Yeni Sezon Öncesi: Sultan Ana’yı Neden Sevemedik?

33 bölüm boyunca severek izlenen dizi Çukur’un annesi, Koçova’lıların kraliçesi Sultan’ı seyirci genel olarak hiç sevmedi. Ben de bu gruba başından beri dahil olan biri olarak bu konudaki gerekçelerimi sizlerle paylaşmak istiyorum.
    Öncelikle Perihan Savaş’a olan saygımız büyük. Ancak canlandırdığı karaktere gelince; değil saygı, zerresi dahi kalmıyor insanda.


    
 Taa ilk bölümlere gidecek olursak.. Ev ahalisine baskı kurmuş, her hareketlerine karışan, tuhaf tuhaf alışkanlıklara sahip, son derece ilkel bir hayat tarzı sürdüren bir kadın görüyoruz.

Kimse o onay vermeden konuşamaz, o ne iş verirse onlar yapılır ve ne derse odur. Gelinler torunlar makyaj yapamaz hatta takı bile takamaz. Neden ? Çünkü Sultan hanım o kadar mal varlığın içinde en ufak istekleri bile gerçekleştirmeyi kibirlenmek ve gösteriş sayar. Kocasının Selim’in araba hevesine olan çirkin tepkisinin on katını, sürekli her konuda evin kadınlarına verir.


  
Okula giden çocuklar kimseyle konuşamaz, babaannenin saçma kurallarından biridir çünkü bu. Arkadaşsız, sohbetsiz büyür gider insanlar. Tastamam boğucu, sıkıcı bir hayat sürüp giderler. Davulun sesi uzaktan hoş gelir. Herkes özenir onların hayatına ama içerisi zindandan farksızdır.


  

Gelinlerin en özeline, yatak odalarına kadar karışır Sultan ana. İzlerken bana sinir krizi geçirten sahnelerden biri de buydu. Böyle insanlar gerçekten var mı, hâla yaşıyorlar mı inanın bilmiyorum ama asla tahammül edemeyeceğim bir görüntüydü. İzinsiz insanların yaşam alanına girmek, ne giyeceğine ne yapacağına karışmak kimin haddine ? Koçova geleneğiymiş güya. Peh! Yemişim geleneği göreneği. Olmaz olsun böyle alışkanlıklar.


 Olayların bu duruma gelmesinde elbette erkeklerin gerek saygı gerek baskıdan ses çıkaramamalarının da etkisi var elbette. Ama onların da elinden bir şey gelmemiş. Biri işlerle oyalanıp karısını aldatmış, öbürünün zaten derdi başından aşkın. Zavallı Yamaç bu saçmalıklara tahammül edemeyip terk etmiş zaten aileyi de, adetleri de. Böyle korkunç bir yaşam tarzına zamanında en doğru tepkiyi o vermiş fikrimce.
   

Bu kadarla bitmiyor. Hesapta -bize gösterilen kadarıyla– koskoca bir mahalleye “anne” olmuş bir kadın kendi öz oğlunu sevmekten, ona saygı duymaktan aciz. Selim’e asla hak ettiği şefkati ve ilgiyi göstermediğinden onun birçok hataya düşmesinin başlıca sebeplerinden biridir Sultan. Sürekli hakaret, aşağılama, ezme.. Taş olsa çatlardı. Aile aile diye zırvalayan herkesi gördük bu dizide. Herkes kötüleyip durduğu günahın suçlusu. Başta da bu kadın ve kocası. Şimdilik bu kısma mola veriyorum ama daha sonra mutlaka değineceğim. İçim içimi yer çünkü.

   Bu hükümdar tavırları yeni gelinimiz Sena gelince biraz hasar görmüştü. Çok da hoşuma gitmişti o sahneler benim. Odasının kapısında dikilen kayınvalidesine içeri girmesi için müsaade etmeyen, korkusuzca konuşup hareket eden Sena’yı seviyordum. “Suyu bulandırma!” diyordu Sultan ona. Ama olan olmuştu çoktan. İyi ki de oldu. Zaten sonrasında hareketleri yumuşamış bir kadın ve değişmiş bir düzen gördük bi süre. Gerçi bu dizideki diğer karakterlerin başına gelen senarist bıkmışlığından kaynaklı süreklilik bozulması mı yoksa karakter evrilmesi mi bilemiyorum. Nedendi, nasıl oldu onu da tam anlayamadık ama rahatsız değiliz. Torununun saçını koyun kırpar gibi kesen ruh hastası birindense, en genç gelinine boyun eğmek zorunda kalan biri daha az kusurlu benim gözümde.


   Gerçi Sultan ana’nın marifetleri bu kadar değil. Kendi bencilliği, yersiz egosu ve aptal fikirleri için binbir zorluk içerisinde afallamış, kendini kaybetmiş ve gözü dönmeye hazır Yamaç oğlundan katil olmasını istemesi var mesela. Hoş Yamaç’ın bu mevzuları bir değil iki değil ama annesinden böyle emir almak, hem de duygu sömürüsü ve tehditler eşliğinde çok daha kötü..

Sütümü helal etmem sana!”  Etmessen etme..


 
Son olarak zurnanın zırt dediği yere yani en mühim meseleye geldik.
Bu kadının bu zalimliği, bu kalpsizliği yıllar öncesine dayanıyor. Mihriban oğlu Salih’i babasından saklayıp bilinmedik diyarlara göndermesiyle.. Dünya sadece ondan ve onun -sözde- sevdiklerinden ibaretmişçesine ufacık masum bir yavruyu sahipsiz bırakan bir cadı o.

 Üstelik yıllar sonra ortaya çıktığında küstah küstah kendini savunacak kadar da korkunç.

Hayatını kararttığı o çocuk onun canını kurtarır ama bi önemi yoktur.

İyi izleyin! Böylesi masallarda bile yok çünkü. Ne prensesi zehirleyen büyücü ne de insanları ezen dev..

 *******************
Sultan Koçovalı’nın kabahatleri saymakla bitmez. Ama benden bu kadar. Vallahi keyfim kaçtı, sinirlerim bozuldu anlatırken. Daha fazlasına tahammül edecek mecalim yok şimdilik. Umarım fikirlerimiz benzer yöndedir. Henüz sevenle karşılaşmadım ancak eğer aranızda varsa beni haksız bulan, düşüncelerini öğrenmek isterim. Dilediğiniz gibi buraya veya twitter hesabımızdaki tweetin altına yorum bırakabilirsiniz.

     Sevgiler