tds_thumb_td_300x0
Sense8 | Onlar Asla Yalnız Değildi!

Birbirlerinden farklı kültürlerde yetişmiş,8 kişi ; nasıl olur da aynı duyguları hisseder, aynı düşünür, aynı hareket eder? Başkasının dünyasını yine başkasının gözlerinden görmek nasıl bir his?

Karakterlerimiz Seoul, Nairobi, San Francisco, Mexico City, Berlin, Mumbai, Chicago, Londra gibi  farklı şehirlerde yaşamlarını sürdürürler. Derken bir anda kendilerini, yaşadıkları şehrin dışında bir yerlerde hayatlarında daha önce hiç görmedikleri yüzlere bakarken bulurlar. İşin özü şudur ki; bu sekiz insan birbirlerine hiç kimsenin olamayacağı kadar bağlıdırlar. Ne kadar farklı yerlerde büyümüş olurlarsa olsunlar, aynı gün aynı saat hatta aynı anda  dünyaya gelmiş bu sekiz insan birbirlerinin hislerine eriştiklerinde kendilerini bir anda birbirlerinin hayatında görmeye başlarlar. Yazarak anlatması biraz zor, örneğin Mexico City’de yaşayan karakterimiz ihtiyaç duyduğu an Mumbai’de yaşan karakterimizin yanına gidebiliyor. Hatta yanına gitmekten ziyade, dünyayı onun gözünden görebiliyor desek daha doğru olur.

Yüz yıllardır var olan duyusallar dediğimiz sense8 türü; insanoğlu tarafından zarar görmemek için kendini korumak zorunda kalmış, sırlarını açığa çıkartmaktan dolayı çekingenlik ve korku duymaktadırlar. Çünkü dizide de çokça bahsedildiği gibi, insanlık türü kendi dışındaki her yaratılışı tehdit olarak görmek gibi anlamsızca bir huya sahiptir. Yine aynı düşünceden hareketle BPO adlı kurum, duyusalları kendilerine tehdit olarak görmüş ve onları avlamayı kendine amaç edinmiştir.

Fakat bu sefer kendilerine yanlış avı seçtiler.

Dizinin en beğendiğim tarafı, bütün farklılıklarımıza rağmen birbirimize bağlıyız mesajı vermiş olmasıydı. Bahsedilen bağ dizide gerçek anlamda kullanılsa da aslında bize yansıtılan tamamen soyut bir bağ idi. Kimliğimizi ırkımız, dinimiz, cinsiyetimiz belirlemez. Biz belirleriz, verdiğimiz kararlar, göze aldığımız bedeller, yaptığımız fedakarlıklarla…

Dizideki karakterlerimiz kendilerini birbirlerinin hayatına alıştırmaya çalıştıkları sırada kendi hayatlarında olan eksiklikleri de fark edebiliyorlar. Geç kalmışlıklarını düzeltmek istiyorlar. Hem gerçek hem de mecazi anlamda bunu dizide sıkça görüyoruz. İhtiyaç duydukları anda birbirlerinin hayatlarında buluyorlar kendilerini ve bir nevi birbirlerinin yeteneklerine erişiyorlar. Yaptıkları her şey, ortak emeklerden oluşuyor.

Şimdi biraz durun, ve paylaşma duygusunun size neler hissettirdiğini düşünün. Sonra bunu 8 ayrı insanla nasıl olabileceğini hayal edin. Ya da mutlu olduğunuz bir anı düşünün. Sonra da bunun 8 katını… Yansıtması ne de zor iş izleyiciye! Ama bu dizi bunu başarıyor. Çekimleriyle, doğru sahnede doğru müziklerle ve tabi en başta hikayesiyle…

Sanki her şey bir ahenk etrafında işleniyor. Düşündüğümde, karakterler gözümde birer melodi olarak canlanıyor mesela… Her bölüm farklı bir şarkı dinliyormuşsunuz gibi, sanki o müziğin içinde yaşıyorlarmış gibi… Karşınızdakilerin bütün duyularıyla hissettikleri bir yaşamı izliyorsunuz ve izlerken o dünyaya dahil oluyorsunuz. Mücadele ettikleri şey yalnız kendi türlerine yönelik savaş değil, kendi arzusu doğrultusunda yaşayamayan, sürekli başkalarının boyunduruğu altında kalan, yargılanan, eleştirilen, uzaklaştırılan her bir insan için de savaşıyorlar. Bu da aldıkları her ortak nefesi daha değerli kılıyor.

Karakterlerimizin hepsinin birbirinden farklı yeteneklere sahip olduğunu belirtmiştik. Kimisi yalan söylemekte çok iyi kimisi dövüş sanatında bir usta, kimisi problem çözmede yetenekli kimi izleri takip etmede… Birbirlerinden cesaret alıp gerektiğinde eksik yanlarını tamamlamaya çalışmalarını izlemek çok güzeldi. Onlar yalnız değiller. Asla olmadılar. Onlar sense8.

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

error: Korunan İçerik!