Robert Duvall ve Robert Downey Jr’ın başrolünü paylatığı 2014 yapımı The Judge (Yargıç), adalet ve hukuk üzerine kurulu bi film gibi görünse de aslında Yargıç bir baba ile onun isyankar avukat oğlu üzerinden bir aile dramasına da sürüklüyor bizi. İki buçuk saat süren, süresinin hakkını sonuna kadar veren müthiş klaslıkla bir film diyebilirim the Judge için.
Filmin konusundan bahsedecek olursak, annesinin ölüm haberini aldıktan sonra büyüdüğü kasabaya dönen avukat Hank Palmer, aynı gün yargıç olan babasının bir kazaya karışması nedeniyle pek de sevmediği kasabasında ailesi ile birlikte kalmak zorunda kalır. Mahkeme süresince iki kardeşi ve babası ile aynı evde kalan Hank, bu süreçte ailesi ile geçmiş üzerine birtakım yüzleşmeler de yaşar. Filmin bu anlamda bizdeki Babam ve Oğlum filmi ile fazlasıyla benzediğini söylemek de mümkün. Hatırlarsınız Babam ve Oğlum’da da büyüdüğü Ege kasabasını terk eden evin isyankar oğlu ve babasının bir daha görüşmemesi üzerine kurulu bir hikaye vardı. Ta ki hastalanıp, oğlu Deniz ile birlikte eve dönmesine kadar. Burada da aynı şekilde evi terk etmiş olan Hank’i izliyoruz. Tek fark burada hasta olan Hank değil babası. Hank’in kızının olması, babasının Hank’i görmezden gelirken torununu çok sevmesi ve torunu ile çok güzel ilişki kurması da Babam ve Oğlum filmini anımsatıyordu… Hank’in abisi ile olan ilişkisi de yine aynı şekilde akla bizdekini getiriyordu. Aile içi drama sahneleri benzerdi diyelim özetle. Bunun yanı sıra Babam ve Oğlum’un politik yanı 80 darbesinden gelirken, The Judge filmi bu yanını mahkeme sahnelerinden alıyor. Yargıç bir baba ve avukat oğlu üzerinden adalet kavramı sıklıkla ele alınıyor.
Filmde en etkileyici repliklerden biri şüphesiz, oğunun babasına ”Beni tutmaya paran yetmez.” demesiydi ki, filmin başındaki ”Masum insanların bana parası yetmez” sözü de aynı derecede etkileyiciydi. Hank, kariyeri parlak bir avukat ve şehirde kimi zaman şeytanın avukatlığını da yapıyor ama bunu pek de kafaya takmıyor. Yargıç olan babası için ise bu durum kabul edilemez. O daha küçük bir kasabaya göre yargıçlık yapıyor. İkisinin de hataları var gibi duruyor. Çünkü biri yargıda bulunurken ”gelenekleri” göz ardı edemiyor, şehirdeki ise vicdanını işin dışında tamamen tutuyor gibi görünüyor. İkisinin de bir ayarı yok gibi hissettiriyor film.
Filmin baba-oğul yüzleşmelerinin yanında en can alıcı kısmı bana göre mahkeme sahneleriydi. Yargıç Joseph, yıllar önce bir davada duygusal davranarak suçluyu serbest bırakmış ama bu durum korkunç bir şekilde sonuçlanmış. Eşini gömdüğü gün, suçlu olduğu halde serbest bıraktığı adama araba ile çarparak onu öldürüyor ya da en azından olay bu şekilde görünüyor ama böyle bir şey yapıp yapmadığını hastalığından ötürü hatırlayamıyor. Mahkeme, Joseph’in, o adama çarpıp çarpmadığını sonrasında ise kasıt olup olmadığını araştırmaya çalışıyor. Hank ise, zor da olsa babasını ikna ediyor ve beğenmediği oğlu babasının avukatlığını yapmaya başlıyor.
Mahkeme sahnelerindeki o zekice diyaloglar, soru cevaplar ve yüzleşmeler bana Al Pacino’lu ”Kadın Kokusu” filminden beri bu kadar iyi mahkeme sahneleri izlememiştim dedirten cinstendi.
Filmdeki enfes performanslara da değinmemek olmaz; Robert Duvall bu film ile en iyi yardımcı erkek oyuncu dalında Oscar’a ve Altın Küre’ye aday gösterilmiş. Film ayrıca; En İyi Özgün Müzik Satellite Ödülü’ne de aday olmuştur. Filmin sonunda çalan Coldplay’in The Scientsit şarkısı da hala kulaklarımda…
Ve tabii Robert Downey JR’ın göz dolduran oyunculuğundan da bahsetmemek olmaz. Ayrıca bu film Robert Downey Jr ve eşi Susan Downey’nin kurdukları yapım şirketi Team Downey’den çıkan ilk film olma özelliği de taşımaktadır.
Filmde tek hoşuma gitmeyen yan ise aile içi dramaları izlerken araya çok da anlam veremediğim şekilde sıkıştırılan bir ensest hikaye, insanı izlerken biraz rahatsız ediyor. Filmde zaten o kadar çok hikaye vardı ki ayrı ayrı işlenen, bir de bu ağır konuyu sıkıştırmaya gerek var mıydı bilmiyorum. Bunun haricinde çok başarılı bir filmdi, kesinlikle önerilir.