Ve yeni sezonunu büyük bir merakla beklediğimiz Stranger Things’in 3. sezonu, bu sabah itibariyle bizlerle buluştu.
Bildiğiniz üzere aslında her sezon , bir sonraki sezon için belirli ipuçları verir. Ruslar’ın yeni sezonda yer alacağı da geçen sezon doktorumuz tarafından söylenmişti. Nancy ve Jonathan, laboratuvarda dönen bu sırrı açığa çıkarmak istediklerinde, Hawkins laboratuvarındaki doktor, şu an bir savaşta olduklarını ve böyle bir şey açığa çıktığı takdirde, bu insanların da boş durmayacağını, her şeyi açıklamanın bu sorunu daha çok büyüteceğini söylemişti. Evet, bu planın bir parçasıydı Nancy için, fakat doktorun söyledikleri bana çok mantıklı gelmişti. Hangi dönemde olursan ol, bu durumun belirli sonuçları olacağını biliyor olman lazım. Bu sonuçların bedelini öderim demekle, görmezden gelmek aynı şey değil tabi ki.
Bütün bunların ışığında gördük ki, Sovyetler Birliği bu bilgiyi kullanarak, dişe diş kana kan demişler ve denemelere başlamışlar. Başlamışlar başlamasına da insan bir düşünür madem karşı tarafın elinde böyle bir güç vardı, neden kullanmadı? O laboratuvarda ne oldu? Ben bu gücü kontrol edebilir miyim? Benim başımı da yakar mı? Sonuçta açığa çıkardığı yaratık dünyayı ele geçirmek istiyor. Politika ve bilim… Arasına sınır çizilmesi gereken iki dal maalesef.
Tabi bu süre zarfında herkesin hayatında belirli değişimler yaşanmış. Öncelikle kasabaya büyük bir avm’nin açılmış olduğunu görüyoruz -ki bu da küçük işletmelerin iflas etmesine sebep olmuş- daha sonra bu avm’de yer alan bir dondurmacıda belki de dizide en sevdiğim üçüncü karakter olan Steve çalışmaya başlamış. Nancy’nin yazar olmak isteği ile gazeteciliğe büründüğünü fakat iş hayatının onu pek hoş karşılamadığını görüyoruz. Jonathanla birlikteliğinin de devam etmiş olduğunu gördük böylece. Çocuklar ise, sezon sonunda alacakları halden bir haber, mutlu mesut çimenlerde koşturuyorlar. Eleven’ın büyük değişimi, Mike ile çocukluklarını yaşaması, Will’in -tarafımca belirlenen- travma sonrası stres bozukluğu derken, bir koca bölümü bitirdik.
Bölümün en güldüğüm tarafı; çocukların Dustin’i korkutmaya çalışmalarının zararlısı olarak Lucas’ın çıktığı o andı.
Bölümün en tatlı tarafı; dizide en sevdiğim karakter olan Şef Hopper’ın çocuklarla başının dertte olmasıydı. Jane’i o kadar çok seviyor, koruyor kolluyor ki, hem onun mutlu olmasını istiyor hem de baba oluşundan dolayı doğuştan gelen bir kıskançlık taşıyor. Özellikle Mike’a bu bölüm gıcık olduğumu itiraf etmeliyim, gerçekten adamın suratına suratına küfür ediyor ve sabır bekliyor. Fakat Şef, bunun da üstesinden gelmeyi kendi yöntemiyle de olsa bildi.
Bölümün en güzel detayı; Şef Hopper’ın Joyce’a gizli mesaj olarak ‘çocuklarımın anası olasın’ mesajı vermesiydi. Bir dk, böyle olmadı. Yemeğe çıkmayı teklif etmesi diyecektim tabi. 2 sezondur bu yemeği bekliyorum da, heyecanlandım biraz.
Bölümün en üzüldüğüm yanı; kesinlikle Dustin’di. Geçmiş sezonda yer alan çatlaklar her an bu sezon patlak verebilir. Dustin’de benim gibi değişimi sevmeyen insanlardan olacak ki, grup içindeki üye artışıyla paylaşımların azalması onu da etkiliyor.
Bölümün en şaşırdığım anı; Mrs. Wheeler ile dizide en sevmediğim karakter olan Billy’nin (Demogorgon’ı bile daha çok seviyorum) yakınlaşmasıydı. Aslında geçen sezon bunu da gördük evet, neden evlendiğini, kocasıyla arasında olan ilişkiyi biliyorsun, neden şaşırdın diyebilirsiniz. Şaşırmaktan çok bu durumun geçen sezon o anda kalacağını ve buna bu derece önem vermeyeceklerini düşünmüştüm sanırım. Dizinin gidişatını nasıl etkileyeceği ise merak konusu. (Birkaç fikrim var)
Bölümün sonunda ise boyutun açıldığını ve Demogorgan’ın dışarıya salındığını görmüş oluyoruz. Fragmanlarla da birleştirdiğimizde sıradaki konakçının Billy olduğunu söyleyebiliriz.
Buradan karakterlerimize sesleniyorum. Geçen sezon Will için yaptığını konakçı-ruh ayırma işlemini bu sezon yapmanıza gerek yok. Billy’i feda edebilirsiniz. Sevgiler.