tds_thumb_td_300x0
Gülperi: Bir Annenin Savaşı

Zengin oyuncu kadrosu ve dikkat çeken konusu ile Show Tv’nin yeni dizisi Gülperi ilk bölümü ile izleyicilerin beğenisine sunuldu. Bu yazımda dizinin ilk bölümünde neler yaşandığını, eksik ve olumlu taraflarını gözden geçireceğiz.

Bölüm, Suriye Sınır Kapısında Gülperi ve çocuklarının sıra beklemesiyle başlıyor. İlk sahneden Gülperi’nin kocası Eyüp’ü beş yıldır kaybettiğini ve çocuklarıyla birlikte kocasının mezarını aradığını öğreniyoruz ama araya uzun bir zaman girmesine rağmen bulunamaması çoktan umutsuzluğa uğratmış çocukları.

Taşkınların konağında çocukları ile yaşayan Gülperi, ölen kocası Eyüp’ün ailesi tarafından hiç de sevilen bir gelin konumunda değil. Taşkınlar ailesinin Gülperi’yi Eyüp’ün ölümünden sorumlu tutuyor olması da buna en büyük sebep. Düğüne çocukları ile birlikte katılmak isteyen Gülperi’ye karşı takındıkları sert tavırla da bunu kanıtlıyor aile.

Bölümün ilk düğümü, Gülperi’nin kayınbiraderinin ona saldırması ve Gülperi’nin kendini korumak için kayınbiraderini yaralaması ile atılıyor. Olaylar bu noktadan sonra hızla ilerliyor ve izleyiciyi ekran başında tutmayı başarıyor. Gülperi kayınbiraderi’nin onu taciz ettiğini söylese bile kimseyi inandıramıyor ve üzerine “ahlaksız” damgası da kayınbiraderinin oyunu sayesinde vuruluyor.

Adam yaralamadan içeri giren Gülperi ile birlikte çocukları da yıkılıyor. Hikayenin kilit noktasının tam olarak burası olduğunu düşünüyorum çünkü tek sığınağı çocukları olan Gülperi, onlardan ayrı düşmüş oluyor ve geçen 2 yıl aralığında çocukları da “farklı” bir şekilde tamamen annelerine karşı doldurularak büyütülüyor.

Gülperi’nin aramaları, yazdığı mektuplar hiçbir şekilde çocuklarına ulaşamıyor, Taşkınlar ailesi tarafından engelleniyor ve tüm bu kötü gidişata rağmen, izleyicinin ekran karşısında içini sımsıcak eden Can’ın annesine yazdığı mektuplar oluyor. “Özlemek çok zormuş annem. Beklemek daha zor” diyen Can, çocuklardan en küçüğü olmasına rağmen içlerinde en olgun kalanı olduğunu gösteriyor. Öyle ki içinden anne sevgisini çıkarmaya dolduruşlar yetersiz kalıyor. Bu konuda çocuk oyuncunun hem tatlı, hem yetenekli olması bölümün beni sürekli etkileyen taraflarından biri.

Gülperi’nin güçlü kalmasını sağlayan da tam olarak bu mektuplar oluyor, hatta Gülperi hapisten çıktığında, kayınpederi tarafından zorla İstanbula gönderildiğinde yine bu mektuplar sayesinde hayata tutunuyor. İstanbul’a geldikten sonra tek amacı çocuklarını yanına almak olan Gülperi, kapıcılık yaparak ve moda evinde çalışarak  kendi düzenini oluşturuyor.

Çocukları almak için eskiden tanıdığı ve şimdi avukatların en iyisi olarak bilinen Kadir Aydın’dan onun avukatı olmasını istiyor ve Timuçin Esen hikayeye böyle giriş yapıyor. Timuçin Esen uzun süredir ekranlarda görmediğimiz, hayran kaldığım bir oyuncudur. Bu yüzden ne olursa olsun onu ekranlarda yeniden görmek bölümdeki tüm kötü bulutları dağıtıyor.

Avukat Kadir işinde en iyisi olsa bile evinde huzuru sağlayamamış bir adam olarak çıkıyor karşımıza. Kızı ile kurduğu güzel ilişkiyi görünce ilk bölümden “iyi bir baba” dememiz için yeterli oluyor ama karısı ile sorunları onu iyi bir eş olmaktan uzaklaştırıyor. Tam böyle bir dönemde eskiden tanıdığı, değer verdiği Gülperi’nin karşısına çıkması ve sorunlarını ona anlatması, Kadir’i “bu davayla ben ilgileneceğim” durumuna getiriyor.

 

Mahkeme sahneleri bana göre biraz zayıf kalmış olsa da ve çocuklarının annelerine karşı bu kadar acımasız olması canımı sıksa da, Gülperi’nin Yakup Taşkın’a karşı kazanması beni mutlu etti. Gülperi’nin çocuklarına karşı sevgisi, öyle ki Nurgül Yeşilçay’ın karakteri bu kadar benimsemesi diziye devam etme sebeplerimin başında geliyor.

Son sahne, yani Bedriye’nin annesini bırakıp gitmesi, Gülperi’yi daha zor günlerin beklediğinin sinyallerini vermiş oldu. Gülperi çocuklarıyla yaşamak için, çocukları ile bile savaşmak zorunda. Bu savaşı merakla bekliyorum açıkcası, çocukların olumlu yönde değişimini görmek istiyorum.

İlk başta söylediğim gibi, dizi zengin kadrosu ile zaten göz doldurmayı başarıyor ama her şeyin kadro ile bitmediğini de biliyoruz. Bir dizinin izlenmesi için dizinin konusu da en az kadrosu kadar önemlidir. Bana göre Gülperi’nin konusu “bu diziyi izlerim” diyebileceğimiz bir kalitede ama.. Bir ama eklemem gerekiyor; dizide salt kötü karakterlerin olması, özellikle bu karakterlerin dizideki dengeyi bozacak güçte olması izlerken bir “yeter artık” dedirtmedi değil. Bölümü izlerken, bir yerden çıkan umut ışığı üzerine mutlaka o umut ışığını söndürecek olay örgüsünün işlenmesi içimi daralttı. Yine de tüm iç karartıcı sahnelere rağmen, gelecek hafta olayların nasıl işleneceği konusu ekran karşısına geçmemi sağlayacak kadar ilgimi çekiyor.

Gülperi ile ilgili düşüncelerim şimdilik bu kadar, sizin de eklemek istediğiniz bir şey varsa yorum olarak düşüncelerinizi bildirebilirsiniz.

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

error: Korunan İçerik!