tds_thumb_td_300x0
Son Yaz’a Dair Her Şey!

Bu hafta 9.bölümünü izleyeceğimiz Son Yaz dizisiyle alakalı geniş çaplı bir analiz zamanı gelmişti. Nasıl bir dizi, karakterleri nasıl, çiftler nasıl ilerliyor hep beraber bir bakalım artık.

Dizi, organize suç örgütü başı Selçuk Taşkın’ın oğlu Akgün Gökalp Taşkın’ı, kendi hayatını karartan savcı Selim Kara’ya emanet etmesiyle başlıyor. Dizi içinde suç örgütü ilişkileri, adalet vurgusu, hukuk, aile dramı, değişen hayatlar, gençlik, her şey mevcut. Peki ama karakterler bunların neresinde?

Hem ilişkileriyle hem karakterlerin ana hatlarıyla biraz anlamaya ve sorgulamaya çalışalım hep beraber.

Akgün biraz hovarda, mafyanın içinde büyümüş, küçükken bu tarafları hiç sevmediği gösterilse de büyüdüğünde o ortamda olmak istemiş biri. Hatta babası mafyayı sattı diye başta baya karşı falan da çıktı. Akgün annesi öldükten sonra mı böyle oldu? Annesinin ölüm nedeninin adalet olduğunu düşündüğü için mi mafya dünyasını sevmeyen çocuk sonradan sevmeye ve orada bulunmak istemeye başladı? Akgün’ün geçmişini arada izleyebiliyoruz. Annesini çok seven, özleyen, hayatını aslında annesini gururlandırmak için yaşayan biri. Geçmişe döndüğümüz sahnelerde sakin bir Akgün izliyoruz. Sevecen, gözleri buğulu, kötü işlere karışmak istemeyen 12 yaşındaki Akgün, 20 yaşına geldiğinde nasıl bu kadar fevri, nasıl bu kadar öfkeli, nasıl bu kadar mafya sempatizanı biri oldu mesela? Bunun altında tabii ki anne figürü var, anneyi kaybettiği için bu hale gelmiş belli ki. Babasının da hapise girmesiyle beraber kendini yanlış büyütmüş biri. Ama geçmişini gördüğümüz Akgün, Selim’in de dediği gibi mayası kötü olmayan biri. Ancak yine de şiddete meyilli, öfke kontrolü olmayan, manipülasyana açık ve kıvılcım gibi çabuk parlayıp sürekli yanlışa düşen Akgün’ün o geçiş aşamasını da merak ediyorum bir izleyen olarak. 20 yaşındaki bir genç için bazı noktalar normal gelse de, mesela mayası kötü olmayan Akgün’ün ben uyuşturucu kaçakçılarına bile isteye yardım etmesini istemezdim. Bir izleyen olarak Akgün’ü bu noktada affedemiyorum. Selim’e ne kadar kızgın olursa olsun, kanuna tamamen aykırı bir sürü iş yapması Akgün’ün izleyici gözünde aklanmasını da engelliyor. Senarist şu noktadan sonra Akgün’de nasıl bir yol izleyecek? Akgün’ü izleyici gözünde nasıl aklayacak merak ediyorum açıkçası.

Yağmur, 18 yaşında, burnu dik, fazla sabit fikirli bir karakter olarak tanımlanabilir diye düşünüyorum. 18 yaşındaki birine göre fazla cesur geliyor bana. Fazla cesaret aslında deliliğe delalettir ya Yağmur’da da bu var. Ama Yağmur’un bence asıl sorunu; karışmaması gereken her şeye karışıyor olması. Her konu hakkında bir fikrinin olması, insanları hemen yargılaması da problem ama yaşı kaynaklı affedilebilir düzeyde bir yere kadar. Annesiyle babasının ilişkisi hakkında bir fikri var, mafyalar hakkında bir fikri var, Akgün’ün yaşadıklarına dair bir fikri var. Her şeye dair bir fikri var ve her konuya karışmayı da kendinde hak görüyor. Anlaşılabilir noktalar tükeniyor ve bir süre sonra Yağmur karakteri biraz yavan ve anlamsız kalıyor. Mesela 2 gün önce Kaan için ağlıyor. Akgün’ün “Kaan’a aşık mısın?” sorusuna “Evet, onun içinde olmadığı bir hayalim yok” diyor, ki bence bu hayal tanımı aşk için güzel bir tanım, ama iki gün sonra Akgün’ü kıskanabiliyor. Babasına karşı fazla sert, yaptıklarını, düzeltmeye çalıştıklarını görmüyor, sürekli suçluyor, ama Selim’in attığı adımlara da karşılık vermiyor tam olarak. Bu noktada Yağmur, bir izleyen olarak benim kafamda “ne istediğini bilmeyen biri” olarak tanımlanıyor. Ve karakteri anlamam zorlaşıyor. Akgün ve Yağmur ilişkisinde de bu yüzden sorunlar oluşuyor. İkisinin tanışması kavgayla başladı. Ancak şu an birbirlerine aşık olarak gösteriliyorlar. Ama bende bunun bir arası yok. Ne ara aşık oldular mesela? Neye aşık oldular? İlk görüşte aşık olsalar bunu sorgulamazdım. Ama baya kavga ederek giriştiler, o yüzden o arayı sorguluyorum bir izleyen olarak.

Mesela Yağmur, Akgün’e “ben senin içini gördüm” dedi bir sahnede. Yağmur, Akgün’e dair ne gördü? İzleyici Akgün’ü gördü. İzleyici babasını seven Akgün’ü gördü. İzleyici annesini özleyen Akgün’ü gördü, ağlayan Akgün’ü gördü. Hayal kırıklığına uğrayan Akgün’ü gördü. Bu noktada izleyicinin Akgün’ü anlamak için Yağmur’a oranla daha fazla nedeni var. Ama Yağmur ne gördü? Yağmur, Soner’le dalaşan Akgün gördü. Yağmur, barda bir adamı öldüresiye döven Akgün’ü gördü. Dertleşmelerini izlemek, Akgün’e dair gerçekten bir şeyler öğrenip böyle demesini yeğlerdim açıkçası. Bu yüzden de ben Yağmur’da aşk değil de heyecan görüyorum sadece. Monoton hayatına gençlik heyecanı katan biri Akgün onun için. Bir de sürekli dipdibe konuşuyor iki karakter, burunları birbirine değiyor. Bu da açıkçası gerçekliği azaltıyor, seyir zevkini bence düşürüyor. Sadece etkilenmemiz için yazılan sahneler değil de, hikayenin altının doldurulmasını yeğlerim.

Diğer bir çift Canan ve Selim çifti. Bu çiftte doldurulması gereken taraf bence geçmişleri. Çok aşık olarak evlenmişler, erken yaşta evlenmişler. Erken yaşta ebeveyn olmuşlar. Nasıl bu hale gelmişler? Selim’in işkolikliği hangi noktada başlamış? Bir de gördük ki Selim’in babadan bir yarası var. Belli ki babası bir suçlu. Ona dair bilgileri de yakın  zamanda daha çok görürüz umarım. Ve yine öğrendiğimize göre Canan, buna dair gerçekleri bilmiyor. Canan nasıl biliyor mesela Selim’in ailesini? Selim ona ne söylemiş? Selim ve Canan’ın tanışmasını Selim’in ağzından dinledik. Hatta Selim, Canan’a “seninle aynı binada olmak için Hukuk okudum ben” dedi. Ama Selim’in geçmişine dönersek eğer adalete açlığı ve ailevi problemleri kaynaklı işini en iyi şekilde yapma azmi de var. Bu iki durum birleşip savcı olmaya karar vermiş belli ki. Buna dair daha çok bilgi, Selim ve Canan’ın geçmişine daha çok değinilmesi gerektiğini düşünüyorum. Bir de Selim ve Canan birbirlerine hâlâ çok aşık. Bunu çok iyi bir şekilde gösteriyorlar. Ancak geçmişe dönülen bazı sahnelerde gördük ki, Canan Selim’den çekiniyor. İnatçı, dediğim dedik, ailesini bile karşısına alan, cesur Canan hangi noktada nasıl böyle sindirilmiş Selim tarafından? Ya da Selim bu kadar aşık olduğu kadına nasıl davranmış da Canan bu duruma gelmiş? Bunlar hep soru işaretlerini oluşturuyor. Mesela son bölümde Canan’ın ağzından duyduk. O hep bir düşünceye tutunmuş. “Seviyorsun ama gösteremiyorsun. Tek başına kaldığında üzülüyorsun, özlüyorsun” gibi şeyler söyledi. Canan, sevgisini göstermeyen Selim’i hep kafasında kodladığı şeylerle yanında tutmuş gibi bir izlenim vardı. Selim de kendini anlattı mesela bu noktada. Duygularını göstermekten korkan, duygularından incinirse bir daha toparlayamayacağını düşünen biri var. Bunun altında da çocukluğu ve baba durumu yatıyor belli ki. Geçen bölümde olduğu gibi düşüncelerini söyledikleri daha çok sahne görürüz umarım. Bunlar, karakterleri anlamak için önemli sahneler.

Mesela Canan’ın inatçı, gözü kara olduğu bize diğer karakterler tarafından söylenen şeyler. Ancak biz Canan’ın sadece anne ve aşık bir kadın oluşunu gördük. Canan’ın nasıl bir avukat olacağını, inadının nasıl olduğunu, gözü karalığını göreceğimiz zamanı merakla bekliyorum. Canan, kendini hep ikinci plana atmış bu yaşına kadar. Artık “ben” deme zamanı gelmiş. Ben demenin ne olduğunu yavaş yavaş öğrenmesi ve buna dair gelişimi bende büyük merak uyandırıyor.

Selim de çok sevse de sevdiklerine karşı bencil olmuş. Sevdiğini göstermemiş, aile olamamış. Bunları öğreniyor, çabalıyor ve değişiyor. Tabii ki geçmişi, babası, adalet duygusu vs bunlara dair de yeni şeyler görmeye devam edeceğiz. Bu da bir izleyici olarak bende merak uyandırıyor.

Canan ve Selim, birbirine çok aşık, ayrılsalar da beraber olan bir çift. Birbirlerini hem çok iyi tanıyorlar, hem de birbirlerinde yeni şeyler keşfediyorlar. Bu nokta da çift olarak da oldukça ilgi çekiciler. Ve gelişimlerini merakla takip ediyorum bir izleyen olarak.

Dizinin dört ana karakteri dışında birçok ilgi çekici karakteri daha var. Soner karakteri mesela, yine babadan yaralı biri. Babasına yaranmak için türlü yanlışlar yapan biri. Ancak son bölümde gördük ki, babası onu harcadığı için, o da onu kafasında bitirdi. Akgün ve Soner bu noktadan sonra işbirliği içinde olup hem dost olacaklar hem de adalete yardımcı birileri olacak gibi geliyor bana. İkisinin çocukluktan beri tanıştıkları ayrıntısını da göz önünde barındırırsak, Akgün ve Soner’in ilişki gelişimi de dizide en merak ettiğim noktalardan biri.

Soner, kendini tanımayan biri. Duygu çözümleyemeyen bir yapıya sahip. Naz’dan etkilendi, ne yapması gerektiğini bilmiyor mesela. Bu tür bocalamaları da oldukça ilgi çekici. Naz demişken ona da değinelim. İlk bölümlerde hovarda, çapkın bir imajı vardı Naz’ın. Ancak annesinin sürekli onu birileriyle karşılaştırmasından bıkmış, eksikliğini bu şekilde gizlemeye çalışmış biri olduğunu gördük. Eğlenmeyi seven, hakkını yedirmeyen, babasıyla arkadaş gibi dertleşebilen, annesinden ilgi bekleyen, ilgi görmeyi seven, meraklı biri. Naz’ın farklı yanlarını da az az görüyoruz. İzlemekten keyif aldığım bir karakter.

Anne baba demişken, Metin ve Emel’e de değinmek lazım tabii ki. Emel, bence kardeşini çok sevse de içinde bir şeyleri başaramamanın hıncı olan biri. Kızı da onun gibi olsun, başkalarının başarılarına gıpta ile baksın istemiyor gibi geliyor bana. Başkalarının gördüğü mutlu bir evliliği var, onu seven bir kocası var. Ama gördük ki, yaşadığı çok farklı şeyler de var Emel’in. Kızı Naz’a bir noktada haksızlık yapıyor, ama kendince onun gibi olmasını istemediği için olduğunu düşünüyorum ben. Oradaki hikayeye tam olarak girilmedi, girilir mi emin de değilim. Ama elbet buna dair bahisler olacaktır. Metin, iyi bir adam, iyi bir eş, iyi bir baba… Görünen bu. Ki hareketleri de bunu gösterse de eskiden eşini aldatmış. Bu yüzden izleyici de Metin’e hep “acaba?” gözüyle bakıyor. Söylediği yalanlar, sonra daha kötü şeylere mi delalet acaba diye sorgulatıyor. Serap’a karşı bir zaafı oluşmaz umarım. Çünkü Metin’i de geçtim, ben Canan- Emel- Serap kadın dayanışmasını da seviyorum. Kadınların birbirlerinin arkasından iş çevirmemesi, birbirleriyle dertlerini paylaşması vs ne güzel şeylermiş diyorum onları izledikçe. Mesela aynı şey Yağmur ve Naz için de geçerli. İlk başta bir üçgen oluşturacaklar gibi gelmişti. Ama Akgün’ü iki kuzen arasına iyi ki koymadılar. Onların ilişkisini de çok seviyorum, dayanışmalarını, gerçekten arkadaş olmalarını. Bu tarz ilişkiler diziye gerçeklik katıyor. Ve Son Yaz dizisine dair aslında en sevdiğim şey ortaya çıkıyor; gerçeklik.

İlişkiler çok gerçekçi, olaylar gerçekçi, durumlar gerçekçi. Bu gerçekçilik diziye büyük bir seyir zevki katıyor.

Son zamanlarda en iyi ve gerçekçi yazılan ve en iyi oynanan işlerin başında geliyor bence. Senaryoda tabii ki bazı yerlerde olmamış denen yerler olacak, tabii ki karakterlerin her şeyi kabul edilmeyecek. Dizideki karakterlerin ve ilişkilerin de eleştirilebilmesi bence güzel bir şey. İzlediğimiz şeyi sorgulamak, bir yere oturtmak bence oldukça hoş.

Senaryosunu Deniz Dargı, Cenk Boğatur ve Cem Görgeç üçlüsü yazıyor. Bu üç isim daha önce yazdıkları dizilerde de oldukça başarılı bir hikaye oluşturdukları görülmüş bir senaryo grubu. Umarım tıkanmadan, karakterleri bozmadan, saçmalamadan ve hikayeden sapmadan uzun süre bize seyir zevki içeren senaryo yazmaya devam ederler.

Dizinin yönetmenliğini Burak Arlıel üstlenmiş. Daha önce dikkatimi çeken bir yönetmen olmamıştı kendisi, ancak Son Yaz’da oldukça başarılı bulduğumu belirtmeden edemeyeceğim. Gerçekten kamera arkası da önü gibi oldukça iyi bir ekip var karşımızda.

Diziye dair tek sorunun aslında reklam olduğunu düşünüyorum. Sosyal medyada biraz daha aktif olmalılar, kanal tekrarlarını yayınlamalı ve youtube’da sahneleri daha düzgün şekilde yayınlayıp bütün ülkelere açmalılar diye düşünüyorum.

Keyifli ve güzel hikayesi olan bir dizi izlemek istiyorsanız, iyi oyunculuklar görmek istiyorsanız – Ali Atay ve Funda Eryiğit ismi bile yetmiyor mu sizce? Ama çoğu oyuncu çok iyi – izlemenizi tavsiye ederim.

Umarım yazıyı da keyifle okumuşsunuzdur.

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

error: Korunan İçerik!