Mavinin Destanı: NefTah

Mavi…

Sevilmeye değer bir renk.
Gökyüzünün, denizin damarı.
Öyle bir gizemi var ki çaresizliğin içindeki umut değil de nedir?
Hem kendi içine hapseden hem de sonsuz özgürlüğü önümüze süren değil de ne peki?
Kimi vakit o kadar hırçın ki, saçlarını savuran öfkeli bir kadın gibi.
Kimi vakit de o kadar naif ki bir çiçek misali.
Dalga dalga eder insanın tüm duygularını zaman zaman.
Bilinmeze sürükler, ruhuna kilit olur.
Ama öyle bir an gelir ki tek sığınağın, nefes aldığın yuva oluverir. İşte mavinin iki sevdalı yüreğe kucak açtığı, bir aileye sahip çıktığı destanı dinlemeye hazır mısınız?

 

Nefes 16 yaşında pırıl pırıl bir genç kız. Annesi kendini doğururken ölmüş, babası desen babalıktan nasibini almamış hayırsız bir adam. Tek hedefi okuyup kendi ayakları üzerinde durabilmek. Başarılıymış genç kız. Gelecekte psikolog olduğunu hayal ederek yaşarmış. Yalnız hayat onu yine bir sınavla imtihan etmeye karar vermiş. Sınavın adı Vedat Sayar…
Genç kız abisiyle bir gün okul çıkışı eve gelir ve içeriden imamın çıktığını görür. İçlerinden geçirirler ki keşke o alçak babam için gelmiş olsa diye. Ama ne yazık ki genç kız için gelmişti. Babasının patronu Vedat Sayar onu vekaletle nikahına almış rızası olmadan, haberi olmadan bir çanta dolusu para karşılığı. Genç kız harap halde, haykırışlarda bulunuyor ama babası oralı bile değil. Kolundan sürükleye sürükleye o adamın kapısından içeri atıyor kızını, gözü kör olmuş adam. İşte genç kızın acı dolu 8 senesi böylece başlıyor. Başlarda iyi gibi gözüken adam içerisindeki canavarı ortaya çıkarıyor aniden. Genç kıza sahip oluyor defalarca zorla, şiddetin her türlüsünü uyguluyor kısaca. Genç kız kendini bir anda anne olarak buluyor. Oğlu Yiğit kucağında yani bu zindandaki tek umut ışığı. Onun için direniyor, savaşıyor soluk benizli canavarla. Oğlunu sarıp sarmalıyor, onunla beraber büyüyor. Onu kurduğu masal dünyasında sevgiyle büyütüyor. Defalarca kaçmış genç kadın ama her seferinde yakalanmış ve daha beter acılara hapsolmuş. Acı, gözyaşı, umut, direniş derken 24 yaşına gelivermiş. Bir akşam canavarının iş ortaklığı yaptığı aile evlerine misafir oluverir. Genç kız bedenindeki izleri gizliyor makyajla. Oğlunu da alıp aşağıya iniyor her şeyden habersizce. 
Ve işte o an, acılar içinde kıvranırken ettiği dualarının karşılığını alıyor. Artık yalnız olmadığını ve onu asla bırakmayacağını ifade eden sevgi dolu bal gözlerle buluşuyor gözleri. O gözlerin sahibi Karadeniz’in asi, hırçın, mert, merhametli uşağı Deli Tahir’e ait. “Misafirlerimiz Kaleliler” diyor canavar. “Tanış istersen” diyor. Genç kız herkesle tek tek selamlaşıyor, en son bal gözlerin sahibine geliyor. Bal gözler genç kadının bileğindeki izleri görüyor ve hayretle duraksıyor. Genç kadın ise yutkunarak ondan uzaklaşıp yemeğe geçelim diyor. İşte böylece yıllar geçse de unutmayacağımız sevda destanı başlıyor. Nefes’in o geceyi fırsat bilip oğluyla Tahir’in pikabına atlayıp kendini Karadeniz’de bulmasıyla yeni olaylar gelişiyor. Kaç kovalamaca, susan vicdanlar, acımasız insanlar ve bir yandan da birbirine yanmaya direnen iki kalp var. Öyle böyle derken Nefes ve Tahir zamanla tek ruh olur. Birbirine can, kan, yaşam, sevda olurlar.
Ne sevdayı ne de vedayı pek sevmezdi ya mavi? Çünkü ikisi de ağır, yıkar geçer insanı. En can alıcı noktasından vurur. Bu zamana dek hep vedaları layık gören mavi bu kez huzurunda en büyük sevdaya şahit oldu. Nefes ve Tahir bu tabuyu yıktı. Nasıl mı? Umutla, inatla, güvenle, sabırla ve sevgiyle. Meğerse mavinin gizemi buymuş. Onlarla keşfettik bunu. Mavinin içine koca bir aile, derin bir sevda, nice insanlık, binlerce umut ve inat sığdıran başta siz şahane kadınlar Nehir Erdem ve Ayşe Ferda olmak üzere Sen Anlat Karadeniz ekibine teşekkürler…
Unutmayın mavinin aşamayacağı engel yok, yeter ki umut ve inadı sıkı tutun?