tds_thumb_td_300x0
Yiğit Güralp’in Kaleminden: “Velvet Buzzsaw” Film İncelemesi

“TATLIM, GÜZEL PROJE AMA…”

Televizyon yöneticileri ve kendilerinin beyaz yakalı ekipleri arasında yaygın bir davranış biçimi vardır. Bir projeye bakarlar ve projenin yaratıcısına genelde şöyle şeyler söylerler:

“Bu çok güzel ama bu haliyle seyredilmez, sen şimdi git, bunun içine biraz ihanet, biraz entrika, biraz zart, biraz zurt, azcık da suyundan koy öyle getir” deyip seni salarlar.

Eğer karşılarında da “öyle şey olur mu hiç” diyen biri değil de “amaan ekmeğimize, paramıza bakalım” diyen bir yazar varsa bu denilenleri harfiyen yapar (sonra da parasını alabilir inşallah:)) ve ortaya o üç saat oturup izlediğiniz osuruk soap opera tv dizileri çıkar.

Velvet Buzzsaw’ı kendimi taktir edecek müthiş bir sabırla izleyip bitirdiğimde aklıma gelen ilk şey bu oldu.

Sanki yazar ve yönetmen Dan Gilroy, modern sanat dünyasına giydirmelerle dolu psikolojik alt metni bol bir film yazmış, Netflix de okuyunca şöyle demiş:

“Tatlım bu böyle çok hoş olmuş ama bizim denek gruplarımız, izleyici profilimiz falan, bak şurada hep print aldık, böyle böyle kalın kalın klasörledik istatistikledik, hepsini babamızın oğlu gibi iyi tanıyoruz, şimdi senin bu hikayen de zekice işlenmiş ama çok bohem kalır, bu mallar izlemez bunu, ama biraz böyle gizemli yapsak, fantastik bir aks eklesen, hani Ghostbusters 2’de sanat müzesinde bir tablo vardır, tablo herkesi izler, herkesi hipnoz eder, değiştirir ya, tam öyle değil de anladın sen, böyle gizemli cinayetler felan, ne dersin, daha iyi olmaz mı, sen bunu bir düşün?”

Yani Dan Gilroy’a adeta böyle söylenmiş, Gilroy da; “hulk bunu istiyorsa paramı alayım da, amaaan bana ne” diye sanki filmi mecburen bu hale getirmiş.

Benim aklıma bu filmi izah eden başka bir mazeret gelmedi. Çünkü biraz dramaturji, biraz film bilen kimse böyle bir iş ortaya çıkaramaz.

SEVGİLİ NETFLIX YÖNETCİLERİ, PARTY NASIL GİDİYOR?

Yeni Netflix filmlerini her cuma izliyorum. Çünkü bana 80’lerde video dükkanından film kiraladığımız yılları anımsatıyor. Tüm mahalle videocu dükkanına yeni düşen, en çok kiralanan o filmleri konuşurdu. Herkes adını yazdırır sırasını bekler, kimisi sıra beklemeye sabredemediğinden, kiminin de video oynatıcısı olmadığından gidip arkadaşında izlerdi.

Ama o dönem biz “Elm Sokağı Kabusu”nu kiralayıp izler iki hafta hayranlık ve şaşkınlık içinde konuşurduk. “Gremlinler” videoya ilk düştüğünde aklımızı oynatmıştık. “Evil Dead”, “Top Secret”, “Blood Sport” muhabbetlerimiz ne kadar eğlenceliydi. İşte Netflix’de artık hemen her hafta bir yenisi yayınlanan filmlerin herkes tarafından konuşuluyor olması bana o yılları anımsatıyor.

Ve şimdi ben de bir Netflix filmi öveyim istiyorum ama her hafta kendimi filmin neden tatsız tutsuz olduğunu anlatırken buluyorum. Acaba Netflix yöneticileri bunun farkında mı, yoksa “herkes bizi konuşuyor” diyerek ofisteki çılgın happy hour partilerinde zafer sarhoşluğu mu yaşıyorlar (genelde ikincisi olur) diye kendime soruyorum?

KATİL ZİYA PAŞA YA DA ŞİNASİ OLABİLİR?

Film keşke “Şeytan Prada Giyer” gibi moda dünyasını, “Boogie Nights” gibi porno film evrenini anlatan bir film olmanın üzerine yoğunlaşmakla yetinseydi. Çünkü modern sanat evreni, filmciler tarafından anlatılmaya muhtaç, ilginç, vahşi ve sıkı bir evren.

Film yer yer bu dünya ile dalgasını geçiyor gibi görünse de derdinin bu olduğuna ikna olmak güç.

Filmden; eksperler, küratörler, eleştirmenlerin kibirli ve vahşi dünyasında can çekişen sanat eserlerinin intikamı gibi bir metafor da çıkmıyor, çünkü metafor dediğimiz olgu böyle kör parmak göze biçimde yapılınca metafor olmaktan çıkar.

Filmin geneline ve özellikle de küredeki ölüm sonrası galeride yaşananlara bakınca, bu anlatıdan çıksa çıksa modern sanata çamur atan şöyle bir sonuç çıkabilir mi diye de düşünmedim değil:

“Böyle ortaya karışık, saçma sapan bir film yaptım çünkü modern sanat tabloları ve enstalasyonların da böyle karışık ve saçma sapan olduğunu düşünüyorum. Bu filmimi de mesela Yiğit gibi kendini entelektüel ve zeki sanan ukalalar, zaman ayırıp eni konu inceleyecek, insanlar tartışacak, bu saçmalığa bir anlam biçmeye çalışacaklar, Netlix bunu benden dünya paraya satın alacak, insanlar da abone olup paralar verip izleyecek, tam da modern sanat zırvalıkları, onların alıcıları, galeriler ve eleştirmenler gibi”

İlginç bir mesaj olabilir değil mi? 🙂 Ama bu mesajı verme amacında olduğunu da sanmıyorum çünkü filmin sokak satıcısı finali bize “yani şimdi bu film iki saatin sonunda sanat toplum içindir mi diyor? Katil ya Ziya Paşa ya Şinasi ya da Namık Kemal o zaman ayol” dedirterek kocaman bir kahkaha attırdığı için eleştirinin bu olduğu da şüpheli.

YILDIZ KADRODAN, ÇUVALDIZ FİLM

Film Netflix’le BKM Mutfak oyuncusu misali bir sözleşme yaptığı aşikar olan John Malkovich’den Rene Russo ve Jake Gyllenhaal’a kadar yıldız bir oyuncu kadrosuyla karşımıza çıkıyor. Ancak bu film için; TV ve sinema sektörünün proje sahiplerine ilk sorusu olan “kimler oynayacak?” sorusunun, “kimler oynarsa oynasın içerik problemliyse kimin oynadığının bir önemi yok” gerçeğiyle çarpıştığı bir film demek de çok yerinde olur.

Filmden geriye aklımda kalan fondaki kimi şehir görüntülerinin yeşilde çekilip sonradan bindirildiği bunun da son derece amatörce yapıldığı bir işçilik kalıyor. 21M $ bütçe casta gitmiş anlaşılan. Sanat yönetimi iyi ama modern sanat dünyasını anlatıyorsan o kadarcık da olsun zaten.

Herkese iyi seyirler.

Yiğit Güralp

Twitter adresi: twitter.com/YigitGuralp

Internet adresi: instagram.com/YigitGuralp/

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

error: Korunan İçerik!