tds_thumb_td_300x0
Hercai: 12 Bölümde ReyMir

Merhabalar… Oydu buydu derken yoğun süreci şimdilik defettim. Ee o vakit dedim ki bölüm yorumlarında yeniden buluşmaktır en iyisi. Hemencecik soluğu burada aldım, bu satırları karıştıracak herkese yeniden bir hoş geldin o zaman. 12 bölümdür cuma akşamları koltukta kıvrılmış, ReyMir’i izliyorum. “Ne ayak bu dizi?” diye düşünüyorum. “Bir aşk hikayesi midir sadece bize anlatılmak istenen yoksa insan yüreğinin en büyük yaralarına da değinmek midir mesele?” diye soruyorum kendime. Çünkü dizi çekiminin yapıldığı şehre, ortama, oraya ait has tavıra bakınca kesinlikle birkaç yere dokunmak istiyorlar diyorum. Peki neye, nelere? “Hiçe sayılan bir kadının duygularına, ötekileştirilmiş bir evlada – toruna, sarılması gerekirken acımazsızca faydanılan yaralara, pişmanlığa, güvene, yaktığı gibi yüreğin saranının da ancak sevgi olabildiğine mi? Aslında dizinin her bir sahnesinde her bir karakterinde farklı bir alt metin var seyirciye karşı. Bu doğru anlatılırsa seyirciye, seyircide doğru mesajı alır gibime geliyor. Peki Hercai bunu başardı mı şu ana kadar? “Çoğunlukla evet!” diyebilirim bu soruya. Ama bocaladığı, bizimde ne gerek vardı ki buna, ya n’oluyor dediğimiz anlarda olmadı değil. Öyle böyle derken birlikte 12 hafta geçirmişiz. Bu projeyi hayata geçiren, yazan, çeken, oynayan tüm Hercai ekibine teşekkürler… O vakit bayramda kapıdayken gelin, bir bakalım Reyyan Miran 12 bölümde ne yapmış? Buyurun…

 

“Yüreğiyle birlikte ayazda kalmış Miran Aslanbey.”

Çok küçük yaşta tanışmış vedalarla. Daha veda nedir bilmez iken hem annesini hem babasını vermiş toprağın altına. Dizine yatıp saçlarını tek tek okşayan, yere düştüğünde dizindeki yarayı üfleyen, geceleri kulağına en güzel ninniyi fısıldayan, merhametin ve sevginin aşılayıcısı olan annesi Dilşah’ın gidişiyle bu saydığım her şey yarım kalmış Miran’da. Yarım kalan yanının sebebi olarak da Hazar Şadoğlu gösterilmiş. “Büyüyeceksin ve vakit geldiğinde aynı acıyı sende onlara yaşatacaksın” denmiş. O vakte kadar Allah’ın her günü babaannesi tarafından nefretle beslenmiş, kinle ayakta tutulmuş. Anlacağınız annesinin sevgiyle sarıp sarmaladığı yüreği, gidişiyle ayazda bırakılmış. Buz tutturulmuş, intikam denilen illet ezberletilmiş, “sevgi yok sadece nefret var” diye uyarılmış. İşte içine düştüğü bu çemberle yılları devirmiş, o vakit gelmiştir artık Miran adına.  Meydanlara çıkıp zihnine yerleştirilen intikam planını gerçek kılmıştır. Hazar’ın ciğeri yakmamış, komple ciğerini sökmeyi başarmıştır. Gözünden sakındığı yavrusunun, Reyyan’ının dünyası başına yıkılmıştır. Tıpkı bir zamanlar ki çocuk Miran gibi Reyyan’da sebebini bilmediği bir enkaz altında bırakılmıştır. Zaten o günden sonra ne Reyyan’ın kalbi atmış ne de Miran’ın yüreği buzlar içinde kalmaya devam etmiştir.

“Dedesinin çevirdiği surlar arasından sadece nefes almayı dileyen Reyyan Şadoğlu…”

Haberi yoktur annesiyle kapı dışarı kaldığından, babam diye gözlerinin içine baktığı adamın öz babası olmadığından. Midyat’ın büyük surları içerisinde doğmuş, kendini bildi bileli sadece mutlu olmak istemiş, sevilmeyi dilemiş tam çiçek bir kız Reyyan. Yıllarını böyle kovalamış, bir gün içine hapsolduğu bu surlardan yüzü gülerek çıkıp bir daha dönmemek üzere gitmeyi dilemiş hep. O vakit gelmiştir de, yüzünde dünyanın en güzel çiçekleri açmış vaziyette çıkmıştır o kapıdan. Ama bir gün sonra her zerresi incinmiş şekilde dönmüştür o surlara. Sebebiyse elini sımsıkı tutacağına söz vermiş Miran Aslanbey’dir. Gel, “atla pirincin taşını şimdi.”

“Sandım ki bu göğe kurulmuş salıncak yeniden doğuşum olacak. Ama aksine ikinci kez ölüşümdü.”

Ellerini tutarken heyecandan tir tir titreyen, gözlerine baktığında işte benim mucizem diyen, güzel seven bir kızı emanet etmiştik biz Miran’a. Ama o ne yaptı? Elleri arasındaki son umut tanesini de aldı, yerle bir etti Reyyan’ı. Ona huzur dolu bir gece verirken, ertesi sabah ömrümden baharı aldı. Reyyan bir daha kolay kolay bahar görmez, güneş nedir bilmez artık. Miran kendi gibi intikam ateşiyle yanıp kavrulacak bir can bıraktı kısacası o sabahın ardında. Ne kadar acı bir durum, ne kadar korkunç bir ömrün sabahı… Her şey sahte hem de her şey. Nikah, bakışlar, verilmiş sözler… Üzgünüm Miran ama bu aşka hüznü sokan da, kedere boğan da, ayrılığı reva gören de sensin. Savunulacak bir tarafın yok, yaptığının bir affı da yok. İkinci bir şansa inanırım ben. İnanırım da sen yüzde yüz hakediyorsun diyemem. Reyyan’ın duygularını, Şadoğlu Konağı’nın surları gibi hiçe saydın. Hatta daha beterini eyledin, senin hikayen bitti dedin o gidişinle. Yaşamaya dair ne bir heves ne de tutunacak bir dal koydun geride. Biliyorum hikayenin özünü de baştan anlatamazdın Reyyan’a. Ama hızlandırdığın adımlarınla, kulağına dolan feryatlarla seninde bir hayatın olamayacağını bilmeliydin. Ya annen seninle gurur muydu şimdi? Aksine eminim ki boynu bükük, iki kat yıkık halde. Farkındayım sende koca bir yalanın içindesin, neyin doğru neyin yanlış olduğunu bilmiyorsun. Ama sadece biraz daha ağırdan alsaydın bu savaşı, şimdi ne Reyyan ne sen gözü yaşlı ayrı kapıların ardında olmayacaktınız. Görüyorum pişmansın, canını verecek kadar çok seviyorsun Reyyan’ı. Sen zaten bu hikayenin “keşkenin ne kadar zor olduğunun, dönüşün olmadığının” resmisin. Senin üzerinden yüreklerde dokunulan nokta bu bence. En büyük kayıplar, pişmanlığın bir sonucu değil mi? Sevgisizliğin açtığı, nefretle çevrili yaranın, insana yaptırdığı hatalar değil misin sen? O gözlerinle anlatmak istediğin bu bence. 

“Gitmekse mesele herkes gider. Önemli olan yüreğinin ardında kalıp kalmayışı…”

Gelelim Reyyan’a. Mucizesinin ardında kalan, kendi kalışına rağmen yüreğini o sabahta bırakamayan Reyyan… Her zerresi incinmiştir,  gözünde akacak yaşı kalmamıştır. Ne gününün aydın olduğu bir sabahı ne de huzurla sona eren bir gecesi vardır artık. Elinde bir düğün fotoğrafı, kalbimde dinmeyen bir gönül yarası, zihninden çıkmayan bir ömür sabahı vardır artık. Yaşadığı onca lanetli düne rağmen, umutla başlanmış bir bugüne ihtiyacı vardı. Onu da “ben de atlarım peşinden” diyen mucizesi çalmıştır. Ne diyeyim ki… Kapanması zor bir yara, unutulması güç bir an… Her şeye rağmen o eğilmeyen başından, sağlam duruşundan, nefrete karışmayan merhametinden öpüyorum Reyyan. Sende bu hikayede güvenin ne kadar önemli bir mevzu olduğunun resmisin. Kırılan bir güven, nasıl derinden sarsıyor insanı öyle değil mi? Kimseye güvenemiyorsun bir daha, gönlünü açamıyorsun. Çünkü en beklenmedik yerden yara aldın da ondan. 

“Kırılan güven bir daha dikiş tutarsa bu da ancak sevginin sağlamlığıyla olur.”

Sezon finalini böyle bitirdik. Miran’ın Reyyan’a “sil baştan” dediğini duyduk, yeniden bu aşkı yazmak isteyişinin sağlamlığını gördük. Bakalım Reyyan’da bizimle aynısı mı düşünüyor? Yeni sezon hep birlikte göreceğiz. Tek bildiğim Reyyan’ın da, Miran’ın da birbirini çok sevişi… Reyyan ve Miran’a hayat veren, güzel bir uyum yakalamış Ebru Şahin ve Akın Akınözü’ne kucak dolusu teşekkürler.

Nasıl da çabuk geçti sizinle ReyMir’e yolculuk?  Ben çok keyif aldım, umarım hisler karşılıklıdır. Yine oturup her cuma izleyebilirsem, sizde benden bir şeyler duymak isterseniz Hercai’nin yeni sezonun da yeni bölüm yorumlarında görüşelim. Bu kısa arada sil baştan deyip sizde bölümleri tekrar tekrar izleyin bence. Tüm ekibin bir kez daha yüreğine sağlık, sevgiyle kalın.

İyi bayramlar🖤 

 

 

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

error: Korunan İçerik!