That’s What She Said: The Office Nasıl bir dizi?

The Office, Friends gibi adını altın harflerle televizyona ve IMDb listelerine kazımış olan kült bir komedi dizisi. Brooklyn 99 ve The Good Place dizilerinde de imzası olan Michael Schur’un da yaratıcıları arasında yer aldığı The Office dizisini bu kadar başarılı kılan ne? The Office nasıl bir dizi?

The Office’in en büyük farkını kendimce özetlemek istersem bana göre bu dizinin neden efsane olduğunu son sezona gelince daha iyi anlıyorsunuz. Nasıl mı? Dizinin en büyük orijinalliği karakterlerin kameraya bakıp verdiği röportajlar. Ne düşündüklerini, anılarını, ne hissettiklerini kameraya yorumluyorlar. Sadece bununla da kalmıyorlar, The Office tamamı belgesel çekimli bir komedi dizisi. Ofis hayatındaki her şeyi ve iş ilişkilerini, dostluklarını, aşklarını kısaca bir ofise dair her şeyi konu alıyor.

Süresi 22 dakika ancak 40 dakikalık birçok bölümle karşılaşabiliyorsunuz. Bir de çoğu bilindik sitcomdan farklı olarak The Office’de gülme efekti duymuyorsunuz.

Bir komedi dizisine göre çok iyi kurguya ve karakter gelişimlerine sahip bir dizi. Bu nedenle üst üste 40 dakikalık bölümlerle karşılaşabilirsiniz The Office izlerken.

Belgesel çekim olması ve röportajlar çoğu zaman dizide en çok güldüğünüz yerler olacak. Henüz izlemediyseniz sizi tam moodluk bir dizi bekliyor. Hayatımın tamamını The Office screen shootlarıyla geçirebilirim şahsen. 🙂

Steve Carell bana göre dizinin en büyük yıldızı. Tüm oyuncular çok başarılı olsa da Michael Scott ile dizi bambaşka bir çıtaya taşınmış bence.

Öyle ki Steve Carell, Michael’in karakter gelişiminin artık tamamlandığı gerekçesiyle 7. sezon finalinde diziden ayrıldığında bundan etkilenmemek imkansız bir hal alıyor. Son iki sezonu Mizhael özlemiyle biraz ittire kattıra izleseniz de 9. (son sezonuyla) dizi biraz daha toparlanıyor.

İyi Bilgi: Steve Carell’dan sonra diziye Doctor Who’da Donna Noble karakteriyle gönlümüzü fetheden Catherine Tate dahil oluyor. 🙂

Office deyince ofis aşkı olmadan olur mu? İlk sezonlar diziye alışmak biraz zaman istiyor çünkü The Office, ofansif mizaha sahip. Üstelik iş ortamı olduğu üstüne bir de belgesel çekim olduğu için dizi başlangıçta alışılmışın dışında duruyor hatta kimisine göre itici bile gelebiliyor ama diziye alıştıkça özellikle de 3. sezondan itibaren her şey bambaşka bir hal alıyor. 👌 Ancak ilk sezonlarda Jim ve Pam’in ofis aşkı dizi için fazlasıyla bağlayıcı bir etken diyebilirim.

Pam ve Jim dizinin Michael’dan sonra en sevdiğim ikilisiydi. Ofisin en gençlerinden olan bu ikili tam olarak ofis muzurları. 🙂 Herkesle ve her şeyle alay edip hatta şaka yapan ikilinin adeta kendi aralarında kurdukları bir dil var ama bu uyumlarına rağmen Pam’in ilk sezonlar fabrikadan başka bir adamla nişanlı olması bir süre işleri bozuyor. Jim başarılı bir satışçı, Pam ise kalbi ressam olmakta kalmış bir resepsiyonist. Pam’in Jim’le aşkı kadar güzel bir şey daha varsa Michael ile zamanla gelişen dostluğu. Michael’in, Pam’in sergisine giden tek kişi olduğunu ve orada satın aldığı resmin finalde bile ofisin duvarında asılı olduğunu biliyor muydunuz? ❤️

Ofis’in en gıcık ama dizinin en komik karakterinden biri olan Dwight’tan bahsetmemek olmaz. Dwight ile Jim sezonlarca birbirlerinden nefret ediyor gibi görünseler de son sezonlarda kurdukları dostluk bambaşkaydı.

The Office’in en ilgi çekici yanlarından biri kesinlikle karakter gelişimleri. Zamanla hepsi arasında öyle bir bağ oluşuyor ki siz de o ofisin bir parçası gibi hissediyorsunuz. Kesinlikle gülme hatta aşık olma garantili bir dizi!