tds_thumb_td_300x0
Sen Anlat Karadeniz: “Özür Dilerim Nefes”

Karadeniz…

İlk bakışta sadece maviyle yeşille çevrili bir cennet geldi hepimize. Bilmiyorduk ki bir senenin içinde bizi ekranlara kilitleyecek bir sevdaya şahit edeceğine… 24 Ocak’ta başladı NefTah’ın dillere destan olacak sevdanın ilk ayağı. Şimdi istedim ki ufak bir mola verelim, yana yana izlediğimiz sahnelere doğru bir yolculuk yapalım. İlk durağımız; özür dilerim sahnesi… Var mısınız şimdi benimle o eşsiz sahneye doğru bir yolculuğa? Duydum. Cevaplar; evet! O vakit buyurun, Nefes ve Tahir’in sevdanını karış karış arşınlamaya…

“Her şey geçmişte kalıyor ama aslında hiçbir şey geçmiyor.”

Nefes’in anlamı; soluk, canlılık, hayat belirtisi… Peki biz ne görüyoruz bu fotoğraf karelerinde? Durun siz söylemeden ben aktarıyım:

 Benim adım da Nefes… Gelin görün ki ben soluksuzum, cansızım. Karanlığın içinde parlayan titrek bir ışık parçası, direnen bir umut tanesiyim. On altı yaşında bir başına bırakılmış bir çocuğum. Başındaki çatı, sığındığı dört duvardan atılmış bir kız evladım. Ya ödevim bitmezse telaşına düşeceğime, bugün ne yemek yapsam telaşına düşenim. Sırtını yaslayacağı bir dağı, kaçacak bir baba ocağı olmayanım. Çünkü beni karanlığa atan babamdı. Bir çanta dolusu para uğruna; kızının çocukluğunu çalan, sırtına tekmeyi basan, hayallerini hiç acımadan söküp alanın ta kendisiydi. Üzerinde okul forması ile kızını hıçkıra hıçkıra ağlatan, ne çocuğu sen koca kız oldun diyen, çocuk da doğurursun bakarsın diyen, artık Vedat’ın yanı senin yanındır diye gösterendi benim babam! Altın bir kafese zorla koyuldum ben! İlk kez o gün yedim defalarca dayak, niye mi? O Vedat’ın yatağına girmeyi reddedince… İlk kez o gün karşılaştım karanlıkla işte! İşte o gün aydınlık kayıp gitti ellerimin arasından. İşte o gün bırakıldı bembeyaz dünyama karanlığın izi. Reha’nın dediği gibi; “hayalimden çıkmıyor, yaşadığım fırtına.” Eflatun dediği gibi: “gökyüzünü kaybetmiş bir kuş gibiyim; üzgün, yorgun ve de kırgınım bu hayata.” Şimdi anladın mı beni Tahir? Sordun ya az önce; “canını çok yaktı değil mi?” Bi tek Vedat değil, babamda yaktı beni! Yaktılar duydun mu yaktılar hem de cayır cayır! İşte Nefes’in dilinden bu satırlar döküldü, anlayana; bu karelerde yatan bu satırlardı görebilene… Peki Tahir ne dedi bu satırlar karşında hatırlıyor musunuz? “Dur! Yeter, dur artık Nefes.” Bir başkası için sadece bir rakamdan ibaret olan “sekiz”, Nefes için bir esaretti. Tahir’de işte dayanamadı; Nefes’in ızdıraplı sekiz yılının bir dakikasını daha duymaya. 

“Özür dilerim Nefes. Özür dilerim her şey için özür dilerim. Özür dilerim daha önce gelmediğim için.”

İşte geldik gözyaşlarını pıt pıt bıraktığımız yere. Sen Anlat Karadeniz’in 2.bölümüne damga vuran o dakikalar… Nefes artık duymadı Tahir’in dur deyişlerini. Ardına bakmadan koşmaya başladı, ormanın derinliklerine doğru. Çünkü geçmişinden kaçıyor. Az önce ağzından dökülen her cümlede yeniden can buldu acıları, sızlayışları, kabusları da ondan! Tekrardan o zindanın parmaklıklar ardında buldu bedenini, ruhunu. Zihni uçtu, gözü karardı, bu topraklarda yeni yeni almaya durdurduğu soluğu tekrardan kesildi. Bir daha dönmemek üzere, o karanlığa yeniden düşmemek istercesine koştu Nefes. Tahir’de peşinden tabi… Bir yalvarış koptu Tahir’in ağzından içlere dokunan cinsten; Nefes Nefes diye. Sonunda yakaladı, ulaştı Nefes’e. Sıkıca sarıldı Tahir; aydınlıktasın dermişcesine, karanlıktan kurtulduğuna ikna edermişcesine. Sonra çevirdi kendine Nefes’i, dikti buğulu bal gözlerini. “Burdayım, burdayım bak; sen başardın, kaçtın o karanlıktan!” Nefes’in çırpınışları yavaş yavaş yok oldu, bu cümlelerin saklı olduğu bakışlar ardından. Bitti mi peki? Hayır! Özür diledi Tahir içi yana yana…

“Özür dilerim.”

İki kelimeden oluşmuş, basit bir cümle. Ne zaman dile gelir insanda derseniz; işlediği bir hata sonucunda affedilmek isteyince… Ama Tahirle bozuldu bu kural çünkü Tahir sebebi olmadığı acılar adına özür diledi. Sadece haritalardan bildiği bir şehirden gelen, tanımadığı bir candan özür diledi. Denize hasret bırakılmış bir kadındı ya Nefes, o mis gibi iyot kokusu ile yeni buluşturduğu için özür diledi. Bir zindanda tutsaktı ya Nefes, “özgürüm” haykırışına yeni ortak olduğu için özür diledi. Kendince gülmeyi hakeden yeşillerin, soldurulmaya kalkıldığında engel olamadığı için özür diledi. Bir inci tanesi misali öpülesi ellerin, parmaklarını kıran herifin hâlâ iki parmak eksik gezmemesine özür diledi.  Kısacası Deli Tahir; Nefes’in feryatlarla geçen yirmi dört yılının sesini yeni duyduğu için, onu geç bulduğu için özür diledi. Vaaaaay be!😭

“Ay şahitliğinde bir kütükte sarılan yaralar.”

Nefes daha çok ağladı bu özrün karşısında ve vücudu saldı kendini. İzin verdi Tahir’in kendini kucaklamasına, akıttı omzuna tek tek gözyaşlarını. Tabi bu dakikaları daha bir kazıdı hafızamıza, arka fonda çalan Behçet Gülas’ın “kaya olsam sis olsam” parçası. Tahir kütüğün üzerine yavaşça bıraktı Nefes’i, su hortumunu almaya gitti. Beyaz çoraplarının üzeri yer yer kanla kaplı Nefes’in. Haliyle arasından girip koştuğu çalı çırpılar çizmiş, kanatmış ayaklarını. Onca acıya merhaba demiş Nefes; bu üç beş çiziğin acısını hissetmez iken bile, Deli Tahir çoktan kendine dert bilmiş bu yaraları. Nefes’in çoraplarını çıkarıp ayaklarını yavaşca koydu dizlerinin üstüne. Suyla usul usul dokundu, suyla birlikte giden her kan damlası gibi diğer yaralarında Nefes’i bir an önce bırakmasını diledi Tahir. Sonra göz göze geldi ikili. O gözler o an ne konuştu biraz daha detaylı bakarsak:

– Affet daa kızum affet! Daha önce gelip, seni o cehennemden çekip alamadığım için… Anlayamıyorum. Nasıl kıyarlar bu yeşillere? Nasıl satar bir baba kızını, nasıl katili olur kızının ruhunun? Ama allahım şahidim olsun ki, ben bu yeşillerin sadece gülümseteni olacağım. Kaç yaran varsa hepsine tek tek dokunup saracağım. İnan bana artık yalnız değilsin, ben varım…

– Nasıl oldu bu? Şaşkınım şu an? Önce parmaklarımı sardın, sonra yüreğime dokundun, şimdi de yaralı bereli olan ayaklarımı yıkıyorsun. Mesela ben nasıl açtım kendimi sana? Yıllarca bastırılmış olan yüreğim nasıl can buldu sende, nasıl döküldü böyle? Farklı bir şey var sende, adını bir türlü koyamadığım… Ama şunu bil ki, ben de sana inanıp güveniyorum Deli Tahir…

“Uzaklardan gelen dertli tulum sesine.”

Velhasıl bu gece Nefes’in sular altında kalmış güven duygusu yeniden filizlendi. İlk defa merhamet duygusuyla tanıştı, Deli Tahir’in merhametine sığındı işte bu gece Nefes. Tahir ise ilk defa utandı belki de erkek oluşundan. Çünkü karşısındaki canın soluğunu kesen hemcinsiydi. Suçluluk duydu, daha önce yetişip bu canı kurtaramadığı için. Başka bir adamın kanattığı yaraları usuldan sardı bugün; beni ne ilgilendirir demeden, üç maymunu oynamadan. Kısacası mazlum bir kadının ve o mazluma yardım eli uzatan vicdanlı bir adamın taşıdığı hissiyatlar biz izleyicilere o kadar güzel aktarıldı ki… Başta bu sahneyi yazan Ayşe Ferda ve Nehir Hoca olmak üzere oynamayıp âdeta yaşayan sevgili İrem ve Ulaş’a, çeken yönetmenlerimize helal olsun! Yüreklerine sağlık, her birine selam olsun. Yorumumun sonuna gelmiş bulunuyoruz. Benimle bu yolculuğa çıktığınız için çok teşekkür ederim. Hislerinizi sakınmazsanız, fikirlerinizi benimle paylaşırsanız çok mutlu olurum.

Yeni yorumlarda görüşmek üzere… Taze bahar tebessümü ile kalın!

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

error: Korunan İçerik!