tds_thumb_td_300x0
13 Reasons Why’ın İlk Sezonuna Bakış

İntihar’ın bir çözüm olmadığını, aslında her zaman yaşamak için bir sebebimiz olduğunu bize anlatmak isteyen Orijinal Netflix dizisi 13 Reasons Why, 18 Mayıs 2018‘de 2. Sezonuyla karşımıza çıkacak. Bizde 1. Sezon da neler yaşadık hep beraber tekrar gözden geçirelim.

Hannah Baker her liseli genç kız gibi aşık olmayı, eğlenmeyi, en önemlisi de yaşamayı hakediyordu bana sorarsanız. Ancak kimi zaman ‘ufak sorun’ diye geçiştirdiğimiz şeyler, o insan için çok şey ifade ediyor olabilir. Hannah’nın da yaşadığı şeyler çığ gibi büyüyüp onu intihara sürükledi. Kabataslak bakarsak olayın özeti neredeyse bu şekilde, ama bir de daha da detaya mı insek?

Hannah’nın da dile getirdiği gibi, her şey Justin’in arkadaşlarına ‘bu kızla flörtleşiyoruz, tam da benlik ha!’ havasını atıp, artistlik yapmaya çalışmasıyla başladı. Hannah sadece bir çocukcasına parkta Justinle bulunmak, ilk öpücüğünün orada ona ait olmasını istiyordu. Her şey buraya kadar mükemmel gidiyor değil mi? Ta ki Justin, Hannah’nın kaydıraktan kayarken fotoğrafını çekmesine kadar, arkadaşlarının bu fotoğrafı okulda ki herkese atmasına izin vermesine kadar. Şimdi bakıyorsunuz, son cümlem de bir nokta var, ‘arkadaşları’. Justin, Hannah’nın kendisinin sevildiğini hissettiğini, mutlu olduğu bir anı arkadaşlarına gösterecek kadar ne yaşamış olabilirsin? Bazı şeyler özeldir, özel kalmalıdır.

Gelelim bir de Jessica’ya. Açıkcası Jessica’ya kızdığım çok nadir birkaç konu var. Hannah senin en yakın arkadaşınken aranıza Alex’i aldınız eyvallah, ne güzel. Peki sırf Alex’i sevdiğin için Hannah’ya tokat atmana, arkadaşlığınızı bitirip onu incitmeye ne gerek vardı? Tecavüze uğradığın için gerçekten sana yüklenemiyorum yüreğim el vermiyor, yoksa söylenecek şeyler var.

Bryce sıra geldi sana. Sana söyleyecek pek fazla bir şeyim yok, yaptıklarının mantıklı bir açıklaması yok çünkü. Jessica’ya sarhoşken bilinci kapalıyken, Hannah’ya ise zorla tecavüz ettin. Jessica’yı inkar ettin, Hannah için ‘kendisi de istedi, hayır demedi’ dedin. ‘İstemiyorum.’ demesi senin için yeterli değil miydi? İlla ‘hayır’ mı demeliydi? Ne yani ‘hayır’ın bir büyüsü falan var da biz mi bilmiyoruz? Bryce sana söylenecek pek fazla söz yok zaten, Hannah’nın intiharının en büyük nedenlerinde başı çekeceğinden eminim. Söylemeden de geçemem, hiçbir kadın bunları hak etmez, umarım 2. sezon da sürekli gözüküp beyin nöronlarımızı tek tek tüketmezsin.

Ben açıkçası Hannah’nın ölümünde ki en büyük etkenlerin, Justin, Bryce, Jessica üçlüsü olduğunu düşündüğüm için onlardan bahsetmek istedim sadece. Diğerleri yardımcı karakter gibiydi bana göre.

Ve Clay… Clay’in kendi kasetinin olduğu bölümde bir flashback sahnesi vardı, Hannah ‘neden bunu ben hayattayken söylemedin?’ diyordu. Açıkçası benim diziye başlama noktam olmuştu o replik, beni direkt kendisine çekti. Her izlediğimde hala tüylerim ürperir mesela. Clay’in gerçekten çok masum sevmiş oluşu da üzüyor beni, utangaçlığı bir yana okulda ki dedikoduların üstüne Hannah’ya ilan-ı aşk edemeyeceği de bariz belliydi. Sonra kendisi de çok pişman oldu, tekrar bir replikle gelmek isterim.. Tony Clay’e, ‘İnsanları konuşarak hayata bağlayamazsın.’ tarzı bir şey söylüyordu Clay ise ‘Ama deneyebilirsin.’ diyordu. Kesinlikle etkilendiğim repliklerden biriydi. Belki kesin olarak o kişiyi hayata bağlayamayız ama deneyebiliriz. Bakalım 2. sezon da bizi neler bekliyor, 18 Mayıs’ta görüşmek üzere…

Yabancı Dizi Önerisi: 13 Reasons Why

13 Reasons Why bu yılın en çok konuşulan dizilerinden biri. Peki dizi neden bizde bu kadar etki bıraktı?

Kimisi gençleri intihara sürüklüyor diye eleştirdi kimileri de Hannah’nın abarttığını düşündü. Bizce ikisi de değil. Öncelikle dizinin kara mizah, dram dizisi Six feet Under’ı anımsattığını belirtelim. Dizi sizi intihara sürüklemese de depresyona sokabilir, bir süre etkisinden çıkamayabilirsiniz.

13 Reasons Why’da oldukça melankolik, karamsar replik ve sahnelere tanık oluyoruz ve özellikle son bölümlerin etkisinden çıkmak kolay değil. Ancak bu melankoli tamamen olaylarla ve karakterlerin yaşamlarıyla alakalı, hayatı sorgulatıp intihara yönelten bir unsur dizide yok.

Dizi şöyle başlıyor, Hannah intihar etmeden önce 13 kaset doldurup okuldaki tek güvendiği insan olan Clay’e bırakıyor. Clay’ın, Hannah’a yaşarken aşkını itiraf edememesi üzerine bir de kasetlerle yüzleşmesi hayatını alt üst eder ve tamamen değiştirir.

Kasetlerdeki herkesten başta nefret ederken, bir süre sonra herkesi anlamaya başlayabilirsiniz. Aslında sadece Hannah’ın değil kasabadaki gençlerin hepsinin yaşamı zordur. Bir süre sonra olaylar domino taşı gibi birbirini etkilemeye başlar…

Dizinin en sevdiğim yanlarından biri çekimleri ve müzikleri oldu. Kasetler ve walkmani en son ne zaman hayatımızda görmüştük hatırlamıyorum bile. Clay’ın walkmani ve elinde haritasi ile dolaşması zaman zaman eski, kült bir film izliyor havası uyandırıyor.

Ayrıca Hannah’in yaşadığı zaman ile intiharından sonraki zaman arasındaki geçişler çok başarılı. Yaşadığı zamanlarda sıcak, canlı tonlar hakimken, Hannah’dan sonra çekimler soğuk, mavi bir renge bürünüyor. Özellikle Clay’ın Hannah ile hatırası olan mekanları iki farklı renkte izlemek, ölümden önce ve sonrasını başarılı bir şekilde yansıtıyor.

Son olarak, dizideki olaylar ilk bölümlerde basit gelebilir ancak dizi bunu bilerek yapıyor. İlk bölümlerde Marcus’un da dediği gibi “Hannah diğer kızların yaşadığından farklı bir şey yaşamadı” gibi geliyor. Ancak cinsiyetcilik ve zorbalığın ne kadar basitleştirildiği ve normalleştiğine dair dikkat çekmek isteniyor.

Özellikle Amerika’da ciddi bir sorunu ele alan bu diziyi herkesin izlemesini öneririz. Dizinin kadrosu gençlerden oluştuğu için lise, ergen dizisi algısı oluşmasın, dizi herkesin izleyebileceği iyi bir drama.

error: Korunan İçerik!