Ali Balcı: ”Yüzeysel geçmek de tercih ama ben anlatılarımda kral çıplak demeyi seviyorum”

13 Aralık’ta vizyona girecek Her Şeyin Başı Merkür filminin yanı sıra; geçmişten günümüze Duy Beni, Ya Çok Seversen, Kırmızı Oda, Siyah Kalp gibi ses getiren dizilerin yönetmeni Ali Balcı ile keyifli sohbetimiz yayında!

  • Sevdiğimiz hikayelerin yönetmenisiniz. Sizi daha yakından tanımayı isteriz. Kendi hayatınızın yönetmeni olarak bize biraz Ali Balcı’yı ve kariyer yolculuğunu anlatır mısınız?

1986 samsun doğumluyum. Ortaokul ve liseyi Samsun’da okudum. Sonra Gazi Üniversitesi İletişim Fakültesi oradan da birtakım sebeplerle Erciyes Üniversitesi iletişim fakültesine geçiş yaptım. Mezun olduktan sonra da İstanbul Üniversitesi’nde Sosyoloji okuduktan sonra sektöre giriş yaptım. Osman Sınav, Onur Ünlü, Altan Dönmez gibi yönetmenlerin yanında asistanlık yaptım sonrasında yönetmenlik yolculuğum başladı.

  • Sosyoloji okumanın, seyirciyi tanımaya ve anlamaya, yöneteceğiniz hikayelere ve o hikayelerin karakterlerine olan bakış açınıza katkısı oldu mu?

Kesinlikle oldu zaten tam da bu sebepten sosyoloji bizim işlerin tam ortasında mottosuyla okuma ihtiyacı hissettim. Anadolu’ya çok hakim olduğumu iddia edebilirim gitmediğim il/ilçe sayısı bir elin parmaklarını geçmez. İçinde yaşadığın toplumu bilmez ve hakim olmaz isen onların zevklerinden, bakış açılarından bir haber olursan yarattığın işlerde kopukluk ve gerçeklikten uzak kalıyorsun. O yüzden toplumsal gerçeklik ve sosyoloji bizim işlerin tam merkezinde.

  • Bu sezonun sevilen dizilerinden Siyah Kalp’in yönetmen koltuğuna geçtiniz. Projeyle yolunuz nasıl kesişti? Siyah Kalp’in büyülü atmosferini bir de yönetmeninin gözünden dinleyebilir miyiz?

Siyah Kalp, Her Şeyin Başı Merkür’ün çekimleri bitip kurgu sürecine geçtiğimizde Tims&b şirketi menajerim Günfer üzerinden benimle iletişime geçtiler. iş takip ettiğim ve sevdiğim arkadaşlarımın içinde olduğu bir projeydi zaten. Ben de senarist Ayfer Hanım’ı çok seviyor ve yakınen de tanıyordum.

İstanbul’dan da sıkılmaya başlamıştım artık şehir gürültüsünden bütün bunlar bir araya gelince yollarımız olumlu yönde kesişti. Tabi Kapadokya dünyada nadir bölgelerden biri burada yaşıyor olmak, mesleğini -hem de görsel sanatlar üzerinden bir meslekle- icra ediyor olmak aşırı keyifli. Enerjisi güzel bir bölge. O bölgeyi Türkiye’ye hatta dünyaya gösteriyor olmak beni çok mutlu ediyor. Keyifler yerinde yani.

  • Sinem Kobal ve Alp Navruz’un başrollerinde yer aldığı ‘’Her Şeyin Başı Merkür’’ filminin yönetmen koltuğuna oturdunuz. Yoğun bir set sürecini yeni tamamladınız. Filmde seyirciyi neler bekliyor, ufak tüyolarla yönetmeninden dinleyebilir miyiz? 😊

Filmde en net ve kesin söyleyeceğim şey şu: muazzam samimi bir insan ve karakter ilişkileri görecek olmaları. Romantik macera diye nitelendiriyorum ben Her Şeyin Başı Merkür filmini. Samimi ve gerçek bir dünya kurduğumuza inanıyorum. Keyif garantili bir film diyebilirim.

  • Her Şeyin Başı Merkür’ün senaryosunu ilk okuduğunuzda ne düşündünüz? Size bu filmi ben yönetmeliyim dedirten itici güç ne oldu?

Güzel bir dönüşüm ve var olma hikayesi var Elif’in. Ona bu yolculukta benim kurduğum dünya ile eşlik etmek beni kaşıyan en temel unsur oldu.

  • Seyirci filmi merakla beklerken gelen set kareleriniz bir hayli keyifli görünüyordu. Unutamadığınız bir set anınız oldu mu?

Çok keyifli bir süreçti. Bolca ve çokça eğlendiğimiz anı oldu ama en eğlenceli olanlardan en başında İsmail Saymaz gibi önemli bir gazetecinin astroloji dünyasının içinde olması ve o sahnede oynamasıydı.

  • Her Şeyin Başı Merkür, aynı zamanda bir kitap uyarlaması. Kitaptan uyarlanan bir hikayeyi yönetmek nasıl bir deneyim?

Güzel bir deneyim. Kitabı okuyan herkes okurken kafasında atmosferi ve karakterleri canlandırıyor ve sen yönetmen olarak onlara bir atmosfer sunuyorsun. Kitabı okuyanlarda acaba onu nasıl yaptılar acaba ofis nasıl kuruldu Elif’in evini ben de böyle düşünmüştüm vs. gibi tatlı heyecanlar yaratıyor diye düşünüyorum.

  • Bugüne dek dram, komedi, romantik komedi, gençlik işi vb. birçok türde yönetmenlik deneyiminiz olmuş. Özellikle Duy Beni ile çok daha geniş kitlelere ulaştınız. Sizi en çok heyecanlandıran tür hangisi?

Genelde gençlik ve enerjik işleri seviyorum ama en çok heyecanlandıran işlerin başında Kırmızı Oda geliyor.

  • Duy Beni “akran zorbalığını” konu alan gençlik/drama işlerimizden biriydi. Çok konuşulan, özellikle Z jenerasyonu tarafından çok sevilen bir diziydi. Bilhassa ikinci bölümde Ekim ve Bekir karakterlerine yapılan zorbalık gündeme bomba gibi düşmüştü. Sahneyi çekerken bu kadar keskin yorumların geleceğini düşünmüş müydünüz? Vurucu bir sahneydi. Sahneyi çekerken sizi zorlayan faktörler olmuş muydu?

Ben, okuduğum ve çekeceğim sahnelerde okuduğum şeyleri dibine kadar kanırtmayı ona kendi bakış açımı eklemeyi seviyorum. Orda da aslında yüzeysel geçmek de bir tercihti ama ben kral çıplak demeyi seviyorum anlatımlarımda. Mesela o sahnede sular açılmıyordu ıslanmalarını ben istemiştim.

  • Duy Beni’nin filminin geleceği söylendi sonrasında ise projenin iptal olduğu duyuruldu. Sizin bu konuda görüşmeleriniz oldu mu? Süreci sizden de dinleyebilir miyiz?

İçinde olan arkadaşlarımdan duymuştum. Ama benim projeyle ilgili herhangi bir görüşmem olmadı.

  • Rabia Soytürk, Caner Topçu, Sümeyye Aydoğan, Helin Kandemir, Utku Coşkun gibi çalıştığınız dönem kariyerinin başlarındaki oyuncuların parladıkları işte yönetmenlik yaptınız. Genç oyuncularla çalışmak, süreç içinde onların yıldızlaşmasına şahit olmak nasıl bir his?

Tabii ki muazzam bir his onlarla beraber yürüyor olmak onların yolculuğuna şahit olmak. Onlara bildiklerini aktarmak ve gelişimlerine katkıda bulunmak insani olarak da keyif veren bir his ve mesleki olarak da.

  • Özellikle son dönemde sektöre dair tekelleşme eleştirileri giderek büyüyor. Bu eleştirilerin odağında oyuncular, senaristler, yönetmenler, yapımcılar ve menajerler var… Siz yönetmenlerle yapımcılar arasındaki tekelleşmeyi ve içinde bulunduğunuz sektörü nasıl değerlendiriyorsunuz? Çok isteyip de hayata geçiremediğiniz projeleriniz oldu mu?

Tabii ki ben üretmeyi yazmayı seviyorum. Çok güzel bir üniversite işimiz var mesela senarist arkadaşım Elçin ile beraber onu bayağıdır zorluyoruz. 🙂 En yakın zamanda hayata geçireceğiz inşallah. Tekelleşme konusunda ülkenin birçok kesiminde olduğu gibi maalesef bizde de var yok demek yalan söylemek olur. Ama biz işimizi yaptığımız sürece de var oluyoruz yani. Düzenli tertipli işini yapan insan olduktan sonra o tekelleşme seni çok da itmiyor. Temelde her şey sende bitiyor.

  • ‘’Keşke ben yönetmiş olsaydım’’ diyecek kadar sevdiğiniz ‘’tam benlik’’ dediğiniz yerli veya yabancı bir dizi veya film var mı?

Tek cevabım var bu soruya: Perfect Days

  • Bir zaman makinesi icat edilse ve kariyerinin başındaki Ali Balcı ile karşılaşsanız ona ne söylerdiniz? O size ne söylerdi?

Yürüdüğün yol doğru oradan devam canım benim derdim. 🙂 O da bana muhtemelen “oo biraderim bakıyorum da hayallerini bir bir gerçekleştiriyorsun kolaylıklar“ falan derdi herhalde. 🙂

  • Size ilham olan yönetmenlerden birkaç isim duyabilir miyiz?

Altan Dönmez benim ustamdır. Cem Karcı’dan da çok şey öğrenmişimdir. Dünyada ise Pedro Almodóvar.

  • Birkaç kanal ve platform söylesek en sevdiğiniz projelerini bizimle paylaşır mısınız?

HBO: Game of Thrones

Netflix: Beef

BluTV: Masum

Gain: Ayak İşleri

  • İlk sorumuz geçmişten bugüne kariyer yolculuğunuz ile ilgiliydi; kapanışı da gelecek planlarınız üzerine yapalım. 😊 Gelecek projeleriniz neler? Sizi ne tür projelerde izleyeceğiz biraz spoiler rica etsek?

Tek bir tür üzerine bir yönetmen olmak istemiyorum çeşitlilik üzerine devam edeceğim bugüne kadar yaptığım gibi. Kendi bağımsız bir projem var yazıp bitirince onu hayata geçirmek en yakın hayalim şu anda.

Çok teşekkür ederim ilginize alakanıza, yayın hayatınızda başarılar dilerim.


Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

error: Korunan İçerik!