tds_thumb_td_300x0
Eylem Mercier Yalnızlığı

Ekranlarda izleyicinin ayarlarıyla oynayan bir karakter var ki hangi kalıba sokmaya çalışsanız olmuyor. Eylem Mercier; sınırları zorlayan, anlaşılması zor kişiliğiyle izleyiciyi kâh ağlatıyor kâh güldürüyor. Bazen kızdırıp bazen gururlandırıyor. İzleyenler bu ilginç karakteri bi an yerin dibine sokup sonra tek hareketiyle omuzlarda gezdirmek istiyor.
Bu noktada herkesi yazı bitimine kadar Eylem Mercier olmaya davet ediyorum.

Öyle biri ki çok yollar yürüyüp gidecek hiçbir yeri olmayan… Kelimenin tam anlamıyla yalnız… Kendine ait bir yaşamdan vazgeçmiş görevi uğruna. Kendini tamamen işine adamış. O kadar ki kendine çok görüyor bir sinema salonunda iki saatlik filmi. Göreve gidiyor ama onca insanın sorumluluğu omuzlarında. İnsanların haberlerde görüp üzüldüğü her vahşetin bizzat şahidi.

Eylem göreviyle sınandı, aşkıyla sınandı, hayatıyla sınandı, ailesiyle sınandı ama bir kere şikayet etmedi. Hatalar yaptı çünkü o da bir insan. Dizilerde tamamen kötü ya da kusursuzlukla süslenmiş sâfi iyi karakterlerden haz etmem. Eylem dayatılmış iyiliğe gerek duymayacak kadar gerçeği yansıtıyor. Doğrularıyla yanlışlarıyla herkesin kendinden bir parça bulabileceği doyumda bi karakter. Özetle Eylem; yaşam kadar gerçek bi karakter.

Taraf seçmek zorunda kaldı ve ne tarafa baksa herkesin sırtı dönük. Sahipleneceği tek şey yalnızlığı. Sürekli vazgeçmek zorunda bu kadın.

Eylem Mercier bir aile bıraktı arkasında. Aldığı nefesi gizlemek zorunda.

Aynı çatıda bir eş hayalini bıraktı. Çünkü iş gününün nasıl geçtiğini hayat arkadaşından gizlemek zorunda.

Gündelik telaşlardan uzak durmak zorunda. Çünkü alışverişe dahi çıksa tedirgin olacak tanınma korkusuyla. Hep saklanmak zorunda.

Kendi yaşlarını kendi siliyor çünkü neden ağladığını gizlemek zorunda.

Hayatından çıkarmamakta direndiği tek insan var ki onunla da mutlu sona eremeyeceklerinin farkında.

 

 

 

 

Eylem ve Fethi’nin bu kadar zıt oluşlarına rağmen kaderin cilvesi burada birleştiriyor zaten onları. Eylem’in yalnızlığını Fethi’nin yalnızlığı kırıyor bi nebze.

Fethi’nin yanında “Merak etme seviyorum yaşamayı.” diyen Eylem, Fethi’yi kaybettiğini düşündüğü an “Umarım ölmenin bi yolunu bulurum.” diyor. Fethi olmadan, onu yaşama bağlayan her şeyi yitirecek çünkü onu da kaybederse başka kimsesi kalmayacak.

Hikayenin sonunu bilemeyiz ama bu yolun nihayetinde eğer ölüm Fethi’yi ondan alacak olursa Eylem sadece bir sevgili kaybetmiş olmayacak. O da bunun farkında. Ölümün nefesini her an ensesinde hissediyor zaten. Kaldı ki izlediklerimiz bir yana, bizim şahit olmadığımız zamanlarda sevdiği kaç insanı verdi toprağa bilmiyoruz. Kaç hayat ellerinden kayıp gitti ya da kaç hayata son anda yetişti. Onların haberi olmasa da yaşamlarına kast edilmiş kaç hayatı kurtardı.

İnsanları sevdiklerine kavuşturmak için kendi sevdiklerine veda etmiş, onları ya toprağa ya da geçmişe gömmek zorunda kalmış birinden pamuk gibi olmasını elbette bekleyemeyiz. Eylem’in bu kadar zor biri olmasının sebebi şahsımca budur.

Eylem karakterinin altında derin bir duygu yoğunluğu var. Bunun adına ne koysanız yetersiz kalır. Ama ben temelinde yalnızlık olduğuna kanaat getiriyorum. Hata yapmasın istiyoruz, her kötü şeyin altından yarasız beresiz kalksın istiyoruz ama bir şeyi unutuyoruz ki Eylem fiziksel olarak girdiği çatışmalar kadar da yalnızlığıyla da savaşıyor. Kaybetmemeye çalışıyor. Hayatın ona ayrılmış bir köşesinden tutunmaya çalışıyor.

Gülüyor, eğleniyor, duygularını gizlemeye çalışıyor ama Eylem gerçekten çok yalnız. Kimsesizlikten kaynaklı bi yalnızlık değil, feda ettiği onca şeyden sonra yanına kalan tek gerçek bu.

Ve son olarak canını da feda ettikten sonra Eylem Mercier’in gizlemek zorunda kalmayacağı tek şey olacak mezar taşı…

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

error: Korunan İçerik!