tds_thumb_td_300x0
İstanbullu Gelin 55. Bölüm: Yıkması kolay, onarması zor…

Yeni bir şehir, yeni bir ev, yeni bir düzen… Boranlar bu yeni hayatlarına alışmak için oldukça çaba sarf ediyorlar ama hiç de kolay olmuyor.

Senelerce Bursa’da yaşadılar, tüm çevreleri orada. Ve şu da bir gerçek ki Bursa’da Boranların eli her yere uzanabiliyor. İstediklerini hemen elde edebiliyorlar, bir saygınlıkları var. Ama İstanbul’a taşınınca durum hiç de böyle olmadı.

Özelikle Faruk için bu durum iki kat daha sancılı bir süreç haline dönüştü. Çünkü patron konumuna ve bu konumun getirdiği ayrıcalıklara oldukça alışmıştı. Öyle ki İstanbul’da bir şirkette herkesin aynı odada çalıştığı bir ortama adapte olmakta çok zorlandı. Ee patron koltuğunda oturmak kolaydı Faruk Boran, bir de işe karşıdan bakalım. 🙂

Bölümde benim gözlerimi dolduran bir olay yaşandı, umuyorum ki genel izleyicinin de öyle. 🙂 Evet, Nurgül ve Esma arasındaki diyalogtan bahsediyorum. İçinde bulundukları şartlardan ötürü artık Nurgül’e ve diğerlerine bir gelir sağlayamayan Esma Sultan, yanlarından ayrılıp kendi hayatlarına bakmaları gerektiğini Nurgül’e hatırlattı. İşte tam burada da duygu seli başladı. Nurgül’ün ”Siz benim annemsiniz, kovmadığınız sürece hiçbir yere gitmem” deyişi çok anlamlıydı. Zaten en başından beri konakta keskin bir hanım-yardımcı ilişkisinin olmayışı benim en sevdiğim durumlardan biri. Çünkü bu yardımcıları hor görüp, süslü kıyafetleriyle 5 çayını yudumlayan ‘hanım’lardan baya bıkmıştım doğrusu…

Kaç bölümdür Dilara’nın yüzü gülsün artık diye bekliyoruz hatırlıyor musunuz? Ben şahsen hayır. Onu mutlu halde görmeyi o kadar özledik ki. Tam kendini toparlıyor, her şey yoluna girecek derken Adem yine yaptı yapacağını. Ülfet üzerinden bir şekilde Dilara’ya ulaşmayı başardı. Ve onu yeniden tedirgin etmeyi…

Adem’in ikinci hamlesi de gecikmiyor. İlk aşamada Dilara’ya ulaşamayınca iyice delirdi tabii. Daha ileri, daha etkili bir şey yapmalıydı. Bunu da anca Süreyya ile yapabilirdi. Ayrıcazaten Dilara’ya ulaşmanın ilk adımı Süreyya’ya ulaşmaktı. Durum böyle olunca Süreyya kızımızın başı yine derde girdi tabii. Bir cafede onu bir süreliğine rehin alan Adem bu işten de eli boş çıkacaktı. Öyle olmalıydı da zaten. Hiçbir zaman hiçbir işini konuşarak halletmeyi denemedi ki. Belki geçmişinden belki yaşadığı hayattan dolayı tamam, ama yine de bu son yaşanılanlardan hiç mi ders çıkarmadın be Adem? Ne olacağını düşünüyordun ki, Dilara’nın sana birden kucak açacağını mı? Sinirliyiz sana, hem de çok!

Dilara da öyle. O da çok sinirli, öfkeli, içi çok dolu Adem’e karşı. Yine göz yaşları içinde Adem’e bağırmaktan başka bir şey gelmedi elinden. Çünkü bir yanı da çok kırgın, çok hassas ve Adem’e karşı günden güne hassaslaşıyor. Bu sahnede anladık ki artık Dilara’nın Adem’i görmeye bile gücü kalmamış…

Bilin bakalım yine kim yapmaması gereken şeyler yapıyor? Evet doğru tahmin, İpek! Ah be kızım, sana tam ısınacağım yine kendinden soğutuyorsun. Hayır seni de anlamaya çalışıyorum gerçekten, daha önce zorluk görmemişsin, rahata alışmışsın tamam ama şu anın çaresi yok. Bu duruma ayak uydurmaktan başka çare yok.

Ama İpek ne yapıyor? Her şey çok güzelmiş gibi, her şey çok yolundaymış gibi daha doğrusu maddi durumları mükemmelmiş gibi düşünmeden alışveriş yapıyor. Hem de Ülfet’in mağazası La Costume’den! Hesabı da bir güzel Ülfet’in hesabına yazdırınca… Buyrun cenaze namazına. Esma Sultan’ın yüzü gözünüzün önüne geldi di mi?

O da ne? Yeni bir aşk mı doğuyor? Bu soruları sorarken senaristlerimizden bir yeşil ışık alırken bulduk kendimizi. Evet sıkı durun Adem-Güneş aşkı geliyor. Bir yanım ‘vov’ derken diğer yanım da bu ikiliyi yanyana hayal etmeye korkuyor açık konuşayım. Ama Güneş çok baskın bir karakter. Adem’i biri yola getirecekse o da böyle bir karakter olmalıydı zaten. İzleyip görelim bakalım… Adem ve Güneş’i…

Dilara-Osman shipperlar toplanıp halay mı çeksek? Bakın bu da yeşil ışık, kesinlikle yeşil ışık. Onca oda, kanepe varken Dilara kalacak yer için Osman’ın evini tercih etti. Osman da seve seve kabul etti. Bir sıkıntısı yok gibi görünüyor ki kahvaltı masası bile hazırlamış… Ne diyordu şarkıda ”Bu sabahların bir anlamı olmalı…” Afiyet olsun diyelim o zaman. 🙂

Beklenen buluşma desem yanlış olmaz sanırım. Bu ikili yanyana gelince ortaya nasıl bir sahne çıkacağını bir önceki bölümden beri merak içinde bekliyorduk. Ben açıkcası daha sert bir ortamın olacağını düşünmüştüm ama Garip, Ülfet’e beklemediğim bir şekilde iyi davrandı. Hatta Esma’ya yardımlarından ötürü (tabii buna ne kadar yardım dersek artık) Ülfet’e teşekkür etti. Garip’in geçmişte Ülfet ve Esma arasınla yaşananları bilmediği de böylece kanıtlanmış oldu.

Zaten flashback sahnesinde de bir şeyleri gördük aslında. Ülfet, Garip’e olabildiğince yakın davranmaya çalışırken Garip’in aklı Esma’daydı. Bu da Ülfet’i oldukça sinirlendirdi. Ee Ülfet bu eskiden de aynıymış, anında almış intikamını helal olsun. Esma’nın bir başkasıyla nişanlanacağını hiç çekinmeden söyleyiverdi Garip’e…

Süreyya, seni tekrar heyecanlı ve gözleri güler bir şekilde görmek o kadar güzel ki. Tüm bu sıkıntıların, kargaşanın arasında her zaman herkesi düşünmeyi, gülümsetebilmeyi başardın sen. Sen de bu gülücüklerin en güzelini hak ediyorsun. Kucağımda çocuğum var demeden, bahane üretmeden en sevdiğin şeyin peşinden koşman mükemmel. Senin gibi güçlü kadınların aşığıyız biz!

Ama senin gibi güçlü kadınları engellemeye çalışan Faruk Boranlara da oldukça kızgınız. Tamam Faruk, merak ettin tamam anlıyorum. Ama neden kıza bağırıyorsun? Neden arkadaşlarının yanında rencide ediyorsun? Ya da şöyle sorayım Faruk neden bu kadar hödüksün! Evet sana da sinirliyiz, hem de çok.

Son sahnede de üzüldük ama şimdi Faruk’a yalan söylemeyeyim. Yine Adem’in oyununa geldi, yine her şey yoluna girecekken Adem işin içine çomak soktu. Adem… Adem…. Yordun bizi!

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

error: Korunan İçerik!