tds_thumb_td_300x0
Sen Anlat Karadeniz 43.Bölüm: “Yalan Dünya”

Merhabalar!😌 Günün hangi saat diliminde beraber isek hoşluklar getirdiniz sevgili okurlar…  Şimdiye kadar ki 43 bölümlük Karadeniz maceramızda Tahir’e en çok  üzüldüğüm, Saniye’ye bin türlü “mahvol” gibisinden cümleler savurduğum bir bölümü geride bıraktık. Kendimizi sorguladığımız, bir başkasıyla empati yaptığımız bir bölüm oldu bence. Ağlamadım hiç ama hani derler ya “içim kıyım kıyım oldu, bir can koptu” ha o misal işte daa halim. Bu bölümün ana noktası Tahir’di, bizde gelin onunla açalım bölüm yorumunu. Şöyle bir duygu seli yaşayalım. Burada hemen parantezi açayım yeri gelmiş iken; tüm Sen Anlat Karadeniz ekibinin yüreğine, eline sağlık. Daha fazla dayanamıyorum bu hafta ben, hadi hemen kolları sıvadım buyurun bölümün detaylarına…

“Geri döndüren gördün mü geçmişi? Boşa soldurdun o nazlı gençliği…”

Deli Tahir…  Nefes’e “mutlu bir çocuktum” diyen; Saniye’nin Karadeniz kokulu, Mehmet’in denize sevdalı olan oğluydu o. Asiye Yengesi’nin paşası, Mustafa Abisi’nin aslanı, yangazların biricik abisiydi o. Koca bir ailenin içine doğduğunu, dünyaya gelişi ile Kaleli Konağı’nın şenlendiğini, dört kardeş arasından iki numara olduğunu zanneden; babasıyla tuttuğu ilk balığın, uçurduğu ilk uçurmanın, gittiği ilk bakkalın, sevdasına düştüğü mavinin sevincini yaşayan bir çocuktu. Bu bahsettiğim geçmiş peki Tahir’in yalan dünyasıymış desem. Şaşırdınız biliyorum, ben de şaşırdım, emin olun Tahir’de kezâ. Meğer sığındığı diz, sığındığı kollar, sığındığı göğüs gerçek ailesinin değilmiş. Gel de koyverme kendini, oy oy 🙁  30 yaşına gelmiş adam ve bu gerçeği daha yeni öğreniyor. Koca 30 yıl… Farkında mısınız geçen ömrün, kandırılan yüreğin? Duyuyorum hıçkırık seslerinizi. Bilin ki, “Sen Deli Tahir ve Sakine’nin oğlusun” cümlesinden sonra Tahir kaybolmuştur. O çok sevdiği mavi, Tahir’in en büyük ızdırabı olmuştur. Ve sen kalk bunu bir yabancının vesilesiyle öğren, karşındaki ana zannettiğin kadından lafı cımbızla al. Yabancı dediğim adam da ha uzaktan değil; karşınızda Fikret Deliçay… Saniye’nin çökerttiği, Fikret’in katili olduğu koca 30 yıldan bahsediyorum. Bu kısımda dilime Neşet Ertaş’ın “yalan dünya” adlı türküsü düşüyor. 

“Ne yemek, ne içmek, ne tadım kaldı içimde. Garip bülbül gibi feryadım kaldı. Alamadım eyvah muradım kaldı. Ben gidip ellere kalan Dünyada; ah yalan Dünyada yalan Dünyada! Yalandan yüzüme gülen Dünyada…”

– Ya da Ali Atay’ın “yalan” parçası düşüyor aklıma.

“Bilirsen unutamazsın, aşikarı saklayamazsın. Kimdeyim; arıyorum ben. Solarsan açamazsın, kurursan damlayamazsın. Belki de kuruyorum ben. Yalan ne diyorsam ne duyduysam hep yalan..”

Böyle bir yangının içinde şimdi Tahir. Ne iyi gelir ki? Kim anlar ki? En iyi Nefes anlar Tahir’i. Nefes’te Tahir gibi hem öksüz hem yetim. Ancak aynı yaraya sahipsen susunca anlaşılır, bir bakışla sarılır, bir gülüşle şifa bulursun. Ama şu gerçek ki düştüğü boşluktan Tahir’i önce kendi sonra oğlu ve Nefes’i çıkarabilir. Nefes’in deyimiyle, “kıyamıyorum” sana be Tahir! Hadi dile kolay 30 yıl bir şekilde sarılırdı, zor olurdu ama sarılırdı. Dizine sığınacağın anacağın Sakine, adını aldığın babacığın Deli Tahir’in yamacında olsaydın bak hele! Ama maalesef onları da elinden Fikret almış. Saniye adresi verir, o da gider canlarını alır. Karşındaki iki kişi de birbirinden beter ama Saniye benim gözümde daha ekside, hem de nasıl sorma hiç. “Benim bir günahım yok” hâlâ bunu sayıklıyor kadın ya, hasta bu da cidden. Sevdiğim bir sözü hemen buraya iliştireyim:

“Her şeye özür dileme hakkınız olabilir ama yalana asla…”  – G.H Superguen

Sen Tahir’e evde elma yoktu demiyorsun kadın; ben senin gerçek anan değilim diyorsun. Utanmıyorsun bi de gidip evde aylarca yıllarca hakiki anayım diye yırttın bir yerlerini. Nerde senin analığın? Eyvallah! Düştün bir yanlışa, ettin bir kötülük. Ama sonra bastın bu çocuğu göğsüne, büyüttün eee niye taş koydun Nefes’i ile davullu zurnalı mutlu mesut bir yuva kurmasına. Sen eğer Nefes’i hatasıyla, doğrusuyla, günahıyla kabul etmiş olsaydın ve bu çocuğu bir kalemde silmeden azıcık düşünseydin  o vakit hakiki anaydın. Şimdi geç bunları, otur Saniye Hanım sıfır! Velhasıl 30 yıl önce döşekte kalan sadece mavi bir çift patik değildi, Tahir’in yalan dünyasının başlangıcıydı. Ellerinden çalınan umutları, hayalleri kısacası tüm hayatıydı işte. Bölüm en heyecanlı noktada bitti, bakalım Tahir neler hissedecek? Nasıl bir yol izleyecek? 

Not: Fikret’e yer ayırdım şimdiden, haftaya da bolca onu konuşacağız🎈

“İnsanın ailesi neredeyse orada atar kalbi. Orada can bulur aldığı nefesi. Accayip güçlü takım bir arada heyyo!”

Ay durun bi gözlerim NefTah görüyor. Maşallah!😂 Acayip güçlü takım sonunda kavuştu. Son zamanlarda ki en büyük eksikti; şükür bu hafta yüreğimiz, gözümüz doydu biraz. Kavuşmaları tabi Yiğit’in sayesinde oldu. Vedat’ın ceketinin arka yaka kısmına taktığı olta kancası, Tahir’in gözleriyle kesişince beklenen oldu. Tahir takıldı Vedat’ın peşine, aldı oğluyla karısını elinden. Nefes’in ve Yiğit’in Tahir gelinceye dek sergilediği tutum güzeldi. Nefes’i, o sahnede gerip gerip gerdiniz; kezâ bizi de. Duygusallık yoktu zaten. Belli sizinde amacınız o değildi. O noktada ara ara geçirdiği krizlerle İrem’in Nefes performansı iyiydi bence ya, gözüme batmadı. Gözüme o irrite eden yüksek tonlu müzik ve aşırı dönen kamera; ıyyyy! Tahir’in ormanda kurtardığı polisle tekrar yollarının kesişmesi, nelere kadir oldu bak ya! Sorunsuz çevirmeden geçtiler, sonra hop bir suit oda otelde, sonra hop bir sıcak duş ve yemek. Mis mis! Üçünün de uzun zamandır kocaman gülmeye ihtiyacı vardı, iyi oldu. YiğTah’ın arasındaki aşk daha göz yaşartıcı, yerim maşallah😭 Baba oğul beni bitiriyorlar, kadınların “5 dakikası, yarım saat” muhabbeti enfesti.  Tahir ve Nefes’in yataktaki konuşmaları güzeldi ama o öpücük olayını çözemedim. Hoşuma da gitmedi, altı dolmuyor. Ne oluyor ne bitiyor haberimiz yok. Bu kadın bu noktada iyileşti, niye görmedik? İyileşmediyse de neden öyle davranmıyor? Vedat’ın evinde eskilere götüren bir müzikle kriz geçirmiş kadın, otelde Tahir’e öpücükler bahşediyor. İlginç! Gerçi hatırladığı sahneler arasında tecavüz anı yoktu, senaristten mesaj mı var o vakit? Nefes iyileşti yani bu konuda, öyle mi düşünelim. Aman tamam ya günler haftalar sonra NefTah buldum, kabul annem her şey kabul 🙈 Tahir’in o koca yüreğine, babacan, esaslı haline kurban olayım. Ha gayret artık yollar senin Nefes Kaptan! Tahir Kaptan’a yol göstereceksin, şifa olacaksın, gülmek için tutunmak için bir neden olacaksın. Ayrılık ırt zırt kabul etmem, Allah için artık NefTah’a kucak kucak mutluluk lütfen…

Artık ufaktan toplayayım yorumu. Kaleliler’in çıkan hakikate karşı verdikleri tepki ne komikti öyle. Murat biraz duyguyu geçirdi bana, diğerlerini gözüm görmesin. Asiye Reis neredesin, kayboldun mu? Yengesinin paşası, talihsiz uşağum falan filan diye biraz fazla içlenirsin demiştim ama nerede? Berrak falan senin ne işin var masada ya, herkes arkadaş bir an aile içinden oldu öff! Saniye’ye Murat harici fazla tepkisiz kalındı bence, Kaleli deliliği yoktu hiçbirinde yuh! Ali’nin açığa alınması gerçekçi oldu, sevdim ama Ali’ye üzüldüm ya. Neyse ki Tahir o işi halleder bir şekilde. Bu şu derken geldik 43.bölümün yorum sonuna. Sıkılmadan izledim bölümü, sıkılmadan yazdım yorumu. O vakit sizde sıkılmadan okuyun ve hislerinizi bizimle paylaşın. Mutlaka bekliyorum bak düşüncelerinizi, siz söyleyin ki biz daha çok yazalım. Farklı farklı sahne yorumları, bölüm yorumları, oyuncuya dair yorumlar… 44.bölümü izlemeyi de önümüzdeki hafta çarşamba unutmayın.

Hadi sağlıcakla kalın. Haftaya görüşmek üzere, kucak dolusu sevgiler❤

Sen Anlat Karadeniz 42.Bölüm: “Melena”

Merhabalar!😌 Her hafta benimle beraber bölüm yolculuğu yapan siz sevgili okurlarıma selam olsun… Keyifsiz oturmuştum keyifsiz kalktım bölümden arkadaşlar. Bu durumu özellikle üç dört bölümdür yaşıyorum. Dizi insanı yorar mı? Dur siz söylemeden ben söyleyeyim; “yorar.” Çarşambanın tadı kaçtı, böyle diyorum ama yine izliyorum yine. Çünkü mevzu bahis “NefTah!” Tabi onların da yüzünü gören cennetlik. Haliyle sıkılıyorum, mutsuz ayrılıyorum ekrandan. Bize yola çıkıldığında Nefes’in hikayesi olsun NefTah’ın sevda destanını olsun öyle güzel düşler kurdurdular ki; öyle gerçeğe inandırdılar ki şimdi ara ara anca görmek ya da hiç görememek beni yıkıyor. Yine açık değil mi televizyon? Açık valla açık çarşamba günü, hatta baksanıza izleyip bir de yorum yapıyorum. Nedenini, nasılını, niyesini, kimden oluşunu bilmem; ama Karadeniz kayboldu gitti ya… Yine de eline emeğine sağlık tüm Sen Anlat Karadeniz ekibinin. Yazanından tut, oynayıp çekenine kadar…  Hadi artık bir kendine gel Karadeniz! Neyse çeneni az tut kız deyip kendime, sizi 42.bölümün detaylarına sürüklüyorum. Buyurun:

“Aynı yönden vurgun yediklerini zannedengiller”

Hiç böyle başlamak istemezdim ama ne yapalım NefTah Karadeniz’in hırçın mavisinde kayıp şu sıralar… NazMur çifti kalpleri fethedebilecek iken çoğu kesimin son bölümden sonra yıldızı üç bin üç otuz kez barışmayacak.😂 Nasıl barışsın ki? Bildiğin Nefes ve Tahir görüyorum ben; söylemler, hareketler falan filan… Iıııııy! Nereden çıktı bu sevda, daha doğrusu nasıl böyle bir hal aldı? Herkesin atarı gideri, zoru zorbası Nefesle Tahir’e miydi? En masum en naif sevda onlara ait değil miydi? Onlarda sevdaluk etmedi mi? Şimdi ne oldu da sen sevdanın dilinden anlayan bilen oldun Mustafa Kaleli? Derdin Tahirle miydi? Saniye kız Saniye!  “Dul karı” diye bas bas bağırıp evi dar ediyordun Nefes’e. Şimdi ne oldu da huzurlu bir uykuyu nasip ettin Nazar’a? Saniye niye o zehirli dilini Nefes içinde susturmadın? Bir gece o huzurlu uykuyu Nefes’e de çektirseydin. Ama yok nerde? Herkesin dilinde bir Nefesle Tahir, tutturulmuş gidiyor. Sevdalarıyla alay ettiğiniz, rezil ettiğiniz, yoksaydığınız NefTah şimdi Murat’ın ağzından düşmüyor. Başı sıkıştı mı hop Tahir Abisi oluyor. Nefes dul değil, Nefes bir kere evlendi ve allah katında da hukuk önünde de tek eşi ocağı Tahir… Sen bunu önce bir idrak et Muratcım! Abinde yengeni kaçırmadı ya da yengen amcana kaçmadı. Onların yolunu rabbim bir eyledi, keşiştirdi. Çıkmazdan doğdu bu sevda, bir kütüğün üstünde filizlendi, teheccüd vakitleri ile büyüdü. Şimdi kendi sevdanı bir tutma ha! Yıldım ya, NefTah’ın bildiğin kopyasısınız. Maziye gittim ah NefTah ah! Pek güzellerdi hâlâ ayrı iken bile güzeller… Aman işte anlayın NazMur seyirci çekmedi ve bence aksine seyirciyi soğuttu. Ya Nefes’in annesi, babası, kardeşi vb. kimsesi yoktu mesela. Söylesene bana Nazar; sen kimsesiz misin? Hayır dimi? Çünkü sana ne kadar kızsa da sen benim artık evladım değilsin dese de senin bir baban var. Canın yansa koşar gelir hemen. Ama ya Nefes’in? O kadını o cehenneme atan zaten babasıydı. Ve daha birçok şey sayarım buraya; sizden bir NefTah olmaz, zorlamayın NazMur…

“Aynı solukta bir cam fanusta yaşasak; yaktığın her ateş, yürüdüğün her yol bana çıksa…”

Ne görüyorum biliyor musunuz? Yiğit sürahiyi devirdiği günden beri Tahir’in oğlu… Tahir’de “yok aslanım annene vurmayacaktım” dediği andan beri Yiğit’in babası… Sadece bu hislerle yüzleşmek zaman aldı o kadar ve nihayetinde candan bağlı baba oğul onlar şimdi. O yüzden Tahir’in oğlunun bıraktığı izi yani bileti öpmesi, bir an yanından ayırmamasına şaşırmıyorum artık. Çünkü Tahir Kaleli, baba gibi baba! Başka ne yazayım ki YiğTahla ilgili? Bölümde yoktu maalesef… Osman Hoca’nın Tahirle bir sahnesi vardı, şükür ya hocam şükür… İyi geldi o sahne hem bize hem Tahir’e. Osman Hoca’nın dediklerinin üzerine diyeceğim; Nefes ve Tahir’in sevdası o kadar sağlam ki,o kadar gerçek ki, farklı yerlerde aynı solukta buluştular yine. Yine yürekleri usul usul aktı. Bilirsiniz sevdanın uzağı yakını olmaz; sevmen yeterli bir kere… Ta dünyanın bir ucunda da olsa varya o;  senin kesilen nefesini de, yanan yüreğini de, susan dilini de bilir yani hisseder. Düşlerde buluştu kısaca yine NefTah. Dileriz ki ayrılık son bulur bir an önce ve aynı çatı altında mutlu mesut NefTah görürüz.

Yorumumuzun sonuna yaklamış iken toparlayacak olursak; yine NefTah’ın olmadığı, Saniye’nin bas çığırışı, Vedat’ın pis oyunları, Tahir ormanda, Nefes Nimet Abla’da öyle böyle bir bölümdü işte. Anlayacağın enerjin yoktu Karadeniz! Sevgili İrem, çiçeğim  tekrardan çok geçmiş olsun. Toparlan inşallah, hareketli sahneler gelir o vakit! Yiğit’in Vedat’a taş atması, babasının Tahir olduğunu vurgulaması, bulaşık yıkayıp annesine çiçek alması falan bak enfesti. Ya yerim seni yüreği omuzlarından büyük çocuk! Devrem’in “kaçmak ayrı yorar, hayat ayrı yorar, hasret ayrı yorar ve işte gücünün tükendiği gün sevdan da yorgun düşer” konuşması güzeldi. Tahirle en sıcak sohbetlerinden biriydi, hep yapsınlar ne güzel. Kemençe düştü, mektup çıktı ortağa, ne var içinde aman görürüz haftaya, sonra gelsin bir Fikret Bey yorumu. Velhasıl aynı tasımla aynı hamamdan dönüyorum. Bölüm yorumuma dair hislerinizi, düşüncelerinizi bekliyorum. Bu haftalık benden bu kadar sevgili okurlar, sağlıcakla kalın…

Haftaya inşallah yeni bölüm yorumunda buluşmak üzere.❤

error: Korunan İçerik!