Selamlar… Vizelerim bitti bitecek ben de soluğu burada aldım. Kalemime dökülmeyi bekleyen o kadar çok söz var ki, hangisinden başlasam bilemedim. Ama ufak bir şeyler yazayım da şimdilik içimde kalmasın.
“Ülkemizde her üç evden birinden geceleri bu sesler duyuluyor, bizde bunları görmezden geliyoruz. Bu hikaye şiddete boyun eğmeyen bir kadının hikayesi… Bu hikaye şerefsizliği görmeyi reddeden karadenizli bir adamın hikayesi…” denildi bize ilk başta. Bizde sandık ki Karadeniz tüm çıplaklığıyla şiddeti anlatacak, Türkiye’ye dur diyecek. Ama nerde? Biz daha bu hikayenin asıl kahramanını köşeye itiyoruz. On altı yaşında tüm hayallerine veda edip, şiddetin ocağına düşen Nefes’in ne hissettiği dinlemek varken biz kimleri kimleri dinledik! Zalimin zindanından sekiz yılda yirmi iki kez kaçmaya kalkışmış kadının, o anlarına dair hiçbir sahne yok elimizde. Tecavüze uğrayıp, yıllarca dayak yiyen Nefes’in anlatacağı bu kadar mıydı? O zindanda sekiz yıl ne yaptı, nasıl yaşadı, oğluyla beraber o masalsı dünyayı nasıl inşaa etti, sahip oldukları isimlerin kaynağı ne mesela? Hani var mı bu soruların cevapları elimizde? Maaalesef yok!
Zindandan kaçtı, Karadeniz’e adım attı. Kör vicdanlarca çok defa itilip kakıldı, zalimine teslim edildi, evladından ayrı bırakıldı, velhasıl hem ruhu hem yüreği yine yandı burada. Susarken niye sustu, en çok ne koydu o yüreğine? Ayakları nasıl yere bastı, ilk hissi ne oldu vb… Bizim hakkımızdı işte bu soruların cevabını almak. Yola birlikte çıktıysak, güzel şeyler vaat edildiyse bunu iple çekmek en doğalıydı. Ama ne oldu, yine kötü biz seyirciler olduk. Sak fandom: “bir şeyler yanlış gidiyor, kendinize gelin.” derken hiç dikkate alınmadı. Al işte şimdi sonucu! Nerede o eski zirve çarşambalar, nerede o haberlerde hikayesiyle konuşulan Karadeniz? Cevap; Cemil Dağdeviren’in meşhur repliğiyle, “eldi eldi o!”
Siz ancak kadınları aşağılayan, adam gibi adamları uçkuru düşük yapan, çocukları en geriye atan, zalime acı çektirmeyen, mazluma son sözü söyletmeyen bir hikaye yazmaya devam edin. Halk sizi ilgileyle takipte(!) Kısacası yaklaşık otuz civarı bölümde ana hikayeye dair gördüysek gördük bir şeyler. Ama sonrası yok valla hiç kimse kusura bakmasın. Bizim bir sevdamız vardı; teheccüd vaktinde doğan, tozlu bir kütükte filizlenen, umutla inatla sarıp sarmalanan… Biz öyle bir sevdaya şahittik ki; benim derdim de dermanım da sensin diyen bir kadın, açılan kaç yaran varsa hepsini tek tek saracam diyen bir adam vardı gözlerimizin önünde.
Ama dün akşamki yayınlanan 48.bölüm itibariyle böyle bir sevda da yok artık arkadaşlar! Çünkü Nefes’imiz artık en köşede, şu an vakit atlı Hazan’ın… Niyet belli, yol çizik, izler verildi. Ay daha ne olsun? Sen Anlat Karadeniz’i izlemekten utanıyorum artık. Yazık! Bana, bizlere bunu da dedirttiniz ya… Bu tabloyu keşke görmeseydik. Helvacıoğlu lütfen terket şu projeyi! Lütfen final ol artık Karadeniz… Sizde, bizde kurtulalım nolur? Daha fazla yaralı kuzumuzu, Nefes’imizi, umudumuzu mahvetmeyin. Duyun sesimizi, görün rezilliğinizi. Ekranda kalmaya devam ettikçe biz daha ne çirkinliklere maruz kalacağız allah bilir? O yüzden birazcık edebin kaldıysa kalk git yayından, anlaştık mı?
Tez vakitte final haberinle buluşmak üzere Sen Anlat Karadeniz…