La Casa De Papel 3.Sezon 5.Bölüm İnceleme: Kırmızı Kutular

Sanırım bu bölüm için, 3. sezondan şu ana kadar izlediğim bölümler arasında, en etkilendiğim bölüm oldu diyebilirim. Yaşanan katarsisler kendini oldukça hissettirdi. Etrafta duygular pır pır ediyordu desek yeri…

Öncelikle, açılması planlanan kasanın patlatılmasının ardından, yaşanan mutluluğu gördük. Çete şimdilik bir zafer kazanmıştı. Albay’ın kırmızı kutuları gördüğü an tansiyonu düşmesi ise o kutuların ne kadar değerli olduğunu gösteriyordu. Meğer içinde devlet sırrı varmış. Takdire şayan tabi… Oradan güvenli neresi olabilirdi ki? Fakat çetemizin erişemeyeceği hiçbir yer yok!

Her zamanki gibi bir yemek masasının etrafında toplanmış sohbet ederlerken, Palermo yine cinsiyetçi kimliğini kullanıp kızları masadan kaçırdı. O konuştukça, onun hakkında yeni teoriler üretmeye başladım. Açıkçası onu Berlinle yan yana gördüğüm ilk an, aklımdan geçen düşünce, Nairobi’nin çıkışıyla doğrulanmış oldu. Palermo gerçekten Berlin’e aşıkmış (kimse seni suçlayamaz Palermo) fakat aşkına hiçbir zaman karşılık bulamamış. Daha doğrusu söylemeye cesaret edememiş. İtiraf etmeliyim ki, Nairobi çok iyi bir yerden yakaladı.

Nairobi’nin ise Helsinki’ye olan aşkını tahmin etmemiştim açıkçası. Onlar gözümde daha çok… Yakın arkadaş gibiydi. Evet, ilk bölümde aklımdan geçmedi değil, geçti. Fakat ‘yok canım, hiç öyle davranmıyorlar’ diye düşünerek bu fikrimden vazgeçmiştim. Bu sefer de Palermo güzel yerden yakaladı.

O sahnede, gözlerim fal taşı gibi açılmış olanları izlerken çok büyük mutluluk duydum. Çünkü bu dizinin en sevdiğim yanı, insan ilişkilerindeki o karmaşıklığın seyirciye geçiyor olmasıydı. İç çatışmaları, doğaçlamaları… Bir insanın zor durumda kaldığında, hangi gizli silahını kullanacağını bilemezsiniz ve dizide bunu net olarak görebilme imkanınız var. Bunu gerçekten yansıtabilen nadir dizilerden…

Aynı şey Profesör ve Raquel arasında da geçti bu bölüm. ‘Sana saldırdı, çünkü zayıf olan sensin.’ dedi Profesör. Bunu söylememek için çok çabaladı fakat ağzından çıkmıştı bir kere. (Yandın Profesör ben söyleyeyim) Ve açıkçası… Ben burada Profesör’e hak veriyorum. ‘Aradın ve kontrolünü kaybettin.’ dese de Raquel, Profesör’ün tarzı bu. Hep buydu. Ve böyle kazandı. Belki de Profesör bu soygunda yine tek başına olmalıydı.

Yeni gelen dedektif ise çok iyi… Yani evet gıcık birisi… Ama çok iyi. Biraz göz korkutuyor tabi, ekibin başına bela olacak gibi de duruyor. Tokyo’nun sürekli arka plandan ‘Her şeyin bir bedeli vardır’ lügatı da maalesef bu konuda pek yardımcı olmuyor. Bu sezon sevdiğim birini kaybetmekten korkuyorum. Geçen sezon Berlin’i feda ettim. Artık buna gücüm yok…

Fakat ben bu işin sonu nereye varacak göremiyorum. Altınları inci boyutuna getirmelerindeki amacın ardını göremiyorum. Bir şeyin içine saklayıp yine aikido tekniğiyle mi çıkartacaklar? Halka mı dağıtılacak? Bölüm sonunda yine de o belgeler tüm halka yayınlanacak mı? Oradan nasıl çıkacaklar? Net bir şey kafamda belirmiyor ve sanırım bu güzel bir şey. Tahmin edebilseydik, ne anlamı kalırdı ki? Hem, La Casa De Papel’i La Casa  De Papel yapan şey bu.

Geçmişi gösterdikleri sahnede ise Moskow ve Berlin’in tartışması neydi peki? Evet, Berlin’in takıntılarını biliyoruz, ona bir şey demiyorum fakat ne gerek vardı böyle bir şeye? Başka bir muhabbet mi yoktu? O muhabbetten birlik ve beraberliğe ise nasıl gelindi ben hiç anlamadım. Daha farklı bir konuşma, tartışma olabilirdi. Berlin zaten kaos aşığı… Bu kadar zor olmamalı…

Bölüm, inanılmaz bir şekilde bitti, bunu söyleyebiliriz. Sonraki bölümde olacaklar için şimdiden heyecanlıyım! İzleyip, göreceğiz bakalım.