahnede bir hikâye paylaşmaktan aldığımız hazzı bilseydiniz hepiniz orada olmak isterdiniz 🙂

Bugüne dek yer aldığınız projelerde birbirinden yetenekli ve başarılı isimlerle rol aldınız. Şu oyuncu ile karşılıklı şu sahnemizi unutamıyorum dediğiniz bir an var mı?

Benim için en unutulmaz sahne Demet Evgar’la Sofra Sırları’ndaki yemek sahnemiz. Çok bayıldığım, Ümit Ünal’ın muhteşem kaleminden çıkan neredeyse 8-9 sayfalık enfes bir metindi. Oynarken aldığımız hazzın tadı hala damağımdadır.

Gelecekte oynamayı özellikle istediğiniz bir rol var mı?

Makyajsız oynayacağım bir karakter istiyorum. Hadi bakalım 🙂

Setlerden fırsat buldukça hangi dizileri ve filmleri izlersiniz? Birkaç öneri alabilir miyiz?

Bu yazı Cannes’la açmış olduk. Sonrasında araya tatiller girdi. Bir süredir pek bir şey izleyemiyorum ama en son Succession’ı bitirdim. Çok şiddetle tavsiye ederim. Gerçekten ilham verici oyunculuklar var. White Lotus da çok beğendiğim bir iş. Hem hafif hem de derin. Çok güzel kurgulanmış bir iş.

Sırada O mu Bu mu Köşesi var.

Yaz mı kış mı?

Yaz

Kitabını okumak mı filmini seyretmek mi?

Film

Gece insanı mısınız gündüz mü?

Gündüz

Komedi mi dram mı?

Komedi

Friends mi How I Met Your Mother mı?

Friends

Elit Andaç Çam’a sorularımızı yanıtladığı için teşekkür ediyor, Kuru Otlar Üstüne’nin vizyon tarihini iple çekiyoruz. 🙂

Ulvi Kahyaoğlu: ”Hikayeye ve Karakterime Elimden Gelen Katkıyı Sunmak İçin Çabalarım”

Benim Adım Melek, Elbet Bir Gün ve Tozluyaka dizilerinde izlediğimiz, son dönemde Craft’ın Sığınak oyunu ile adından övgüyle söz ettiren ve Dengeler filmi ile yeniden seyirci karşısına çıkmaya hazırlanan Ulvi Kahyaoğlu’na sorularımızı yanıtladığı için teşekkür ediyor; sizi keyifli sohbetimizle baş başa bırakıyoruz! 🙂

Seni çok iyi tanıyan bir dostuna sorsak Ulvi Kahyaoğlu’nu bize nasıl anlatırdı?

Ağırkanlı derler ortak olarak, tek bir ağızdan. Çalışkan da derler. Özverili olduğumu da söyleyeceklerini düşünüyorum. Bir de karşımdakine faydalı olmaya çalışan biri olduğumu ama bir noktada tahammül edilemeyecek bir hale geldiğimi de söylerler bence. Bir de Arya ”dede” der bana.

Craft’ın Sığınak oyununa dahil olma sürecin nasıl oldu?

Şanslı olduğum bir hikaye bu. Tozluyaka’da bir bölümde çocuklara Pamuk Prenses ve Yedi Cüceler oynuyorduk ve ben sahneye çıktığımda çok heyecanlandım ve on yaşımdan beri sahneden ilk defa dört sene uzak kalmıştım. Bu heyecan sonrasında dedim ki; benim tekrardan sahnede olmam gerekiyor yoksa daha da uzak kalacağım ve daha da zorlaşacak sahnede tekrardan olabilmek. Bunun üzerine Tozluyaka bittikten sonra İbrahim’le görüştük, sığınak onların yanlış hatırlamıyorsam altı aydır provada oldukları bir projeydi ve ekip birkaç kez değişmişti (Uğur dışında). Uğurla da biz okuldan arkadaşız ve onunla sahneyi paylaşmak okuldan beri benim çok istediğim bir şeydi. Yani her şey çok güzel denk geldi diyebilirim.

Sığınak’ı izleyenler oyundan boğazı düğümlenmiş ve çok etkilenmiş bir halde çıkıyor. Peki senin seyirci olarak böyle etkilendiğin bir oyun var mıydı?

Biraz hikayeli bir cevap geliyor, Matilda Müzikalinin bende çok başka bir yeri var, aslında tür olarak boğaz düğümleyecek bir yanı olmamasına rağmen, Dokuz Eylül’de oyunculuk okurken koreografi yaptığım 4 senelik bir dönemim oldu. O süreçte sürekli Broadway prodüksiyonlarının kesitlerini izliyordum. Matilda’nın “Revolting Children” parçasını defalarca izledim ve izlettirdim derken ikinci yılında yaptığımız West Side Story müzikalini Ingiltere’de bir tiyatro festivaline götürdük. Şahane gururlu bir andı. Sonrasında Matilda’yı izleme şansım oldu. Hayranlık duyduğum ve ilham aldığım projeyi yaptığımız proje sayesinde izleme fırsatım olması bendeki bütün süreci ve hikayeyi boğaz düğümleyen bir an haline getirdi…

Tozluyaka ile genç ve sosyal medyayı aktif kullanan geniş bir hayran kitlesine ulaştın. Seyircinin bu kadar etkileşim içinde olması nasıl hissettirdi? Canlandırırken bu sahneye kesin edit yaparlar dediğin anlar oldu mu?

Aslında Tozluyaka ile beraber ben de sosyal medyayı daha aktif kullanmaya başladım ve takipçi kitlesinin aktifliği ister istemez seni de daha aktif kılıyor. Gerek editlere bakmak olsun, gerek koyulan bir fotoğrafa verilen tepkileri karşılamak olsun. Bu arada o kadar güzel editler yapılıyor ki. Dönüp dönüp izlediğim/izlettirdiğim pek çok edit var. Tüm bu sebeplerden dolayı aslında Instagram bi’ anlamda işimin bir parçası oldu. Tabii ki bunun olumlu tarafları olduğu kadar olumsuz tarafları da var.

Bu soru tüm Tozluyaka özleyenler için gelsin. Dizinin finalini düşündüğümüzde sence Berk şu an nasıldır ve ne yapıyordur?

Aslında finalde gördüğümüz Berk artık kendi kabuğunu değiştirme sürecine girmiş bir Berk’ti. O yüzden onu Berk yapan tavrından ve hayata baktığı pencereden taviz vermediğini göstermeye çalışarak Öztürk ailesine iyi gelmeye çalışıyor olabilir. Ali, Derya ve Berk artık aile gibi hissediyorlardır bence. Ama hala Berk Berkliğini yapıyordur (ara ara).

Ya da Ege’yi alıp tatile gitmiştir.

Canlandırdığın karakterlerden birine ait unutamadığın bir replik veya sahne var mı?

-Dünya senin etrafında dönmüyor Hazal.

Akıl Hastanesinden Cemre’yi kaçırma ve Karakol’a teslim etme sahneleri bence iyi ve önemli sahnelerdi. Ama ama ama Berk’in Ali’yi yaraladığı sahnede Hato’nun gelip patisini açık yaraya basması unutamayacağım bir sahne.

Hala aklıma geliyor. Kenan-Berk sahneleri ve Ali-Berk sahneleri bence çok keyifliydi. Kenan Junior’la Kenan’ın tanışma sahnesi bence çok acayipti. Ali ve Berk’in soğuk hava deposu enteresandı. Daha da geliyor aklıma… 

Yazın romantik komediler kışın da aşk adı altında özellikle kadınlara psikolojik ve fiziksel şiddet uygulanan diziler çoğunlukla karşımıza çıkmaya başladı. Ama Benim Adım Melek bir iyileşme ve aile olma hikayesiydi Tozluyaka ise yaz dizisi olmakla birlikte gizem sosu da olan bir gençlik hikayesiydi. Mesajları da birçok diziye göre daha doğru ve yerindeydi. Proje seçimlerinde bunlara dikkat ediyor musun? Bir sonraki projenin hangi türde olmasını planlıyorsun?

İster istemez tabii ki dikkat ediyor oluyorsunuz ama tabii ki denk gelme durumunu da göz ardı edemeyiz. Benim Adım Melek dönemsel olarak proje tercihi yapma şansım olan bir dönem değildi ama şansıma hikayeyi de karakterimi de çok sevmiştim. Mesela şimdi düşününce bile ilk bölümü okurken bende bıraktığı hissi hatırlıyorum, böyle hissettirebilmesi büyük bir şans. Tozluyaka’yı okuduğumda da çok iyi bir şey okuduğumun farkındaydım ama her zaman böyle denk gelmeyebilir, bunun fazlasıyla farkındayım.

Tür konusuna gelirsek de samimiyetle böyle bir planım yok açıkçası, içinde bulunduğumuz sektörde önden plan yapmaya çok müsait bir sektör değil gibi geliyor bana. Ama mesela şunu söyleyebilirim, Tozluyaka sonrasında tiyatro tekrardan hayatımın odağında olsun istiyordum ve bu gerçekleşti. Bu yüzden galiba plan yapmak değil de niyet edip çok çalışmak benim için bir yöntem.

Diyelim ki çok sevdiğin bir yabancı dizi Türkiye’ye uyarlanıyor ve sen de kadrosunda yer alacaksın. Hangi dizi karakterine hayat veriyor olurdun?

Succession – Roman Roy

Üç kanal adı versem en sevdiğin dizisini söyler misin?

HBO: Succession

Showtime: Penny Dreadful – Californication

Netflix:Wednesday

Ölmeden önce yapılacaklar listesi tarzı bir listen var mı? Neleri gerçekleştirmek ya da denemek istersin?

Skydive yapmak istiyorum.

Bizim röportajlarımızda şöyle bir şey var: Yunus Narin bir sorumuza ‘’Leyla ile Mecnun’da rol almayı isterdim’’ diye yanıt vermişti. Bundan iki yıl sonra Leyla ile Mecnun internet dizisi olarak döndü ve Yunus Narin kadrosuna dahil oldu. Manifest sorusu diyebiliriz 😊 Düşün ki şimdi kuracağın cümle ilerde gerçekleşecek… Ne söylerdin?

Ben dilek dileme konusunda da çok becerikli değilimdir. Şöyle dilekler dilerim mesela; her şey iyi olsun. O yüzden bu manifestleme konusunda da çok spesifik bir cümlem olamayacak ama sevdiğimiz insanlarla, sevdiğimiz işleri huzurla yapıyor olmak isterim. Bu da benim dede manifestim.

Güne hangi şarkıyla başlamak seni motive eder? Tam benlik dediğin birkaç öneri alabilir miyiz?

Güne Başlamak İçin;

-Facile – Cameli Jordana

-Cantos de Sirena – Inma Serano

-Everlasting Dance – Llunr (Yapay zeka yapımı bir şarkı)

Tam Benlik Dediğim;

-Smooth – Santana

-Runaways – Morris Madrone

-Just Dropped In – The First Edition

Sırada O mu bu mu köşesi var.

Gündemdeki bir soru ile başlayalım! Önce Barbie mi izleyeceksin Oppenheimer mı? 🙂

Galiba gün içinde Barbie, akşamına Oppenheimer diyebilirim.

İzmir mi İstanbul mu?

Bu şey gibi bi soru; annen mi? Baban mı?

Yaz mı kış mı?

Yaz

Gece insanı mısın gündüz insanı mı?

Gece

Friends mi How I Met Your Mother mı?

Friends

Netflix mi CNBC-e mi?

Netflix

Dram mı komedi mi?

Dramedi

Yeni başlangıçlar mı nostalji mi?

Yeni başlangıçlar

Son olarak Twitter takipçilerimizden gelen sorulardan bazılarını paylaşıyoruz.

Ulvi Kahyaoğlu da kendisini Roman Roy’a benzetiyor mu? Roman Roy karakteriyle anılmak nasıl bir histi?

Benim izlerken çok keyif aldığım bir karakterdi dizinin ilk sezonundan beri. Bir de dünya çapında rüştünü ispat etmiş bir diziden ve kendine has tavrı ve davranış biçimiyle ikonik hale gelmiş bir karakterden bahsediyoruz. Bu benzetilme eğer Berk Yağızoğlu’nun biricikliğini sakatlamıyorsa beni onore eder.

Hato diziye nasıl dahil oldu? Berk’in köpeği olması Ulvi’nin fikri miydi?

Ben sundum bu fikri Semih Hoca’ya. Semih Hoca’nın ve senaristimiz Yekta Torun’un sandığım kadarıyla bu fikir hoşlarına gitti ve süreçte Berk’in hayatına çok hoş bir şekilde girip vazgeçilmez bir yer edindi Hato. Hato Harika Torun’un kısaltmasıydı, bir anda senaristimizle de bir kan bağı olmuş oldu, bence çok hoş bir detaydı bu da. İşin sonunda Hatçe’yle böyle bir anımızın olması paha biçilemezdi tabii ki. Yolda yürürken beni tanımayıp Hatçe’yi tanıyanlar oluyor, bu da acayip hoşuma gidiyor.

Çalıştığınız projelerde karakteriniz için yönetmen ve senaristle etkileşim halinde oluyor musunuz? Tozluyaka’da Berk’in sevgilisinin yasını tuttuğu sahnelerde çalan şarkının sahibi Sevimo’yu sosyal medyadan takip ettiğinizi gördük dinlediğiniz bir sanatçı galiba, öneriniz oldu mu?

Bu ekibin dinamikleriyle çok ilgili tabii ki. Yönetmenin, senaristin bu konudaki bakışı asıl belirleyen oluyor. Bir yandan da yaptığımız işin yoğunluğu ve hızı çok yüksek, bu yüzden herkesin elinden gelen maksimum işe fayda sağlayacak katkıyı yapabilmesi çok önemli ama bu bir noktada kakafoniye dönüşüp işin aksamasına sebep olmamalı. Ben kendi adıma içinde yer aldığım her projede elimden gelen katkıyı en faydalı haliyle karaktere ve hikayeye sunmak için çabaladım ve çabalıyorum. Tozluyaka’da da Semih Hoca ile karakter üzerine çok paylaşımımız ve sohbetimiz oldu. Bütün bunlar süreci çok çok daha özel kılıyor.

Batuhan Sevimo Arya’nın ve yardımcı yönetmenimiz Burak Turhan’ın arkadaşıydı. Ben Tozluyaka sayesinde tanıdım, tanıdığıma da çok mutlu oldum açıkçası.

Berk Yağızoğlu’na bir şarkı armağan etsen, bu hangi şarkı olurdu?

Mor ve Ötesi – Bir Derdim Var

Kendisi yazacak olsa Berk ve Cemre için nasıl bir son yazardı?

Benim hayal dünyamda Berk ve Cemre kriminal bir çift olup yargı dağıtırdı ama sonu ne olurdu bilmiyorum.

Ecem Çalhan: ”Daisy Jones and The Six’deki Daisy gibi bir karakteri oynamayı isterim.”

Yer aldığı projeler, yeteneği ve güzelliği ile son dönemin parlayan yıldızlarından Ecem Çalhan ile kariyeri, set anıları ve kültür sanat üzerine gerçekleştirdiğimiz keyifli röportajımız sizlerle!

• Seni çok iyi tanıyan bir dostuna sorsak, Ecem Çalhan’ı bize nasıl anlatırdı?
Bu soruda seyirci joker hakkımı kullanarak biraz kopya çektim. 😊 Yorumlara katıldığım ve kendimi de zaman zaman böyle tanımladığım için rahatça söylüyorum. Genellikle güven veren, maneviyata çok önem veren, uyumlu ama sınırları olan, çalışkan ve gayretkeş bir Ecem profili çizmişim. Bazen ben de kendimin dışına çıkıp kendimi analiz etmeye çalışan bazen de kendine sert olan ama gerçekçi yaklaşan bir insanım. Böyle tanımlayınca sıkıcı geliyor kulağa fakat aslında bunların genelinde; çok gülen, çok eğlenen ve sonunu düşünmeyecek kadar gözü kara olan biri olabiliyorum. Arada fazla temkinli yaklaşabiliyorum. Hep kendimi aşma derdindeyim. Yenilikçiyim ve kendi kalıplarımı kırmayı çok seviyorum. Sıkı sıkıya bağlandığım bazı kutsallarım da var. Fikirlerimi değiştirmek zor, duygularımı değiştirmek kolay oluyor. Bazen insanlarla, olaylarla ve duygularla çok çabuk barışabiliyorum. Bu sanırım beni çocuksulaştırıyor.

• Yüz Yıllık Mucize’nin aynı konakta bir arada yaşayan, kendi ayakları üzerinde duran güçlü ve renkli kişilikli kadınları çok sevildi. Sen dizinin senaryosunu okuduğunda ne hissetmiştin? Miray’ı bir de senden dinleyebilir miyiz?
Evet, Kadınlarımız çok güçlü hikâyede. Çok kadınlı bir iş olmasından dolayı hepimiz çok ama çok mutluyuz. Farklı bir senaryo içinde olmak istedim. Türkiye’de denenmemişi denemek beni heyecanlandırdı. Kalıplarının dışında bir senaryo olması çok hoşuma gitmişti. Miray’a gelirsek; Miray eksik büyümüş bir kız, baba figürü yok. Evde hep kadınlarla yaşayan bir karakter. Annesi ile arkadaş gibi olmuş. Halalar, baba, kuzenler, kardeş karmaşası içinde görünür olma arzusu var. Bence bu yüzden sosyal medyayla fazla ilgileniyor. Beğenilmek, odak noktası olmak ve bununla övünerek kendini değerli hissetmeye çalışıyor. Konakta da bunu önemseyen kimse yok, yani görünür değil. Üstelik Z kuşağını temsil ediyor ve ayna olmaya çalışıyor. İletişimin en kolay olduğu çağda, büyük bir iletişimsizlik var. Sosyalleşmek artık yüz yüze değil sosyal ağlardan sağlanıyor. Bu da sevdiğimiz insanların gerçek benliğini ve duygularını göremememize neden oluyor. Miray bu tarafı temsil ediyor. Hikâyenin parçasındaki ayna diyebiliriz.

• Dizide Hümeyra’nın torunu, Zerrin Tekindor’un ise yeğeni rolündesin. Bu usta isimlerle aynı sahneyi paylaşmak nasıl bir duygu?
Kadromuz muhteşem. Birçok şeyi bu kadroda öğreniyorum ve deneyimliyorum. Hümeyra’ya yetişmek çok garip bir his. Küçükken evde “Avrupa Yakası” izlerdik, şimdi aynı sahneleri paylaşıyoruz ve güzel sohbetler ediyoruz. İkisi de inanılmaz eğlenceli ve komikler. İkisine de çok gülüyorum. Zerrin Tekindor çok eğlenceli, eğlenirken aynı zamanda ona deneyim olarak kulak veriyorum ve benim için çok da faydalı oluyor. Bu beni daha dinamik tutuyor. Ciddi bir konu işliyoruz ama bazen kamera arkasında gülmekten oynayamıyoruz. Hepsini çok seviyorum açıkçası. Eğlenmek önemli. Duygusal olarak huzurlu ve güçlü bağlar oluştu diyebilirim.

• Yüz Yıllık Mucize televizyonda görmeye alışık olmadığımız türden fantastik konulu bir dizi. Senin fantastik dizilerle aran nasıldır?
Fantastik konuları seviyorum, bana büyülü geliyor. Örneğin “11.22.63” adlı diziye ya da “The Boys”, “Big Fish” ya da “Tim Burton”’ın dünyasına bayılırım. İçlerinde muhakkak bir büyü var. Kiminde aşk, kiminde bir umut… İmkansızı, imkanlı kılma fikri benim içimi işliyor ve yumuşatıyor.

• Daha önce Daisy Jones and The Six hakkında konuşma fırsatımız olmuştu. Setten zaman buldukça hangi dizileri izliyorsun?
Evet, o kadar çok sevdiğim bir iş ki gördüğüm herkese öneriyorum. Bittiğinde çok üzüldüm, bir boşluk oluştu içimde. Çok gerçek bir ilişkilenmeler, çok katmanlı karakterler var. Keşke ben oynasaydım diyorum hep.
Sanırım en son dizi olarak “Succession” ve “The Last Of Us” izledim, çünkü bir şeyin ilgimi çekmesi için önce onu araştırmam ve kendimi başlamaya ikna etmem gerekiyor. Bu yüzden çoğu arkadaşımla sinemaya gidemiyorum. Film seçmede çok zorlanıyorum. Dizi, sürekliliği olan bir şey olduğu için gerçekten sevmek gerekiyor. Filmde öyle değil bence. Ayrıca mini diziler de ilgimi çekiyor. HBO ya da Hulu’nun mini dizilerini seviyorum. “The Act” geldi şu an aklıma ya da “The Night Of” dizileri, seyirci olarak hep heyecanlı tutuyor beni. “Succession’a” yeni başlayanlardanım ve bayıldım. Bu aralar onu izliyorum. Adeta bir “Shakespeare” oyunu. Bunu diziye aktarmaları ve gerçek kılmaları gerçekten büyüleyici.

• Deniz kızını anmamak olmaz. 😊 Tozluyaka’nın Cemre Yılmaz’ı hala uğruna editler yapılmaya devam edilen, seyircide özel yer edinen bir karakter oldu. Benim için de gençlik dizilerinin unutulmaz karakterlerinden biriydi diyebilirim gönül rahatlığıyla. Sence Cemre Yılmaz’ı neden bu kadar sevdik? Diziye başlarken bu kadar büyük bir etki umuyor muydun?
Cemre Yılmaz, benim de hala kalbimde ve hep özel kalmaya devam edecek bir karakter. Ama bunu oynadığım için değil, dışına çıkınca da söyleyebilirim. Ben de çok sevdim, seyircinin sevmesini de anlıyorum. Çünkü biz Cemreyi anladık, acısını hissettik. Cemre gerçek bir karakterdi. Acı çeken, intikam alan, aşık olan, hatalar yapan, ailesinden yaralı ve kendini bulmaya çalışırken deliren bir karakterdi. Ama en önemlisi de ailesinden yaralı bir çocuktu. Bence biraz da olsa herkes ailesinden yaralıdır. Seyircimiz çok duygusal; ona acıdılar ve sevdiler. Hatalarını bile affettiler bu yüzden. Çünkü akli dengesini yitirmesinde travmalarını tetikleyen insanlar vardı. Bu hak verme serüvenini doğurdu.
Diziye başlarken böyle bir etki beklemiyordum. Bence Cemre yine sevilirdi ama bu başka bir boyut oldu benim için. Herkesin Cemre’yi sahiplenmesine çok mutlu oldum.

• Şu ana kadar yer aldığın projelerde çekerken en çok zorlandığın sahne hangisiydi?
Sanırım çatı sahnesi. Yükseklik korkum var. Yükseğe çıkınca bacaklarım uyuşuyor. Çatı sahnesi beni çok zorlamıştı. Üstelik çok kez çıktık ve sonunda alıştım. Şimdi düşününce bile uyuştum 🙂 Bir de denize dalma sahnesi vardı. İlk set zamanım, hiç bilmediğim bir yerde balıklama denize dalmam gerekiyordu ve İstanbul’da su soğuk. 😊 Herkes, ben korkuyorum ve bir şey olur diye tedirgindi. Neyse ki sudan çıkınca hemen Özgür ve Ulvi bornoz verip işimi kolaylaştırmıştı. Dalmak beni zorluyor hala 🙂

• Kariyerine şimdiden iz bırakan karakterlerle başladın. İleride mutlaka oynamak istiyorum dediğin bir rol var mı?
Boyutlandırabildiğim her karakteri oynamayı çok isterim. En çok sanırım ‘’Daisy Jones and The Six’’deki Daisy gibi bir karakteri oynamayı isterim. Daisy gibi fırtınalı, esen ama bir o kadar da en çok kendini yıkan, çok seven bir karakter olması çok etkili. Karakterlerde katman olunca; bir oyuncu için çok heyecanlı ve tatmin edici oluyor. Bence bunun çok görünür olmakla ilgisi yok, iz bırakan derecede boyutlu olması ile ilgili.

• Diyelim ki çok sevdiğin bir kitap diziye uyarlanıyor, üstelik sen de rol alacaksın. Hangi kitap karakterine hayat verirdin?
Zor bir soru ama aklıma gelen ilk şeyi söylüyorum. Böyle bir kitap var mı haberim yok ama filmi var onu biliyorum. F. Scott Fitzgerald’ın eşi olan yazar Zelda’yı oynamayı çok isterdim.
Onların da böyle ilginç bir hikayeleri var. Acı dolu, hüzünlü ve oynamaya değer.

• Güzel sanatlar kökenlisin. Kariyerine tiyatro eğitimi alarak başladın. Son dönemde izlediğin, ‘’İşte beni sahneye döndürecek o oyun’’ diyecek kadar heyecanlandığın bir tiyatro oyunu oldu mu?
Zaman buldukça oyun metni okuyorum ve izlemeye de gidiyorum. Fakat böyle bir şeyle henüz karşılaşmadım. Sanırım yeni bir metin oynamak isterim çünkü çoğu şey denendi. Bence denenmeli ve denenecek gibi de duruyor. Hikayesine, ilk ruhu verenlerden olmayı çok isterim. En son “Medea’ya Göre Ahlak” metnini okumuştum. Ne güzel oyun, oynamak isterim dedim ki; zaten sahneye konulmuş bile. ☹

• Sosyal Medyadan baktığımızda genellikle eğlenceli, duyarlı ve sevenleri ile etkileşim halinde bir Ecem Çalhan görüyoruz. Özellikle geniş bir hayran kitlen olduğundan beri senin için sosyal medya yorumları ne ifade ediyor?
Açıkçası mesafeli olmayı tercih ediyorum, içimden ne gelirse öyle yazıyorum ya da paylaşıyorum. Sosyal medya yorumları bazen çok yıkıcı oluyor. Kimse ‘’Etkilenmiyorum’’ demesin, bence herkes etkileniyor. Fakat buna anlam veremiyorum. Biz de insanız ve hiç aklımızdan bu zamana kadar biriyle alakalı kötü bir şey yazmak geçmedi. O yüzden iyi olanı alıp kötü olanı görmezden geliyorum çünkü yapabilecek başka bir şey göremiyorum. Bir de sosyal medyayı mesleğin bir parçası haline gelmesini hala anlam veremiyorum.

• Hayat motton var mı?
Hayat mottom; mottosuzluk. 😊

• Uğurlu bir eşyan ya da onsuz olmaz dediğin bir aksesuar var mı?
Yok ama var demeyi çok isterdim. Hep filmlerdeki aileden kalan yadigar yüzük, kolye benzeri şeylere özenirim. Aksesuar olarak halka küpelerim diyebilirim. 15 yaşından beri aynı tarz küpeleri çıkarmadan kullanıyorum.

• Bu soru bir oğlak burcundan, bir oğlak burcuna geliyor 😊 Burcunun özelliklerini taşıdığını düşünüyor musun? Kendinde bir şeyi değiştirebilecek olsan bu ne olurdu?
Daha bugün oğlak burcundan bahsettik. Oğlak burcuyum ve çoğu özelliğini taşıyorum ama yükselenim kova. O çok netliğin sıkıcılığını sanırım kovanın uçarı haliyle veriyorum. Ve oğlak burçları cimridiri asla kabul etmiyorum. Çok oğlak tanıdığım var hiçbiri cimri değil. 😊 Kendimde değiştirmek istediğim şey, çok düşünüyor olmayı düşünmemekle değiştirmeyi isterdim.

• Güne hangi şarkıyla başlamak seni motive eder? Tam benlik dediğin birkaç öneri alabilir miyiz?
Ocean Drive- Ride it olabilir ya da Daft Punk’a ait bir şarkı, beni fazla motive edici oluyor.

Sırada o mu bu mu köşemiz var…

İzmir mi İstanbul mu?
İzmir
Yaz mı kış mı?
Yaz
Kedi mi köpek mi?
Kedi
Instagram mı Twitter mı?
Twitter
Gece insanı mısın gündüz mü?
Gece
Yeni başlangıçlar mı nostalji mi?
Flashbackler
Friends mi How I Met Your Mother mı?
How I Met Your Mother
Gaspar Noé mu Wes Anderson mı?
Gaspar Noe

Ve son olarak sevenlerinden sana iletmem istenen mesajlar ve sorular var. Öncelikle, çoğu yorumun birleştiği noktadan başlarsak; seni çoook sevdiklerini ve en kısa zamanda bir sinema filmi veya dijital bir projede yer almanı istediklerini ilettiler. 😊 Sorulara gelecek olursak…

Cemre, Berk ile birlikteydi. Ecem Çalhan gerçek hayatta Berk Yağızoğlu gibi biriyle birlikte olur muydu? İlişkide karşı taraftan ne beklersin?

Hepimiz Berk gibilere âşık olmuşuzdur diye düşünüyorum. En azından daha küçük yaşlarda bu böyle oluyor. Aşkı algılama, isteme biçimimiz yıllar içinde değişiyor. Taciz girişimi haricinde değerlendiriyorum soruyu. Berk gibi olduğunu sonradan öğrendiklerimiz illa olmuştur. 🙂 Bu kötü tarafı tabii ama Berk’in o vazgeçmeyişi ve her ne olursa olsun yanında olan biri olması iyi olabilir. Çünkü Berk ve Cemre birbirine çocukluğundan beri aşık. Canlarını acıtarak seven, arada yine can acıtmak için başkalarında aşkı aramaya çalışan, birbirlerinden kaçtıkça daha da bağlanan, günümüzde ”toksik” denen ilişki biçimiydi. Bunu böyle anlatınca kulağa çok tutkulu ve müthiş geliyor olabilir fakat fazla acı verici. Berk bedelini Cemre’yle yani ölümüyle ödedi. Bu da çok acı verici ve sağlıksız bir durum. Berk ve Cemre ilişkisini mantık açısından pek değerlendiremiyorum. Oyuncu olarak çok severek ruh verdiğim bir ilişkiydi. O yüzden Ecem olarak soruyu cevaplamakta zorlanıyorum. Ama kendi özelimde ilişkiden beklentim; cesaret, tutku ve eğlence diyebilirim. Bir de anıları, kitapları, filmleri paylaşmak. 😊 Heyecanı hiç bitmeyen dinamik bir ilişki. Çılgınca sevenlerden olalım 🙂


Unutamadığın bir Cemre repliğini paylaşır mısın?

”Kurtar beni buradan uzaklara gidelim.”

Yabancı bir oyuncuyla aynı dizide oynama şansın olsa bu kim olurdu?

Duygusal olarak Johnny Depp derim çünkü bayılıyorum kendisine. Kadın olarak Marion Cotillard.

TEŞEKKÜRLER 😊

Ecem Çalhan’ın Unutulmaz 5 Performansı

Yüz Yıllık Mucize dizisi ile ekranlara dönmeye hazırlanan Ecem Çalhan’ı yeniden seyredebileceğimiz için şimdiden heyecanlıyız. Tozluyaka’da canlandırdığı Cemre Yılmaz karakteri ile büyük beğeni toplayan Çalhan’ın, yeni dizi seçimi de oldukça iddialı. Miray karakteri ile tanışmak için sabırsızlanırken, Ecem Çalhan’ın izlemeye doyamadığımız sahnelerini sizin için derleyelim istedik.

Dünya dönerdi ya ben de dönerdim yani derinden, derinden…

Cemre Yılmaz, doğuştan öfke problemi olan ve ömür boyu ilaç kullanması gereken hasta bir genç kızdı. Vefa’nın katilinin Cemre olduğunu öğrenmemizden itibaren, karakterin içinde taşıdığı hastalığı, pişmanlığı, öfkeyi, deliliği… her şeyi öyle iyi yansıttı ki Ecem Çalhan, buyrun o etkileyici performanslara doğru bir yolculuğa çıkalım…

1) Cemre’nin katil olduğunu itiraf etmeye zorlandığı sahne… Cemre’nin içten içe katil olduğunu reddetmek istemesi, her şeyi kaybedeceğine dair korkusu… Özellikle bu sahnede, Ecem Çalhan’ın performansı sosyal medyada da çokça konuşulmuştu.

2) Cemre’nin 7 yaşındayken kardeşinin ölümüne sebep olduğunu hatırladığı, kardeşi ile son videolarını izlediği sahnede duyduğu pişmanlık ve özlem…

3) Berk ve kolejlilerin oyunu sonucu intihara kalkıştığı sahne… Katil olduğunu ilk kez kabul edip, haykırmıştı. Bundan sonra eski travmaları da tetiklenmiş tekrar ilaç kullanmaya başladığı bir sürece geçmişti. Karakterin ”iyi kız”dan bir katile evrilişinin en iyi hayat bulduğu sahnelerden biriydi…

Biz bir şey demeyelim bakışlar konuşsun… Cemre’nin yavaş yavaş kendini kaybedişini ve yaşadığı o çöküşü tüm benliği ile hissediliyordu.

4) ”Özür dilerim Vefa…” Cemre’nin, Vefa’nın mezarının başında pişmanlığını dile getirip, içini döktüğü sahne… En yakınlarının söylediği yalan Cemre’nin hastalığını tetiklemiş, kurbanı da Vefa olmuştu. Cemre’nin çaresizliğini en net gördüğümüz sahnelerden biriydi.

5) Cemre Yılmaz’ın her şeye susan iyi kız olmayı bırakıp herkesin kirli çamaşırlarını ortaya döktüğü sahne! Tek suçlunun kendisi olmadığını, hepsinin oynadığı oyunları cesurca ortaya dökmüştü. Ecem’in eğlenceli mimik ve tonlamalarıyla.

Bu serimizden bir de Miray için geleceğine eminiz. Hadi gel Yüz Yıllık Mucize, bekliyoruz! 🙂

error: Korunan İçerik!