tds_thumb_td_300x0
İşte Sherlock Holmes’ün Arkasındaki Asıl Hikaye

Yıllardır her yönüyle gölümüzü fethetmeyi başaran Sherlock Holmes’ün arkasında yatan asıl hikaye, Arka Kapak Dergisi Ocak 2018 sayısında şöyle anlatıldı;

…Sherlock Holmes karakterinin kimden esinlenildiği konusuna gelinecek olursa da bu kurgu karakterin çıkış noktası, Arthur Conan Doyle’un tıp fakültesinde okurken kendisinden ders aldığı Profesör Joseph Bell’dir

Elbette Joseph Bell dedektif değildir, ancak Doyle onun hastalıkları teşhis ederken kullandığı yöntemleri bir dedektifin kullanabileceği yöntemlere oldukça benzetir. Yazar, tıp eğitimi aldığı Bell’den çok etkilenir ve meşhur karakterinin kurgusunu ondan ilham alarak inşa eder.

Peki Sherlock Holmes ile alakalı yazılanlar bu kadarla mı sınırlı? Tabi ki de hayır. Dergide Esad Baki Koç’un yazmış olduğu ”Polisiye Romanın ‘Kültü’: Sherlock Holmes” adlı yazısında, Doyle’un Holmes karakterini nasıl oluşturuğunu şöyle dile getirmiş;

…Batı’da, 19. yüzyılda sanayileşme ve kentleşmenin olağandışı yükseliğine paralel olarak artış gösteren cinayet ve suç olguları bir edebi tür olarak romanda da benzer konuların işlenmesine zemin hazırlamıştır. Aynı kaygılarla polisiye türünde eser veren Conan Doyle, Sherlock Holmes karakterini oluştururken büyük oranda Poe’nun Morg Sokağı Cinayeti‘ndeki dedektif Dupin’e öykünmüştür. Dupin’in okuru büyüleyen pozitivist, akılcı ve gözleme dayalı yeteneği birçok açıdan Sherlock Holmes‘de de görülür. Ancak Doyle, Pou’nun Dupin’ini ve yine Emile Gaboriau’nun Müfettiş Lacoq’unu beğenmez. Doyle, Sherlock Holmes’ün ilk göründüğü hikâyede, adı geçen iki dedektifi de bizzat Holmes’ün ağzıdan ‘zavallı ve beceriksiz’ olarak küçümser. Kızıl Dosya* adlı öyküde Sherlock Holmes, Poe’nun dedektifi Dupin için şunları söyler: ‘Siz beni şu Dupin’e benzetirken övdüğünüzü sanıyorsunuz herhalde. Oysa bana kalırsa beceriksizin teki. Arkadaşının aklından geçenleri tesadüfi bir söze dayanarak üç aşağı beş yukarı on beş dakikada okuyuvermesi, insana dâhiyane gelse de aslında çok üstünkörü, üstelik gösterişçi. Elbette yetenekli bir analizciymiş, ama Poe’nun sandığı gibi bir fenomen değil.’ Sherlock Holmes, aynı şekilde Müfettiş Lecoq’u ise şöyle alaysar: ‘Lecoq beceriksiz bir zavallı. Övünebilecek tek özelliği enerjisiydi. Çözmeye çalıştığı sorun, bilinmeyen bir mahkûmdu. Ben olsam yirmi dört saatte çözerdim meseleyi. Lecoq’un bunu başarması için ise altı ay gerekti. Dedektiflerin kaçınması gereken davranışları örneklemesi açısından ders kitabı olarak okutulmalı.’

Şimdi gelin, bir de İnci Aksu’nun ”Sherlock Holmes’ün Bir Süper-Kahraman Olarak Portresi” adlı yazasında ki ‘Kurgunun Dehası ve Kaprisleri’ bölümünde yazmış olduklarına bakalım;

Sir Doyle’un Holmes karakterini, Edinburgh Üniversitesi’ndeki hocası Joseph Bell’den esinlenerek yarattığını biliyoruz. Bell, analiz ve delile dayalı tıp alanında önemli bir uzman. Aynı zamanda istatistik bilimine gönül vermiş bir bilim adamı. Tıpkı Holmes gibi önce elindeki delillere bakıyor, ardından deneyler yapıyor ve olasılıklarla boğuşarak çıkarımda bulunuyor. (David Shore’un yarattığı Dr. Gregory House karakteri, Sherlock Holmes’ün yeniden Joseph Bell’e dönüştüğü bir şölendir mesela, laf arasında söylemiş olayım.)

Dergideki ”1 Editör, 1 Çevirmen, 1 Yazar’dan Sherlock Holmes” başlıklı yazıda, Tufan Göbekçi’nin  ”Sherlock Holmes Her Çağın ve Her Kuşağın Kahramanı” yazısındaki ‘Çeviri sürecinde kitapta ilerlerken Sherlock Holmes’e ya da Arthur Conan Doyle’a dair sizi şaşırtan ya da düşündüren şeyler oldu mu? Varsa bunlar nelerdir?’ sorusuna verdiği cevaplar arasında şöyle bir açıklamada bulunmuş;

Büyük başarı öykülerinde zorluklar eksik olmaz. Arthur Conan Doyle da Sherlock Holmes’ün ilk macerasını yayınlatmak için 25 poundluk bir telif ücretini kabul etmek zorunda kalmış. Zira dönemin yayıncıları ünlü dedektifin ilk macerasına ilgi göstermemiş. Daha da kötüsü öykü okurlardan da çok rağbet görmemiş.

Tam iki yol sonra Arthur Conan Doyle’un otobiyografisinde ‘altın bir akşam’ olarak nitelendirdiği gelişme yaşanıyor. Sherlock Holmes karakterinin yolculuğuna kaldığı yerden devam etmesini bu akşama borçluyuz. Sherlock Holmes Kitabı‘nda bu ‘altın akşam’ uygun biçimde vurgulanıyor: Doyle bir Amerikan dergisinin İngiltere baskısını başlatmak için Londra’da bulunan yayın yönetmeni John Marshall Stoddart’tan bir davet alır. Kendisinin dışında bir konuk daha vardır, Oscar Wilde. İki yazardan da dergi için kısa roman uzunluğunda bir gizem kurgusu yazması istenir. Oscar Wilde, Dorian Gray’in Portresi‘ni yazar. Doyle da Sherlock Holmes’e çözeceği yeni bir vaka sunar ve ünlü dedektif okuyucuyla ikinci kez buluşur. Sherlock Holmes Kitabı’ndaki en ilgi çekici ayrıntılardan biri Oscar Wilde’ın genç Doyle üzerinde bıraktığı etki. Sherlock Holmes karakterinde Oscar Wilde’ın zekâsından, alışılmadık kıyafetlerinde ve geleneklere bağlılığı küçümseyen tarzından çeşitli izler bulabilmek mümkün.

Arthur Conan Doyle, Sherlock Holmes’e ikinci macerasından itibaren yeni boyutlar katmaya devam eder. Doyle’un ustalıkla işlediği Sherlock Holmes karakterinin ne kadar coşkulu bir okur kitlesine sahip olduğu 1893’te anlaşılır. Son  Muamma’da Holmes’ün ölümüne verilen tepkiler de kitapta ilgi çekici ayrıntılar olarak yer buluyor. Daha dramatik okur tepkileri bir yana Sherlock Holmes öykülerinin yayınlandığı derginin yirmi binden fazla abonesini kaybetmesi ünlü dedektifle okurlar arasında oluşan güçlü bağın en büyük göstergesi. Bunlar Sherlock Holmes ‘mitinin’ doğuşunun işaretleri olarak yorumlamak mümkün.”

Ayriyeten dergide Seval Şahin’le yapılmış olan röportajda, Conan Doyle’un İngiliz edebiyatının büyük ustalarından birisi olan Jonathan Swift’ten çok etkilendiğini ve Dr. Joseph Bell’in cesede bakarak teşhis koyma yönünün Sherlock’da sık sık karşımıza çıktığını dile getiriyor. Kim bilir bilmediğimiz ve açığa çıkmamış daha ne sırları vardır ünlü dedektifimizin. 

Yeni maceralarını izlemeyi sabırsızlıkla beklediğimiz kahramanımız Sherlock Holmes’ün sık sık tekrarladığı gibi;

Normal insanlar bakar, fakat gözlemlemezler.

 

 

Benedict Cumberbatch’lı Sherlock’u Neden Sevdik?

Dünyanın en tanınan dedektifi Sherlock Holmes, 1800’lü yıllarda başlayan kitap serüvenini tamamladıktan sonra çokça kez filme ve diziye uyarlanmıştı. Fakat Steven Moffat ve Mark Gatiss’in yapımcılığını üstlendiği Sherlock, diğer uyarlamalardan farklı olarak Sherlock Holmes’ün 2000’li yıllara uyarlamış halini bizlere sunmuştu.

En çok filme uyarlanan kitaplardan birisi olan Sherlock Holmes’ün alameti farikası neydi? Modern zaman Sherlock’unun bu kadar sevilmesinin sebepleri nelerdi? İşte size, Sherlock dizisini sevmemizin beş sebebi: 

1- Sherlock’un Zekası

Polisiye diziler, katilin kim olduğuna dair merak uyandıran ve bu konu üzerine yaratılan gizemle ilgi çeken dizilerdir. Fakat, Sherlock’ta durum sadece bu merakla sınırlı değil. Çünkü diziyi izlerken, katilin kim olduğundan çok Sherlock’un bunu nasıl bulacağını, hangi ayrıntılarla çıkarımlar yapacağını merak ediyoruz.

2- Sherlock ve John’un İlişkisi

Ne kadar izleyenler, Sherlock ve John’u çift olarak birbirine yakıştıranlar ve ikisinin arkadaşlığını sevenler olarak ikiye ayrılsa da, her iki şekilde de, diziyi bize en çok sevdiren sebeplerin başlarında bu ikilinin sıcak ilişkisi geliyor. Baktığımızda birbirlerine siyah ve beyaz kadar zıt olan bu iki karakter, yan yana birbirlerini o kadar güzel tamamladılar ki, izlemeye doyamadık. 

“…ama lütfen, bir şey daha var, tek bir şey, son bir şey, son bir mucize daha Sherlock, benim için lütfen ölü olma. Benim için bunu yapar mısın?”

3- Dizide Sebep – Sonuç İlişkisinin Güzel Kurulması

Sherlock’un herkes tarafından bilinen en önemli özelliği, dizide ki sebep – sonuç ilişkisinin mantık çerçevesinde ve güzel kurulması. Dizide, bölüm içerisinde çözülen sebep – sonuç ilişkileri kadar, zamanla, büyük resme bakmamızı gerektiren bağlantılar da vardı.

4- Beyin Yakan Bölümler

Sherlock, her izlendiğimizde yeni ayrıntılar yakalayabileceğimiz bir dizi. Bir bölümü tek seferde tamamıyla anlayabilmek çok zor çünkü Sherlock, sıradan bir dedektif değil. Her olay onun ilgisini çekmiyor, sadece zekice kurgulanmış katillerin cinayetlerini çözüyor. Sherlock zeki, muhattap aldığı katil zeki… Bize de anlaması zor fakat izlemesi keyifli vakaları izlemek düşüyor. 

5- Dizinin Modern Zamana Uyarlanmış Olması

Sir Arthur Conan Doyle’un profesörü Joseph Bell’den esinlenerek yarattığı Sherlock Holmes, kendi yayımlandığı dönemden itibaren her dönemde popülerliğini korumuş bir karakter. Bu kadar popüler bir karakterin filme ya da diziye oldukça fazla uyarlanmış olması şaşırılacak bir durum değil. Bunca zamandır uyarlanan Sherlockların hepsi kitapta yazıldığı yılları konu almıştı. Sherlock dizisini diğer bütün Sherlock uyarlamalarından ayıran en büyük etmen de, karakterin modern çağa entegre edilmesiydi. Sherlock’u bu çağda görmek hem ilgimizi çekti hem de hoşumuza gitti.

 

Bizlere zekice kurgulanmış bölümler izlettiği için, Sherlock’u modern zamana uyarladığı için, Benedict Cumberbatch’in Sherlock’u ile tanışmamıza vesile olduğı için tüm ekibe minnettarım. Umarım 5. sezon için bizi çok fazla bekletmezler.

error: Korunan İçerik!