tds_thumb_td_300x0
Yaşamayanlar İlk İki Bölüm: Sonsuzluğun Ölümü

İlk yayımlandığı gece izlemek istiyordum ama nasip olmadı ve bu zamana kaldı izlemek. Dolayısıyla her ne kadar spoiler yememek için uğraşsam da izleyenlerin sosyal medya yorumlarına maruz kaldım. Çoğu olumsuzdu. Zamanın en iyi vampir yapımlarıyla karşılaştırmaya kalkmışlar, e o karşılaştırmanın sonucu da malumunuz.

Oysa bir ilki gerçekleştirmeye cesaret ettikleri için takdiri hak ediyorlardı. İlkler her daim zordur. Eleştiri kaçınılmazdır, asıl başarı kendini geliştirecek eleştirileri kabul edip ötesini takmamaktan gelir günümüz Türkiye’sinde. Çünkü ilk öne çıkan taşlanmaya mâhkumdur. Tüm taşları o yer ki ondan sonra gelecek olanlar rahat ilerleyebilsinler. Yabancı sektörde bu kadar iyi vampir dizileri varken yerli bir vampir dizisi çekmek ciddi cesaret istiyordu. Bu cesareti gösterip ilk olarak taşlanmayı gòze aldıkları için kutluyorum tüm ekibi.

Saydığım nedenlerden dolayı elimden geldiğince önyargısız bir şekilde açtım ilk bölümü. Fragmanlardan ilk izlenimim Selma Ergeç hariç tüm ekibin görüntü olarak vampir ve karanlık dünya insanı profiline uyduğu yönündeydi. Selma Ergeç’i çok severim, yüzü çok masum gelir bana. Ses tonu dinginlik vericidir. Bu sebepten afişteki duruşu bile çok yapay gelmişti bana. “Sen masumiyeti simgeliyorsun, nasıl vampir olursun?” dedim görünce.

Ama Karmen olarak beni ziyadesiyle yanılttı. Direk kan emen yönünü değil de gizli işler çeviren zeki kadın yönünü görmemizin bunda büyük etkisi var şüphesiz. Ses tonu da duruşu da hiç rahatsız etmedi beni izlerken. Zerre yapaylık yoktu. Cuk oturmuş rolüne.

Beni asıl şaşırtan Elçin Sangu oldu. Dizi ile ismi ilk geçtiği anda beyaz teni ve kızıl saçlarıyla bu vampir rolüne cuk oturduğunu düşünmüştüm. Görüntü olarak hâlen aynı fikirdeyim ama karakterinin vampir tarafını canlandırırken sesini kalınlaştırma çabası çok yapay geldi. Bir türlü tam adapte olamadım. Büyük ihtimalle vampir olmadan önceki ve sonraki hâlinin farklılığını vurgulamak adına böyle bir yol izledi ama keşke diğer oyuncular gibi normal sesini kullansaydı demekten kendimi alamadım izlerken. Sesimize duygusuzluk katmak için illa onu kalınlaştırmamız gerekmez. Misal Selma Ergeç o yumuşak ses tonuna öyle bir ton katmış ki yapay bir hava vermeden o soğukluğu hissettirebildi bana.

Ama ses tonunu kalınlaştırma çabası haricinde gözüme batan başka bir durumu olmadı. Görüntü olarak gerçekten tam bir vampir olmuş. Bakışları olsun hareketleri olsun o karakteri hissettim. Vampir olmadan önceki hâllerini de daha bir keyifle seyrettim çünkü bu zamana kadar tanıdığımız bildiğimiz hâlini izledik. İşte başta anlattığım şey tam olarak da buradan başlıyor. Farklılık yaratmak cesaret istiyor çünkü insanlar psikolojik olarak alıştıkları şartlar değiştiğinde rahatsız olurlar. İlk zamanlarımızdan kalan bir iç güdü belki de. Ortamın ne kadar çok değişirse hayatta kalma ihtimalin o kadar azalır. Bu yüzden bir farklılık gördüğümüzde yadırgıyor ve rahatsız hissediyoruz.

Çok derinlere dalmadan Dmitry’e geçeyim. Kerem Bursin’i ilk gördüğüm zaman tamam dedim, daha iyisini bulamazlardı. O cool tavır, soğuk bakışlar… Tam bir vampir adam. Karanlık dünyanın kralı. Yanılmadım. Gerçekten çok iyi giyinmiş rolü. Dizideki çoğu sahne beni korkutmaktan öte midemi bulandırdı ama onun sahnelerinde gerçekten duyguyu hissettim ve gece vakti izlediğim için de kâbus göreceğim diye korkuma gözlerimi kapattım. Evet gerçekten yaptım bunu. Tebrikler Kerem. Başarılarının devamını diliyorum. Bu dizinin en gerçek en sahi tarafısın.

Numel… Evet şu an dizide en rahat izlediğim karakter o. Birkan Sokullu’yu iyi rollerde izlemeyi seviyorum. Yumuşak bir ses tonu ve yumuşak bakışlar çok iyi gidiyor ona. Dizide o zindanda kendisine ninni söyleyen ve samanlardan bir oyuncak adam yapan Mia’yı koruma görevini üstlenmiş. Besbelli ona sadece aklını değil gönlünü de vermiş. Mia Dmitry’e aşık olacak gibi ama Numel’le de bir hikâyeleri olsun isterdim.

Ölümsüzlüğün en büyük ölüm olduğunu gördüm onun gözlerinde. Ölümsüz olmak hiç bitmeyen bir cehennem hayatını kabullenmektir. Sevdiklerin birer birer ölürken sen onlarla ruhunu gömer ama bedeninden kurtulamazsın bir türlü. Zamanında aşık olduğu kadının şimdi anne rolünü üstlenmesi, çok yakında karısı ve çocukları gibi onu da kaybedecek olması bunun en büyük örneği. Ölümsüzlük bir lanettir. Ve bu lanetten güzel yüreğini koruyabilmiş olması onu daha da bir sevilesi yapıyor gözümde. Dizinin gergin müziğinden daraldıkça onun sahnelerinde nefes aldım resmen. Hep orada güzel güzel dur olur mu? Dmirty ile asıl düşmanlığının nedenini henüz bilemiyorum ama sen ona uyma olur mu annem? Teşekkürler.

Nilperi Şahinkaya da Melisa rolünde çok iyi olmuş. Zaten öyle duru bir oyunculuğu var ki canlandırdığı karakter iyi de olsa kötü de olsa sırıtmıyor üzerinde. Dmirty ile Mia arasındaki elektriklenmeden duyduğu rahatsızlığı ve Dmitry’i kaybetme korkusunu daha ilk sahneden anladık. Karakterin gelişimini izleyip göreceğiz.

Avcılar tarafına geçtiğimizde Zehra ve Sercan karakterlerini sevdim. Şişman da sempatimi kazandı ama yerli yersiz demeden aşırı küfür kullanılmasından rahatsız oldum. İki laflarından biri küfür ve argoydu. Fazla zorlama geldi. Edilen küfürlerin de bir anlamı var, her duruma aynısını sallarsan böyle rahatsız edici olur işte. Oyuncuların ağızlarına da yakışmamıştı bu yüzden ilk bölümde bir alışana kadar her konuştuklarında suratımı buruşturdum.

Kulağım biraz alışıp bu durumu bana normalleştirince hikâyelerine daldım. Şüphesiz hepsinin ayrı bir hikâyesi var. Sekiz bölümde ne kadarını izleriz bilemiyorum ama özellikle Sercan’ın hikâyesini çok merak ediyorum. Annesinin yanına gidememesi, normal hayattan kopup böyle bir hayatı seçmesi… Bunların hepsinin elbette bir nedeni var. Bölümler ilerledikçe göreceğiz. Bu arada sonda çocuğun ölmemiş olmasına sevindim. Umarım sonu iyi olur.

Dizide mantık hataları ve zorlama, gereksiz bir sürü sahne vardı. Modern bir internet dizisi yapmanın seks ve küfürden prim yapmak anlamına gelmediği bir anlaşılsa keşke. İşleyecekseniz de normalleştirerek, hikâyeye/karaktere yedirerek işleyin. İzleyiciyi yarattığınız gerçekliğe inandıramazsanız kalıcı bir başarı sağlamanız zor.

Bu tarz eleştiri listesi uzar gider ama ben devam ettirmeyeceğim. Çok biliyorsan gel daha iyisini kendin yap derler insana değil mi? Şüphesiz de çok haklı olurlar. Elini taşın altına koymak zordur. Bu yüzden ilk denemenin günâhı olmaz diyerek hoş görüyorum hataları. İzlerken sıkılmadığım bir işti. Emeklere sağlık. Acımasız eleştiren kesimin yorumlarına bakıp da kırılmasın hevesiniz. Bu memlekette yeter ki cesur insanlar daim olsun evelAllah çok daha da güzelleri çekilir.

Yolunuz açık, izlenmeniz bol olsun.

Ölümün kıymetini bilmeniz dileğiyle…

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

error: Korunan İçerik!