Sabrina Spellman’ın maceraları bütün hızıyla kaldığı yerden devam ediyor. Cadımızın, içine şeytan kaçan erkek arkadaşı, içindeki şeytandan kurtulsa da, onun ardında bıraktıklarından kurtulamıyor bir türlü. Aslında geçen bölüm yorumunda bundan bahsedecektim ama önce izlemek istedim. Ne kadar ruh çıkarma işlemi uygulanmış olursa olsun, böyle bir durum insanda -ister ölümlü ister ölümsüz olsun- iz bırakır. Ve Nick’in izleri, oldukça derin.
Sabrina’nın Nick’in yanında olmak istemesini anlıyorum. Ama yine de, onu normal hayattaki aktiviteleri yapmaya iterek, travmasını azaltma düşüncesini doğru bulmuyorum. Nick, anlaşıldığını hissetmiyor olabilir. Ki bakışlarıyla da bizlere bunu söylüyor aslında. Sabrina ile gitmek istemediği yerlere gidiyor, yapmak istemediği şeyleri yapıyor. Nick’in içinde kontrol edemediği bir öfke var diye düşünebilirsiniz ama aslında bundan daha fazlası var. Nick’in içinde Lucifer’in bir kalıntısı var. Günlük hayatta hissettiğimiz öfke duygusundan daha yoğun ve daha acı verici. Sadece duygularının değil, kendisinin de değiştiğini düşünüyor Nick. Ve asıl problem de burada başlıyor.
Bu arada durumlar sadece Sabrina ve Nick için karışık değil, Greendale’in hiçbir yerinde işler yolunda gitmiyor. Hatta bırakın Greendale’i yani dünyayı, cehennemde bile işler oldukça karışık. Cehennemi büyük bir kaos kapladı demek isterdim ama cehennemin olayı zaten bu, öyle değil mi?
Sabrina bir yandan erkek arkadaşı ile işleri yoluna koymaya çalışırken bir yandan da cehennemde kontrolü eline almaya çalışıyor. Fakat ne kadar başarılı? Cehenneme sadece bir ruh getirdiğinde işler zaten yeteri kadar karışmıştı. Şimdi de Cehennem Prensi bütün olaya muhalefet oluyor. Topladığı imzalar sayesinde, artık tahtta hak iddia edebiliyor. Hemen sonrasında ise Sabrina’yı kazanacağını düşündüğü bir düelloya davet etti. Kendisi Spellmanları hiç duymamış.
Sabrina ilk emanetin peşine düşmüştü ki, bulması çok da zor olmadı. Ambrose ile arkadaşlıklarını izlemeyi çok özlemişim. Gelin görün ki, emaneti bulduktan hemen sonra tacı, cehenneme götürmemesi, Sabrina’nın yaptığı en büyük hatalardan biri oldu. Gerçekten bu kadar kolay olacağını mı sandınız? Tacın sahibi Herod’un peşlerine düşmesini geçtim, Cehennem Prensi gibi bir varlığın, bu alçakça hileye başvuracağını nasıl olur da göremezler. Bu ihtimal aklımdan bir saniye bile çıkmadı ve sonunda ne kadar da doğru düşündüğümü görmüş oldum. Eminim çoğunuzun aklına gelmiştir. O kadar çok dizi izliyoruz ki artık, bu tür detayları anlamamak elde olmuyor bazen.
Cehennem Prensi, tacı Sabrina’dan çaldı. Sabrina’nın bunu akıl edememiş olması yetmiyor gibi, bir de kendisine yardım etmesini bekledi! Sabrina! Karşındaki cehennemde doğmuş. Bırak sadece onu, cehennemedeki kimsenin umrunda değil insani ilkeler. Zaten dua ederken de bunun üzerine dua etmiyor musunuz?
Ama Sabrina öyle bir tokat attı ki! Bırakın Lilith’i, bütün cehennem bir anda Sabrina’nın adını haykırmaya başladı. Ve Sabrina bu haykırışların verdiği gücü dibine kadar hissetti.
Sabrina’nın cehennem prensiyle arasında bir şey var sanan Nick ise bu arada bildiğini okumaya devam etti. Ama eminim bu sorunun üstesinden de geleceklerdir.
Cehennemde neler olup bittiği hakkında hiçbir fikri olmayan gece kilisesinde de işler pek yolunda gitmiyor. Bütün cadılar teker teker hasta olmaya başladı. Ya da normalde yapmayacakları şeyleri yapmaya başlıyorlar. Bunların hepsinin nedeninin bölüm sonunda eski tanrılara dua eden karnavalcılardan kaynaklandığını düşünüyorum. Robin’den de iyi sinyaller almamıştım zaten. Fazla yapmacık gelmişti. Nedeni belli oldu. Peki ya bu bir grup insanın amacı ne? Evet, büyük ihtimal eski tanrıları çağırarak dünyaya hatta belki cehenneme hükmetmek. Bilmiyorum. İzleyip göreceğiz.