tds_thumb_td_300x0
Yiğit Güralp’in Kaleminden: Creed 2 Film İncelemesi

Sevgili Cem abiyle sohbetlerimizden birinde, dönemin gişe rekortmeni G.O.R.A.’nın o yıllarda ne çok yerden yere vurulduğunu ama üzerinden yıllar geçtikçe filmin herkesçe sevilen bir fenomen olduğundan söz etmiştik. Öyle ki bugün tüm ülke G.O.R.A.’nın repliklerini ezbere biliyor ve Cem Yılmaz’ın en iyi filmlerinden biri olduğunu söylüyor. Bunu yaparken de onun yeni filmlerini yerden yere vuruyorlar 🙂

“Rocky” serisinin bazı filmleri için de durum tam olarak böyledir.

1976 yapımı ilk “Rocky” filmi Akademi Ödüllerine tam 10 dalda aday olmuştu. 43 yıl boyunca sürecek uzun bir serinin başlangıcı olduğundan kimsenin haberi olmayan bu ilk film; En İyi Film, En İyi Kurgu, En İyi Aktör dallarında üç Oscar kazanarak otoritelerce övülürken serinin özellikle 80’li yıllardaki devam filmleri aynı otoritelerce yerden yere vuruldu ve avam olarak nitelendirildi.

Soğuk savaş propogandasının ayyuka çıktığı “Rocky IV” ise bu anlamda dayağı en çok yiyen film oldu.

Oysa avam bulunan “Rocky IV”; müzik ve montaj sekans kullanımında serinin önceki filmlerinden devraldığı şablonun limitlerini aşarak en ihtişamlı, seyirciyi en çok gaza getiren “Rocky” filmi olmuştu. Ve zaman içinde bu anlamda büyük bir saygı gördü.

Stallone’un antrenman ve maç sahnelerinin kurgusu ve müzik kullanımı konusunda bir meselesi olduğu ve bu konuya hayli kafa yorduğu ortada.

Sinema çevrelerinde ise en yanlış konuşulan, en karmaşık konu “kurgu konusundaki başarının temelde kime ait olduğu” konusudur. Kurgu; kağıt üzerinde daha en başta stilize biçimde senarist tarafından mı tasarlanmıştır, yönetmenin yapım tasarımcısı ile birlikte story board aşamasında rejisini planlarken kurduğu bir tasarım mıdır, yoksa her şey sona erdikten sonra başlı başına masa başındaki editörün hüneri midir, veya bunların üçünün ya da ikisinin uyumlu ve kolektif bilincinden süzülen bir sonuç mudur? En iyi kurgu ödülleri, editörlere verilirken benim en merak ettiğim konu ödülün hangi kıstaslara göre verildiği ve bu başarının muhatabının tek başına editöre ait olup olmadığıdır. Ödül alan kişiler filmin anlatımına yorum ve dokunuşlarıyla etki eden hünerli editörler midir, yoksa senaryoyu ve yönetmenin rejisini peş peşe dizen sıradan montajcılar mıdır?

“Rocky” filmlerinin başardığı en önemli unsur olan kurgu hüneri ya da bir diğer deyişle “montaj sekanslar”ın DNA’sı  bu yüzden incelenmeye muhtaç görünüyor. Az önce de söylediğim gibi kurguda müzik videosu estetiğinde bir hikaye anlatımı tıpkı çağdaşları Tony ve Ridley Scott kardeşler misali Stallone’un da uzun yıllar kafa yorduğu bir konuydu.

Senaryosunu yazdığı ilk “Rocky” filminde kamera arkasında yönetmen John Avildsen görünüyordu. Bu ilk filmde kurgunun Oscar’a layık görülmesinde Stallone’un payının büyük olduğunu zaman geçtikçe daha iyi anlıyoruz.

Stallone ikinci filmden itibaren yönetmenliği de devraldı ve devamında sinema tarihinin en büyük motivasyon efsanelerinden “Eye of The Tiger” gibi bir şarkı seriye dahil oldu.

“Rocky II”de ilk filmden farklı bir editör ile çalıştı. İlk filmdeki editörün “Rocky” benzeri bir çalışmasının ne 1976’dan önce ne de sonra olmaması dikkat çekiyor. Montaj sekansın ihtişamlı hale gelmeye başladığı “Rocky II”nin editörünün ise sonraki yıllarda benzeri işçilikler sergiliyor olması tutarlı görünüyor. Fakat Stallone’u bu da kesmemiş olacak ki “Rocky III” ve “IV”de istediği ölçüyü nihayet yepyeni iki editör ile tutturuyor. Bu isimlerin de kariyerlerinin devamında benzeri işlere imza attığını görünce resim tamamlanıyor.

Stallone’un en iyi futbol filmlerinden biri kabul edilen “Victory / Zafere Kaçış” filminde de oyunculuk dışında antrenman ve maç sahneleriyle ilgili de rejiye katkıları olduğunu biliyoruz. Ayrıca John Travolta’lı “Cumartesi Gecesi Ateşi” filminin devamı sayılabilecek “Staying A Live” filminin yönetmenliğini yapması da Stallone’nun müzik tutkusunun ve hikaye anlatımında baskın biçimde müziğe yer vermesinin büyük bir kanıtı.

Özetle “Rocky” efsanesini birer motivasyon serisi haline dönüştüren iki mimar vardı. Birisi aktörlüğü, senaristliği ve yönetmenliğiyle Slyvester Stallone diğeri de müziklere imza atan Bill Conti ve şarkılara imza atan Survivor grubu.  

Yani Stallone, “Rocky IV”de nihayet arzuladığı etkiyi yaratabilmiş, uzun yıllar planladığı hikaye anlatım biçiminin meyvesini alabilmiş, bu konuda rüştünü ispat ederek başarılı olmuştu.

Ancak dördüncü filmden sonraki yıllarda Stallone’u hep “ilk Rocky mi daha saygın, diğerleri mi?” konusunda bocalarken gördük. Ve kariyerinin devamında tercihini ilk Rocky’den yana kullandı.

Beşinci filmde yönetmenliği yeniden ilk filmin yönetmenine teslim ederek hayatının hatasını yaptı. Oysa o yönetmen ilk “Rocky”den sonra hiçbir filminde ses getirememiş, bunun üzerine bir bakıma “Rocky” serisinin yürüdüğü yoldan giderek “Karate Kid” serisini yönetmiş, bu seri boyunca da bir anlamda Stallone’un antrenman sahnelerine öykünerek dikiş tutturabilmişti.

Seyirci “Rocky V”in başarısızlığını sineye çekti. Karakter ve aktör yaşlandıkça serinin daha olgun filmlerle devam etmesi de hepimiz tarafından duygusallıkla birlikte taktir gördü.

Ama Drago’nun oğlu ile Creed’in oğlunun karşı karşıya geleceğini ilk duyduğu günden beri klasik Rocky seyircisi tek bir şey bekliyor: “Rocky IV”DEKİ İHTİŞAM!

Ve “Creed 2” bu ihtişamdan yoksun bir film olarak en başta klasik “Rocky” seyircisine ihanet ediyor.

Ertem Eğilmez son demlerinde oğlu ve sevgili ağabeyimiz Ferdi Eğilmez’e “Canım Kardeşim” filmiyle ilgili pişmanlığını dile getirmiş. Arzu Filmin çok sevilen tüm filmleri o dönem otoriteler tarafından avam olarak nitelendiriliyor ve saygı görmüyormuş. Eğilmez “sırf o otoritelere yaranmak için Canım Kardeşim’i yaptım, eğer bugünkü aklım olsa çocuğu filmin sonunda yine öldürürdüm ama en azından TV seyrettirir ve bu dünyaya öyle veda ettirirdim” demiş.

Stallone ve ekip, “Creed 2” ile otoritelere de yaranamadı, vefalı seyircisine de.

Filmi izlerken hep hikaye ayağa kalkacak diye bekliyorsunuz. Film; kontağı çalıştırıp motorun sesini her duyurduğunda, hikaye artık gazı kökleyip akıp gidecek zannediyorsunuz. Ancak kontak anahtarı her çalıştığında motor birkaç dakika içinde stop ediyor. Böylece “Creed 2”de şöyle uzun, şöyle paralel kurgulu, şöyle iyi, şöyle doya doya bir antrenman sahnesi bile izleyemiyorsunuz.

Filmin ağır akan dramatik akslarında da ortada Rocky ve Adrian Balboa ile mahalledeki dostları ve ailesi gibi ilginç bir dünya yok. Ne Adonis Creed ne de eşi efsaneyi devralacak karakterler değil. Bu yeni çiftin aşklarıyla, duygularıyla, varoluş kaygılarıyla empati kurmanız çok güç. Creed’in eşinin ve bebeğinin işitme problemi filmin hikayesiyle bütünleşemiyor. Oysa Creed’in suyun içinde antrenman yapması, eşinin ve bebeğinin dış dünyayı duyamamalarının ne denli zor olduğunu anlamak için seçtiği bir yöntem olarak kurgulansa, hikayenin içindeki hastalık öğesi, boksörün maça hazırlanış felsefesiyle örtüşecek ve bu bile tüyleri diken diken edecek anlara dönüşecek. Film bunu ve nice güzel olabilecek fikri, detayı ıskalıyor.

Yönetmen Drago ailesi ile ilgili çok etkili olabilecek sahneleri oyuncu yönetimindeki beceriksizliği sayesinde sıradan sahnelere dönüştürüyor. Senaryodaki iyi fikirler uygulamada sönük kalıyor. Ivan Drago’nun finalde maçı bitiren hareketi bile müthiş bir hareket olduğu halde, son derece sıradan, tuhaf, etkisiz bir açıdan, heyecansız ve ihtişamsız olarak çekilmiş.

 

Balboa’nın Drago ile yaptığı maçla ilgili söylediği “Drago o maçta içimde sonradan asla onarılamayacak her şeyi kırdı” sözü filmi sırtlayıp götürebilecek müthiş bir cümleyken filmin içinde bu cümleyle örtüşecek detaylar göremiyorsunuz.

Maç boyunca Bill Conti imzalı Rocky filminin müzikleri sanki günahmış gibi azar azar duyuluyor. Tam koltukta o melodileri duyup coşacakken, “bu bir Rocky filmi değil sakin ol” dercesine melodi sona eriyor ve siz de mecburen 30 yıl beklenen bu büyük maçı koltuğunuzda sakince izlemeye devam ediyorsunuz.

Altıncı filmde oğluyla ilişkilerini düzelten Rocky Balboa’nın son iki filmdir neden oğluyla görüşmediği, kanserken bile neden öz oğlunun yanında olmadığı, fena halde film icabı kokuyordu. Filmin sonunda bu mantık hatası nihayet giderilmiş. Rocky’nin torunuyla konuştuğu bir iki cümle filmin en iyi anı, çünkü içinde Adrian var. Ben filmi hep o anıyla hatırlayacağım.

Sizler de izleyin. Bakalım sizler hangi anlarıyla hatırlayacaksınız?

Yiğit Güralp

Twitter Adresi: https://twitter.com/yigitguralp

Instagram Adresi: https://www.instagram.com/yigitguralp/?hl=tr

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

error: Korunan İçerik!