tds_thumb_td_300x0
Sen Anlat Karadeniz 34.Bölüm: Kaybolan Beni Bulayım, İzin Ver!

Günün hangi saat diliminde şu an benimle beraber iseniz; merhaba! Dün akşam ekranlarda Sen Anlat Karadeniz’in 34.bölümü ile buluştuk. Genele bakarsak önce, geçen haftaya göre bölüm gayet akıcı ve güzeldi. Can-ı  gönülden tüm ekibin yüreklerine sağlık, yazan çeken oynayan herkesi alkışlıyorum. Flashback sahneler yine vardı ama ne yalan söyleyeyim sıkılmadım. Sadece hop oradan hop buraya geçişler biraz beni yordu. Duygular taze taze aktarıldı bize, iç çektiğim sahneler fazlasıyla vardı. Bölüm iyiydi ama fragmanlarda bize bu yansıtılmayınca napalım enerjimiz düşüyor o vakte kadar. Reyting işi de orada patlıyor haliyle. Neyse hadi dağıtalım bu havayı, gelin aşağıda bölümün derinlerine inelim.  Buyurun:

Bölüme Vedat’ın Nefes’i evde karşılaması ile başlıyoruz. Zalim yine zulüm peşinde işte. Nefes’e sıralıyor tek tek acı gerçekleri. Bu gerçekleri o kadar bel altından vurdu ki yine kendimi ona kızmaktan alamadım. “Hani nerede Nefes, o çok savunduğun ailen? Her düştüklerinde kaldırdığın, her söyledikleri söze rağmen kucak açtığın ailen nerede? Dur ben söyleyeyim, kendi özlerinde sıcacık yuvalarında. Ya sen? Sana zor durumdasın diye kucak açan, seni zamanla kızı bilen, kendi yağında kavrulan yaşlı bir adamın yanındasın. Onun yağına ortaksın. Kısacası yine düştün, zordasın ve bir yere sığındın. Hiç çekinmiyor musun? Bu eve ekmek getirdiğin yok, bir katkın yok ve sen o yaşlı adamın aldığı ekmeği rahatça yiyiyorsun. Oğluna sunduğun hayat bu mu? Hani senin canındı oğlun? Bu mu ona verdiğin değer? Sadece sevgi yetmiyormuş değil mi? Tahirle aşkınız her şeyin üstesinden gelemiyormuş dimi? Mesela, Saniye Hanım’ın hakkından… Ama buni kendine itiraf etmek zormuş değil mi? Ama işte beni sevseydin bir kere her şey farklı olacaktı Nefes. Ama sevmedin, sevmedikçe de işte böyle batacaksın her geçen gün. Ve bana tıpış tıpış döneceksin.” dedi Vedat. Nefes duyduğu her sözle yeni bir yara aldı, kitlendi ve sadece “defol git evimden, benden uzak dur!” diyebildi. Zalim ise “ben oyunu başlattım, keyfim yerinde, bak şimdi o geldiğin taksinin ücretini de ödeyip çekip gideceğim” dedi. Ki öyle de yaptı, arkasında darmadağın bir Nefes bırakarak. Kadın sorguladı kendini, belki de ilk defa kendini kandırmadı. Oğluna kurduğu masal kafasından çıktı, kaybolmuş olduğunu farketti. Ve şu an sadece o kaybolan Nefes’i bulmak için çabalayacağını fısıldadı kendine.

Bu arada Yiğit’in serumu bitmiş, Nefes kıyafetleri yetiştirmiş ve hastaneden dönüyorlardı. Tahir’in damarı kabardı, yine deliliğe vurdu. “Oğlum şimdi eve gideceğiz, Asiye Yengen sana bir çorba yapar, hemencecik iyi olursun. Serumla hiç karın doyar mı?” dedi. Ama bu sözlerle Nefes aynı gün içinde yeni bir yara aldı. Tabi Tahir habersiz… “Bizi Osman Babam’ın evine bırak Tahir, o ev yok unut” dedi aslında. Ama Tahir işi inada bindirdi, reddetti. Bir de Yiğit “ben babamla gitmek istiyorum, Osman Dedem’e dönmek istemiyorum” deyince Nefes de ipler koptu. “Yeter!” diye feryat etti, indi aşağıya. Tabi Tahir de peşinden. “Senin evin ben değil miydim?” dedi Nefes’e. Ama farketmiyordu ki hâlâ gözünden bile sakındığı sevdiğini yaralıyordu. Artık Nefes de eteğinden ne kadar taş varsa döktü Tahir’e. “Evet sen benim evimsin, evet senin yanın hep benim evim. Peki ya sen olmadığın vakit? Kim benim evim, kim desteğim Tahir? Sen olmayınca nereye gideceğim ben, kim bana kollarını saracak? Cevap veriyorum; hiç kimse. Çünkü hayatıma giren herkes seninle birlikte girdi. Ben senden önce kimsesizdim, meğer senden sonra da kimsesizmiş. Çünkü seni tanımasam ben hâlâ ordan oraya savrulan, oğluna bir masal dünyası kurmakta olan, kendini yok sayan bir Nefes olacaktım. Baksana bana; nazlanacağım, ben daha ağzımı açmadan cebime para koyacak, ben arkandayım diyen bir babam var mı? Ya da dizine yatabileceğim, saçlarımı okşayacak, bana yemek yapmayı öğretecek, yol yordam gösterecek bir annem var mı? Cevap; yok! Ben meğer çok eksik kalmışım be Tahir! Kendim öyle koca bir boşlukta kaybolmuşum ki, iz yok Nefes den. Ben sadece ya anne, ya mazlum, ya Tahir’in sevdiği, ya Asiye Abla’nın eltisi, ya Osman Hoca’nın manevi kızı olmuşum. Ama ben hiç “ben” olmamışım, Nefes bir birey olarak hiç görülmemiş, hiç olmamışım ki. Şimdi izin ver, bana bu şansı tanı,  ben o kaybolmuş Nefes’i bulup yeniden doğayım. Ben kurayım yeniden bir hayat ve sen gel içine yerleş bu kez. Ancak öyle Nefes’in nefes alacak, yaraları iyileşecek.” dedi.

Tahir’in yüreğini biliyorum, ki Nefes de farkında. Tahir ne yapıyorsa hepsi kendisi ve oğulları için. Ama bu kez hayatının kendi avuç içinde atmasını diledi, hakkı da. Ne kadar kabullenmesi zor olsa da Tahir de “tamam” dedi. Oğluna Nefes’ini emanet etti, koklaya koklaya öptü. Yine usul usul uzaklaştı canları, Tahir ise sadece izledi. Çünkü kendi içinde belki kimi zaman “niye, niye?” diye sorgulasa da Nefes’in derdini anladı. Ama yinede kendine bir yol gösteren aradı ve soluğu Osman Babası’nın yanında aldı. Boynu bükük gelen evladının derdini ta uzaktan anladı Osman Hoca. Hemen kol kanat oldu, derdine deva oldu. “Oğlum, kızım da senin gibi yıkık. Çok yorgun ama kalbi sen gibi can atıyor. Ama sabır, bir bekle seni bıraktığın yerde, izin ver kendi gelmek istediği vakit gelsin. Ne duyduğun sevda ile onu boğ, ne de sevdam falan elinden tutayım iki deyip merhametinle öldür. Gururu oluk oluk kanıyor zaten, bir de sen deşme. İnan bana her şey güzel olacak.” dedi. Tahir de düşündü, etrafından kulağına erişen her bir cümleyi harmanladı. Bu yol da kendini ayarlamaya koyuldu. Nefes desen allak bullak, bir yandan da oğluna çorba yapma peşinde. Aslında biliyor çorba yapmayı ama şu an onu yapacak dermanı yok. İçine katacağı malzemeleri ayarlayacak hali yok. Gözü hiçbir şey görmüyor ve sonunda çıldırıyor. Ağlamaya vuruyor kendini ta ki sevdiği adamın yanı sıra ona yaşam sebebi olan evladı koşup boynuna sarılıncaya dek. Ardından kapısını Asiye Ablası elinde bir kase çorbayla aralıyor. Ve bir kez daha kanayan yarasına basıyor, “ben yetemiyorum, yapamadım” deyip kendini yerden yere vuruyor. Tabi bu sırada ben de gözyaşları sel. Nefes’in hissettiklerinin böyle an ve an bizlere yansıtılması o kadar güzeldi ve beni o kadar etkiledi ki; umarım aynı düşüncedeyizdir sevgili okuyucular…

Asiye, Nazar, Berrak ve Esma’nın bir araya gelişi ile Nefes’in yeniden başlama planına el atılıyor. Asiye tarafından “Nefes Lezzetler” fikri ortaya çıkıyor. Nefes ev yemekleri işine giriyor ve hayatını yeniden ele almak için gereken ilk adımı atıyor. Bu iş fikrinin etrafında kadınlar birlik oluyor. Nefes’in altınları geri yerine koyma sözüyle bozdurması, Asiye Ablalarının yardımını hakkı neyse karşılığını alacaklar mantığı ile kabul etmesi de; o kadar anlamlı ve yeniden başladığına yerinde bir vurgu idi. İlk siparişini aldığındaki mutluluğu hele beni benden aldı, “yaa sevincini yerim senin, helal olsun be Nefes!” dedim valla. 

Tahir’in Karadeniz’i  artık Nefes ya. Nefes’e doyasıya bakamadığı, kokusunu içine çekemediği her an Tahir gurbete düşüyor. Ah ah kıyamam be sana! Yine soluğu Nefes’in kapısında alıyor. “Yolum sana çıkıyor, ben sensiz bir yol bilmiyorum ki” diyerek. Nefes içeri alıyor, oğluyla hasret gidermesine hak tanıyor. Ki Tahir hep gece gelme be, gündüz de gel. Nefes üzmeyin be Yiğit’i, totosunu sevdiğim çocuğumu. Neyse hemen saldım kendimi, hop toparlarsak; Tahir “paylaş benle her şeyini, iyini, kötünü sakınma” deyince Nefes patlatıyor girdiği işin haberini. Tahir “ben yine buradayım bil de, yollar senindir” deyip desteğini verip yine atıyor kendini sahillere gözü yaşlı. Nefes de gözü yaşlı, dram dram. Tez vakitte kavuşun can çiftim, ki kavuşma pek güzel olacak inanıyorum. Bölümün sonunu gelirsek de Nefes’in yılmadığını ögrenen Vedat, ilk yemek siparişinin ulaşımını engelledi. Nefes’in mutluluğunu kursağında koydu ama hiç beklemediği yerden kendi darbe yedi. Aynı zalimin zulmüne maruz kalmış kadınlar, yine el ele verip Vedat’ın karşısına dikiliyorlar. Bakalım haftaya neler olacak? Meraktayım. Bölümün diğer tarafından yaşanan Fikret sahneleri efsaneydi. Hem geçmiş hem bugün olarak. Keyif aldım. Bakalım bu hikayenin derininde ne var? Öğreneceğiz inşallah. Bölümleri kaçırmayın, sıkı sıkı tutunun.  Bu haftalık bu ana kadar bana katlandığınız için teşekkür ederim, şimdiden okuyan gözlerinize sağlık. Sevgiler💙

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

error: Korunan İçerik!