tds_thumb_td_300x0
Son Yaz İzlemek İçin 5 Neden!

Bu sezon adından söz ettiren birçok yerli dizi olsa da benim için sezonun tek efsanesi Son Yaz oldu. Yılın hatta son yılların televizyona yapılmış en iyi işidir gözümde. Ali Atay’ı ekrana döndüren hem de tee Çeşme’ye kadar getiren dizinin bu proje olmasının kesinlikle tesadüf olmadığını da diziye başladığımda anladım.

Son haftalarda herkes akın akın Son Yaz’a başlıyor zaten. Twitter’da denk geldiğimiz sahneler gördüğüm kadarıyla herkes için yeterli bir sebep ama biraz daha ötesini merak edenler, gelin Son Yaz’ı neden bu kadar sevdik birlikte bir göz atalım!

1) Bazen komedi, bazen aksiyon, bazen dram bazen de gençlik dizisi…

Son Yaz’ı sevmemdeki başlıca etkenlerden biri tek bir türün içinde boğulmaması. Özellikle de her bölümü iki saat süren dizilerde tek bir tür ve konuya saplanmak işkence değil mi? Son Yaz’da ise her tel var belki de bundan hiç sıkmıyor. Gençlik ve komedi sosuna batırılmış bir aksiyon ve dram dizisi gibi bir şey. Özellikle de Akgün ve Selim ikilisi bir bakıyorsunuz aksiyonun içindeler, bir bakıyorsunuz duygulanıyorsunuz bir bakıyorsunuz onlardan komiği yok.

Akgün deseniz yine bir bakıyorsunuz Junior mafya gibi takılıyor, başı beladan kurtulmuyor ama diğer yandan da Yağmur, Naz, Soner ve Eray’la Çeşme’nin California gibi mekanlarında değme gençlik dizilerine taş çıkartıyorlar.

İçinde her atmosferden sahne olduğu için de bu kadar doğal ve gerçekçi bence. Sırf komik veya sırf dram değil ya da sırf iyi ya da sırf suçlulardan oluşmuyor. Gerçek hayattaki gibi hepsinin birleşiminden oluşuyor.

2) Selim ve Akgün nam-ı diğer Cazcı Kardeşler

Bu dizinin en farklı yanı odağına çok iyi bir ”bromance” oturtması. Bunu laf olsun diye de yapmıyor dizi, beni en çok buradan bağladı kendine. Akgün ve Selim arasındaki bağı iki bölümde çocuk kandırır gibi sunmadılar önümüze, resmen tırnaklarıyla kazıya kazıya ilerliyorlar bu baba-oğul olma yolunda.

İlmek İlmek İşlenen Bir İkili

Akgün mesela ilk geldiğinde savcıdan ve Çeşme’den kaçmak, eski hayatına dönmek istiyordu, sonrasında biraz tanır ve sever gibi oluyordu ki bu kez de köstebeklik etmek gibi bi hataya düştü, sonrasında yanıldığını gördükten sonra savcı için kendini arabaların önüne attı, mafyanın içine girdi, üzerine cinayet suçu kaldı, savcıyla beraber olayı çözdüler… Say say bitmez… Konular bir iki bölümden fazla sürmüyor her defasında cesur bir hamle yaparak, yepyeni bir dönem başlatıyorlar dizide. İşte karakter gelişimi, hikaye evrimi diye buna derim.

Senaristlerimiz hem karakterlerin hem de baba-oğul sahnelerinin temelini baştan o kadar ustaca kurdu ki, başlarına delice olaylar geliyor ama her olayda daha da güçleniyor ilişkileri. Breaking Bad‘de Walter – Jesse, Suits‘te Mike – Harvey, Supernatural‘da Dean – Sam izlemek neyse Son Yaz‘da Akgün – Selim izlemek de benim için o. Başrol gibi başroller!

3) Güçlü ve zayıf yanları olan gerçek karakterler…

Dizideki karakterler o kadar gerçek ki, Canan mesela özünde akıllı, cesur, özgüvenli bir kadın ama Selim’e olan aşkının zaafa dönmesine o kadar izin vermiş ki, sadece o konuda güçsüzlüğünün farkında. Bu yüzden de sonunda kendine olan saygısı için boşanmayı seçiyor zaten. Çok iyi veya çok kötü olmayan, herkes gibi güçlü ve zayıf yanları olan zaman zaman da tökezleyen kadınlar ve erkekler izliyoruz kısacası bu dizide.

Cinsiyet ayrımını da saçma bir şekilde göze sokmuyorlar. Herkes bir ‘birey’ olarak çok güzel yansıtılıyor. Örneğin, Akgün’e saldıran bi’ adamı tek tekmesiyle indiren, çocukluğu karate kursunda geçmiş Yağmur Kara, Junior Mafya Akgün’den iyi dövüşüyor!

İlmek ilmek işlenen ikililer bitmiyordu…

Yağmur, demişken, klasik ergen triplerinden çok uzak, her zaman Canan’ın yanında olmuş. Ama bunu yaparken de tam bir babasının kızı karakter. Selim gibi dik başlı, kararlı, cesur, sınırları yok. Yani ana odağı bromance yapıp kolaya kaçmamış senarist, tüm ilişki ağlarını en küçük detayına kadar hesaplamış ve yansıtıyor.

Yağmur karakteri, 18 yaşında olup da izlediğim en ayakları yere sağlam basan karakterlerden oldu özetle. Bu listeye Naz‘ı da ekleyelim hatta. O da dertleriyle, umursamaz görünmeye çalışan savunma mekanizmasıyla çok güzel baş ediyor. Soner‘i de atlamak olmaz. Başlarda dizinin villain’i gibi giriş yapmışken, yine resmen tırnaklarıyla kazıya kazıya ilerleyen bir dostluk hikayesi çıktı Soner ve Akgün’den de. Soner en son Akgün’e ”Bizim birbirimizden başka kimsemiz yok” diyecek noktaya bile geldi.

4) Siz nerdeydiniz bu güne kadar dedirten bir ekip

Ali Atay, Funda Eryiğit, Alperen Duymaz, Emre Karayel, Sinan Tuzcu, Şebnem Dönmez, Halil Babür… Hangi dahinin aklına geldi bu isimleri bir araya getirmek? Hepsi öyle iyi oynuyor ve öyle profesyonel isimler ki, sadece senaryoda yazılanı oynamadıklarına, karakterlerini kendilerinden bir şeyler katarak oluşturduklarına eminim. Hatta özellikle Ali Atay‘ın, son dönemde dizideki Ölümlü Dünya dozunun artmasından ötürü yönetmenliğe de soyunmaya başladığına dair şüphelerim var!

Bu arada, bu kadro bir araya toplanmışken Adalet Sitesi sahneleri de bir ayrı güzel oluyor belirtmeliyim. Gereksiz entrikalara girmeyip, çok güzel dostluklar ve komşuluklar da sıkıştırıyor dizi araya.

5) Biraz da aşk yani love…

Özellikle Ali Atay ve Funda Eryiğit’e ayrı bir parantez açmak istiyorum. Ali Atay’ın Mecnun bakışlarını özlemişim! Funda Eriğiyit’i de Leyla’ymış gibi izliyorum bazen… Neyse konumuza dönelim Canan ve Selim! Bu ikiliye ayrı, onların daha junior versiyonu olan Akgün ve Yağmur ikilisine ayrı bayılıyorum.

Kısacası sıkan bir bölümü geçtim, sıkan bir sahnesi bile olmayan, her karakteri ayrı güzel ve özel bir iş Son Yaz. Şu zamana kadar öyle bir kalite ve planlı bir iş sunuldu ki önümüze, dizi değil de bir film izliyormuşuz gibi güvenmeye başladım ben bu kaleme günden güne! Böyle devam edeceğine inanıyorum diyor, başlamayı düşünenleri zaman kaybetmeden Son Yaz’a davet ediyorum. 🙂

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

error: Korunan İçerik!