tds_thumb_td_300x0
Yiğit Güralp Yazdı: Altın Küreleri Toplayan Green Book

Pazar akşam üzeri, Ne İzledik yöneticisi kardeşlerime mesaj atıp,  “Bu Gece Green Book ödülleri toplayacak, yazımızı akşamdan hazır mı etsek” demiştim 🙂

Tam da öyle oldu. “Green Book / Yeşil Rehber” dün gece Altın Küre Ödül Gecesine damgasını vurdu.

Daha ilk duyurulduğunda afişiyle bile kalbimi fetheden “Green Book / Yeşil Rehber”i iki hafta önce bir pazar sabahı, sıcak yatağımdan erkenden kalkıp, sinema aşkıyla yollara düşüp, nihayet izleyebilmiştim.

2018’in son günleri, pazar sabahı ilk seanstı, hem de salonun tamamına yakını doluydu. Gece ya da sabah herkesin uyuduğu saatlerde ya da günlerde, böylesine sinema seven bir kitleyle film izlemek beni ekstra mutlu ediyor. Çünkü o saatte her şeyi feda edip gelmiş topluluğun kalitesi de filme katılımı da yüksek oluyor. Kimse arasında konuşmuyor, hışır kuşur mısır semirmiyor, telefonun ışığını gözümüze sokup filme olan ilgimizi dağıtmıyor. Herkes filme konsantre oluyor. Tüm salon, birlikte gülüp, birlikte heyecanlanıyor. Bayram yeri gibi 🙂

Seyirci profili kadar, filmin kendisi de bu mutluluğumu beşe katladı.

Daima gülümseyerek, bolca gülerek ve arada kahkahalar patlatmaktan kendimizi alıkoyamadan izledik “Yeşil Rehber”i.

Hani; “artık yapmıyorlar böyle filmler” dediğimiz filmler var ya, öyle bir film “Green Book/Yeşil Rehber”.

Şimdi aranızda “afro amerikan ırkçılığı filmlerini mi artık yapmıyorlar diyorsun Yiğit, saçmalama” diyenler olacaktır. Elbette her yıl bu konseptte filmler yapılıyor. Ama bu filmden aldığım tadı en son 80lerde “RainMan / Yağmur Adam”ı izlerken almıştım. Ya da Robert Zemeckis’in ilk dönem filmlerinde yakalanabilen bir tat bu.

Viggo Mortensen İtalyan göçmeni hıyar aile babası rolünde döktürüyor. Komedi performansıyla kendine hayran bırakıyor. Eşiyle arasındaki kimyanın bir benzerini en son Rocky Balboa ile eşi Adrian karakterleri arasında izlemiştim, yine o tadı aldım.

Mahershala Ali’nin hayat verdiği sıra dışı karakter ise klişe siyah/beyaz çatışmasını her açıdan ters yüz ediyor. Çünkü film ilk bakışta ırkçılık üzerine bir film gibi görünse de aslen merkezine burjuva ve avam arasındaki sınıf farkını oturtuyor ve bu iki ayrı tabakadaki siyah ile beyazın yerlerini aslen tam da bu anlamda değiştiriyor.

Müthiş bir yeteneğe, bir dehaya sahip olabilirsiniz, bu yetenek sizi üst bir sınıfta, daha yüksek tabakada, konforlu bir yaşam sürme ayrıcalığına da yükseltebilir, ama filmde de söylendiği üzere “Deha yeterli değildir, insanların kalbini değiştirmek için cesaret gerekir”

İşte böyle güzel alt metinler üzerine kurulan güzel bir film “Green Book” ve ben güzel bir film izlediğim zaman onu sevdiğim insanlarla bir an önce paylaşmak isterim. Bu filmi de o gün sosyal medya hesaplarımdan hemen paylaştım. Ayrıca filme gittiğimi gören herkesin “filmi izlediği ve çok sevdiğine” dair mesajlar da aldım.

Peki herkes izledi ise neden diğer çok konuşulan filmler kadar konuşulmadı bu film?

Mesela siz, siz neden hala izlemediniz?

Filmin ülke genelinde sadece 17 bin kişi tarafından izlendiğini duyduğumda, bu “bir skandal” demiştim.  Film bol bol ödül alacaktır, o zaman “aa öyle bir film mi var” diye sorulmaya başlanır demiştim.

Peki sıkıntı nerede? Ortalıkta sıkça gezen “iyi filmler ülkemizde izlenmiyor?” cümlesinden bana fenalık geldi. Buna katılmak mümkün değil.

“Bohemian Rhapsody”i 2018’de sadece ülkemizde, hayli de mütevazı salon sayısıyla yarım milyonu aşkın seyirci izledi ki bu çok iyi bir rakamdır. Film tek tük salonlarda olsa da haftalardır da vizyonda kalmaya devam ediyor.

Kişisel / öznel filmlerin hazmı zordur, tüm dünyada diğerlerine göre daha az seyirciyle buluşurlar. “Tüm-Dün-Ya-Da”!

Örnekse “Roma” iyi bir film ama öznel bir film, bu yüzden ülkemizde de az izlendi. Bu çok doğal. “Bohemian Rhapsody” ise seyir zevki yüksek, tempolu, daha geniş bir kitleye hitap edebilen bir başka iyi film. Ve çok izlenmesi çok doğal.

Ama “Green Book / Yeşil Rehber” gibi seyir zevki yüksek, akıcı, tempolu, pozitif, iyi hissettiren bir filmin az izlenmesi, işte burada bir tutarsızlık var. Bunu da seyircinin kabahatinden çok seyircinin filmden habersizliğiyle açıklayabiliriz. Yani filmin ithalatını yapan firmanın heyecansızlığı, filme kendinin bile inanmayışı ve ülkemizde yeterince pazarlayamamasından kaynaklanan bir sonuç.

Bu yüzden “iyi filmler izlenmiyor” muhabbeti, her seferinde bilgiden yoksun bir geyik muhabbeti olmaktan öteye geçemiyor.

Şimdi filmin basiretsiz dağıtımcısı filmi yeniden pazarlayacak mı bakalım?

Mısır öven, kaliteyi yükseltme arzusu içinde olduklarını söyleyen zincirler bu bol ödüllü filme salonlarında daha çok yer verecekler mi acaba? Siz siz olun bir an önce gidin ve filmi sinemada görün.

Son olarak Altın Küre gecesine genel bir bakış atıp noktalayalım.

Sinemaya gönül verenler, sinemaya kafa yoranlar için yine sürprizsiz bir Altın Küre gecesi oldu. 2018’de izleyip, beğenip, yazıp çizdiğimiz tüm filmler tam da hak ettiği dallarda karşılığını buldu.️

Bol bol ödül dilediğim ve “bu filmi ülkede 17 bin kişinin izlemiş olması skandal, bütün ödülleri toplar bu yıl, herkes o zaman aa öyle bi film mi var demeye başlar” dediğim Green Book 5 adaylıktan 3’ünde ödüle layık görülerek gecenin lideri oldu.

– En İyi Senaryo

– En İyi Film / Komedi veya Müzikal

– En İyi Yardımcı Aktör: Mahershala Ali

“Bunun nesi başyapıt?” tartışmalarından “film yapmamış seyircinin empati kurmakta zorlanacağı bir başyapıt” diyerek uzak durduğum “Roma” tam iki ödül aldı.

– En İyi Yabancı Dilde Film

– En İyi Yönetmen: (doğal olarak başyapıtın yönetmeni)  Alfonso Cúaron

“Sinema hayatı kopyalama becerisidir, bu da bu hüner konusunda mükemmel bir işçilik” diyerek, “film olmamış” diyenlere hayli sitem ettiğim “Bohemian Rhapsody” de iki ödül aldı.

– En İyi Film / Drama

– Ve Freddy’e benzemiyor denilen #RamiMalek En İyi Aktör ödüllerini aldı.

We Are The Champions My Friend 🙂

Tüm ödülleri toplar denilen  “A Star Is Born / Bir Yıldız Doğuyor” için, “alsa alsa en iyi şarkıyı alır çünkü filmin sevilebilir olmasının en güçlü yönü şarkı sözleri özellikle de #Shallow” demiştim. #Shallow en iyi şarkı ödülünü aldı

– En İyi Şarkı: Shallow

(Film başka ödül alamadı)

Müziklerini öve öve bitiremediğim, La La Land’in müzikleriyle özdeşleşmesini ve aynı ekibin elinden çıkmasını zekice bulduğum, enstrüman olarak theremin ve h-arp uyumunun çok yakıştığı  “First Man” de tek ödülünü yine bu dalda aldı.

– En İyi Müzik: First Man

“Tüm Spider Man filmlerinden daha iyi” dediğimiz ama Türkiye’de ciddiye alınmayan, çoğu insanın filmi çok övmekle suçlandığı  “Spider Man In To The Verse” ise diğer adayların arasından sıyrılarak ödülünü aldı.

– En İyi Animasyon: “Spider Man In To The Verse”

Dizi izlemediğimi, başı sonu belirsiz bir şeye saatler ayırmayı sevmediğimi hep söylerim. Bu yıl sadece başı sonu belli ve usta yıldızların gövde gösterisi olan Netflix dizisi “The Kominsky Method”u izlemiş, herkese de önermiştim.

O da

– En İyi Komedi Dizisi

– En İyi Aktör (Michael Douglas) ödüllerini topladı.

Şimdi Şubat 2019 sonuna kadar ülkemizde daha yeni yeni gösterime girecek olan Oscar sezonu filmlerini sinemalarda izleyeceğiz ve o Oscar gecesini de heyecanla bekleyeceğiz. Yıl sonu balosu gibi eğlenceli organizasyonlar bunlar.

Herkese eğlenceli ve iyi haftalar!

Yiğit Güralp

Twitter Adresi: twitter.com/yigitguralp

Instagram Adresi: instagram.com/yigitguralp

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

error: Korunan İçerik!