Meryem, bir kaza gecesi üstüne hayatı değişen üç kişinin hikayesini ele alarak başladı yayın hayatına. Aşkı için hayatını feda eden Meryem, geleceğini kaybeden ve acısını Meryem’den çıkarmak isteyen Savaş ve güç uğruna her şeyi silip atabilecek Oktay… Hikaye, bu üç kişiyi temel alarak ilerledi, ilerledikçe düğümlerden bazılarını çözdü ve çözdüğü kadar da yeni düğümler eklemekten çekinmedi. Ve geldiğimiz son bölümde, karakterler belli bir çizgiye çekildi, aşklar, dostluklar, düşmanlıklar yani saflar belli edildi. Savaş ve Meryem adına asıl hikayeye girmeden önceki son viraj alındı. Ama buna geçmeden önce, hikayeyi biraz başa sarmak istiyorum.
Savaş, Savaş, Savaş…
Meryem’in ilk bölümünde mutlu bir gelecek hayali kuran, babasının karanlığından kopmaya çalışan bir adam olarak çıkmıştı karşımıza. Hayatındaki Sevinç, aslında Savaş’ın “sevinciydi.” Bu yüzdendi ona “Sen bu mutsuz adamı alıp, dünyanın en mutlu adamı yaptın.” deyişi.
Sevinç onu dünyanın en mutlu adamı yapmıştı, doğru. Aşık değil, mutlu…
Savaş için en yüksek nokta Sevinç’ti. Karanlık hayatında tutunduğu, bütün eksikliklerini doldurduğuna inandığı Sevinç’ti… Tutunduğu mutlu, aydınlık gelecek hayalinin somut hali Sevinç’ti… Ve Savaş, bir gecede her şeyini kaybetti. Kelimenin tam anlamıyla karanlığa bulandı.
Yandığı kadar yakmak istedi, yıkmak, dökmek tüketmek istedi.
Ve yaptı da.
Şu anda aradığı adalete başta Savaş müdahale etmişti. Sahte bir dosyayı Oktay’ın eline uzatarak yapmıştı bunu. Hapisteki bir kadına işkence edilmesine göz yumarak yapmıştı. O kadına hem psikolojik hem de fiziksel bir şiddet uygulayarak yapmıştı. Onun evini, işini yakarak, onu kaçırıp korkutarak yapmıştı. Çünkü çektiği acıyı Meryem de çeksin, o da küle dönsün istemişti. Ama bilmediği bir şey vardı.
Meryem zaten kendine işkence etmekten hiç vazgeçmemişti.
Savaş ne yaparsa yapsın susması, karşı koymayışı, zamanında ondan şikayetçi olmayışı bundandı. Küçücük bir mahallede büyüyen, sıcak bir çevrede yetişen bir kadındı Meryem. Annesinin ölümünden sonra babasını baş tacı etmiş, mahalle fırınlarından başka bir dünyayı bilmemişti. İlk ve tek aşkını hayatının merkezine almıştı. Oktay’dan öncesi yoktu onun için. Evlenecek, güzel, küçük yuvasında mutlu olacaktı. Ve tek bir geceyle, Meryem’in de dünyası ters yüz oldu. Dünyada kötülerin olduğunu gördü, ihaneti, acıyı tattı. Pembe gözlüklerini çıkarıp bir köşeye fırlatmak zorunda kaldı. Ama kendinden önce o gecede yitip giden iki can için ağladı. O iki canı kaybeden Savaş için ağladı.
Meryem, Savaş’ın acısı ve kayıplarında kaldı ama Savaş bambaşka bir noktaya evrildi. Aşkla yoğrulan bir noktaya…
Aslında Savaş’ın “aşka” yolculuğu, ilk bölümden beri alt metinle izleyiciye veriliyordu. Meryem’i mezarlıkta fark eden Savaş’ı hatırlıyor musunuz? İçgüdüsel olarak Meryem’in varlığını hissedişi verilmişti bize. Sonra, Sevinç’in ölümünden hemen sonra fırına girdiğinde, Meryem’in gülümsemesiyle duraksadığına şahit olduk. Ama ilk net bocalamasını hapishanedeki sahnelerinde izledik. Sahneye alaycı ve öfkeli giren Savaş, Meryem’in gözlerine “gerçekten” baktığı anda bocaladı. Yutkundu, toparlanmak istercesine sustu. Sahnenin sonundaki sertliği, Meryem’in etkisini kırma arzusundandı. Meryem suçunu itiraf etmişken bile “Ben yapmadım de!” demeleri, onu içgüdüsel olarak aklamak istemesindendi. Ve fırını yakma sahnesi… Savaş, Meryem kuş için içeri girmeden önce öylece kalakalmıştı aslında.
Meryem’in gözyaşlarında kalakalmıştı…
Ve Savaş’ın gördüğü rüya, Savaş’ın aşkını anlattı bize. Aynı rüyada Sevinç’i de gören Savaş, onun ortadan kaybolmasına tepki bile veremedi. Gözleri Meryem’in gülümsemesinde, kollarındaki Güneş bebekte kaldı. Ve bilincini kaybettiğinde sadece Meryem’in adını sayıkladı.
Daha yeni kaybettiği Sevinç’in değil, Güneş bebeğin bile değil. Sadece Meryem’in…
Ve hikaye ilerledikçe bu ham duygular işlendi, yolunu buldu. Adı “aşk” oldu. Ama Savaş için bunu kabullenmek çok zordu. Artık önü arkası sağı solu Meryem’den ibaret olmuştu. Baktığı her yerde onda biz iz buluyor, onu hatırlıyordu. Meryem’i görmek için en küçük bir bahaneye bile tutunuyordu. Ayakları onu sürekli Meryem’e götürüyordu. Ve Savaş ona bunu yaptıran duygunun adını anmamaya çalışıyordu. Her duygusunu çok yüksek yaşayan bir adam olmasına rağmen, Meryem’e karşı kontrollü hareket etmeye uğraşıyordu.
Ta ki bu bölüme kadar…
Bölümün başında Meryem’in güvenini sarsacağı için ödü kopan bir Savaş izledik biz. Sonra kendini yollara vurduğunda dile dökmekten korktuğu her şeyi Güçlü’den duymasını izledik. Babasının yanına giderken, yolda bile Meryem’in hayaliyle kendini kaybetmesini izledik. Daha önce Sevinç için babasından kopmayan Savaş’ın, Meryem için babasını silip atmasını izledik. Babasının bile Meryem’e olan aşkı için yorum yapmasını izledik.
Yani, Savaş doldu, doldu, doldu…
Yetmedi, karakola gittiğinde Meryem’in kırgınlığıyla yüzleşti. Kendisi her saniye Meryem’de kaybolurken, Meryem’in ondan uzaklaşması çıldırttı Savaş’ı. Ve bir yerde patlayacaktı. Patladı da… Bir bölümde, dile dökmekten korktuğu duygularını herkesten duyan, Meryem’in ondan uzaklaşmasına kırılan Savaş, Meryem’e patladı. Meryem’le evinin önündeki konuşması, Savaş’ın taşma noktasıydı aslında. Sahnede Sevinç’i ve kaza gecesini kalkan olarak kullanması, öfkeyle yükselmesi de bundandı.
Ama… Meryem’in kendi içindeki durumu çok acıydı.
Çünkü Meryem toprağından koparılmış bir çiçekten farksız. Kökünü kaybetmiş, acıyı, ihaneti her yönden tatmış, öylece duruyor. Oktay’a”Benden geriye bir şey kalmadı artık.” dedi bu bölüm. Meryem’i anlatan en acı,en gerçek cümle buydu.
Meryem’in hikayesini hatırlayın.
Sevdiği için hapse giren, orada Abla’sını kaybeden, evi, işi küle dönen Meryem’i hatırlayın. Babasının felç geçirmesiyle düştüğü hali, hayatını feda ettiği Oktay’ın gerçek yüzünü görmesini, güvenecek kimsesinin kalmayışını hatırlayın. Savaş tarafından başta gördüğü baskıyı, onun Sevinç’e olan duygularını dinleyişini, vicdan azabına her gün daha fazla darbe alışını hatırlayın. Babasını daha yedi gün önce toprağa verişini, sadece Savaş dediği için katilin peşine düştüğünü hatırlayın. Savaş için Selma’ya “Benim ona kızmaya hakkım yok.” deyişini, sadece ve sadece kırgın olduğunu hatırlayın. Ve bu bölümde, Savaş’ın karşısında kırgınlığını da bir kenara bırakmasını, öylece titreyişini hatırlayın.
Meryem’in artık nefes almaya ihtiyacı olduğunu hatırlayın.
Evet Meryem katili (ona göre kaza yapan kişiyi) koruduğu için hatalı. Suçlu değil ama hatalı. Ve bu hatasının diyetini ödedi, ödüyor. Her geçen gün kendine işkence ederek, çevresindeki herkesi, tutunduğu her şeyi kaybederek ödüyor.
Ve Savaş… Evet o da hatalı. Savaş öfkesini bastıramadığı, zamanında adalete başta o müdahale ettiği için hatalı. Meryem’e geçmişte yaptığı şeyler için hatalı. Ve Meryem’e baktığı her an, yaptığı her şeyin yükünü taşıyacak. Bu bölümde, aslında kendini bastırmak için ettiği ettiği cümlelerse, ilerde Savaş’ı tekrar bulacak. Savaş nasıl ki bu bölüm Sevinç ve kaza gecesini Meryem’e duyguları için kalkan olarak kullandıysa, Meryem’de onun cümlelerini kalkan olarak kullanacak. Meryem ona “Sen haklıydın. Biz hep o geceye döneceğiz.” dedikçe pişman olacak.
Ama… Meryem Savaş’tan asla kaçamayacak.
Savaş bu bölüm bu denli yükselmişken bile söyledi bunu. Meryem ondan uzaklaşabilir ama asla kaçamaz. Çünkü Savaş Meryem’e mecbur artık.
Aşık değil, tutkun değil, mecbur. Bunun daha ötesi yok.
Ama Savaş hala bu denli bir yoğunluk yaşadığını kendine itiraf edemiyor. Bölüm sonunda Gülümser’le konuşsa bile, o noktaya gelmesi için daha vakti olduğu fikrindeyim. Ne zaman ki Meryem’i kaybetme korkusuyla canından can kopar, o zaman Savaş’ın zaten yıkılmış olan duvarları toza döner. Ve artık bu noktaya da çok yakın olduğumuzu düşünüyorum.
Savaş’ın bu bölüm parmağındaki yüzükten, babasından kurtulması, Gülümser olayının açığa çıkması bunun temelini hazırlıyor. Savaş ve Meryem’in arasındaki engeller ufak ufak temizleniyor. Bundan sonra, Savaş ve Meryem’in, SavMer olmasını izleyeceğiz. Savaş duygularını sindirecek, aşkı köklenecek. Meryem’se kalbindeki Savaş’ı atmak için bir savaş verecek.
Ama sonuç değişmeyecek.
Savaş Meryem’e nasıl yenildiyse, Meryem de Savaş’ın aşkına öyle yenilecek.