tds_thumb_td_300x0
Marrige Story Film Analizi: “Bütünleştiğinle Yok Olmak!”

Nicole ve Charlie. İki ayrı yıpranmış hayat… Bu hayatlardan arda kalan parçalar, kendi yollarında ilerlerken bir gün birbirlerine rast gelmişler. Ve bütün olma hayaliyle yanıp tutuşmuşlar. Ta ki, bir daha gökyüzünü görememenin arkasındaki sebebin, kendileri olduğunu keşfedene dek… Bütünleştiğini sanarken aslında bütünleştiğinle yok olmak. İşte Marrige Story’nin özeti bu.

Film, ismiyle bize bir evlilik hikayesi vadediyor aslında. Fakat filmi izledikten sonra bunun aslında bir boşanma hikayesi olduğu varsayımına ulaşıyoruz. Her evliliğin altında bir boşanma hikayesi saklıdır mesajı veriliyor bize.

Öncelikle, filmin çok güzel bir açılış yaptığını söylemem gerek. Nicole’ün gözünden Charlie’yi, Charlie’nin gözünden Nicole’ü dinlemek harikaydı. Bir nevi bu sahnede bize, evliliklerinin özetini sundu yönetmen ve bizim şu cümleyi kurmamızı sağladı. ‘E madem bu kadar seviyorsunuz birbirinizi, ayrılmayın işte!’

İşte tam da bu noktada, bu cümleyi kuran romantik arkadaşlara o an kötü haberi de veriyor yönetmen. ‘Bu ilişkiden umudu kesin!’ Peki bunu nasıl anladık? Nicole’ün, Charlie hakkında yazdığı yazıyı okumak istememesinden. Bunun tek sebebi, arabulucunun ya da Charlie’nin duymasından duyduğu çekingenlik değildi. Nicole, Charlie’yi sevdiğini biliyordu fakat artık sevmek istemiyordu. Aşk her şeyin üstesinden gelmiyor felsefesine dayanarak yazdıklarını okumayı reddetti. Çünkü okumak, gerçekleri yüzüne çarpacaktı. Onu sevdiği gerçeği ve onunla yapamayacağı gerçeği…

Nicole’ün avukatla olan konuşmasında, aslında birçok ipucu gizliydi. Son ana kadar Charlie’nin onun başarısını tebrik etmesini beklemişti. Eğer etseydi bitmezdi cümlesini duyduk Nicole’den. Yani her şeye rağmen affetmeye, sabretmeye ve uyum sağlamaya hazırdı. ama Charlie, ona bu fırsatı tanımamıştı.

 

Bu noktaya kadar Charlie karakterini sadece Nicole’den dinliyoruz. Üstüne bir de onu aldattığını öğreniyoruz ve istemsiz olarak kadına hak veriyoruz. Peki Charlie tarafından durum ne? Bilmiyoruz. Çünkü Charlie bize hiç anlatmadı. aralarında geçen çok basit bir olayı bile dinleyemedik. Nicole, L.A’ye gitmek istediğinde aklından neler geçti mesela? Nicole’ün düşünce tarzı onunla uymadığında, o neler hissetti?

Belki de hikaye bize bunu anlatmaya çalıştı. Charlie, bencil, kontrol delisi, düşüncesiz vs. Eğer böyle değilse bile aksini ispatlayacak herhangi bir olay gelişmedi filmde. Bir tek iyi bir baba olduğunu ve bunu kanıtlamaya çalıştığını gördük.

İşte bütün bunlar bizi, defalarca izlenesi o sahneye, Adam Driver’ın devleştiği o diyaloğa götürüyor. Filmi izlerken, Charlie’nin kendini okavga esnasında anlatmaya çalıştığını düşünmüş olabilirsiniz. Ama benim kast ettiğim şey Charlie’yi kimseyle, Nicole’ün avukatıyla konuştuğu gibi, konuştuğunu görmedik. Filmde eksik bulduğum nokta kesinlikle bu. Fakat tartıştıkları o sahne o kadar güzeldi ki (Scarlett Johansson’ın ritminin düşük kaldığını düşünsem de) Charlie’nin bütün açıklarını kapatıyor. O tartışmada edilen sözlerin altında, izleyici olarak bizler ezildik, onlar ayakta kaldı.

Birini sevmek ama sevmemiş olmayı dilemek. Sonunu bile bile ayağını o bataklığa daldırmak. Bir dalı kurtarmak uğruna boğazına kadar çamura saplanmak. İşte bu hikayenin karakterleri de o bataklıkta nefes alamaz olmuşlar. Oradan kurtulmak için, en az bir kişinin dışarıda olması gerek, öyle değil mi?

Charlie, kendini 20 yaşına hapsetmiş, Nicole ise 20’yi hiç görmemiş. Charlie’nin akan hayatı durmuş, Nicole hayatın nasıl aktığını hiç bilmemiş. Oysa birbirlerine kattıkları değer paha biçilemez. Tıpkı birbirlerinden götürdükleri gibi… O kadar çok gidene odaklanmışlar ki, kalanlar pahaya biçilir hale gelmiş.

Tabi konuşulması gereken sadece bu iki karakter değil. Hikayenin masum tarafı her zamanki gibi çocuk. Film boyunca babayı suçlayan, annenin de ondan kopacak olmasından korkan, bu yüzden sürekli tuvaletini tutan bir çocuk var karşımızda. Annesi onu her an ödüllendirse de, Charlie’nin de dediği gibi bu bir çözüm değil. Psikoloji mezunu olarak ‘Neden kimse çocuğu psikoloğa götürmüyor?’ diye yakındığım doğrudur.

Her şeye rağmen film çok güzeldi. Özellikle sondaki ayrıntı, senaristin izleyicilere olan son dersiydi.

Charlie, Nicole’ü yeni dizisine çok olumlu bakmamıştı ve kısa bir süre içerisinde L.A’den döneceğini düşünüyordu. Güvenmedi, desteklemedi. Ve Nicole’ün zihninde bir şüphe bıraktı. Nicole o andan itibaren, projeye biraz daha olumsuz ve ilgisiz bakmaya başlamıştı.

Fakat Charlie’den uzaklaştıkça kendini daha çok tanımış ve dizinin yönetmenliğini eline almıştı. Buna cesaret edebilmişti! Üstelik Emmy adayı olmuştu! İşte tam olarak Charlie’ye anlatmak istediği buydu. Ve Charlie, o an bütün bu yaşananlarla ilgili neden-sonuç ilişkisi kurabilmeyi başardı. O da L.A’deki işi kabul ederek, yeni bir hayata başlamaya hazır olduğunu göstermiş oldu. O da cesaret edebilmişti ve ilk adımı atmıştı.

Ve… O mektup. Charlie’nin Nicole’ün onun hakkında yazılanları okuduğu an, filmin en alıcı ikinci noktasıydı. Ve film, kesinlikle bitmesi gerektiği gibi bitti.

Kendini bulmuş bir kadın, hayata yeniden başlamış bir erkek ve bütünden kopmayı başarmış bir çocuk ile…

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

error: Korunan İçerik!