“Bazen gerçekler göründüğü gibi olmayabiliyor, işin aslını öğrenebilmek için özüne inmek gerekir.”
Her bölümde torunlarının gönül gözünü açabilmek adına nasihatlerde bulunan Feride Hanım bu bölümde de Cenk’e sabrı ve olaylara gönül gözüyle bakmasını salık verir. Evet birine sırdaş olmak ve bu sırdaşlıktan dolayı da sır olmak hiç kolay olmasa gerek. Azra da omuzlarında işte tam bu şekilde bir yük taşır. Babaannenin sırrı…
Keskin sirkenin küpüne zararı…
Her zamanki gibi yine hesapsız hareket eden Cenk, Azra’nın maskesini düşüreceğim diye az kalsın babaannesinin sonunu getiriyordu. Ve yine her zamanki gibi bir kızgınlıkla giriştiği işin neticesinde pişman olan Cenk. Babaannesinin kötü olmasından dolayı sabaha kadar başında bekleyen Cenk, ne kadar şikayet etse de, kendi üzerinde en çok emeği geçen babaannesinden bir türlü vazgeçemez. Çünkü o hala babaannesinin küçük Cenk’idir. O ne kadar büyürse büyüsün hala babaannesinin sevgisine, ilgisine ihtiyacı vardır.
Cenk’in babaannesiyle olan sohbetinden anladığım kadarıyla aslında Azra’ya, mirasa varis olduğu için değil babaannesinin ona da ilgi ve sevgi gösterdiği için kızgın. Yani buradan anlayacağımız Cenk, babaannesini hala çok seviyor ve onu kimseyle paylaşmaya niyeti yok.
Gecenin mağduru…
Cenk her ne kadar Azra’yı babaannesinden uzak tutmaya çalışsa da Azra, Feride Hanım’la konuşmadan yalıdan ayrılmaya hiç niyeti yoktu ve bunu sabaha kadar merdivende bekleyerek gösterdi. Burada Çelen ailesinin ne kadar insafsız olduğunu gördüm. Hele de Cenk’ten hiç beklemezdim.Hem diyor ki “senin bir damla göz yaşın için dünyayı yakardım” hem de kızı sabaha kadar taş merdivende beklet. En azından sırtına bir şal altına bir minder verebilirdi.
Bitmeyen öfke…
Her fırsatta Azra’ya öfkesini kusan Cenk, babaannesinin ölümün kıyısına gelmesinde de Azrayı suçlar. Bu nasıl bir öfkedir ki kendi hatasını da başkasına yükleyebiliyor. Ve tabii babaannesinin Azra’yı neden hala yanında tuttuğunu anlamaya çalışmama da en büyük hatasıdır Cenk’in. Araları bozulduğundan beri Azra’ya karşı gördüğüm en iyi davranışı da yine bu anlarda oldu. Mutfak çalışanlarının Azra’ya tavır almasına kızan Cenk, meselenin kendi aralarında olduğunu onları hiç ilgilendirmediğini söylemesi ve devamında Azra’yı onlara karşı savunması uzun süre sonra yaptığı en güzel hareketti.
Sevdiklerinden uzakta, yalnız…
Feride Hanım, gönül kırgınlığından dolayı kimselere söylemeden ameliyata yalnız başına girecektir. Her ne kadar bunun bu şekilde daha iyi olacağını söylese de aslında hiç de daha iyi değildir. Kim ister ki çok ciddi bir ameliyatta yalnız başına olmayı. Her ne kadar Azra olsa da yanında bir en sevdiklerinin, torunlarının yerini asla tutamaz. İnsan ailesiyle birlikteyse kendini güçlü hisseder, dertleri azalır sevinçleri çoğalır. Feride Hanım’ın Cenk’in adını sayıklaması Azra’yı önemli bir karar almaya sevk eder.
Ben babama yetişemedim…
Evet, Feride Hanım Cenk’in adını sayıklayınca Azra durumu Cenk’e anlatmaya karar verir. Çünkü kendisi babasının son anlarında yanında olamadığı, onu son kez öpüp koklayamadığı için hala içinde bir sızı olarak durur. İşte bu yüzdendir ki Cenk’le buluşup ona her şeyi anlatır. Hiç ummadığı bir anda, hem de hastalığın bu kadar ciddiyet arz ettiği bir durumda duyduğu bu haberle dünyası allak bullak olan Cenk bakalım bundan sonra ne yapacak. Öyle ya artık babaannesinin kanser hastası olduğunu öğrendi ve bundan sonra artık kendisi de bir sırra sahiptir ve buna bağlı olarak sorumlulukları bir kat daha artacak.
İhtiyaç duyduğun anda elini tutmak…
Yine dizinin isminin en güzel yerini bulduğu bir sahne daha. Feride Hanım hiç beklemediği bir anda Cenk’i karşısında görünce gerçekten çok sevinir. Öyle ya kim sevinmez ki? En zor günüde en sevdiğin gelmiş de elini tutmuş sımsıkı. Bizleri bırakıp sakın bir yere gitme der gibi. Feride Hanım yine şanslıymış ki bir elini değil, iki elini de tutan iki sevdiği insan vardı yanında ameliyata giderken Azra ve Cenk.
Zor zamanlarda destek olmak…
Uzun zamandan sonra ilk defa Cenk Azra’nın yardımından memnundur. İlk defa kavgasız gürültüsüz birbirlerini dinlerler, ortak acıda buluşurlar. Öyle ki babaannesi iyileşene kadar yanında kalmasını bile ister Cenk. İster istemesine de babaannesi iyileştikten sonra da Azra’nın sessiz sedasız hayatlarından çıkmasını da rica etmekten geri durmaz hani. Azra gittiğinde tüm sorunları son bulacakmış gibi. Bilmez ki belki de sorunlarının çözüm anahtarı belki de Azra’dadır.
Ve sessizce gitme vakti…
On beş günlük hastane serüveninden sonra Feride Hanım iyileşmiştir ve sessiz sedasız gitme vakti gelmiştir artık. Azra da öyle yapar. Feride Hanım’ın ısrarlarına rağmen yapması gereken işleri olduğunu söyleyerek sessizce ayrılır yanlarından. Gelecek bölümlerde Cenk’in Azra’yı arayıp “yardımına ihtiyacım var” diyeceği günleri iple çekiyorum doğrusu.
Evdeki sürpriz…
Cenk’le Feride Hanım eve geldiklerinde onları kötü bir sürpriz beklemektedir. Serap Azmi bey ile işbirliğine giderek kayın validesinin akıl sağlığı yerinde değil raporu için başvuruda bulunmuş, Feride Hanım’ın tedavi sürecinde heyete çıkmadığı için polis zoruyla onu götürmeye gelmişlerdir. Başından beri Babaannesine böyle bir şeyin yapılmasına şiddetle karşı çıkan Cenk adeta deliye döner. Her şey bir tarafa babaannesinin hastaneden daha henüz çıkmış olması da onun tepkisini bir kat daha artırır. Babaannesinin önünde siper olmaya çalışsa da nafile üstüne üstlük bir de polise mukavemetten kendisini de karakola götürmeye karar verirler.
Mahşerin üç atlısı…
Sumru, Serap, Hülya. Evet ben onları bu şekilde tanımlamak istiyorum. Bir şekilde paranın gücüne inanan ve bu gücü elde etmek için başkalarına zarar vermekten asla rahatsızlık duymayan ama birbirlerinden de asla haz etmeyen üç kadın. Sumru zengin koca bulup onun parasını yiyen, kocası öldüğünde ise Azra ve Mert’in hakkı olan parayı da alıp onları kapı dışarı eder. Serap zengin aileye gelin gitmiş, erken yaşta dul kalmış, fazlasıyla para harcadığı halde değirmenin suyunu asla merak etmemiş birisi. Hülya ise aileden zengin ama fakir olan Mesut’la evli. Mesut’un sürekli para kaybetmesine karşı hep savunma halindedir. Öte yandan maddi olarak zarar görmemek için Mesut’un kimlerin canını yaktığı umurunda bile olmaz. Kısacası bu üç kadının dostlukları çıkar ilişkisine dayanır.
Mahşerin dördüncü atlısı…
Belalar silsilesinin baş sorumlusu. Nerelerde ne yaptığı belli olmaya Mesut en yakın arkadaşının önce iflas etmesine sonra da ölümüne sebep olmuştur. Ama Sumru’nun banka dekontlarını ortaya çıkarması ve sabotaj davası açmakla tehdit etmesi sonucu Sumru’nun ağına düşer. Tabii Sumru’nun istediği parayı Hülya’dan koparması hiç de kolay olmaz. Hülya gerçekleri öğrendiğinde ise sonucu ne olur hiç bilemiyorum.
Mert’in çilesi…
Mert’in elinden alınacağını duya Fatma Mert’i de yanına alarak evden ayrılır. Bir süre sokakta kalırlar. Fatma her ne kadar ilgilense de bu Mert’i asla mutlu etme yeterince. Çünkü Fatma onun için hala çok yabancı, çünkü o spastik özürlü bir çocuk, çünkü onun alışkanlıları ve rutinleri var. Mutlu olası ve kendine bağlanması için Fatma Mert’le birlikte, müzik aletlerinin olduğu bir yerde çalışan arkadaşının yanına gider. Mert bundan mutlu olsa da bir süre sonra tekrar eski haline döneceği aşikardır.
Ve yeni bölüm…
Yeni bölümde Cenk’in, babaannesine bunları yapanlardan hesap sormaya kalkışacağını göreceğiz gibi. Feride Hanım akıl sağlığı raporunu olumlu alabilecek mi orasını henüz bilemiyoruz ama bu durumun Cenk’in deliye dönmesine yettiğini söyleyebiliriz. Azra ise kendisine yapılan sahtekarlık suçlamasından dolayı artık her şeyi anlatmaya karar verir.
Bu günlük yazacaklarım bu kadar. Yeni bölümü merakla beklerken herkese iyi okumalar dilerim. Sürçülisan ettiysem affola…
Kalın sağlıcakla… @zmrdnk001