Mucizevi Bir Aşk: 100 Days My Prince

“Dünyada hiçbir şey planladığın gibi gitmez.”                                                                                                          

Hayaller kuruyoruz. Planlar yapıyoruz kurduğumuz hayalleri gerçekleştirebilmek için. Bazen başarısız oluyoruz, bazen yakınından geçiyoruz ve bazen de hayalleri gerçeğe dönüştürüyoruz. Bazılarımız ta çocukluktan kurar hayallerini, ömrünü ona adar; bazılarımız da usul usul inşa eder, adım adım… Birçoğumuzun vardır hayalleri, öyle değil mi? Vardır elbette. Birkaç gün sonrası için istediğimiz bir şey bile küçük bir hayal olabilir. Belki de hayalleri hayal yapan, onlara olan gönül bağlılığımızdır. Gerçekleşmesi için de gönülden inanmak ve çabalamak gerekiyordur.

“Bir insanın kaderi, onun kalbine bağlıdır. Ne kadar kararlı olursan, kaderini o kadar değiştirirsin.”       

Günümüzdeki mum ışığı gibi çabuk sönen aşkların acısı arasında yaşarken, destansı aşklar arıyor insan. Hepimiz isteriz değil mi şöyle gönlümüze göre birini bulmayı, sevmeyi, sevilmeyi… Birlikte vakit geçirelim isteriz, hatta birlikte yaşlanalım… Bizim gibi, bir aşkın hayalini kuran birini ararız. Arıyor muyuz o aşkları? Öyleyse bu hikâye tam bize göre!

“Sen hangisini seversin? Karı mı, çiçek yağmurunu mu?” 

“Ben… seni. İleride seninle evleneceğim.”                                                                                                                      

Baş karakterimiz Lee Yul, biraz haylaz bir çocuk. Babası eğitim görmesi için çabalasa da o arkadaşıyla savaş talimleri yapmaktan geri kalmıyor. Yine işi oyuna sürdüğü günlerden birinde bir kızla tanışıyor ve hayatı yön değiştiriyor. Yi Suh… Küçük bir kız, bir çocuğu nasıl değiştirebilir?

Yi Suh, yaşına göre çok bilgili bir çocuk. Kendisi bir hanımefendi. Kitaplar okuyor ve abisiyle dövüş pratikleri yapıyor. Bir gün yolu küçük Lee Yul ile kesişiyor ve hayatı değişiyor, etkilediği ölçüde etkileniyor. Ne yazık ki, bir kiraz çiçeğinin baharı getirmesiyle kesişen hayatları, onları ayırıp farklı yollara sürüklüyor. Birbirlerini erken yaşta bulan iki kalp, erkenden ayrılmak zorunda kalıyor.

“Her giden ardında delik kalpler bırakır.” 

Hayat, istediğimiz gibi gitmeyebiliyor. Planlar yapıyor, hayaller kuruyoruz. Bir rüzgar esip her birini yerle bir ediyor. Hepimiz farklı yerlere savruluyoruz. Ardımızda birilerini bırakıyoruz ya da ardında kalan biri oluveriyoruz. Hayat bu konuda acımasız geliyor kimimize. Bazılarımız isyan ediyor, bazılarımız da pes etmeden yola devam etmeye, ortalığı toplamaya çabalıyor. Bazılarımız da mucize arıyoruz, sihirli bir değnek gelse ve kavuşsak geleceğimize…

“Nasıl hâlâ unutamıyorsunuz onu?” 

“Ben… seni. İleride seninle evleneceğim.”                        

Her şeyin bittiğini sanırken, fırtına onları bambaşka hayatlara savurmuşken yolları tekrar kesişiyor. Yıllar geçmiş. İki küçük çocuk büyümüş, hayatlar değişmiş. Onca zamanda zorluklarla mücadele etmişler ve kader, bir oyunla ikisini buluşturuyor. Yalnız, bu buluşmada bir sorun var; ne Yi Suh artık Yi Suh, ne de artık Lee Yul artık Lee Yul. Dedim ya, kaderin bir oyunu…

“Daha aptal olabilir miydim? Ben, kim olduğunu bilmeyen bir adamım.”

Lee Yul, bir saldırı sırasında aldığı darbeyle hafızasını kaybediyor ve köylü bir adam tarafından bulunuyor. Lee Yul ve dışarıda geçirdiği 100 gün anlatılıyor dizide. En başta uyum sağlayamıyor, geçmişini hatırlamasa da yeni hayatına alışamıyor ve bu, diziye komedi özelliği kazandırıyor.

“Hepimiz ayrı şeylere kıymet veriyoruz. Bazıları güce, bazıları ailesine ve bazıları da en çok aşka kıymet verir.” 

Karakterlerimiz zamanla aşkı buluyor, yeni dostlar ediniyor ve bazı şeylerin farkına varıyorlar. Hayat onlar için güzel olsa da her güzelliğin bir zorluğu da var. Hayata karşı mücadele etmek zorundalar. Var olan sırlar ve söylenen yalanları da göz önünde bulundurursak hayallere kavuşmak hiç kolay olmuyor onlar için.

“Ben sahiden Hong Shim olsam, o da sahiden Won Deuk olsa nasıl olurdu?”   

Doğuyoruz, büyüyoruz ve hayaller kuruyoruz. Büyüyoruz. Hayat önümüze zorluklar koyuyor. Her birini aşmaya çalışıyoruz, çünkü hayallerimiz var. Büyüyoruz. Her şey git gide zorlaşıyor belki de. Yine de zorluklara rağmen güzellikler de var. Önemli olan, yaşarken güzellikleri bulmak, her ne kadar engellerle dolu bir yolda yürüyor olsak da… Bence bu hikâye, zorluklarla yüzleşmek zorunda kalsak da pes etmemeyi, güzellikler için yaşamayı anlatıyor. Aşk, sevgi, dostluk ve aile… Hayaller…

“Hayatta iki yol olduğunu söylüyorlar. Birincisi, mucize diye bir şeyin olduğuna inanmayanların yolu; diğeri, her şeyin bir mucize olduğuna inananların yolu.”

Umarım hayatta hep güzelliklerle karşılaşırsınız. Umarım, zorluklarla karşı karşıya gelseniz de mucizelerin var olduğuna inanır ve hayallerinizin peşinden koşarsınız. Umarım ki bir gün gerçek aşkı bulursunuz. Yalnızca sevdiğini hatırlayan kalplerle buluşmamız dileğiyle… Sevgiyle ve inançla kalın. 💕

Twitter: sunnyryefields_

 

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

error: Korunan İçerik!